GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 ve 2021 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporları Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Oluşan Karma Komisyon Raporları münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:74
Tarih:16.03.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Denetçiliği Kurumunun 2022 Raporu'yla ilgili İYİ Partim adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

16 Mart 1848 tarihinde kurulan öğretmen okullarının bugün 175'inci kuruluş yıl dönümü. Benim de mezun olduğum öğretmen okullarının kuruluşunun 175'inci yılını kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumu oluşturan bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak hukuk devletinin asli görevidir. Vatandaşların kamu kurum ve kuruluşlarına karşı korunmaları ve güvence altına alınmaları demokrasiyle yönetilen ülkelerin en bariz özelliğidir. Türkiye'de ve dünyanın birçok ülkesinde hukuki, idari mekanizmalar yetersiz kalmakta ve adalet ne yazık ki yerini bulmamaktadır. Hukukun temel amaçlarından biri, vatandaşı devlete karşı korumaktır fakat Türkiye'de işler maalesef tam tersi olarak işlemektedir yani hukuk kuralları devleti vatandaşlarına karşı korumakla uğraşmaktadır. Bundan dolayı Türkiye'de idare ile vatandaş arasında genellikle sağlıksız bir ilişki vardır. Bu uyumsuzluktan dolayı vatandaşı koruyacak bir sisteme de ihtiyaç duyulmaktadır. İşte burada Kamu Denetçiliği Kurumunun en önemli özelliği karşımıza çıkmaktadır.

Kamu Denetçiliği Kurumu 6328 sayılı Yasa'yla, 29 Mayıs 2012 tarihinde, gerçek ve tüzel kişilerin idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetlerini inceleyip araştırmak ve idareye tavsiyelerde bulunmak amacıyla kurulmuştur. Kurum, idarenin her türlü eylem, işlem, tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden inceler, araştırır ve önerilerde bulunur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu, idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler. Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıllığına seçilir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Kamu Denetçiliği Kurumu Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı bir kurumdur; gücünü yüce Meclisin manevi kişiliğinden almaktadır. Bu kuruluş, vatandaşların kamu kurum ve kuruluşlarında karşılaşmış olduğu hukuki ve idari hatalar karşısında vatandaşın yanında olmak durumundadır. Kamu Denetçiliği Kurumunun istisnasız olmazsa olmazı, yasama ve yürütme mercilerinden tamamen bağımsız hareket etmesidir ve kuruluş felsefesinin en önemli özelliği de budur.

Kamu Denetçiliği Kurumu diğer denetim mekanizmalarına ilave olarak bireylerin haklarının korunması adına ikinci bir garanti mekanizmasıdır. Kurum, olaylara sadece insan hakları yönünden yaklaşması nedeniyle bugün sadece Türkiye'de değil, dünyada da tercih edilen bir denetim mekanizması hâline gelmiştir.

Tüm bunların yanı sıra, Kamu Denetçiliği Kurumuna yapılan müracaatlar, yürütme ve yargının işleyişindeki bozukluklar ve maruz kalınan adaletsizliklerle ilgilidir. Yapılan müracaatlar incelenirken öncelikli olarak hakkaniyet, eşitlik ilkeleri göz önünde bulundurulup hukuk ilkeleri ve kuralları çerçevesinde değerlendirilmeli; idarenin yaklaşımı ve davranışının hukuk çerçevesinde olup olmadığına, uluslararası anlaşmalara, kanunlara, yönetmeliklere ve ilgili ülkenin anayasasına uygunluğuna bakılmalıdır. Yapılan incelemeler ve alınan kararlar neticesinde ikna ve inandırma yolunu tercih eder, tavsiye ve öğütlerde bulunur.

Kamu Denetçiliği Kurumunun var olmasının en temel nedeni, vatandaşları onlara karşı tek taraflı kararlar alabilen yönetimin hukuk dışı ve keyfî uygulamalarına karşı korumak, vatandaşların hak ve özgürlüklerine ilişkin olan sınırlamalara ve tehditlere karşı güvence oluşturmaktır.

