GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:66
Tarih:28.02.2023

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Değerli halkımız, öyle bir acı yaşıyoruz ki bunu tarif etmek mümkün değil maalesef. Bakın, bu deprem nedeniyle İçişleri Bakanı ne diyor? "Hava şartları, yol şartları nedeniyle biz alana ulaşamadık." diyor. Ağrı'daydım, depremi duyar duymaz biz Ağrı'dan yola çıktık arkadaşlarımızla beraber, ben akşam saatlerinde Adıyaman'a ulaştım. Adıyaman harap hâldeydi, Adıyaman'da yaşam durmuştu. Sokağa çıktım vardığım noktada, bir enkazın başına vardım ve şunu gördüm: Bir anne ve enkaz altında kalan çocukları... Emin olun ki çocukların sesi geliyordu, çocukların sesi. Fakat bütün iktidara buradan seslenmek istiyorum ki: "Devlet vardı." diyorlar, "Biz gittik." diyorlar, "Büyük bir şekilde biz yardımları ulaştırdık." diyorlar.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Aynen öyle, aynen öyle.

ABDULLAH KOÇ (Devamla) - Orada yetmiş iki saat kaldım, devletin bir kuşu bile uçmuyordu, kuş, kuş... Devletten bir insan görmedim, AFAD'dan Allah'ın bir kulunu görmedim. O anne, o soğukta, o yağmurun altında iki gün bekledi ve 3'üncü günden itibaren sesleri kesildi; ben kulaklarımla buna tanıklık ettim. Kendi ellerimle enkazları kaldırmaya çalıştım ama yanıyorum ki elimde bir alet yoktu. Bir kişiye sağ ulaştık, bir kolu kesildi; diğer bir kişinin -kardeşinin- cansız bedeni o enkazın altından çıkarıldı.

Bu iktidar bunun hesabını veremeyecek. Bu iktidarın vebali çok büyük. Bu halka hiç kimse bunun hesabını veremeyecek çünkü o annelere; o, annesini, babasını, çoluğunu çocuğunu, ailesini enkazın altında bırakan, "Ya, bu devlet nerede?" diyen insanlara bunlar hesap veremeyecek. Bu, siyasetle miyasetle de açıklanacak bir mesele değil. Bu, yirmi yıllık bu iktidarın bu ülkeye bahşettiği ve bu ülkeye vermiş olduğu armağanıdır.

Bir felaketle karşı karşıya gelen bir halk, bir topluluk ne ister devletinden? İki tane şey ister: Bir, enkaz altında kalanların canını kurtarmak için arama kurtarma ekiplerini bekler. Bu var mıydı? Yoktu arkadaşlar, yoktu, yetmiş iki saat yoktu. Daha sonra geldiler, orada bir görüntü verdiler çünkü onu da dünyaya o şekilde pazarlamak istediler. Yetmiş iki saat sonra insanların cansız bedenleri çıkarıldı; hepsi dondu, hepsi kan kaybından dolayı öldü.

Peki, bu insanlar devletinden başka ne bekler? Sağ kalanlar için de sıcak bir çorba bekler, başını sokabileceği güvenli bir alan bekler. Peki, bu nedir? Bu da Kızılay, değil mi? Kızılayın yapmış olduğu şeye bakar mısınız: Kızılay çadır satıyor, çadır; Kızılay ekmek satıyor; Kızılay çorba satıyor; Kızılay kan satıyor, kan! Bu halk kanını bütün insanlığa adamak için götürüp Kızılaya veriyor, Kızılay bu kanı satıyor. Peki, bu halk bu iktidara nasıl güvensin, bu halk size nasıl güvensin? Hangi hakla siz bu halktan helallik istiyorsunuz? Ben halkım adına size bu hakkı helal etmiyorum; etmeyeceğiz, asla ve asla etmeyeceğiz!

Kızılayla ilgili ben bir şey daha söyleyeyim: Kızılayın bu özel hastanelere vermiş olduğu trombosit ve kanlar için -bakın, gidin icra dairelerine- icra dairelerinde bununla ilgili başlatmış oldukları icra takipleri var mı yok mu, onu bir araştırın bakalım.

Size güven kalmamış, hiçbir şekilde size güven yok çünkü siz bu halkı bu enkazın altında bıraktınız. Siz, o anneye, o enkaz başında duran ve çocuğunun eline elini uzatıp daha sonra da o elin soğuduğunu gören anneye hesap veremeyeceksiniz. Sizin burada böyle oturmanız da, bu şekilde durmanız da... Bu halk sizi affetmeyecek. Af beklemekle siz burada sonuç alamayacaksınız. Biz sizi affetmeyeceğiz bu halk sizi affetmeyecek, Allah sizi affetmeyecek! Affedilmeyeceksiniz, size söyleyeyim.