GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:70
Tarih:08.03.2023

CHP GRUBU ADINA SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere selam getirdim Hatay'dan. Sadece Hatay'dan da değil, deprem bölgesinde olan 10 ilin selamını da ayrıca getirdim. Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra yaşananlar, büyük hatalar silsilesi ve derin bir yapısal işlevsizlik sonucu canları yanan vatandaşlarımızdan selam getirdim, hem de çokça sitem. Çığlıklarına ses olmaya çalışacağım bugün.

Depremlerin yaşandığı her anda İskenderun'daydım, 3 büyük depremi de evimde yaşadım. İlk depremde evimin sağındaki ve solundaki o ünlü Eda ve Sahil Apartmanları çöktü. Sabahın ilk ışıklarında ailelerinden önce deprem enkazında ben vardım. Komşularımdı, seslerini duyuyor ve tanıyordum; Fırat "Yardım eden yok mu?" diye bağırıyordu, Erdinç "Buradayım." diyordu. Koştum, ne yapabilirim? Elimdeki bir leğenle atacağım birkaç tozla olmayacaktı bu iş. Nereye? Kaymakamlığa. Üç sıra su basmıştı, dizlerime kadar suyla gittim Kaymakam Bey'in yanına. Evet, Emniyet Müdürümüz, AK PARTİ'li milletvekili arkadaşımız, diğerleri oradaydı ama birdenbire bir telefon geldi; yeğenim "Te..." dedi, kaldı. Kaymakamlığın biraz ilerisinde evi var, gittim, ev böyle olmuş, böyle. Evi çöktü kız kardeşimin, 1 yeğenimi kaybettim. Güzel kardeşlerim, bu felakette gene gittim Kaymakamın yanına. Gittiğim her göçükte hilti, arama kurtarma ekibi, ışık, asker, polis -ne istersen- bir el gücü istiyorlardı ama yoktu. 2'nci günün akşamına kadar hiç kimse gelmedi. 35 arama kurtarma ekibi gecenin 23.00'ünde -orada bekledim- geldi ama elinde alet edevat yoktu. "Makas, hilti, ışık neden yok?" diye sorduk "Havaalanında aldılar." dedi. "Niye?" dedim, arkadan yollayacaklarmış. Yahu, ben uzman değilim, bu işin uzmanı, liyakatli yöneticisi değilim ama aklım almıyor, arama kurtarma ekibinin alet edevatı neden sonra gelir, ne yapacak orada? 3'üncü gününe kadar yaprak kımıldamadı, bütün herkesin seslerini duyduk, "Can kurtarın." diye bağırdılar. Hani, böyle deprem sahnelerinde görürüz, göçüklere çıkar arama kurtarma ekipleri "Beni duyan var mı?" diye bağırır ya, göçük altındakiler bağırdı "Beni duyan yok mu?" diye! Yoktu! Yoktu!

Bakın, arkadaşlar, bunların sorumlusu kim? Biz sadece göçük altında kalmadık; evlerimiz yıkılmadı, yuvalarımız yıkıldı, dağıldık, her bir taraftayız. Kimileri toprak altında; kimileri uzuv kaybıyla anasız-babasız yeni bir hayata başlayacak, ne yapacaklarını bilmiyorlar, sahipsizler; kimileri de gurbet ellerde, dönecek bir memleketleri yok, tuzla buz her taraf.

Biz bir deprem bölgesinde yaşıyoruz. Evet, deprem bir felaket, afet, her yerde oluyor ama arkadaşlar, bizim bütün savaşlarımızı hesaplayın o kadar can kaybı yoktur, savaşlarda bu kadarını kaybetmiyoruz. Hele Hatay, 10 ilin toplamından daha fazla can verdi. Buradan arkadaşım sayıyor "Falan yere şu kadar kurtarma, falan yere..." İskenderun'u saydın mı? Ha! Saydın mı? İskenderun'a gelmedi. 400 göçük, 2 bin apartman yıkıldı. 35 kişi... Arama kurtarma ekibine soruyorum: "Nasıl çalışmalısın?" "Biz ekip çalışırız." diyor. 77, 100 olsun; 100 göçüğe gittiniz, 300'ünde kimse yok. Sekiz gün gelmedi, birçok göçüğe uğramadılar. Sebep? Sebep? Hani biz uzaya gidiyorduk, hani Avrupa bizi kıskanıyordu, hani! Neredeydiniz? "AFAD neredeydi, Kızılay neredeydi, asker neredeydi?" deyince kızıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Ben askerime canımı veririm, asker benim kırmızı çizgim ama o askeri oraya yığmayan iradeye söylüyorum.

