| Konu: | Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 01.03.2023 |
CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son açıklanan resmî rakamlara göre 45.089 canımız gitti, bir kez daha halkımıza başsağlığı ve sabır diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Biz isterdik ki Türkiye Büyük Millet Meclisine, depreme dair, bu yaşanan olağanüstü duruma dair, bu afete dair öncelikli kanun teklifleriyle Parlamentonun önüne gelinsin.
Dün toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili bir kanun teklifi -zaten ocağın ilk haftası kanunlaşması gerekiyordu fakat bu uzatıldı- kanunlaştı. Bu konuda tüm siyasi partiler ortak bir kararla oy birliğiyle bu kararı çıkardılar. Altında imzası olanlar değil buna onay veren, oy verenlerin tamamının bir kabulüyle gerçekleştiğini Türkiye de biliyor, biz de bunu teslim etmek durumundayız, bu mücadeleyle gerçekleşti. Kar kış demeden, yağmur çamur demeden mücadele edenler her şeye inat bu kanunun çıkmasına neden oldular. Bu gerekliydi ama bu özellikle Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu Teklifi gerçekten aciliyeti var mıydı, bunu düşünmek gerekiyor. Bunun bir aciliyeti yoktu, bu üç ay sonra da beş ay sonra da çıkartılabilirdi ama Parlamentoda ne yazık ki karar çoğunluğu olan gruplar bunu öne aldılar.
Deprem doğal bir afet, bunu biliyoruz ama deprem teknolojisi kullanırsak can ve mal güvenliğini sağlamak mümkün, dünyada bunun çok sayıda örnekleri var. Bizim deprem teknolojisini bir zorunluluk ve bir gereklilik olarak hayata geçirmemiz gerekiyor ama yirmi bir yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ne yazık ki buna, bu konuda en ufak bir adım atmadı, ne deprem öncesi ne de deprem sonrası herhangi bir adım atmadı.
Kızılay yüz elli yıllık bir kurum ama geçmişiyle bir biçimiyle hesaplaşmayı önüne koyanlar şunu unutmasın: Yüz elli yıldır ayakta kalan kurumun içini ne kadar boşaltırsanız boşaltın ana hedefinden, ana hedefinden, ana amacından saptırmanız mümkün değil çünkü -dün de milletvekili arkadaşlarımız konuştu- her birimizin çocukluğumuzda sarı zarfın içerisine para koyarak Kızılaya yardım ettiğimiz bilinir ama ne yazık ki ne Kızılay Başkanı ne de Kızılayın Onursal Başkanı bu konuda en ufak bir adım atmadı şu ana kadar. Hep "Kızılay Başkanı istifa etsin." diyoruz, bence Kızılay Başkanı değil Onursal Başkanı bu konuda hesap vermek durumunda çünkü Onursal Başkan olmadan hiçbir adımın atılamayacağını ve atılmadığını biliyoruz.
Deprem bölgesinde ilk günden itibaren çok ciddi çalışmalar yaptı milletvekili arkadaşlarımız. Ben de özellikle Kahramanmaraş Elbistan depreminden üç buçuk saat sonra Elbistan'daydım; Divanda oturan Mustafa Açıkgöz Nevşehir Milletvekili arkadaşımız bizden önce gelmişti, Aksaray Valisiyle birlikte oradaydı. Bizim orada çok net gördüğümüz bir tablo var: Jandarma Genel Komutanı var, etiketinin hiçbir önemi yok; milletvekiliyiz, milletvekili etiketimizin bir önemi yok; vali var, kaymakam var, belediye başkanı var; hiçbir önemi yok. Nerede biliyor musunuz? Enkazın başında bu etiketlerin hiçbirinin bir kıymetiharbiyesi olmadığını orada yaşayarak gördük. Mustafa arkadaşımız kendisi 3 canı kurtardı çalışarak bir milletvekili sıfatıyla değil bir insan olmanın gereği olarak bunu yaptı. Biz de aynı şeyleri yaptık ama devlet, kişilerin inisiyatifine bırakamaz bu tür işleri, devlet eğer kişilerin inisiyatifine bırakırsa o zaman o canlara yetmiş iki saat boyunca müdahale