GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 ve 2021 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporları Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Oluşan Karma Komisyon Raporları münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:74
Tarih:16.03.2023

CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kamu Denetçiliği Kurumunun 2021 ve 2022 Raporları üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özgür Başkanımın da dediği gibi, bu dönemde AKP iktidarının bir pratiğine şahit olduk, iki yıllık rapor birlikte geldi. Aslında daha önceki pratik gereği geçen hafta alt komisyon kurmamız gerekiyordu. Alt komisyon kurmadan hemen üst komisyonda, Karma Komisyonda yani İnsan Hakları ve Dilekçe Komisyonundan oluşan Karma Komisyonda raporları hızlı bir şekilde, biz de ihtirazi kayıtla kabul ederek görüştük ve bugün burada da en azından bir sonraki döneme bir iş kalmasın telaşıyla görüşmeye açtık. Ama AKP'nin neredeyse her işi böyle; son anda "Aman, şunu da yetiştirelim, bunu da yetiştirelim..." İki yılı birlikte görüşüyoruz ve bu konuda da bu işlerde de herhangi bir planlamasının -hani, devlette de planlama olmadığını gördüğümüz gibi- olmadığını görüyoruz. Şimdi, uzunca süredir, aslında, bizim, Dilekçe ve İnsan Hakları Komisyonlarından oluşan Karma Komisyonla birlikte Kamu Denetçiliği Kurumuyla mesaimiz oldu, tanış olduk, gerçekten birbirimizi uzunca yıllar tanıdık, şahsen de tanıdık, çalışma pratiği olarak da tanıdık. Kurumları birlikte davet edip tavsiyeye uyan veya uymayan kurumları tekrar dinledik, neden tavsiyeye uymadıkları veya uyduklarında da onları tebrik ederek onları destekleme anlamında desteklerimizi de kendilerine sunduk. Sayın Özgür Başkanımızın dediği gibi, bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak kamu kurumunu yani bu Kurumu, Kamu Denetçiliği Kurumunu destekliyor, büyütülmesini, yetkilerinin artırılmasını ve gerçekten bağımsız olmasını savunuyoruz.

Şimdi, Ombudsmanlık tarihî öneme sahip, anayasal bir kurum. Ombudsmanlık ilk olarak Osmanlı'da görüldü ve daha sonra 1713'te de İsveç'te yasal bir kurum olarak görüldü. İsveç 1800'lü yılların başında bu kurumu anayasal bir kurum hâline getirdi ve doğru düzenleme buydu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da birçok Avrupa ülkesine yayıldı, bizim ülkemizde 1970'lerde bu kurum konuşulmaya başlandı, yakın tarihimizde de DSP-ANAP-MHP Koalisyonu döneminde yasal bir hazırlık yapılmıştı, yarıda kaldı. Şimdi, 2006 yılında da AKP Ombudsmanlığı kanuni bir düzenleme olarak getirdiğinde, biz, bu, yasal düzenlemeyle olmaz, bu konuda anayasal bir düzenlemeye ihtiyaç var dedik -ta 2006 yılında- ve bu itirazlarımızla birlikte bağımsız ve güçlü bir yapıya sahip olması gerektiğini savunduk. AKP'nin o zamanki, 2006'daki yasal düzenlemesi bizim de başvurumuzla Anayasa Mahkemesi tarafından 123'e aykırı bulundu ve iptal edildi. Dedi ki: "Bunu anayasal olarak düzenlemeniz lazım." O zamanki muhalefet şerhimizde aynen "Yaptırımı olmayan bir kurumun siyasal ve bürokratik düzeyde kabul görmesi gerekir ki saygınlığı olsun. Kuruluş aşamasında anayasal olarak sorgulanan Kurumun saygınlığından söz edilemez." demişiz; 2006 yılındaki şerhimiz bu. 2010 referandumunda da Anayasa'nın 74'üncü maddesine dercedilen Kurum, 2012'de 6328 sayılı Kanun'la yasallaştı, 2013'te de çalışmalarına başladı.