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Konuşma! Konuşma! Konuşma! Beni...

BAŞKAN - Sayın Şahin... Sayın Şahin...

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Bugüne kadar utanmadınız, tedbir almadınız, anlamadınız, dinleyeceksiniz! Dinleyeceksiniz! Dinleyeceksiniz! Dinleyeceksin! Dinleyeceksin!

BAŞKAN - Sayın Şahin...

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Bu işin...

BAŞKAN - Sayın Şahin...

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Bakın, arkadaşlar, lütfen, en azından buna saygı gösterin, acımı anlatayım... Lütfen.

Güzel kardeşlerim, bu işin 3 türlü aşaması var: Depremlerden kaçınmak, can kaybı olmasın diye önce tedbir alacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Şahin.

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Bu deprem oldu, o zaman kurtaracağız. Kurtarabildiklerimizi kurtardık, geride kalanları koruyacağız. Biz ne yaptık? Biz ne yaptık? Şunlar nedir arkadaşlar? Nedir bunlar? Kaç kere burada araştırma önergeleri verildi, kaç kere deprem için tedbirler sıralandı, tespitler yapıldı. Biz ne yaptık? Biz ne yaptık? Kentsel dönüşümleri rantsal dönüşümlere çevirdik, burada imar afları için el kaldırdık. Biz ne yaptık? Kurumlarımıza bir sözüm yok. Şu kadarcık küçücüktüm, Kızılaya yardım olsun diye -buraya Kızılayı takar- kumbarayla para toplardım. Ben madalyalı bir kan bağışçısıyım ama şimdi, kanımı verirsem satar mı diye düşünüyorum. Ne hâle getirdiniz o güvendiğimiz kurumları? Çadır satıyor, yiyecek, giyecek satıyor. Utanın! Utanın! Biri de istifa etmiyor, biri de.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin...

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Rica ediyorum, lütfen...

BAŞKAN - Tamamlayınız.

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Kızılayın bütçesini Yeşilayın otuzda 1'ine indirdiniz. Eskiden askerler arama kurtarma eğitimleri alırdı; işaretlenirdi, babamın aracı işaretliydi, deprem oldu mu seferberlik olacak ama bugün ne oldu biliyor musunuz? O vatansever, hayırsever bütün insanlar hakikaten araçlarını yığdılar ama Karayollarının parkında bekletildi. AFAD'a gittim, "Ya, arkadaş, bu göçükten şu aracı istiyorlar." "Ya, Vekilim, araç var ama yönetecek arama kurtarma yok." Niye yok? Arama kurtarma var ama elinde alet edevatı yok. Niye yok? Arkadaş, böyle bir liyakatsizlik, böyle bir sorumsuzluk, böyle bir beceriksizlik görmedim. Göçük ile aracı, AFAD ile göçüğü, göçük ile araç edevatı buluşturamayan, yeteneksiz, basiretsiz, sorumsuz bir AFAD yönetimi. AFAD başımıza afet oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, rica ediyorum...

BAŞKAN - Buyurun.

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - AFAD başımıza afet oldu, dünyanın en büyük afeti; kurumsal demiyorum, asıl olan o kurumlarda değil suç, o sitem ettiğimiz kurumların konumunda değil suç, onun içini boşaltanlarda, oraya liyakatsiz insanlar koyanlarda, o liyakatsiz insanların emir, talimat almadan yetkilerini kullanamamasında. AFAD'ın inanılmaz yetkileri var ama kullandı mı? Kullanmadı. Niye? Talimat mı bekledi acaba? Bakın, arkadaşlar, buradan birileri diyor ki, bir arkadaşım: "Yol kapalıydı, gelemedik." Yakını olanlar yetişti on iki saatte, altı saatte; belediyelerimiz yetişti. Buradan o gün bir tek silgisini gönderen, suyunu gönderen, her türlü yardım için yollara düşen, o karanlığımızda bize Kutup Yıldızı olan her bir insanın ayaklarından öpüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Son bir kez rica ediyorum.