edemeyiz. "Kara yolları tıkandı." deniliyor, "Hava yolları tıkandı." deniliyor. Hani insansız hava araçlarımız vardı, niye uçamadılar? İnsansız hava araçlarımız, Türkiye'de üzerine vazife olmayan her şeyde uçuş yapabiliyor. Karayollarının işi nedir? Olağanüstü koşullarda zaten yolları açman gerekiyor. Olağanüstü koşullarda sizin iletişim kanallarını açmanız gerekiyor. O iletişim operatörleri var ya; "Olağanüstü koşul var, sistemi işletemedim..." Benim sana olağanüstü koşullarda ihtiyacım var, olağan koşullarda zaten sana ihtiyacım yok ki. Greyderin görevi kar yolu tıkadığında açmaktır. Eğer greyderler bu yolu açamıyorsa Elbistan'dan ya da Kahramanmaraş'tan bunların gelmesini beklemeyin. Çok açık ve net; insanlar yardım etmek istedi. Sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, odalar, sendikalar, belediyeler yurt dışından ve yurt içinden yardım yapmak istediler ama bu yardımların tamamının önüne bir biçimiyle engel olundu. Bakın, size somut bir örnek vereceğim: Bir iş adamı, kırk yıl önce Almanya'ya gitmiş, Kırşehirli, "Çetin Ay" diye genç bir iş adamı; bu iş adamının 8 bin yolcu kapasiteli bir gemisi var. Bu gemiyi İskenderun Limanı'nda depremzedelerin bilabedel inisiyatifine sunmak istiyor. Tüm kurumlara yazılı ve sözlü müracaat ediliyor fakat herhangi bir yanıt verilmiyor. En son bana ulaştı, dedi ki: "Ben 8 bin kapasiteli bir gemiyi kendi personelimle, giderlerinin tamamını karşılamak üzere verdim ama reddedildi." dedi. Ama aynı Bakanlık, Enerji Bakanlığı ne yaptı, biliyor musunuz? O bölgeye bin kişilik bir gemiyi parayla kiraladı, şimdi o gemi orada depremzedelere devletin yetimlerin, tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla ödediği dayanışma paralarıyla ona para ödeyerek yaptı. Ya, sormak istiyorum: Neden? Yurt dışına gitmiş, para kazanmış ve bu ülkedeki insanlara can olmak, can yoldaşı olmak için kendi olanaklarını seferber etmek isteyen insandan ne istiyorsunuz? Niye o yardımları reddettiniz? Bunun bir haklı gerekçesi varsa... Ben Meclis Başkanımız aracılığıyla hem Cumhurbaşkanı Yardımcısına hem de Enerji Bakanına soru önergesi verdim. Bu soruya yanıt verebileceklerini hiç düşünmüyorum, on beş gün içerisinde yanıt vereceklerini de düşünmüyorum ama bu sorunun yanıtını vicdanlarına versinler: Neden 8 bin kişiyi barındıracak bir gemiye "Hayır." dediniz? Neden? Bunun nedenini umarım kamuoyuyla paylaşırlar.
Üniversitelerin kapısına kilit vurdunuz. Üniversitelerin kapısına kilit vurmak ne demek biliyor musunuz? Toplumsal psikolojiyi derinleştirmek demektir. Üniversitelerin kapısına kilit vurma gerekçesini araştırdık. Sekiz ay önce YÖK Başkanı üniversite rektörleriyle İstanbul'da bir toplantı yapar... "İktidara muhalif hareketlerin olma olasılığı yaklaşıyor, yaklaşan seçimlerde bu olasılık var. Dolayısıyla üniversitelerde kulüp faaliyetlerine izin vermeyeceksiniz. Üniversitelerde öğrenci hareketlerine izin vermeyeceksiniz." dediler. Bunun gerekçesi yurtlarda depremzedeyi barındırmak değil, eğer gerekçe bu olsaydı... İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve binlerce yardımsever vatandaşımız dedi ki: "Biz evlerimizi açmaya hazırız." Ankara'da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı 5 bin depremzedeyi barındırıyor. "Şimdi bu yurtları öğrencilere verin, biz sizin depremzedeleri başımızın üstünde taşıyalım." dedi. Niye buna "Hayır." dediniz? Şöyle düşünün 11 il var, bu illerdeki çocuklar üniversiteyi kazandı, İstanbul'u