| Konu: | Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 01.03.2023 |
FERİDUN BAHŞİ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2001 yılında Konya Ağır Ceza Mahkemesinde göreve başladım; 1999 depreminden henüz iki yıl geçmişti. Deprem sonrası sadece müteahhitler hakkında onlarca dava açıldı. Açılan bu davalarda yargılanan müteahhitler genellikle suçlu bulundu ve ikişer yıl hapis cezası aldı ancak bir de iyi hâlden indirim yapılıp cezaları bir yıl sekiz aya düşürüldü ve tüm cezalar ertelendi, hiç kimse hapse girmedi, 360 kişinin öldüğü sitenin müteahhidi bile aynı cezayı aldı. İnşaatın zemin etüdünü, statik hesaplamasını, şantiye şefliğini, ruhsatını, oturum iznini verenlere ise yargı yolu hiç açılmadı. Güvenlik sebebiyle Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesine nakledilen bir dosyanın yargılamasını da biz yapmıştık. Heyet olarak yaptığımız yargılama sırasında yaptırdığımız bilirkişi inceleme raporlarında inşaatta kullanılan hiçbir malzemenin bilim ve fenne uygun olmadığı, ayrıca zemin etüdünün yapılmadığı, şantiye şefinin yeteri kadar denetim yapmadığı sonucuna vardık. Müteahhit dışındaki sorumlularla ilgili onlarca kez suç duyurusunda bulunduk ancak bir soruşturma dahi açtıramadık. Dava sonunda ise ölümlerin meydana geldiği binalar için alınan her ruhsatı ayrı bir suç kabul ederek en üst sınırdan ceza tertip edip sanığı yirmi beş yıl hapis cezasına çarptırmıştık.
Deprem bölgesinde yaptığımız incelemelerde 99 depreminden hiç ders alınmadığını, ayrıca devlet tarafından da hiçbir tedbirin alınmadığını gördük. Temennim odur ki bu defa yapılmakta olan soruşturmalarda delil tespitleri yeterli ve yerli yerince yapılır; zemin etüdünü yapanlardan, şantiye şefinden inşaat mühendislerine, yapı denetim firmalarından belediyelerin sorumlu görevlilerine kadar tam tekmil bir soruşturma yapılarak sorumlular belirlenir ve haklarında dava açılır.
Değerli milletvekilleri, şimdi de size somut olarak yaşadığımız bir acı olaydan söz edeceğim. Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün "Adıyaman'da ilk birkaç gün istediğimiz çalışmayı yürütemedik; bu nedenle sizlerden helallik diliyorum." dedi ya, işte, o helallik istenilen yerde, Adıyaman'da hısımlarımın yaşadığı yürek dayanmaz acı olayı anlatayım: 6 Şubat sabahı gelen birçok telefondan bir tanesi de gelin kızımdandı. Amca, hala ve kuzenlerinin yaşadığı Adıyaman Valiliğinin tam karşısındaki Çetinkaya ve Öztürk apartmanlarının çöktüğünü, 40'tan fazla akrabasının göçük altında kaldığını panik içinde ağlayarak söyleyip yardım isteyince, hemen telefona sarıldım. AFAD Genel Müdürlüğü dâhil tüm kademe birimlerini arayıp yardım istedim. Üç gün boyunca AFAD ve Kızılaya ulaşmaya çalıştım, başaramadım. Göçük altında kalanlardan biri de canımız Zeynep'ti, Zeynep 16 yaşındaydı. 2 apartman enkazından da üç gün boyunca Zeynep dâhil onlarca kişiden yardım çığlıkları geldi. Tüm aile çaresizlik içinde çıplak ellerle kurtarma çabasına girdiyse de bu çabalar sonuçsuz kaldı. Çarşamba öğleden sonra gelen gönüllüler de başarılı olamadı. Perşembe gecesi ise ilk kez, Gürcistan arama kurtarma ekibi müdahale etti, devlet hâlâ yoktu. O gecenin sabahında ise cansız bedenlere ulaşıldı. Zeynep'imiz ve ailenin diğer fertleri donarak ölmüştü, tam 38 kişi. Böyle zamanlarda söz biter ya; evet, söz bitmişti, Türkçede bu acıyı tarif edecek kelime yoktu.
Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.