BAŞKAN - Buyurunuz.

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Onların ayaklarından öpüyorum. Biz dayanışırız, evet, yeniden ayağa kalkarız. Ama bu konuda en sonda şunu söyleyeceğim: Hatay'a zamanında gelmediniz, Hatay'ı ölüme terk ettiniz, Hatay'a kefen bile vermediniz, 40'lı 40'lı kıyafetleriyle battaniyelere, bazıları da sarılı olmayan bacaklarıyla gömüldüler, bazıları gömülemedi bile, uzun günler sıra beklediler. Hataylılara ilk gün bir bardak su dahi vermediniz; insanları enkaz altında, yakınları enkaz altında, başlarında kederleriyle bıraktınız; ailemiz, yakınlarımız, sevdiklerimiz gitti. Siz gönüllü gelenlere AFAD yeleği giydirdiniz, siz gönüllü gelenlere asker kıyafeti giydirdiniz. Onları korumak mıydı maksadınız, acziyetinizi kapatmak mı?

İlk günden bu yana olduğu gibi önce dayanışmayla bu zor günleri elbette aşacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Hiç kimse bundan asla umutsuzluğa kapılmasın, biz bu zor günleri aşacağız. Ruhumuz yok; biz Hatay'ın ruhunu, göç edenlerin bu yaşadıklarını kalıcı Hatay yaparak yeniden inşa ederiz evelallah!

Oradaki kadınlarımızdan da bahsetmek istiyorum. Her zaman omuzlarına bindirdiğiniz yük yine kadınlarımızda. Onlara cinsiyet ayrımcılığı düşünülmemiş, onlar için özel alanlar yok, kilitli kapılar yok, tuvaletler yok; hamilelerin, çocukluların emzirme alanları yok ve hâlâ çevresi korunaklı çadır kentlerimiz yok. Giden kız çocuklarımız tacize, ahlaksızlığa maruz kalıyor. Tuvalet yok, duş yok. Biliyor musunuz ben dokuz gün sonra Erikli suyla saçımı yıkarken aynada yüzüme tükürdüm. Yüzüme tükürüyorum, ben utanıyorum. Siz utanıyor musunuz? Siz utanıyor musunuz?

Şimdi, sıra neye geldi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Son söz, son defa diyorum Sayın Başkanım; çok özür dilerim, son defa.

BAŞKAN - Yani isterim ki bugün hepimiz sizi dinleyelim.

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Son defa... Çok özür diliyorum, son defa...

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, benim bir teklifim var. "Kader, kader" diyoruz, hiçbiri kader değil, kader değil, müteahhitler de tek başına suçlu değil; yapı denetim kurumları suçlu, ruhsat veren belediyeler suçlu, denetim yapmayan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı suçlu. Suçluların silsilesi büyük. Bu yasaları çıkaran, bu Mecliste imar aflarını çıkaran Meclisteki bütün milletvekilleri suçlu. Suçlu arıyorsak hepsini bir arayalım. Bunun yanında, bu kadınların üzerine yüklenen "kader" sözünü kabul etmiyorum. Bir yasa teklifi vereceğim, kadınların adı bundan sonra "keder" olsun, soy isimleri de çoktan seçmeli; "liyakatsiz" "sorumsuz" "işsiz" "yoksul" "eşitliksiz", ne derseniz o olsun. Kadınların çektiği yeter artık; çocuklarına okul derdi, kıyafet derdi, yıkama derdi, temizlik derdi, her şey onların üzerinde.

Sınıfta kaldılar, sınıfta kaldılar; kalkın ayağa, okuldan atın bu iktidarı!

Teşekkür ederim Sayın Başkan.