| Konu: | Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 07.03.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım.
"Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması" ismini taşıyan yeni bir torba kanun teklifi gündemimizde. Görüştüğümüz 24 maddelik kanun teklifi, 40 farklı kanun kapsamında düzenlemeler ve değişiklikler içeriyor. Düzenlemelerin büyük çoğunluğu kamu alacaklarının yapılandırılmalarıyla ilgili.
İçinde bulunduğumuz 27'nci Yasama Döneminin son üç senesinde, 3 Haziran 2021 ve 11 Kasım 2020 tarihlerinde kamuya olan borçların yapılandırılması için 2 kez kanun çıkarıldığını hatırlatmak isterim yani gündemimizde bulunan teklif, son üç yıldaki 3'üncü yapılandırma düzenlemesi, daha geniş bir zaman diliminden baktığımızda ise AK PARTİ hükûmetleri görev başındayken sunulan 10'uncu yapılandırma teklifi. Bazı küçük ölçekli yapılandırmalar, süre uzatımları ve yeniden ihya yöntemleri de dâhil edildiğinde yapılandırmaların sayısı 16'ya yükseliyor. Anlaşılan, istisna olması gereken bu uygulama AK PARTİ için artık standart bir hâl almış.
Görüştüğümüz yapılandırma teklifinin karşısında değiliz. Vatandaşımız vergisini ödeyememenin, primini ödeyememenin mahcubiyetini tabii ki yaşamamalı fakat prensip olarak yapılandırmalara ihtiyaç duymayan bir ekonomi yönetimine ülkemizin ihtiyacı olduğunu da vurgulamak isterim. Bu kadar çok sayıda ve sık yapılandırma kanunu çıkarılmasına rağmen, kamu alacaklarının tahsil edilmemesi ve sürekli artması detaylı bir şekilde analiz edilmesi gereken bir konudur, mutlak surette üzerinde devlet aklıyla düşünülmesi gerekir. Fakat teklifin üzerinde bile yeterince çalışılmadığını, alışılageldiği üzere, etki analizinin tekliften önce hazırlanmamış olmasından anlıyoruz. Bu kadar geniş ve detaylı bir teklifin analiz sürecinin birkaç güne sığdırılmasıyla sağlıklı ve güvenilir veriler elde edilemeyeceği muhakkak. İsteğimiz üzerine alelacele Komisyon görüşmeleri sırasında hazırlanan etki analizinin hatalı, eksik veriler içerdiği görüşmeler sırasında maalesef günyüzüne çıktı. Komisyon görüşmelerinde sunulan verilerin birkaç kere değiştirildiğine ve farklı farklı açıklamaların yapıldığına üzülerek şahit oldum. Parlamentomuzun itibarının korunması ve yürütmenin de kendisine çekidüzen vermesi açısından etki analizlerinin özenli, doğru ve detaylı hazırlanması gerektiği kanaatindeyiz. İktidarı bu iş bilmezlikten uzaklaşmaya davet ediyorum. Bu uygulamadan ve ciddiyetsizlikten bir an önce vazgeçilmelidir. Etki analizi, devletimizin işlemediğini maalesef gözler önüne serdi, son derece karmaşık bir yapıyla karşılaştık. Teklifte yer alan düzenlemelerden kaç kişinin yararlanacağı, kamu alacaklarının toplamının ne olduğu gibi hususlar muğlak bırakılmamalı. Düzenlemelerle vazgeçilen miktarların büyüklüğü de gerçekçi olarak ve şeffaflıkla hesap edilmeli, kamuoyunun bilgisine sunulmalı.
