| Konu: | Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 02.02.2023 |
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyor, Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu'muzun görüşmelerinin arkeoloji geleceğimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Öncelikle bir teşekkürümü arz etmek isterim tüm partilerin Grup Başkan Vekillerine. Arkeoloji Vakfı Kanunu'muzun bugün gündeme alınması noktasında göstermiş oldukları teveccüh ve jest için Gaziantepli her bir hemşehrimiz adına sizlere teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar)
Ayrıca, günün bu son saatlerine rağmen buradan ayrılmayıp Gaziantep için burada bekleyen tüm gruplardan tüm vekil arkadaşlarıma da selam, saygılarımı, hürmetlerimi yine Gaziantepli hemşehrilerimiz adına arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, doğu ile batı, kuzey ile güneyin kesiştiği; Asya, Avrupa ve Afrika'nın bir araya geldiği, birbirine kavuştuğu; semavi bütün dinlerin doğup bütün bir yeryüzüne dağıldığı, bütün kadim ve antik uygarlıkların doğduğu ve yeryüzünde uzun yıllar hüküm sürdüğü âdeta bir medeniyetler vadisinin tam merkezinde yer alıyor. Bu medeniyetler vadisinin tam merkezinde dünyanın en zengin arkeolojik yatakları üzerinde ise bugün bizim yaşam sürdüğümüz Anadolu'muz mevcut. Anadolu milattan önce Paleolitik Çağ dediğimiz, Yontma Taş Çağı'ndan Mezolitik Çağ, Neolitik Çağ, Kalkolitik Çağ'dan Tunç Çağı'na kadar; Asur, Hitit, İyonya uygarlıklarından Roma ve Bizans'a, Roma ve Bizans'tan Selçuklu ve Osmanlı'ya kadar birçok medeniyetin neşvünema bulduğu, yeryüzünün en zengin medeniyet coğrafyasının merkezinde yer almakta.
Yeryüzünün en zengin arkeolojik yatak ve kaynaklarına sahip bir ülke olarak gelecek yüzyılımızı inşa ederken, gelecek yüzyıl rotalarımızı belirlerken yeryüzünün en zengin yataklarına sahip olduğumuz bu arkeolojik miraslarımızı açığa çıkararak, koruyarak ve yeryüzünün arkeoloji zenginliklerine sunarak devam etmek durumundayız. Diğer bir deyişle, atalarımız nasıl gelecek rotalarını, gelecek yönlerini gökyüzünün kadim yıldızlarına bakarak tayin ettilerse biz de önümüzdeki yüzyıllarımızı topraklarımızın altındaki o zengin arkeolojik yataklarımıza, arkeolojik zenginliklerimize ve miraslarımıza bakarak yönlerimizi tayin etmek durumundayız. Diğer açıdan baktığımızda da bugün yer altındaki petrol gibi, doğal gaz gibi zenginlikler bir ülkenin geleceği için ne kadar değer ve önem arz ediyor ise kültürel mirasımız, arkeolojik değerlerimiz de yine geleceğimiz için doğal gaz kadar, enerji yatakları kadar, petrol kadar önemli bir stratejik değer.
Arkeolojik kurumsal kimliklerini tamamlamış, müktesebatlarını derinleştirmiş kimi ülkeler bu noktada çok mesafeler katettiler geçtiğimiz yüzyılda ama bu alanda arkeolojik kimliklerini, bütünlüklerini tamamlayamamış, bu konuda derinlik müktesebatlarını tamamlayamamış kimi ülkeler ise veya kimi bölgeler ise bu yönde mesafe katetmiş ülkelerin maalesef ki istilasına ve istismarlarına maruz kaldılar. Coğrafyamızın bütün zenginliklerine baktığımızda, maalesef ki birçoğumuz Avrupa ziyaretlerinde, Louvre Müzesi ziyaretlerinde, British Museum veya Berlin Müzesini ziyaret ettiğimizde sadece Anadolu'nun zenginliklerine değil bütün bir coğrafyamızın zenginliklerinin kalıntılarına maalesef Avrupa'nın bu kadim müzelerinde rastlıyoruz.
Batılılar arkeolojik müktesebat ve kimliklerine 1900'lü yıllarda büründüler. Sadece kendileri bürünmekle kalmayıp, o zenginliğe varmakla kalmayıp bizim coğrafyamızda da arkeolojik enstitüler kurdular. Bugün ülkemizde maalesef ki kendi millî arkeoloji enstitümüzü kuramamış olmamıza rağmen İngiltere gibi, İtalya gibi. Avusturya gibi, Almanya gibi, Hollanda gibi ülkelerin -tam 8 tane ülkemizde- arkeoloji enstitüleri var.