2012'de de ne demişiz, ona bakalım, demişiz ki: "Daha etkin, güçlü ve denetleyici bir kurum olmalı. Kamu kaynaklarının kullanımında ve yolsuzlukla mücadelede -bakın, özellikle yolsuzlukla mücadelede- etkin olmalı." İktidar karşısındaki erklerin de kurulmasında etkin olması ve Kurumun tam bağımsız olması gerektiğini ta o zaman söylemişiz. "Yargı yoluna başvurabilsin." demişiz. "Meclise yasa önerisi de sunabilsin." demişiz ki biraz sonra açıklayacağım bunun ne kadar önemli olduğunu ve resen harekete geçebilmesini savunmuşuz ta o zaman. O gün ne savunduysak bugün de aynısını savunuyoruz ve sadece biz savunmuyoruz, Kurumun da kendisi bu talepleri bugün bize iletiyor, Komisyona da iletiyor. Yani Kurum da aslında bugün itibarıyla bizim savunduklarımızı savunmaya başladı. Geçen haftaki Komisyon toplantımızda da Ombudsmanım Sayın Malkoç da Kurumun resen harekete geçebilmesi gerektiğini tutanaklara geçirdi.

Değerli arkadaşlar, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidara rağmen ve iktidara karşı Kamu Denetçiliği Kurumunu destekliyor, etkisinin ve yetkisinin artırılması gerektiğini savunuyoruz; itirazımız, kurulduğundan beri bağımsızlığının tesis edilememesinedir. Gücünü bağımsızlığından alması gereken Kurumun mevcut iktidar eliyle atanması, gücünü de iktidara dayandırması, bu yönüyle Kurumun güvenilirliğini ve itibarını düşürüyor çünkü bağımsızlığını hâlâ elde edemedi. Demokrasilerde idare ile vatandaşlar arasında başvuru yollarının artırılması, hak arama kurumlarının güçlü varlığı, denge ve denetleme mekanizmalarının varlığı vatandaşın devlete olan inancını artıracak demokrasiyi de güçlendirecektir. Bizim ülkemizde ise tek adam rejimiyle bütün kurumlar zayıflatılmış, iktidara bağlılık, devamlılık açısından var oluş sebebi hâline getirilmiştir. Bizim ülkemizde gerçekten demokrasiye aykırı uygulamalar özellikle şu son dönemde artarak devam etmiş. Tam da bu noktada bizler iktidara karşı, tek adam rejimine karşı Kurumun güçlendirilmesini ve bağımsızlığını savunuyoruz ve savunmaya da devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıl Kurumun raporunu bu kürsüden görüşürken dile getirmiştim, şimdi de tekrarlamak istiyorum. Ya, Kurumdaki Başdenetçimize, Sayın Ombudsmanımıza da 5 denetçi arkadaşımıza da her birine ayrı ayrı saygı duyuyorum, gerçekten şahıslarına herhangi bir sözüm olamaz ama dediğim gibi, itirazım şu: Siyasetin göbeğinden gelmişler, siyasetin bizzat merkezinden gelmişler; önceki dönem milletvekilleri, önceki dönem AKP milletvekilleri ve bu noktada bağımsız olmayacaklarını, siyasetin merkezinden gelmelerinden kaynaklı da bu eleştiriye devam ettiğimi ve bugün de sadece bu Kurum nazarında değil, bugün ülkemizdeki işte, Kızılay olsun, AFAD olsun benzer kurumdaki, üst düzey kurumlardaki itirazlarımızla örtüşüyor. Yani bugün Kızılaydaki -biraz sonra değerlendireceğim- benzer itirazlar, benzer AKP yanlılığı ve benzer siyaset göbeğinden gelme, temel eleştiri konum oluyor.

Şimdi, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun 10'uncu maddesi siyasi parti üyeliğini yasaklıyor. Ayrıca 30'uncu maddesi "Siyasi partinin yararına ve zararına davranışta bulunamaz." diyor. Davranışı dahi kanunla düzenlemiş, kısıtlamış. Hem fiilî hem hukuki bu duruma müsaade edilmezken, hani, Sayın Başdenetçi ve denetçilerimizin siyasetin göbeğinden gelme itirazımızı tekrar tekrar yinelemek durumunda kalıyoruz. Sayın Başdenetçim önceki dönem "Ya, bizi şahsımızla değil, kararlarımızla sorgulayın." demişti, hatırlıyorum. Haklı, kararları da sorguladım ama o zaman da söylemiştim, veremediğiniz kararlarla da sorgulamak aslında hakkımız; bu bağlılığınız, bu göbekten bağlılığınız buna engel oluyor maalesef.