Bu çerçevede, teklifin Komisyon görüşmeleri sırasında ne kadarlık mali büyüklüğün mevzubahis olduğuna ilişkin sorularımıza da net rakamlarla yanıt verilmediğini kaydetmek isterim. Görüşmeler sürerken dağıtılan etki analizinde 521 milyar liralık bir büyüklükten bahsedilirken, ilgili bürokratların bilgi vermesiyle 521 milyar lira alacak, 316 milyar lira da gecikme zammı olarak toplam 837 milyar liralık bir miktarın yapılandırmaya tabi olduğu anlaşıldı. Ayrıca, bundan önceki yapılandırmalarda hedeflenen tahsilat oranları ile gerçekleşen rakamların bilgisine ise değinilmedi. Hâlbuki önceki yapılandırmalarla hedeflenen tahsilat oranlarının neden gerçekleşmediğine ve yeni yapılandırma teklifinin hazırlanmasına neden ihtiyaç duyulduğuna ilişkin veriler hazırlanmalı, yeni teklifle beraber sunulmalıydı. 2011'den bu yana çıkan yapılandırmalarda tahsilat oranları yüzde 50'nin üzerinden yüzde 10'un altına kadar gerilemiş. Bu durumun ilk sebebi, ekonominin o günden bu yana kötüye gitmesidir ve güven bunalımıdır. Güçlü büyümeye sahip bir ülkede kamuya olan borçların bu kadar yüksek oranda ödenmemesi mümkün değildir.
Kanun teklifinde, geçmiş yapılandırma teklifleriyle beklenilen tahsilat oranlarının gerçekleşmiyor olması üzerinde hiç çalışıldı mı, nedenleri üzerine düşünüldü mü; merak ediyoruz. Üzülerek ifade etmek zorundayım, Komisyon üyelerine eksik ve yanlış bilgilendirmelerde bulunuldu. Böyle eksikliklerin bulunması, aslında devlet yönetimindeki zafiyetleri ve kurumsal devlet yapısından giderek uzaklaşıldığını da gösteriyor. Teklifin sunulması sırasında yaşanan aksaklıklar ve teklif sahipleri içinde yaşanan kargaşa, siyasi otoritenin olduğu kadar bürokrasinin de yirmi yıllık AK PARTİ iktidarı sonunda büyük zedelenmelere maruz kaldığını gözler önüne seriyor. Bunun en canlı ve acı şahitliğini Adıyaman'da, deprem bölgesindeyken maalesef yine yaşadım.
Değerli milletvekilleri, henüz iki ay önce 2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edildi. 2023 bütçesi gelirleri içerisinde görüştüğümüz teklifle yapılandırılması öngörülen kalemler muhakkak bulunuyordu. Bu çerçevede, henüz ilk aylarında olunmasına rağmen 2023 yılı bütçe disiplininin bozulduğu meydandadır. Yapılan düzenlemelere uyumlu yeni bir bütçenin hazırlanması gerekir. İzlenen usulün doğru bir yöntem olmadığını kaydetmeliyim.
Diğer yandan, yapılandırma teklifleriyle ister istemez detaya giriyoruz, işin esasından aslında kopuyoruz; işin esasında kötü ekonomi yönetimi ve yüksek enflasyon olduğu unutulmamalı. Açıkçası, kötü ekonomi ve yüksek enflasyon nedenleriyle vatandaşımız borcunu ödeyemiyor. Bu nedenle, idarenin son çare olarak yapılandırma gibi adımlarla tahsilat yapmaya, hazineye gelir sağlamaya çalıştığı akla geliyor. Komisyon görüşmeleri sırasında yüzde 93 oranında vergi toplandığına ve seçimler için yapılandırma teklifinin getirilmediğine dair paylaşımlar yapıldı. Batık ekonomide seçimlere çok kısa bir süre kalmışken, hem de vatandaşımız artık nefes alamayacak duruma gelmişken bu teklifin getirilmesi bir seçim fırsatçılığıdır. Aslolan, vatandaşımızın böylesine can simitlerine ihtiyaç duymadan rahatça ticaretini yapabilmesi ve vergi otoritesinin bu kadar zayıflatılmamasıdır. AK PARTİ, her zaman olduğu gibi, sorunları temelinde çözmek yerine ortaya çıkan sonuçları erteleme yoluna gidiyor. Yapılandırmada ilk ödeme tarihinin seçim sonrasına bırakılması bile seçim fırsatçılığına diğer bir göstergedir. Bunlar, ciddi ve sorumlu yöneticilikle bağdaşmayan uygulamalardır. İktidar, içinde bulunulan ekonomik şartların sorumluluğundan kaçarak, üzerini örterek siyasi başarısızlığını maskelemeye çalışıyor. Ayrıca, samimi olunsaydı, enerji fiyatlarından doğrudan etkilenen çiftçilerin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları da kapsam içine dâhil edilirdi. İYİ Parti olarak, Komisyonda bu doğrultuda sunduğumuz önergemiz maalesef, Cumhur İttifakı milletvekilleri tarafından reddedildi. Çiftçilerimizin borçlarını düşünmekten üretime geçemedikleri anlaşılmalı.
