| Konu: | Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 07.03.2023 |
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi seçim öncesi bir kanun teklifi üzerinde görüşme yapıyoruz, çok da önemli konuların olduğu bir kanun teklifi bu. Bu kanun teklifi doğrudan devletle ilgili, devlet kurumlarıyla ilgili. Bu kanun teklifi doğrudan doğruya milletle ilgili, esnafla ilgili, vatandaşla ilgili; bu kanun teklifi ekonomiyle ilgili yani bir tarafı devlet, bir tarafı millet, bir tarafı ekonomiyle ilgili çok önemli bir kanun teklifi. Şimdi, yasama yapılırken bizler ne yaparız? Bu yasa teklifinin etkileri üzerinde dururuz; bu ne getiriyor, ne götürüyor; kime faydası var, kime zararı var; getirdiği nedir, götürdüğü nedir; olumlu etkileri nelerdir, olumsuz etkileri nelerdir; hangisi hangisinden fazladır buna bakarız, ona göre yasayı değerlendiririz, çıkarırız veya çıkarmayız yani Meclisin yapması gereken budur. Bir de ayrıca, yasa teklifi görüşülürken ilgili kamu kuruluşları masaya yatırılır, nasıl çalıştıkları denetlenir; bir taraftan da denetim görevimizi yaparız. İlgili sektörler, sektörün alt bölümleri bunlar değerlendirilir, buna göre yasa yapılır; yasa yapma usulü budur.
Şimdi burada bu görüştüğümüz yasa teklifi vergiyle ilgili, devletin alacaklarıyla ilgili. Ağırlıklı olarak devlet alacaklarıyla ilgili bir kanun teklifini görüşüyoruz. Dolayısıyla vergiyle ilgili, kamu alacaklarıyla ilgili olduğu için devlet egemenliğiyle ilgili bir konu aynı zamanda, doğrudan devletle ilgili bir konu aynı zamanda da.
Kanun teklifinin birinci imza sahibi Sayın Mustafa Elitaş şöyle bir açıklama yapmıştı Plan ve Bütçe Komisyonunda: "2003'ten beri yani son yirmi yılda 16 af kanunu çıkarmışız vergiyle ilgili, ekonomiyle ilgili; bunun 10'u doğrudan doğruya af kanunu, 6'sı da bunların uzatması." 16 olmuş toplam. Yani yirmi yılda 16 kanun teklifi gelmiş vergilerle ilgili olarak, vergi affıyla ilgili olarak. Şimdi, bunun üzerinde bir düşünürsek ekonomide ne kadar büyük tahribat yaptığını, ekonominin ne kadar büyük sıkıntılar içerisinde olduğunu; eğer durup dururken yapıyorsak tahribat yapıyoruz demektir ekonomide. Hayır, ekonomide bir sorun var da bu sorunu düzeltmek için yapıyorsak o zaman ekonomideki sorunları düzeltememişiz demektir yirmi yıl içerisinde. Yani bu çok anlamlı. Bu, üzerinde düşünmemiz gereken, durulması gereken bir konu; gerçekten çok anlamlı. Ya, yirmi yılda 16 kere af kanunu çıkar mı? Yirmi yılda 16 af kanunu, bu ne anlama geliyor? Bu, ekonominin çalışmadığını, tahrip olduğunu, sıkıntıda olduğunu, vergi mükelleflerinin vergilerini ödeyemediklerini gösterir. Yani böyle detaya girmeye gerek yok, çok makro bir bakışla bile bunu gösterir net olarak; ekonominin sıkıntıda olduğunu gösterir, devletin vergi alamadığını gösterir. Nitekim vergi alacaklarımızın, vergilerimizin çoğu dolaylı vergiler yani yediğimiz içtiğimiz, harcadığımız, elektrikten, sudan, bindiğimiz otobüsten, akaryakıttan, araçtan aldığımız vergilerle karşılıyoruz; yoksa kimsenin doğrudan vergilerle yani kazancı üzerinden vergi ödediği pek yok. Maliye Bakanlığı hâlbuki onun için vardır, vergi teşkilatları onun için vardır. Yani normal vergi almayı beceremeyen bir devletle karşı karşıyayız demektir ilk etapta durumu gördüğümüzde.