Kurum yasal zeminde çok güçlü ama mevcut tek adam rejiminde maalesef diğer kurumlar gibi o da zayıflatıldı. Mesela, Başdenetçi 13'üncü madde uyarınca geliyor, Genel Kurulumuzda, burada yemin ediyor; burada yemin ediyor, çok özel bir görev yapıyor çünkü. Onun dışında 18'inci madde var, devlet sırrına ulaşabiliyor ya. Kim ulaşabilir? Başdenetçi ulaşabilir. Çok önemli değil mi? Vermezlerse de gidip orada incelemede bulunabiliyor Başdenetçi, böyle bir yetkisi var. Şimdi, 31'inci madde uyarınca da kovuşturma ve soruşturulmaları Meclis denetimine tabi yani kovuşturulabilmesi için, soruşturulabilmesi için Meclisin buna muvafakat vermesi gerekiyor. Bir de bu soruşturmayı, kovuşturmayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yapabiliyor yani dokunulmazlıkları var, ciddi bir dokunulmazlıkları var. O kadar etkili, yetkili bir kurum ki ama -üzülerek söylüyorum- muhtemelen bazı arkadaşlarımız da Kurumun bu kadar etkin ve yetkin olduğunu belki burada öğreniyor yani inanın, ben de bu Kurumla ilgili mesai yaparken öğrendim. Bu bir gerçek, öncesinde bu kadar etkin, yetkin olduğunu ben de bilmiyordum.

Şimdi, 5'inci maddede Kurumun yetkileri düzenlenmiş; idarenin eylemlerini hukuka uygunluk açısından denetleme dışında, tutum ve davranışlarını ayrıca da hakkaniyete uygunluk açısından denetliyor. Yani bu çok önemli, hakkaniyet denetimini yapabilen başka bir kurum yok. Tam da bu noktada, Kurumun aldığı tavsiye kararlarını uygulamadığı zaman biz Mecliste Karma Komisyona davet ediyoruz, bürokratlar da Kuruma uymama sebepleriyle ilgili yaptığı açıklamalarda genelde kanun maddelerini referans gösteriyorlar. İşte, biz de başından beri, 2006'dan beri bunu savunuyoruz aslında. Şerhimize yeniden döndük, dedik ki: "Kanuni engellerin hakkaniyetle düzenlenebilmesi için Kurumun kanun önerilerini de Meclise sunabilmelerinin önü açılmalı." Biz bunu da savunuyoruz. Mesela, resen inceleme yetkisi örtüşüktür, bire bir, 2006'dan beri biz bunları savunuyoruz, Kurum yöneticileri de aslında bugün geldiği yer itibarıyla bizimle ortaklaşıyor. Bunu muhalefet olarak -dediğim gibi- Komisyonda da biz dile getirdik ve 2006'dan beri süreç içerisinde tekrar ve tekrar haklı çıktık.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz yıl Kurum "İyi Yönetim İlkeleri Rehberi" kitabını bize göndermişti. Ben kürsüde de bu kitabı hâlâ kullanıyorum, gerçekten dönüp dönüp bakıyorum Sayın Ombudsmanım, çok kıymetli bir kitap. Olumlu yönde ilerleme var mı kurumlarda İyi Yönetim İlkeleri Rehberi doğrultusunda? Vallahi, her geçen gün kurumlar daha kötüye gidiyor, her geçen gün bu kitaba aykırılık artarak devam ediyor. Evet, zor zamanlardan geçiyoruz, büyük bir afet yaşadık ama bu tek adam rejimi afeti felakete çevirdi. Kurumlar öyle zayıflatıldı ki yangın söndürmeye bile resen gidemiyorlar, "reisen" gidebiliyorlar, yangın söndürmeye reis izin verirse gidebiliyorlar; bu kadar aciz duruma düşmüşler. Şimdi, Kamu Denetçiliği Kurumuna da bu yetkiyi versek, resen araştırma ve el koyma yetkisi versek acaba reise rağmen, mümkün bir şekilde, hakkıyla çalışabilirler mi ben endişeliyim, Kurum adına endişeliyim, şahsınızla ilgili değil. Yani resen yetkiyi alsanız reise rağmen bunu yapabilir misiniz, bu konuda şahsınıza değil ama kuruma dair tereddütlerim var.