Değerli milletvekilleri, devletin iki temel gereği var; biri vergi, diğeri de ordu. Bu iki temel gereğe zarar verildiği zaman devlet mekanizmamızı da layığıyla işletemeyiz. Biraz evvel ifade ettiğim yüzde 93'lük vergi toplama oranı pek gerçekçi gözükmüyor, muhtemelen dolaylı vergiler dâhil tutularak bu hesap yapıldı çünkü dolaylı vergilerin tahsilatı hariç tutulursa yüzde 93'ün çok daha altında bir tahsilat oranı olduğunu biliyoruz. Üzülerek ifade etmeliyim, son derece adaletsiz bir vergi toplama sistemimiz var. AK PARTİ, devleti artık dolaylı vergiler üzerinden finanse ediyor. Dolaylı vergilerle zengin de fakir de aynı oranlarda vergi ödüyorlar. Bildiğimiz kadarıyla artık yüzde 70'lere varan dolaylı vergilerle devletimizin fonlanması yakışık alır bir durum değildir. Her zaman şefkatli bir devletimizin olması lazım, aynı zamanda, vatandaşımız, içinde yaşadığı kurumun harcamaları için vergi vermesi gerektiğini de tabii ki bilmeli. Tabii ki bu vergiler de makul seviyelerde olmalı, çok yüksek bazı vergi kalemlerini bu aşamada görüyoruz.
Diğer yandan, devletimiz korkunç bir israf içinde tutulmaya da devam ediyor. Özellikle itibar için yapılan masraflar artık haddi aşmış durumdadır.
2000'li yılların başlarında yüzde 90'ın üzerinde olan vergi tahsilat oranı 2020'lerde yüzde 80'e gerilemiş; bunun en önemli sebepleri arasında vergi affı uygulamasının neredeyse her yıl yapılıyor olması da var. Afların sıklığı arttıkça mükelleflerin vergi ödeme isteği azalıyor. Mükellefler arasında her sene bir affın nasıl olsa çıkarılacağı söylentisi, vergiye uyumlu, dürüst mükellefleri de matrahı düşük göstermeye ya da tahakkuk edileni ödememeye sevk ediyor.
Dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise mali yükümlülüklerini zamanında yerine getiren mükelleflerin aleyhine bir tablo oluşturulmaması. Bu nedenle, yapılandırma uygulaması istisnai bir düzenleme olarak kullanılmalıdır. Matrahını dürüst şekilde hesaplayıp beyan eden ve vergisini doğru şekilde ödeyen mükellefler yapılandırma uygulamalarıyla cezalandırılıyorlar, adalet duygusu yıpratılıyor ve vergiye karşı direnç kuvvetleniyor. Devletimiz bu tür istisnaları milletimizin her bir ferdinden topladığı vergilerle hayata geçiriyor. Bu tür yasal düzenlemeler hayata geçirilirken hakkaniyet ve eşitlik gözetilmez, zengin ile daha düşük gelir grubundan kalan vatandaşlarımız arasında bir fark ortaya konmaz ise milletimizin helal paralarıyla oluşan hazinemiz doğru bir amaca hizmet ettirilmemiş olur. Bu itibarla, vergilendirmede adalet ilkesi dikkatle değerlendirilmelidir.