Aslına bakarsanız, geçmişimize baktığımızda, 1869'lu yıllarda başlayan bir süreç var tarihimizde. Nedir o? Asar-ı Atika Nizamnamesi'yle birlikte Osmanlı döneminde kendi coğrafyamızdaki o zenginlikleri açığa çıkarmak adına bir teşebbüs olmuş ama zayıflayan Osmanlı hegemonyasının üzerinden cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte 1930'lu yıllara baktığımızda, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Etnografya Müzesi kurulmuş. Etnografya Müzesiyle birlikte Ahlatlıbel kazısı, Remzi Arık Başkanlığında, Atatürk'ün emriyle, talimatlarıyla ilk başlatılan kazı süreci olmuş. Yine Mustafa Kemal Atatürk arkeoloji konusunu derinleştirmek ve kurumsallaştırmak adına üniversitelerde arkeoloji bölümünün kurulması yönünde çalışmalar ve talimatlar vermiş. Üniversitelerdeki akademisyenleri Avrupa'ya göndererek bu noktadaki müktesebatın daha da derinleşmesi noktasında birtakım çabaları cumhuriyet tarihimizde, dönemimizde görüyoruz. Ancak, içinden geçtiğimiz süreçler, coğrafyamızdaki kırılmalar, coğrafyamızda varoluş reflekslerimizin öncelenmesi ve coğrafyamızdaki istikrarsızlıklar bu yönde derinleşmemizin önünde engel teşkil etmiş maalesef.
1910'lu yıllara baktığımızda, işte, Lawrence gibi birtakım farklı niyetlerle bu coğrafyada var olmuş kişilerin "arkeoloji" adı altında coğrafyamızın zenginliklerini nasıl Avrupa'nın kadim şehirlerine taşıdıklarına şahitlik ediyoruz. Lawrence'ın mektuplarını okuduğumuzda, Gaziantep'in Karkamış kentindeki, o antik kentteki çalışmaları, orada bulunan kimi zenginlikleri nasıl Avrupa'ya taşıdıklarını, Orta Doğu'daki kimi zenginlikleri nasıl Avrupa'nın müzelerine taşıdıklarını Lawrence'ın o hatıra mektuplarından okuyoruz maalesef ki. Bu Arkeoloji Enstitüsümüz bugün değil de belki bundan yüzyıl önce veya daha önce kurulmuş olsaydı, bugün Avrupa'nın "British Museum"ı gibi, Berlin Müzesi gibi veya Louvre Müzesi gibi, o müzelerini süsleyen Anadolu'nun ve coğrafyamızın zenginlikleri, bugün kendi müzelerimizi ve coğrafyamızı süslüyor olacaktı. Arkeoloji, devrimizde, dönemimizde sadece bir kültürel miras olarak kullanılmıyor. Birçok ülke arkeoloji konusunu, aynı zamanda bir "soft power" yani yumuşak bir güç alanı olarak da kullanıyor. Özellikle Japonya gibi, Avusturya gibi, İngiltere gibi birçok ülke, arkeoloji alanını bir "soft power" yumuşak güç veya işte, birtakım kültür, sanat faaliyetleri şeklinde yürüterek farklı ülkelerde sempatiler, farklı coğrafyalarda sempatiler elde edebiliyorlar.
Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitümüze doğru -ilk millî enstitümüz olacak bu- ilk adımı aslında 2014 yılında Gaziantep'te düzenlenen 36'ncı Kazı Sempozyumu'nda atmış olduk. Gaziantep'te düzenlenen o Sempozyum esnasında birçok arkeolog arkadaşımız, böyle bir millî enstitünün kurulması noktasında görüş beyan ettiler. Bunun üzerine Gaziantep Büyükşehir Belediyemiz, 2014 yılında Kültür Bakanlığımıza bu yönde bir enstitü kurulması adına bir çağrıda bulundu. Bakanlığımızın Türkiye Avrupa Birliği Katılım Öncesi Yardım Aracı Çerçevesi (IPA II) içerisinde "Kültür ve Sivil Toplum Diyaloğu" başlığı altında açılmış o hibe programına başvuru gerçekleştirmesiyle, Avrupa Birliğinin sağlamış olduğu hibe programlarıyla bu süreç başlatılmış oldu. O sırada ben, Avrupa Birliği Bakan Yardımcısıydım ve ülkemize böyle bir projeyi kazandırmak, ülkemizin ilk millî arkeoloji enstitüsünü kurmak adına o hibe programlarını takip ettik. 2018 yılında sözleşme imzalandı ve 2022'nin ortalarına geldiğimizde Arkeoloji Enstitümüzü Gaziantep'te kurmuş olduk. Kısaca, kurulmuş olan enstitümüz hakkında da size bilgi vermek isterim.