Şimdi, depremde vatandaşlarımızın yardımına en başta koşması gereken Kızılay ve AFAD da maalesef resen değil, reisle birlikte sınıfta kaldı. Ne resen ne de reisen ne de reisle birlikte bu kurumları depremin ilk zamanlarında vatandaş göremedi. Şimdi, buradan sormak istiyorum Sayın Ombudsmanım, değerli iktidar vekili arkadaşlarım: İyi yönetim ilkelerine, sizin kitabınıza göre -yani gerçekten bu kurumsal bir kitap- Kızılay ve AFAD uyuyor mu? Ya, bu yönetim ilkelerine uyuyor mu? Mesela, Binali Yıldırım'ın kızının, oğlunun, damadının, Kızılay yönetiminde ne işi var, ne işi olabilir? Kızılay Başkanı bilmem kaç yerden maaş alıyor, hak mı? Ya, bunlara bir ses çıkarabilir mi bu Kurum? Ses çıkarması gerekmez mi mesela Sayın Başkanım? Kızılay yönetiminde başka kimler var? Bu Yener Tanık Siirt AKP Belediye Başkan aday adayıymış, Murat Ellialtı CHP Beykoz Belediye Meclis üyesi, Yasin Yılmaz AKP Kütahya Belediye Başkan aday adayı, Esra Özkoç AKP Antalya İl Yönetim Kurulu üyesi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bizim öyle bir belediye meclis üyemiz yok.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - AKP'nin bunlar zaten.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - "CHP" dedin yalnız.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - "CHP" mi dedim?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bizim öyle bir belediye meclis üyemiz yok.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Çok özür dilerim. Ya, mümkün mü CHP olması, çok özür dilerim, düzeltiyorum: AKP meclis üyesi, ya bunların hepsi AKP'li. Hay Allah ya, hay Allah, kusura bakmayın arkadaşlar.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Allah söyletti(!)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Biraz interaktif olsun dedik Ombudsmanın şerefine(!)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Anlaşıldı... Her şeyiniz tiyatro ya, ona da tiyatro yapıyorsunuz.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Şimdi, bu ta 1868'te kurulan ve hepimizin göz bebeği Kızılayı iktidar gerçekten ne hâle getirmiş. Hani ilkokulda Kızılay kolu vardı, zarfların içerisine paralar koyardık, az para koyarsak utanırdık ya. Kızılayı ne hâle düşürmüşler bunlar. Hep AKP'lileri yerleştirmişler, başka kimse yok mu? Şimdi, lütfen, yanlış anlamasınlar ama ya Kurumda da hep AKP'liler var, değil mi? Kamu Denetçiliği Kurumuna da hep AKP'li arkadaşlarımız yerleşmiş yani "Ne farkınız var Kızılaydan?" dersem hakaret kabul eder misiniz bunu? Bilemiyorum yani ben sizi Kızılaya benzetmek istemem ama Kızılay da bu hâlde, AFAD da bu hâlde; bütün kurumlar bu hâlde.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Kızılayın statüsü farklı, Kızılayın statüsü ayrı.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Tabii, Kızılayın statüsü ayrı ama yerleşme ve anlayış aynı, anlayış aynı; bir şey değişmiyor. Her yerde AKP'liler var, "liyakatsiz" demek istemiyorum ama Kızılayda liyakatsizler var ki hepimizi perişan etti. Kuruma ve kurum yöneticilerine saygım sonsuz ama gerçekten, onları Kızılaya benzetmek istemezdim. Başa dönüyoruz, kuruluştaki itirazımıza dönüyoruz; herkes AKP'li olmamalı, bu kurum bağımsız olmalı diyorum.

Şimdi -affınıza sığınarak- başka şeyler söylemek isterim Kızılaya dair, özellikle Kızılay yöneticileri için; İç Tüzük 67'ye göre temiz dil kullanmamız lazım ama 67'ye göre temiz dil kullanarak bu Kızılayın yaptıklarını, depremde o yaptıklarını, çadır satmalarını, barbunya satmalarını ben nasıl izah edeceğim? Gelin de temiz dil kullanarak Kızılayı, Kızılayın şu depremde yaptıklarını anlatın arkadaşlar. Elbette ki biz parti olarak temiz dil kullanmak istiyoruz, siyaseten temiz bir siyaset yapmak istiyoruz; var gücümüzle bu konuda çalışmak istiyoruz ama öyle şeyler yaşıyoruz ki burada kendimizi temiz dil kullanarak gerçek anlamda ifade edebilmemiz çok ama çok zor.