kazandı, Ankara'yı kazandı, İzmir'i kazandı, siz yurtlardan bu çocukları attınız, annesini kaybetmiş, babasını kaybetmiş, kardeşini kaybetmiş, evi yıkılmış yurttan attığınız bu Ayşe nereye gidecek, nerede kalacak, hiç düşündünüz mü? "Bu yurtlar kullanıma açılıyor, 850 bin kişiyi barındıracağız." dediğiniz yurtlarda şu anda 350 bin kişi barınmıyor çünkü hiç kimse Hakkâri'deki yurda gitmedi, hiç kimse Artvin'deki yurda gitmedi, hiç kimse Zonguldak'taki yurda gitmedi, hiç kimse Edirne'deki yurda gitmedi; gelenler Ankara, İstanbul, Aydın, Muğla gibi yerlere gitti. Bu tür yerler zaten oteller ve yardımseverlerle bunları karşılayacaktı. Derdiniz bu değil; derdiniz, eğitimi çökertmek. Bakın, bir an önce 100 bin öğretmen ataması yapmalısınız ki o deprem bölgesindeki çadırlarda, konteynerlerde öğretmenler öğrencilerle buluşsun. İlla sınıfa girip kara tahtada ders anlatması gerekmiyor öğretmenin; öğretmenin öğrencinin psikolojisiyle ilgilenmesi gerekiyor, öğrenci ve velinin psikolojisiyle ilgilenmesi gerekiyor. Bugün itibarıyla saat 15.30'da Millî Eğitim Bakanlığıyla görüştüm, 230 bin öğrencinin nakli yapılmış, öğrenciler hem kamu okullarına hem özel okullara yerleştirilmiş. Peki, bu öğrencilerin öğretmen ihtiyacı var mı? Var. Barınma ihtiyacı var mı? Var. Bu öğrenciler LGS ve YKS'ye girecek mi? Girecek. Bu öğrencilere eğer siz laptop vermemişseniz, bu öğrencilerin interneti sınırsız olmamışsa, bu öğrencilerin ailelerinin barınacak yerini temin etmemişseniz nasıl sınava girecek bu çocuklar? Bir çocuk depremde ilk çıktığında kurtarıcılara ne diyor biliyor musunuz? "LGS iptal edildi mi?" diyor. Ankara'ya gelen 8'inci sınıftaki bir çocuk da diyor ki: "Altmış üç saniyede benim hayatım karardı. Ben geleceğimin ne olacağına dair herhangi bir şey düşünemiyorum." Siz okulları kapatarak, kulüplere stadyumlarda seyircisiz futbol oynamayı önererek bu ülkede halkın tepkisini örtemezsiniz. Halk bir yerde çıkar, bu tepkilerini açığa çıkartır, çok açık. Çocuklar kumbarasındaki parayı depremde mağdur olanlara verdiler. Siz çocuklara para dağıtmayın çünkü deprem bölgesinde para geçmiyor. Adıyaman Gölbaşı'nda "Hüseyin" adlı bir çocuğa babası 100 lira verdi "Ekmek al." diye, çocuk geri geldi, ekmekle geldi, parayı babasına verdi, babasına dedi ki: "Bu parayı al, ekmeği parayla vermiyorlar." Babası Hüseyin'e dedi ki: "Al bu para senin olsun." "Baba, paranın geçtiği zaman verecektin bu parayı artık para geçmiyor, ekmek alırken bile para..." dedi. Varsıl ile yoksulun ayırt edilemediği bir süreci yaşıyoruz. Siz gidiyorsunuz deprem bölgesinde size kumbarasını veren çocuğa para dağıtıyorsunuz, para dağıtarak onların duygularını çözemezsiniz, onların paraya ihtiyacı yok. Onların ekmeğe ihtiyacı var, onların suya ihtiyacı var, onların süte ihtiyacı var, onların çadıra ihtiyacı var, onların kaybettiği annesinin, babasının mezarını ziyaret etmeye ihtiyacı var. Bu çocuklara sahip çıkacaksanız, bu çocuklara parayla değil, bu çocukların ihtiyacını karşılayarak sahip çıkabilirsiniz. İşte, tüm bunları konuşabilirdik, tüm bunları çözebilirdik.
Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu salı günkü grup toplantısında Millet İttifakı'nın iktidarında yapılması gerekenlere ilişkin 22 maddelik bir öneri sundu:
1) "Müteahhitliğin bir kriteri olmalı, temel ilkeleri olmalı, elini kolunu sallayan 'Ben müteahhidim.' diye geziyor, elini kolunu sallayan müteahhitlik yapıyor; bunu kaldıracağız." diyor.