Sayın teklif sahibinin yine açıklamalarına göre, 521 milyar, alacağın aslıymış yani geçen yıl sonu itibarıyla 521 milyar alacak aslı, kamu alacağının aslı, 316 milyar da gecikme zammı varmış; toplam 837 milyar liralık bir vergi aslından ve ferîsinden bahsediyoruz, vergi aslı ve ferîsi 837 milyar. "Bunun yüzde 60'ının tahsil kabiliyeti yoktur." dedi Sayın Elitaş. Yüzde 60'ının tahsil kabiliyeti yok. Yüzde 60'ının tahsil kabiliyeti yoksa 500 milyara yakın vergiyi biz zaten alamıyormuşuz bu 837 milyarlık alacak içerisinde, 500 milyara yakınını alamıyoruz demektir, tahsil kabiliyeti kalmamış. Peki, biz bu affı neden yapıyoruz? Neden tahsil kabiliyeti kalmamış o 500 milyara yönelik bir terkin kanunu yapmıyoruz o zaman? Ne yapıyoruz o zaman? Tekrar tekrar vergi aflarıyla bu işi uzatıyoruz. Neden yapıyoruz bunu?
Şimdi, SGK'de de -yine Sayın Elitaş'ın rakamlarına göre- 196 milyarlık bir prim aslı alacağı söz konusu bu kapsamda geçen yıl sonu itibarıyla, 166 milyar da gecikme zammı; toplam 362 milyarlık SGK alacağı var. Şimdi, bunlarla ilgili, toplam bu kadarlık bir alacakla ilgili biz -sürekli olarak- yirmi yıl içerisinde 16 vergi affı, prim affı çıkarmışız. Bunların ne faydası olmuş, ne yarar getirmiş, bunu bir irdeledik mi biz şimdiye kadar? Ne yarar getirmiş? Bu afları çıkarıyoruz, ne yarar getirmiş? SGK'de bu görüştüğümüz vergi affından önce, biz bir buçuk yıl önce de bir vergi affı çıkardık. O zaman toplam kamu alacakları ne kadarmış biliyor musunuz değerli milletvekilleri? 401 milyarmış, şimdi 521'e çıktı. Artmış, azalmıyor bir buçuk yılda. Ya, bir buçuk yıl bir şey değil. Artıyor, af çıkarıyoruz, artıyor, azalmıyor. Ne anlamsızdır bu. Ne oluyor böyle? SGK'de de 14 milyon sigortalı prim borcunu ödememiş, 18 milyona çıkmış şu anda. 3 milyon 277 bin iş yeri prim borçlusuymuş. E, sigortada da biz, SGK'de de aynı şekilde prim tahsilatı yapamıyoruz demektir, SGK de boşuna çalışıyor demektir. Yani Maliye Bakanlığı vergi tahsil edemiyor. Kazanç üzerinden alınması gereken doğrudan vergilerle ilgili bir çalışması doğru dürüst yok demektir, SGK de prim tahsilatı yapamıyor demektir bu. Bu rakamlar çok kaba olarak baktığımızda bunları gösteriyor.