Teklifte bulunmasa dahi dikkate alınması gereken bir konu da vergiye uyumlu, dürüst mükelleflerin ödüllendirilmesi. Vergi vermenin daha özendirici bir hâle getirilmesi gerekiyor, uygulanan yüzde 5'lik indirimin arttırılması gerekiyor. İYİ Parti olarak vaktinde ödenen vergiye uygulanan indirim oranının yüzde 25'e çıkarılması yönünde Komisyonda teklifte bulunduk fakat önergemiz yine Cumhur İttifakı milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Umarım, görüşmeler sırasında bu husus tekrar gözden geçirilir ve hakkaniyetli bir adım atılır.
Diğer yandan, vergilendirirken gelir adaletine olumlu yönde katkı sağlanmalı; bu da yüksek gelir grupları ile daha düşük gelir grupları arasındaki dengeyi sağlamakla olur. Vergiyle ilgili düzenlemeler yapılırken vergi adaleti muhakkak gözetilmelidir. Günümüzde, Türkiye'de toplam servetin yarısından fazlası nüfusun yüzde 10'luk kesiminin elinde. OECD üyeleri arasında gelir dağılımı adaletsizliğinde ülkemiz maalesef 4'üncü sırada yer alıyor. Yüksek gelir gruplarının vergilendirilme oranları düşük olduğu için sosyal adaletin sağlanması da güçleşiyor.
Yirmi bir yıllık AK PARTİ döneminde halkımızın inanılmaz fakirleştirildiğini ve hatta muhtaç hâle getirildiğini görüyoruz. İYİ Parti olarak "AK PARTİ fakirliği yönetiyor." iddiamızı üzülerek dile getiriyorduk. Önümüze getirilen tekliflerde maalesef görüyoruz ki AK PARTİ artık fakirliği değil, muhtaçlığı yönetir hâle gelmiştir; muhtaçlıktan da oy devşirme istikametine yönelmiştir ve çok sakıncalıdır. Bu, hiç hayırlı bir davranış, iyi niyetli bir iş değildir. Devletin görevi, tabii ki muhtaca el uzatmaktır ama siyasi iktidarın görevi, milletin refahını her dönem yüksek tutmaktır; muhtaç sayısını artırmak değil, aksine, düşürmektir. Milletimizin muhtaç hâle getirilmesinden, İYİ Parti olarak, büyük endişe ve üzüntü duyuyoruz. Milletimizin refah düzeyini yükselten projelerin ve devlet aklının, köklü yapısal tedbirler ile ciddi, işini bilen bir heyetle İYİ Parti iktidarında gerçekleşeceğini ifade etmek isterim. Yapısal sorunları aşacak ekonomik reformlar hayata geçirilmeden, ülke ekonomisi istikrarlı, kalkınma hedefli bir büyümeye yönlendirilmeden içinde bulunduğumuz ekonomik kriz giderilemez. Üzülerek ifade etmeliyim ki yapısal reformlar gerçekleşmeden ekonomik kriz de sonlandırılamaz. Ekonomik reformların hayata geçirilmesinde yaşanan gecikme günlük yapılandırma teklifleri, vergi afları gibi çözümlerle giderilemez. Borcuna sadık milletimizin derdine geçici çare gibi gözükse de yapılandırmalar, aflar dertlere kalıcı çözümler getirmiyor. En başta devlet, masraf kısmalı, milletimize her gün yeni vergi yükleri yüklememeli, efektif yatırımlara yönelmeli.
Milyonlarca vatandaşımızı ilgilendiren emlak vergisi, damga vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, çevre temizlik vergisi, özel iletişim vergisi, veraset ve intikal vergisi gibi kalemlerde yeniden değerleme oranının yüzde 61 ile yüzde 123 olduğunu hatırlatmalıyım. Diğer yandan, yüksek enflasyonla pahalılaşan ürünlerden alınan yüksek dolaylı vergilerden de kaynak sağlandığını belirtmeliyim yani milletimizin bir cebinden hortumla alınıyor, diğer cebine damla damla bırakılıyor; hazine enflasyon vergisiyle fonlanıyor. Başka bir deyişle, AK PARTİ seçim yatırımlarını milletten aldığı vergilerle, en çok da enflasyon vergisiyle finanse ediyor.