Tamam, Kızılay böyle. AFAD farklı mı? AFAD da aynı durumda. Şimdi, Aile Bakanlığı... Aile Bakanlığına bakıyoruz, depremde sorumlu olan, o da aynı durumda.

Biz bir komisyon kurduk, Depremde Kaybolan ve Fefakatsiz Kalan Çocuklar Komisyonu; hastane hastane dolaştık, valiliklerle, savcılıklarla görüştük, verileri topladık. "Elimizdeki verileri bir karşılaştıralım." dedik Aile Bakanına. Aile Bakanının yüzümüze baktığı yok; kaç kez randevu istedik, randevularımıza dönmedi. Niyetimiz neydi biliyor musunuz? Bakanlığa da gittik, görüşmek istedik; hiç muhatap bulamadık. Derdimiz elimizdeki verileri karşılaştırmaktı; "Bizim aradığımız çocukları acaba siz de arıyor musunuz, sizde de var mı fotoğrafları?" diye. Belki bir çocuğu bulabilirdik, bunun için çabaladık, muhatap olmadı. O kadar etkisiz, liyakatsiz bir Bakan var ki orada şu süreçte bile bizimle ortaklaşmadı. İçişleri Bakanına bakıyoruz, İçişleri Bakanı farklı mı? Depremin 37'nci gününde çıktı vatandaşlardan kahvaltılık istedi, eşofman istedi, terlik istedi ya İçişleri Bakanı. Neydi? Daha önce bir tatbikatta elini koltuğa, masaya koyup bir taraftan da kafasını kapatıyordu, ne yaptı gördük; 37'nci gün ya, 37'nci gün vatandaştan terlik istedi, kahvaltılık istedi.

Şimdi, televizyonlarda bir gecede 115 milyar lira para toplandı. "Nerede bu 115 milyar? 115 milyarı ne yaptınız?" diye sorduk, işte dünkü getirdiğiniz şeyle kapsam dışı bıraktınız, denetleme dışı bıraktınız. Ya, hak mı bu arkadaşlar? 115 milyarı ne yaptınız? Şimdi, kalkmış diyorsunuz ki: "Topladığımız deprem vergilerini, bunları soruyorsunuz; siz siyaset yapıyorsunuz." Bunu şöyle örnekliyorum ben, sosyal medyada da çok yayıldı aslında bu: Hani, güvendiğiniz bir arkadaşınız size geliyor diyor ki: "Şu zor zamanlarda kullanmak için sen bana para ver, şu parayı biriktirelim, zor zaman geldiğinde senin için harcarım." Zor zaman için arkadaşınıza veriyorsunuz paranızı, aydan aya, yıldan yıla veriyorsunuz arkadaşınıza, zor zamanı yaşamaya geldiğinizde arkadaşınız size "Para yok -üstüne yatıyor- bu zamanda böyle şey konuşulur mu? Bugün bu zor zamanda parayı mı konuşacağız?" diyor. Bu adama temiz bir dille en basitinden ne diyebiliriz burada? Dolandırıcı? En temiz dille. Şimdi biz bugün "Deprem paraları nerede?" diyoruz, "Nereye harcadınız arkadaşlar?" diyoruz, "Bugün bizden nasıl terlik istersiniz, hâlâ nasıl bu vatandaştan eşofman istersiniz, kahvaltılık istersiniz?" diyoruz, "Bugün siyaset yapılır mı?" diyor arkadaşlar. Evet, bugün siyaset yapılmaz ama ya güvendik, devletin idarecilerine güvendik, hata mı ettik?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - 67 olmasa terlikle dövmek lazım(!)

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - 67'ye göre terlikle dövmek lazım(!)

Konuşmamı burada sonlandırıyorum. Sabrınız için ben teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - İki dakikası bana geçti.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - İki dakikamı da eğer uygun görürseniz Mahmut Vekilime vermek isterim. Sana torpil yaptım Mahmut ağabey.