Sayın Başkanım, sürem sona erecek ama çok fazla uzatmayacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsünün fiziki tüm aşamaları tamamlanmış ve kuruluş süreçleri projenin öngördüğü çerçevede tamamlanmış durumda ve toplam maliyeti 7,5 milyon euro şeklinde tezahür etmiştir. Projenin hayata geçmesiyle yerli ve yabancı toplam 430 bilim adamı rol almıştır. Proje kapsamında mülkiyeti hazineye ait olup Gaziantep Büyükşehir Belediyesine tahsis edilen Kendirli Gazi Kültür Merkezi restore edilmiş, arkeoloji laboratuvarı, bir arkeoloji ve kültürel miras kütüphanesi yapıları oluşturulmuştur. Gerekli cihaz, kitap ve dokümantasyon, mobilya, mefruşat temin edilerek faaliyete hazır hâle getirilmiştir. 27 uluslararası yayın yapılmış, 1 milyonu aşkın belge taranarak Türkiye'nin ilk dijital arkeoloji arşivi oluşturulmuştur. Yine, dijitalleştirme çalışmaları çerçevesinde Türk arkeoloji tarihinde bir ilk gerçekleştirilerek korumak, araştırmacılara ve topluma nitelikli bir veri tabanı sunmak amacıyla Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü arşivlerinden tam 1 milyon 400 bin belge taranmış, 1 milyon adet belge arşivlenmiştir. Devlet ve Osmanlı arşivlerinden 50 bin belge, 2.100 fotoğraf derlenmiş, Türk Tarih Kurumu, Dışişleri Bakanlığı ve Ankara Üniversitesi arşivlerini tarama çalışmaları tamamlanmıştır. Türk arkeolojisinin tüm dönemlerini kapsayan ilk yayın serisi başlatılmış, bu kapsamda, 12 çeviri, 15 yeni baskı olacak şekilde 27 kitap basımı tamamlanmıştır. Bu kitapları bugün de hem muhalefet hem de iktidar kulisimizde sizlere sunmuş olduk. Yayın kurulu tarafından belirlenen çeviri kitaplar Türk ve İslam arkeolojisi için oldukça önemli ve daha önce Türkçeye çevirisi yapılmamış kitaplardan oluşmaktadır.
Yine, Enstitü tarafından ilk Millî Arkeoloji Şûrası gerçekleştirilmiştir. Arkeolojinin bilim, meslek, eğitim gibi konularda, teori ve uygulama alanlarında geldiği düzeyi tanımlamak, ideal gelecek için yol haritası çizmek amacıyla devlet, yerel yönetimler, STK'ler gibi paydaşları bir araya getiren 1'inci Millî Arkeoloji Şûrası tamamlandı. 15-17 Haziran 2022'de gerçekleştirilen Şûra'da bilim ve araştırma, arkeometri, eğitim, sanat, turizm gibi konularda tam 11 adet komisyon kuruldu. Enstitü için gerçekleştirilen en önemli çalışmalardan biri ihtisas kütüphanesi ve Türkoloji kütüphanesi oldu. Türkoloji kütüphanesi için 50 binin üzerinde dijital kaynak değerlendi. İhtisas kütüphanesi için ise iş birlikleri ve kaynak tarama çalışmaları devam etmektedir.
Kısaca, uzun yıllar hayalini kurduğumuz, Mustafa Kemal'in bu uğurda çok çaba gösterdiği, bölgemizin zenginliklerini korumak adına, arkeolojik zenginliklerini korumak adına, bu kadar zengin varlıklarımızı, arkeoloji dünyasının öngörülerine sunmak adına, bunu bir "soft power" olarak ülkemizin, ülke diplomasimizin yararına sunmak adına, Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü kurulmuştur ve bugün de sizlerin teveccühüyle Vakfının kurulma aşamasına geçmiş oluyoruz.
Ben, burada hem Enstitünün hem de Vakfın kurulması çalışmasında emeği geçen Gaziantep Büyükşehir Belediyemize, Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Fatma Şahin Hanımefendi'ye, Kültür Bakanlığımıza, yine kanun çalışmalarını yürüten Gaziantep Milletvekillerimize, Komisyon çalışmalarını yürüten Millî Eğitim Komisyonu ve saygıdeğer üyelerine, yine kanunumuzu bugün bu saatlere kadar taşıyan, bir kez daha, Grup Başkan Vekillerimize ve siz saygıdeğer milletvekillerimize teşekkürlerimi sunuyor, kanunumuzun hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK PARTİ, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)