Değerli milletvekilleri, teklifin sunduğu önemli uygulamalardan biri de matrah artırımı konusu. Bu husus tüm vergi sistemini derinden etkileyen ve çürüten bir husustur. Matrah artırımına giden mükellefler hakkında inceleme yapılmayacak olması vergi denetim mekanizmasını etkisiz hâle getirecektir. Vergi yükümlülüklerini doğru ve zamanında yerine getiren mükellefler için teklifte belirtilen matrah artırımı oranının yüzde 50 indirimle uygulanması için sunduğumuz önerimiz de yine iktidar grubu milletvekilleri tarafından reddedildi. Oysa, vergiye uyumlu mükelleflerin bu uygulamadan diğerlerine göre daha avantajlı şartlarda faydalanabilmesi, ileri dönemler için mükelleflerin tamamını vergiye gönüllü uyuma getirecek bir uygulama iken AK PARTİ bu önergemizi reddederek iyi mükellefleri cezalandırmayı tercih etmiştir.
Bir diğer husus, stok affının getiriliyor olması. İşletmede mevcut olduğu hâlde kayıtlarda yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşlar ile kayıtlarda yer aldığı hâlde işletmede mevcut olmayan malların bilançolar üzerinde düzeltilmesi önemli bir gelişmedir. Stoklarda yapılan düzeltmeler sırasında hesaplanacak miktar üzerinden vergilendirme yapılacaktır.
Milyonlarca vatandaşımızı ilgilendiren bir kanun teklifini görüşüyoruz. Komisyona geliş şeklinin ve komisyon görüşmeleri sırasında devletimizin düşürüldüğü yönetme ciddiyetsizliğinin ne Parlamentomuzun ağırlığına ne de aziz milletimize yakışmadığını kaydetmek zorundayım. Teklifi içerik itibarıyla yetersiz ve tutarsız bulmakla birlikte önerilen değişiklikleri milletimizin beklentisi olarak görüyor ve milletimizin lehine olduğu kanaatiyle olumlu karşılıyoruz.
Çok değerli milletvekilleri, kalan süremde, maalesef, bugünlerde gündemden düşmüş olan ve bizim devamlı gündemde tutmamız gereken depremle ilgili birkaç cümle sarf etmek isterim. Çok büyük bir felaketle karşı karşıyayız, doğrudur. Bu vesileyle Adıyaman'da hayatını kaybeden AK PARTİ Adıyaman Milletvekili Yakup Taş Beyefendi'ye Allah'tan rahmet dilerim; AK PARTİ camiasına, Meclisimize, değerli ailesine başsağlığı dilerim, sabırlar dilerim; Allah rahmet eylesin tekrar.
Ben de deprem sonrası, hemen 2'nci gününde Adıyaman'da görev yaptım, dört gün boyunca Adıyaman'daydım; geçtiğimiz hafta da yine üç gün Adıyaman'daydım. Çok değerli milletvekilleri, Adıyaman'a giderken bana "Hayal kur." deseler daha kötüsünü hayal edemezdim. Hakikaten çok çok büyük bir felaketle karşı karşıyayız fakat bu demek değildir ki bu felakete hiçbir noktasından, hiçbir yerinden müdahale edilmesin. Maalesef, depremin ilk günü oradaki depremzedelere devlet şefkatini ve devlet görevini yerine getirtmediniz, bunu yapan devletin kendisi değildir. Kimse devleti suçladığımızı, vatandaşın o can havliyle devleti çağırırken devlete hakaret ettiğini iddia etmesin; burada suçlu olan devleti idare edenlerdir, devleti devlet olmaktan çıkaranlardır. Ben orada gördüm ki devlet insanlarının, orada çalışan devlete ait memurların, kurum yetkililerinin hepsi son derece iyi niyetlilerdi fakat iyi niyet yetmiyor. Görüyoruz ki AK PARTİ, son yirmi bir yılda devletin kurumları arasındaki bağları kesmiştir, devletin kurumları arasında hiçbir bağ kalmamıştır ve bu yeni sistemle devletin kurumlarının herhangi bir görev anında harekete geçmesini tek bir kişinin sözüne, dudakları arasından çıkacak kelimelere muhtaç hâle getirmiştir.