2) Müteahhitler için mesleki sorumluluk sigortası getireceğiz. Müteahhitler hata yaptığı zaman daireyi satın alan, iş yerini satın alan dava açabilmeli ve hemen sonuçlanmalı; onun dava parası yoksa sigorta o parayı vermeli.
3) Yapı denetim elemanları var, onlar için de mesleki yeterlilik belgesi getireceğiz. Mühendis yeni mezun oldu "Git, binaya bak." Usta kadar bile bilmeyen... "Onun pişmesi lazım, eğitilmesi lazım, belli bir sınavdan geçmesi lazım, sınavı kazandıktan sonra mesleki yeterlilik belgesi alması lazım, bunu çıkaracağız." diyor.
4) Yapı denetim elemanları için de mesleki sorumluluk sigortası olması lazım çünkü müteahhitler ile denetleyen aynı sorumluluğu paylaşacak.
5) Yapılacak bütün yeni yapıların bir kimliği olacak, yapı kimlik belgesi olacak ve bu yapı kimlik belgesinin tapuya kaydı yapılacak.
6) Kamuya hizmet veren okullar, hastaneler, AVM'ler, konser salonları yani halkın toplu olarak gittiği, çalıştığı, eğlendiği, gezdiği yerlerde deprem güvenliği sertifikası olacak; özel okullarda, özel hastanelerde deprem güvenliği sertifikası olacak, olmadığı hâlde yapılmayacak çünkü buraya halk toplu gidiyor.
7) Kızılay, AFAD, DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) yeniden yapılandırılacak, eski durumuna kavuşturulacak.
8) Merkezî ve yerel yönetimlerle iş birliği objektif kurallara bağlanacak.
9) Deprem dolayısıyla, binalar dolayısıyla, yapılar dolayısıyla özel ihtisas mahkemeleri kurulacak.
10) Türk Silahlı Kuvvetleri afet sırasında neler yapacak, bu konuda yeniden oturulup bir protokol hazırlanacak.
11) Deprem için ayrılan toplanma alanları, arsalar asla ve asla imara açılmayacak, asla yapılaşma olmayacak.
Bunları kanun teklifi olarak getirseniz de hemen kanunlaştırsak olmuyor muydu?
Acil olarak yapılması gerekenler:
1) Kentte yani şehirde evi veya iş yeri yıkılan veya yıkılacak olan tüm hak sahiplerinin bankalardan veya Esnaf Kefalet Kooperatiflerinden aldıkları kredilerin anaparalarını ve faizlerini silin. Kamu alacakları var, vergi borçları olabilir, Sosyal Güvenlik Kurumu borçları olabilir. Bunların faizsiz ve uygun koşullarda taksitlendirilmesi lazım.
2) Kırsalda evi ve çiftliği olan çok kişinin evi yıkıldı, ahırı yıkıldı, binası yıkıldı onların da
a) Bakanlıklardan ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları krediler kendileri ve faizleri silinecek.
b) Üreticiye ivedilikle gübre, tohum, sulama, ilaç, yem desteği nakden ödensin. Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesi var, millî gelirin en az yüzde 1'ini ödeyeceksin, veterinerlik hizmetlerini de ücretsiz vereceksin.
Bakın, tarlaların ekilmesi gerekiyor, gübre atılması gerekiyor, ilaç ihtiyacı var ama ortada bir şey yok.
c) Üreticilerin elektrik borçları onları da kamu ödeyecek ya da elektrik dağıtım şirketlerinden karşılanacak. Çiftçi Kayıt Sistemi'ne göre tüm çiftçilerimizin küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiricileri, kümes hayvanı yetiştiricileri, arıcılık dâhil ürünlerine maliyet artı makul kâr eşittir taban fiyat garantisi verilsin. Bunun da verilmesi gerekiyor.
3) Deprem yönetmeliklerine uygun olarak güçlendirilmesi gereken tüm yapıların güçlendirilmesi için hak sahiplerine uygunluk koşulu ve uzun vadeli finansman sağlansın.
4) Oluşturulacak hasar tespit komisyonlarında çalışanlara güvence ve sorumluluk verilsin yani hem güvenceleri hem de sorumlulukları olacak.
5) Konutları ve/veya iş yerleri yıkılan ya da yıkılacak tüm ailelerin yeni yaşam alanlarındaki internet hizmeti en az üç yıl süreyle devlet tarafından karşılansın.
