GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:71
Tarih:09.03.2023

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinize saygılarımı sunuyorum.

404 sıra sayılı Kanun Teklifi görebildiğim kadarıyla oldukça ayrıntılı bir kanun teklifi ve doğrusunu isterseniz bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda kaç gün tartışıldı, nasıl tartışıldı, bunları bilmiyorum ama kanun teklifini okuduğum kadarıyla kanun teklifi bayağı uzmanlık gerektiren birçok konuyu -her zaman olduğu gibi- bir torba kanun çerçevesinde bizim önümüze getirmiş durumda. Şimdi, dolayısıyla da özellikle ikinci bölümü konuşacağız. İkinci bölüm yine, birtakım cezalardan vazgeçmek, vergi indirimleri türünden içeriği olan bir bölüm.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada gerçekten sorulması gereken -cevabını doğrusu Komisyon verebilir mi, verir mi, bilmiyorum ama- sorular var ve bu sorular Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldükten sonra da gerçekten değiştirilmeden buraya gelmiş belki de bilmiyorum ama şunu söyleyeyim: Mesela, 13'üncü maddede deniliyor ki: "TOKİ'nin ihale imzaladığı müteahhitlerden damga vergisi alınmayacak." Niye? Kanun metninde, girişinde yazıyor "Orta ve az gelirli vatandaşların yararına olmak üzere." deniliyor yani onların ev almalarını sağlayacak ya da ev fiyatlarının daha düşük oluşmasını sağlayacak bir şekilde damga vergisi alınmayacağı söyleniyor. Peki, nereden biliyoruz arkadaşlar? Yani şöyle bir kanun yok: "Şirketler dünyasında maliyetler düştüğünde fiyatlar da otomatik olarak aşağı düşer." diye bir kanun yok. Maliyetler düşer ama fiyatlar aynı kalır dolayısıyla kâr marjları artar. Mesela, bu maddede damga vergisini kaldırmış olmamızın kime, ne yararı olacak gerçekten? Gerçekten iddia edildiği gibi orta ve alt gelir gruplarının konut almasını sağlayacak bir etki üretebilecek mi? Ben çok şüpheliyim doğrusunu isterseniz. Buna benzer maddeler var.

Tamam, anlıyorum, bazı maddeler makul, kabul edilebilir. Mesela, 2 bin liranın altında vergi borcu olanların vergilerini affetmek, olabilir. Sürücü meselesi öyle, sürücülerin şu veya bu sebeple aldıkları ceza puanlarının düşürülmesi veya cezaların ertelenmesi veya indirilmesi gibi şeyler. Bunlar olabilecek şeyler ve olduğunda da gerçekten olumlu katkıları olabilir Türkiye toplumunun genel yapısı bakımından fakat değerli arkadaşlar, şöyle bir mesele var: Hepiniz biliyorsunuz veya birçok arkadaş burada yaptığı konuşmalarla altını sık sık çiziyor; şu anda bir ekonomik kriz yaşıyoruz ve bu krizin faturası da her geçen gün çalışanlara çıkıyor, bu çok açık. Yani başka bir biçimde söyleyecek olursam, her geçen gün, aldığınız tedbirler diye geçirdiğiniz kanunlarla ortaya çıkan tablo, daha çok yüksek gelirli vatandaşların lehine çalışan, az gelirli vatandaşların da aleyhine çalışan bir etki üretiyor. Bugüne kadar, özellikle pandemi döneminde uygulanan kredi politikaları ve genel olarak iş dünyasına yapılan destek politikaları gerçekten de böyle bir sonuç üretti. Yani, sonuçta baktığımızda, ticari kesimin çok daha zenginleşmiş olduğu bir Türkiye olduğunu 2019-2020 sonucunda gördük. Dolayısıyla da özellikle 14 milyon insanımızı içeren bir kanun teklifi bu. Bu kanun teklifinin etkilerinin gelir dağılımını düzeltici bir şekilde olması, bizim açımızdan bu kanun teklifine olumlu bakıp bakmamamızı belirleyecek fakat arkadaşlar, burada etki analizi olmadığı için biz bir şey anlamıyoruz açıkçası. Yani, kime ne katkısı olacak bunların? Mesela, petrol ve elektrik sektöründe ithalattan alınan KDV'de indirim sağlanacakmış petrol ve elektrik arz eden şirketlere. Peki, bunun genel olarak kime ne yararı var? Bunu ölçebiliyor muyuz veya herhangi bir şekilde bize bu bilgi veriliyor mu? Doğrusunu isterseniz verilmiyor ve dolayısıyla da ben bunun da mesela, boşta kalan bir şey olduğunu düşünüyorum.

Hele bir 19'uncu madde var, o da çok enteresan. Şirket birleşmelerinde ve satın almalarında finansal maliyetlerin indirime tabi olması gibi bir madde var. Değerli arkadaşlar, bu maddeyle, esas itibarıyla -tırnak içinde söylüyorum- serbest piyasa ekonomisinde -ki bizim kabul ettiğimiz piyasa ekonomisi buymuş- burada şirketlerin birbirlerini satın almasını kolaylaştırmak demek şirketler dünyasında ekonomik gücün temerküzü demektir. Dolayısıyla da bu, enflasyonist bir ortamı yaşayan Türkiye'nin lehine değil, aleyhine olacak sonuçlar üretecektir. Dolayısıyla da bu da böyle bir durum.