Sorulacak çok soru var; bunlardan biri de kahraman askerimizin anında, emir beklemeden müdahale etmesi gerekirken o ilk günler neden müdahale etmediğidir. Adıyaman özelinde konuşmam gerekirse, neredeyse, Adıyaman'da deprem olduğu bilinmiyordu. Buna, haber kanallarını tıkayan, Adıyaman'da işin bu kadar ciddi olduğunu haber veremeyen bir reflekssizliğin neden olduğunu anlamamız lazım, bilmemiz lazım.
Bu kanun teklifinde de görüyoruz, şu anda AK PARTİ felaketlerle veda ediyor. Şu anda bir deprem felaketi... Evet, asrın felaketi ama aynı zamanda da asrın rezaletidir. Bu "asrın felaketi" dediğimiz deprem sonrası yaşananlar maalesef asrın rezaletidir. Felaketlerden biri deprem felaketi, evet, ekonomik felaket... İşte, görüyoruz, ekonomik felaket gelene kadar alınmayan önlemler yüzünden şu anda enkaz kaldırmaya çalışıyoruz. Aynı depremde olduğu gibi ilk günler alınmayan önlemler, daha önce deprem olacağı biline biline alınmayan önlemler... Göz göre göre binlerce insanımızın vefat etmesine sebep olunuyor.
Çok kolay söyleniyor, "40 bin ölü, 50 bin ölü..." Nefesten bir anda çıkıyor değil mi? Lütfen, 40 bine kadar saymayı bir dener misiniz değerli milletvekilleri, değerli AK PARTİ'liler? On bir saatinizi alır 40 bine kadar saymak, on bir saat; on bir saat boyunca saydığınız zaman teker teker insanlarımızın ölüm rakamına ulaşabiliyorsunuz. Utanç vericidir!
Bu depremin sonunda, devletimizin tekrar bir revizyondan geçirilmesinin şart olduğunu görüyoruz. Bu bakımdan da bu felaketleri -evet, deprem felaketi, ekonomik felaket, dış politika felaketi, tarım felaketi, eğitim felaketi- arkanızda bırakarak devire devire gidiyorsunuz. İnşallah, bunları düzeltmek de bizlere nasip olacaktır.
Bu vesileyle, iki konuya daha değinmek istiyorum: Biri Kızılayın getirildiği durum. Yine, devletimizi yönetenlerin en kutsal kurumumuzu getirdiği durum içler acısı bir durumdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) - İnşallah, Kızılayı da tekrar milletimize layık bir şekilde toparlayacağız ve her yaştan insanın kendi kurumu hâline getireceğiz.
Bir diğer husus, büyük vebal; bunu da anlatmak isterim, bilmenizi isterim. Ben Adıyaman'dayken 2'nci günde Adıyaman'daki hadisenin, felaketin vahametini anlatabilmek için Genel Merkezimiz ve eksik olmasınlar Sayın Genel Başkanımızın da isteğiyle Adıyaman'daki hadisenin ne boyutta olduğunu anlatan bir video çektim ve bunu da sosyal medyadan paylaşmak istedik ve o anda sosyal medya yavaşlatıldı, kısıtlandı. Bu sosyal medyanın kısıtlanmasıyla, kim bilir, kaç bin kişinin ölümüne sebep olundu? Sosyal medya kısıtlaması emrini veren görevli de askeri çıkarmayan görevli de haindir.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.