6) Depremde otomobil, kamyon, kamyonet, tır, otobüs, motosiklet, traktör, biçerdöver, pulluk gibi ulaşım ve hizmet araçlarını kaybeden depremzedelere yeni araç alımlarında faizsiz uzun vadeli kredi sağlansın, bir sefere mahsus olmak üzere ayrıca motorlu taşıtlar vergisi ve ÖTV'ye tabi araçlardan da vergi alınmasın.
7) Deprem bölgesinde işçi olarak çalışanların ücretleri bir yıl süreyle vergi dışında bırakılsın, böylece bunlar tekrar deprem bölgesine dönüp fabrikalarda daha rahat, daha uygun koşullarda çalışabilirler.
8) Depremzede ailelerin üniversitelerde okuyan -vakıf üniversiteleri ya da kamu üniversiteleri- öğrencilerinden öğrenci harcı ve yurt ücreti alınmasın.
9) Deprem bölgesindeki yerel yönetimlerin yıkılan veya kullanılmaz hâle gelen altyapı inşaatlarını merkezî hükûmet yapsın. Zaten bu maliyetin altından yerel yönetimlerin kalkması mümkün değil.
10) Özellikle kırsal bölgelerdeki kamu personelinin lojman ihtiyacı var, bunun derhâl giderilmesi gerekir.
11) Deprem bölgesinin yeniden yapılanmasında kamudan ihale alan firmaların bölgede yürüteceği işlerde kullanacağı personelin en az yüzde 25'ini o bölge halkından temin etmesi gerekir.
Eğer siz bunlarla gelseydiniz bizim karşımıza, hem toplumun yaralarını hep birlikte sarmış olacaktık hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmiş olacaktı. Biz 5 Şubat öncesi, Komisyonda bu gelen kanun teklifini ayrıntılı bir şekilde konuştuk, tartıştık. Arkadaşlar, 5 Şubat ile 6 Şubat ayrımına varalım, 5 Şubat Türkiyesi ile 6 Şubat Türkiyesi aynı değil, 5 Şubatta düşündükleriniz ile 6 Şubatta düşündükleriniz ve hayata geçirmek istediklerinizin aynı olması da mümkün değil. Anayasa'ya aykırılık konusunda ısrar ediyorsunuz. Siz bir hukuksal süreci yerle yeksan ederek yeni bir vakıf sürecini işletiyorsunuz. Komisyonda da sorduk, Anayasa'ya aykırılık konusunda "Anayasa Komisyonunda görüşülsün." dedik, görüşülmedi, reddedildi. "Vakıf senedi nerede dedik?" Öyle ya, bir vakıf kurulur, bu vakfın bir senedi olur, kurucuları olur, kurucularının kendi öz malından vakfeder; burada böyle bir şey yok, bu vakfın parası pulu yok ama Kültür ve Turizm Bakanlığı aracılığıyla oradaki bütçeden kaynak aktararak bir vakıf kurulmak isteniyor.
7,5 milyar lira Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından sekiz yılda harcanmış. Şimdi, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı aynı zamanda Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı değil mi? Şimdi, bu teklifi bizim itirazlarımıza rağmen oy çokluğuyla geçireceksiniz değil mi? Peki, gelin, şunu yapın, Komisyonda da bunu teklif ettik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
YILDIRIM KAYA (Devamla) - Komisyondaki teklifimiz şuydu: Eğer Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanını ısrarla istiyorsanız "Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı bu vakfın doğal üyesidir." dersiniz, sorunu çözersiniz. Bize ne dediler? "Yarın siz kazanırsınız, sizin belediye başkanınız olur." Biz kimin kazandığına bakmıyoruz, biz işin yasal, hukuksal, anayasal ve vakıf anlayışına göre bakıyoruz. Bu meseleyi bugün tartışıyor olmaktan dolayı gerçekten üzüntü duyuyorum çünkü ben bir eğitimciyim. Bugün basın toplantısında da söyledim, bir an önce üniversiteler eğitim öğretime açılmalı. Deprem bölgesindeki okullar kademeli olarak eğitime açılıyor. Hiç zaman kaybedilmeden öğretmen atamaları yapılmalı, deprem bölgesindeki mağdur olan öğretmenlerin isteğe bağlı tayinleri derhâl gerçekleştirilmeli. İşte bunları tartışırsak topluma yararlı iş yapmış oluruz ama bu vakfı kursanız ne olur kurmasanız ne olur; ömrünüz üç aylıktır.