Değerli arkadaşlar, biraz önce söylediğim gibi, kanun çıkarılırken, yasama yapılırken etkilerine bakılır. Şimdi, biz, bir taraftan da bunların bu etkilerine bakalım. Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim, şimdiye kadar çıkarılan bu vergi aflarının, SGK prim aflarının etkileri neler olmuştur acaba? Bölgesel etkileri nelerdir mesela? Biliyor muyuz? Hiçbir şekilde bilgimiz yok bu konuyla ilgili; hiç. İller itibarıyla durum nedir, bunları biliyor muyuz? Hangi iller vergisini ödüyor, prim ödüyor, hangi illerde ödemeyenler var? Biliyor muyuz bunları? Hiç bilmiyoruz. Peki, sektörler itibarıyla durum nedir? Ekonomideki sektörel dağılıma bakarsak "Şu sektörler vergisini ödüyor, primini ödüyor, şunlar ödemiyor." diyebiliyor muyuz? Yok, böyle bir çalışma da yok. Peki, biz bu afları, bu prim aflarını, vergi aflarını neden çıkarıyoruz o zaman, bu etkilerini de bilmediğimiz hâlde? Bakıyoruz, tahsil kabiliyeti kalmamış yüzde 60 bir vergi alacağı var ve bütün bunları yapıyoruz, çok bilinçsizce yapıyoruz. Evet, bir seçim öncesi, iktidarın getirdiği bir kanun teklifine, bu yöndeki bir kanun teklifine bir muhalefet milletvekili olarak, muhalefet partisi olarak karşı çıkmak mümkün değil tabii ki ama bu soruları da sormamız lazım, bunlar yanlış işler değerli arkadaşlar. Bunların -biraz önce söylediğim- hem makroplanda etkileri var hem devleti olumsuz olarak etkiliyor, devlet kurumlarını olumsuz olarak etkiliyor hem vatandaşa bir faydası yok. Gerçek anlamda, esnafa, iş yapan, çalışan, iyi niyetli vatandaşa bunun ne kadar olumlu etkisi var, bunu hesaplayabiliyor muyuz, görebiliyor muyuz? Yok, tam tersine, iyi niyetli olan, vergisini zamanında ödeyen, primini zamanında ödeyen esnaf, kişi, iş yerleri cezalandırılmış oluyor; bunları da görmemiz lazım. Sektörle ilgili etkileri nelerdir bunları görmemiz lazım. Teşvikler veriyoruz, sektörel teşvikler; hangi sektörler primlerini, vergilerini ödüyor, hangileri ödemiyor, bu teşvikler verilirken bu durum dikkate alınıyor mu? Yok.
Bunun -biraz önce değerli arkadaşlar da anlattılar- teklif olarak da eksikleri çok, mesela 2 bin lira meselesi gibi. 2 bin liranın altındaki kamu alacaklarından vazgeçiliyor. Yıllardan beri, mesela, birisinin 100 liralık bir borcu var, onun gecikme zammı birikmiş, birikmiş, 2 bin liranın altında, 2 bin lirayı geçmemiş, o da affediliyor; birisinin geçen yıldan 1.500 liralık borcu var, o da affediliyor, bu da bir haksızlık yaratıyor tabii. Bunun maliyeti, 2 bin liranın tahsil edilmesinin maliyeti yüksek olduğu için, avukat masrafı, takip masrafı, dava masrafı, vesaire yüksek olduğu için bundan vazgeçiliyor ama gördüğüm kadarıyla bu tür aflar da bu tür sıkıntıları maalesef doğuruyor.
Ama onun haricinde, mesela, kamu-özel iş birliğiyle yapılan köprüler var, yollar var, bunlarla ilgili geçişlerde de şoför esnafının ödeyemediği birçok meblağ söz konusu. Kamyonunun değeri kadar borcu olanlar var. E, bunlarla ilgili olarak da bir af çıkarılması lazım. "Bunlar kamu alacağı değil." denilebilir belki ama devlet istediği zaman bunu yapabiliyor; mesela, kur korumalı mevduat hesabına destekleme yapabiliyor devlet. Bunlarda da benzeri bir durum söz konusu olabilir, yapılabilir bu tür şeyler. Dolayısıyla böyle bir bahane geçerli değil.