Neyse, sonuç olarak baktığımda ben, 1 trilyon 200 milyar bir gelirden vazgeçiyor devlet, bunun karşılığında da 45 milyarlık bir gelir elde ediyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, dediğim gibi, 14 milyonun içinde eğer bu 2 bin lira borcu olanlar, sürücü belgeleri vesaire gibi bakarsak ve bunların yüzde 50 olduğunu varsaysak 7 milyon, diğer 7 milyona muhtemelen geliri yüksek olan kesimlere bir gelir transferi olarak bakılabilir. Dolayısıyla bunu da eleştirmek ve buna da itirazımız olduğunu söylemek zorundayız.

Değerli arkadaşlar, dündü galiba yanılmıyorsam, yine burada bir konuşma yaparken deprem ve ekonomiyle ilişki kurarak birkaç şey söylemeye çalışmıştım, şimdi bir iki şey daha eklemek istiyorum dünkü konuşmama. Şimdi, sizden gelen, bizim üzerimizdeki kalan izlenim sanki biz sizi ekonomik krize sebep olduğunuz veya depreme sebep olduğunuz biçiminde eleştiriyoruz diye düşünüyorsunuz. Hayır, siz, ne ekonomik krize sebep oldunuz ne de depreme sebep oldunuz ama ekonomik krizle ilgili olarak da depremle ilgili olarak da almanız gereken tedbirleri almadığınızdan dolayı biz sizi eleştiriyoruz ve buna da hakkımızın olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla da "Problemin kaynağı nedir?" diye baktığınızda -yine, dün altını çizmiştim- arkadaşlar, açık ve net bir şekilde bunun adını koyalım: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ülkeyi şirket gibi yönetmek gayesiyle oluşturulmuş, bence biraz böyle padişahlık sistemine benzeyen bir sistem ve bu modern dünyayla hiçbir şekilde bir ilgisi yok. Dolayısıyla da iktisatçıların çok benimsediği bir mottoyu dün konuşurken kullanmıştım; o da, az sayıda insan eğer çok sayıda insanı ilgilendiren konularda kararlar alıyorsa o kararların hatalı olma ihtimali yüksektir. Dolayısıyla da siz sadece ve sadece... Bence bizi de baypas etmiş durumda Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, burada konuşulanlar çok fazla onları ilgilendirmiyor, onlar -benim gördüğüm kadarıyla- "külliye" ya da "saray" denilen yerde Sayın Cumhurbaşkanı ve etrafındaki birtakım bürokratlarla kararlar alıyorlar. Değerli arkadaşlar, bu kararların hatalı olma olasılığı çok yüksek. Bunu ben söylemiyorum, bunu hayat söylüyor zaten. Yani 128 milyar doları Merkez Bankası dünyada artan enflasyonist ortama bakıp da harcamasaydı mesela bu noktalara gelmeyecektik muhtemelen. Aynı şekilde, eğer yer bilimcileri izlemiş olsaydık bu Doğu Anadolu Fay Hattı'nın herhangi bir şekilde çökebileceği üzerinden giderek orada deprem tedbirleri alabilirdik, alabilirdiniz. Bunları yapmadınız. Niye? Çünkü, değerli arkadaşlar, şirket gibi yönettiğinizde Kızılay Başkanı da Kızılayı şirket gibi yönetir, sadece o da değil, bütün devlet kurumları şu anda şirketler gibi yönetiliyor, sanki kâr amacıyla hareket eden şirketler gibi. Problemimiz bu ama biz bu problemi konuşmuyoruz, bu problemi dikkate almıyoruz ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin -sağ olasınız, her Adalet ve Kalkınma Partili arkadaş çıkıp burada konuşma yaptığında- ne kadar isabetli, ne kadar hızlı karar alan bir sistem olduğundan dem vurarak bence de ucube olan bu sistemi savunuyorsunuz. Ama değerli arkadaşlar, bu bize şunu söylüyor aslında aynı zamanda: Eğer az sayıda insanın çok sayıda insanın hayatıyla ilgili kararlar alırken hatalı karar ihtimali yüksekse o zaman, hatasız karar alabilmenin yolu karar mercilerini, noktalarını genişletmek, topluma yaymak yani bir biçimde söyleyecek olursak alınacak olan kararları ne kadar topluma yayarsak, ne kadar yerel yönetimlere göçerirsek o kadar daha sağlıklı, daha doğru kararlar alma ihtimalimiz olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayınız.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bir başka mesele daha var, bununla bağlantılı esasında. Yine, iktisatçıların çok sahip çıktığı bir mottodur bu: "Karar alanlar daima kendi çıkarlarına uygun karar alırlar." Tekrar ediyorum: "Karar alanlar daima kendi çıkarlarına uygun karar alırlar." Şimdi, bir sistemde eğer az sayıda insan var ise o sistemde esasında o az sayıda insan kendi çıkarlarına uygun karar alırlar. Ya da diyelim ki mesela çiftçilerden oluşan bir hükûmet olsaydı, emin olun, çiftçilerin yararına kararlar alırlardı. Aynı şekilde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Galiba sürem bitti.

Hepinize saygılar sunuyorum.