Görüştüğümüz bu rapora göre şikâyet konusu problemlerin çözümü için Kamu Denetçiliği birçok tavsiyelerde bulunmuş olmakla birlikte bunun yerine getirilmesinin sağlanması noktasında maalesef zayıf kalmıştır. Devletimiz bir hukuk devleti olmadığı sürece, iktidar adil ve adaletli davranmadığı sürece; kendi yandaşına farklı, diğer siyasilere farklı davrandığı sürece Türkiye'de bu tür şikâyetlerin, hak ihlallerinin devam edeceğini her zaman görmemiz ve yaşamamız mümkün olacaktır. Bundan dolayı, adaletsizliğin olduğu yerde gerçekten bu tür şikâyetlerin fazlasıyla olacağını ve Kamu Denetçiliği Kurumunun da yükünün giderek artacağını görmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, hak arayanların hakkını koruyamayan, kötü gidişata da seyirci kalan bir kurum olarak Kamu Denetçiliği Kurumu gerçek anlamda görevini layıkıyla yapamamaktadır. Kamu Denetçiliği gibi bağımsız ve tarafsız karar vermesi gereken bir kurumun başında siyasetçi varsa Kurumun tarafsız karar vermesi de beklenemez. Onun için, bence, özellikle bu Kurumun başındakilerin siyasetten uzak, bürokrasinin içinden gelmiş, adil kararlar verebilecek, hukukçu kimliğiyle tanınmış, toplumda kabul görmüş kimliği ve kişiliği olan kişilerden oluşmasının çok büyük faydası olacağı kanaatimdeyim.

Değerli milletvekilleri, bundan tam yirmi dört yıl önce Gölcük depremi gerçekleşmiş ve 18.373 kişi vefat etmiş, 48.901 kişi de yaralanmıştı. Geçen yirmi dört yılın ardından 6 Şubatta Türkiye sadece deprem gerçeğiyle yüzleşmemiştir; Türkiye yirmi dört yıl sonra hiçbir dersin alınmadığı gerçeğiyle de yüzleşmiştir; sadece beton blokların değil, ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle yüzleşmiştir; yapı denetim sisteminin işlemediği gerçeğiyle yüzleşmiştir; rant sevdasının, hırsızlığın, yolsuzluğun acı reçetesiyle yüzleşmiştir; imar affının çözüm değil, tam tersine ölüm fermanı olduğu gerçeğiyle yüzleşmiştir ve ülkem tedbirsizlikle, iş bilmezlikle, liyakatsizlikle yüzleşmiştir. Bu felaketten depreme karşı hazırlık yapmayanlar sorumludur. Kanunlara aykırı bina yapanlar, yapılmasına izin verenler, yapılanları imar affıyla affedenler, yandaş müteahhitleri besleyenler meydana gelen felaketten sorumludur. Milletimize ev diye mezar yapılmasında payı olan, imzası olan, talimatı olan herkes bu büyük felaketten sorumludur. Bundan dolayı, bu millet size hakkını asla helal etmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde inşaat getiriminin ele geçirdiği kent planlaması ve iktidarın imar affıyla ruhsatlandırdığı, deprem güvenliği olmayan milyonlarca yapı var. Bu depremde bunun faturası çıktı, bundan sonra yaşanacak depremlerde de bu faturayı hep birlikte ödeyeceğiz.

Deprem, ne zaman ve nerede yakalanacağımız belli olmayan bir felakettir. Deprem sırasında hayatını kaybeden insanların gerçek failleri binalar değil, binaları uygun vasıfta yapmayan yükleniciler, bunlara ruhsat, iskân, "depreme dayanıklı" raporu veren görevlilerdir. Neler yapılması gerektiğine kafa yorduğumuz için, 2018 yılında milletvekili seçilir seçilmez, kasım ayında, ilk yaptığımız konuşmaların birinde imar affını ağır şekilde eleştirmişiz. 6 Şubat 2019 tarihinde yani depremden dört yıl önce, binalara kimlik kartı kazandırılmasıyla ilgili yasa teklifi vermişiz. Yine, aynı yıl içinde inşaat mühendisi şantiye şeflerinin birden fazla inşaatta şantiye şefliği yapmaması için yasa teklifi vermişiz. Bir başka önerimiz ise inşaat ruhsatı alınırken harcın yüksek tutulması ve yapı denetim firması ile şantiye şeflerinin belediyece havuz sistemiyle görevlendirilip ücretlerinin de yine belediyelerce ödenmesi yolunda olmuştu ancak bu yasa tekliflerimiz Genel Kurula bile getirilmedi. Enkaz altındaki ölülere "Sesimi duyan var mı?" sorusunu biz şimdi dirilere soruyoruz: Sesimizi duyan var mı?

Bu vesileyle, tekrar ülkemizin büyük felaketler yaşamamasını diliyor, Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.