Değerli arkadaşlar, depremden çok büyük bir zarar gördük; Allah kayıplarımıza rahmet etsin, kalanlarımıza da Allah yardım etsin, hepimizin başı sağ olsun, büyük sıkıntı gördük ancak deprem öncesi tedbir almadığımız için, depremden sonra hemen müdahale edemediğimiz için -biraz önce arkadaşlarımız söyledi- askerin hemen devreye girmemesinden dolayı, Kızılayın, AFAD'ın hemen, yirmi dört saat, kırk sekiz saat ve yetmiş iki saat çok önemli, bu süreler içerisinde yeterince devreye girememesinden dolayı büyük zararlara uğradık, hâlen de sıkıntılar çekiyoruz. Depremin Türkiye üzerinde çok olumsuz etkileri oldu, olacak, oluyor maalesef, tedbir almadığımız için göz göre göre yoksa deprem olacağını da biliyorduk. Allah bundan sonraki depremlerden korusun ama değerli arkadaşlar, ekonomiyle ilgili olarak da benzeri bir durum söz konusu, ekonomiyle ilgili olarak da benzeri sıkıntılar söz konusu. Deprem, nasıl -biliyorduk- göz göre göre, bilerek ama bu konuyu ihmal ederek geldiyse benzeri bir durum ekonomi için de söz konusu. Buradan uyarmak istiyorum, Genel Kurulumuzdan iktidarı uyarmak istiyorum değerli arkadaşlar. Bakın, bu kur politikasıyla çok büyük bir ekonomik deprem yaşayacağız. Bu faiz politikasıyla iktidarın çok büyük bir deprem yaşayacağız. Bu dış ticaret politikasıyla çok büyük bir deprem yaşayacağız. Gördüğüm kadarıyla geçen yıl, 2022'de 110 milyar dolar açık verdik dış ticarette. Aldığımız ile sattığımız arasındaki fark 110 milyar dolar, geçen sene rekor kırıldı. Bu sene ilk ayda 14 milyar dolar olarak başladı, ilk ocak ayında. Bu politikayla, bu kur politikasıyla, bu faiz politikasıyla, bu dış ticaret politikasıyla devam etmemiz hâlinde büyük sıkıntılar olacağını gösteriyor, bir kur patlaması yaşayacağımızı gösteriyor, altından kalkamayacağımız bir ekonomik kriz yaşayacağımızı gösteriyor; bundan bir an önce dönülmesi lazım. Nasıl depremi önceden bildiğimiz hâlde önlem almadıysak bu ekonomiyle ilgili olarak da bu önlemler alınmıyor değerli arkadaşlar, bunu görmek lazım. Buradan uyarıyorum, bu durumun görülmesi, tedbir alınması şarttır.
Uluslararası alanda dengeler değişiyor, uluslararası alanda yeni dengeler oluşuyor, yeni bir dünya düzeni oluşuyor. Türkiye bu dünya düzeni içerisinde çok önemli bir yere sahip. Türkiye çok önemli ama bu yeniden değişen dengelerde, yeniden kurulan dengeler içerisinde Türkiye'nin güçlü olması lazım; kamu kurumlarının güçlü olması lazım, ekonominin güçlü olması lazım, müteşebbisimizin güçlü olması lazım, devletine güvenmesi lazım. Bu anlayışla devam ettiğimiz sürece bunu başaramayız arkadaşlar; bu ekonomi politikalarıyla, bu anlayışla bunu başarmamız mümkün değil, bu durumu devam ettiremeyiz. Onun için bu konuyla ilgili olarak da özellikle iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımızın iktidarı bu konularla ilgili uyarması gerekiyor. Bu şekilde devam etmemiz hâlinde ekonomide de büyük bir depremle büyük sıkıntılara düçar olacağımızı görüyoruz çok değerli arkadaşlar.
Mevcut durumun tespitini yaparsak değerli arkadaşlar, devlet çok örselenmiş vaziyette, devlet kurumları çok sıkıntılı, tahrip olmuş vaziyette, devlet kurumları çökmüş vaziyette. Biraz önce vergiyle ilgili afları anlatırken Gelir İdaresinin, Maliye Bakanlığının ne kadar sıkıntılı olduğunu anlattım ama ekonomiyle ilgili kurumlar arasında da koordinasyon yok yani Merkez Bankası ile Maliye Bakanlığı arasında, Maliye Bakanlığı ile Hazine arasında, Hazine ile Cumhurbaşkanlığı arasında ki bu yeni hükûmet sistemi içerisinde, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi içerisinde Maliye Bakanlığına bağlı olması gereken Bütçe Genel Müdürlüğü gibi, Başkanlığı gibi kurumlar da Cumhurbaşkanlığına alındı, Maliye Bakanlığı bünyesinden çıkarıldı, ayrı ayrı çalışan, birbirleriyle iyi koordine edilmeyen kurumlar oldu. Şu anda Merkez Bankası, Bütçe ve Strateji Başkanlığı yani bir anlamda eski tabirle Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine, Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Ticaret Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, bunlar ayrı ayrı çalışan ama iyi koordine edilemeyen kurumlar hâline geldi. Dolayısıyla, ekonomik bir krizde bunların çok iyi çalışması ve ekonomik krize karşı önlem almaları mümkün değil. Yıllardan beri zaten bir ekonomik kriz yaşıyoruz, bunun derinleşmesini şimdiye kadar önleyemediler. Bu şekilde devam ederse bu kriz göz göre göre gelmiş olacak bu anlayışla maalesef. Ve bu anlayış, maalesef, girişimcilerimizin de girişimcilik ruhunu yok ediyor, cesaretini yok ediyor, kırıyor. Şu anda bir Türk vatandaşı olup da Türkiye'ye yatırım yapandan daha fazla yurt dışına yatırım yapan var. Neden? Türkiye'deki yatırım ortamı güven verici değil, güven verilmiyor. Tüketici Güven Endeksi'ne bakın, maalesef olumsuz geziyor, olumlu olması gerekiyor. Aklı başında, dil bilen, iyi eğitim görmüş gençlerimiz yurt dışına gidiyor maalesef. Para yurt dışına çıkıyor, son yıllarda özellikle büyük meblağlar yurt dışına gitmiş. Hem para gidiyor hem beyin göçü yaşıyoruz, sıkıntılar yaşıyoruz, bunları görmemiz lazım değerli arkadaşlar.
Evet, bu dönem bitiyor, bizler son konuşmalarımızı, son kanun tekliflerimizi yasalaştırıyoruz ancak buradan, iktidarı Parlamento olarak, yasama erki olarak hepimizin eleştirmesi lazım, bunları göstermesi lazım iktidara, yürütme erkine. Maalesef, bu yanlışlar yapılıyor, hep beraber bu uyarıları yapmak zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ama iktidara mensup milletvekillerinin de aynı şekilde bunda hiçbir kompleks duymadan iktidarı eleştirmeleri lazım, yürütme erkini eleştirmeleri lazım. Benden sonra konuşacak olan iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımın bu uyarıyı yapmasını diliyorum -Cemal Bey, özellikle sizden bekliyorum, siz dürüst kişiliğinizle bildiğimiz, birikimli, deneyimli bir arkadaşımızsınız- bu uyarıları yapmak hepimizin boynunun borcudur. İktidarın gidişi, ekonominin gidişi doğru değil, düzgün değil, bu şekilde devam etmeleri hâlinde büyük bir deprem de ekonomide yaşayacağız hep beraber maalesef. Bu konuda Parlamento olarak görevimizi yapmak zorundayız.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ama "evet" oyu vereceğiz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Ben bu vesileyle belki de son konuşmalarımdan bir tanesini yaptım ya da son konuşmamdır, hepinize saygılar sunuyorum, bundan sonraki hayatınızda başarılar diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) - "Evet" oyu vereceğiz.
BAŞKAN - Buyurun.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Grup Başkan Vekilimiz uyardı "'Evet' vermeyecek miyiz?" diye. "Evet" vereceğiz, bir muhalefet partisi olarak, milletvekili olarak seçim öncesi, bu kadar önemli bir seçim öncesi "hayır" diyemeyiz ama dediğim sakıncalarını da hiçbir zaman unutmamamız lazım, görmemiz lazım değerli arkadaşlar.
Hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim Sayın Başkan, anlayışınız için.