| Konu: | Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 20.03.2023 |
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerine İYİ Parti adına söz aldım. Selamlarımı sunarım.
Bu maddeyle, zaten var olan kenevir üretiminin, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün kontrolünde ve Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenecek kota doğrultusunda olacağı hüküm altına alınmaktadır. Burada normal olmayan şey Cumhurbaşkanlığı tarafından kotanın belirlenmesidir. Toprak Mahsulleri Ofisine veya Tarım ve Orman Bakanlığına niçin yetki verilmemektedir? Burada da görüldüğü gibi, en küçük işler dâhil her şeyi Cumhurbaşkanlığına bırakma anlayışı yanlıştır, zaten tıkanan sistemi tamamen işlemez hâle getirmek akla mantığa uygun değildir. Gerçi şurada iki aydan az zaman kaldı, hayırlısıyla bunun gibi her yanlışı ve bozukluğu düzelteceğiz inşallah.
Değerli milletvekilleri, Orman Kanunu'nda değişiklik söz konusu olduğu için orman hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. "Orman" deyince akla hep güzel şeyler gelmektedir çünkü orman güzelliktir, orman canlılıktır. Ormanın kendisi canlıdır; ağacıyla, bitkisiyle, çiçeği ve böceğiyle, yaban hayvanıyla bütün canlıların barınağıdır. Orman sudur, nefestir. Orman hayattır. Orman nimettir, zenginliktir. Orman güvenliktir. Orman atalardan devralınan miras, gelecek nesillere devredilecek en değerli emanettir. Kısacası, orman candır, canandır. Ne var ki ormanın kıymetini bilmiyoruz, orman dostu değiliz, ormanı gerektiği kadar sevmiyoruz. Hele hele ormana düşman olanlar var, ormanı hor kullananlar var, ormanı yağmalanacak alanlar olarak görenler var. Para kazanmak için, yer açmak için orman yakanlar ve yanmasına göz yumanlar var. Bir de yangınlara vaktinde müdahale etmeyenler, acil müdahale için hazırlık yapmayan yetkililer var. Burada söz ister istemez gelip iktidara dayandı. Orman alanlarını yağmalamak isteyenlerin toplandığı bugünkü iktidarın vebali çok fazladır, şaibesi de çoktur. Daha iki ay önce Bursa Uludağ Alan Başkanlığının kurulmasıyla ilgili yasa maddelerinin arasına sokuşturulan, yağmalamaya yol açabilecek şaibeli cümleleri henüz unutmadık.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Orman Bakanının son gafını da hatırlatmak isterim. Sel felaketinde hayatını kaybedenler hakkında bir televizyon kanalındaki söyleşide bakın ne dedi: "Sel bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu." Bu Bakanın insan canına bakışı buysa ormana bakışı sizce nasıl olur? Ne diyelim, yazıklar olsun! İyi ki az kaldı.
Diğer taraftan, sel vesilesiyle deprem konusuna da kısaca değinmek istiyorum çünkü 19 kişiye çıkan can kaybı deprem bölgesinde meydana geldi. Bu iktidarın afet yönetimi konusunda çok bilgisiz, beceriksiz ve liyakatsiz olduğu, bu sebeple de afet konusunda öngörülerde bulunamadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Dere yataklarına kurulan çadır veya konteynerlerde can kayıplarının olması orada yaşam mücadelesi verenlerin sahipsiz kaldığını göstermektedir.
Defalarca tekrarladığımız gibi, afet yönetimi, her an afet olacakmış gibi hazır olmak, afetlere acil müdahale ve yaraları sarmak gibi bütüncül bir anlayışı gerektirmektedir. Bu anlayış iktidarda yoktur, onlara göre bahane hazırdır; depremlerde sorumlu fay hatlarıdır, sellerde sorumlu iklim değişikliğinden kaynaklanan aşırı yağışlardır. Buradan açıkça ifade ediyorum: İktidar tümüyle deprem enkazının altında kaldığı gibi, şimdi de sel sularıyla meçhule doğru sürüklenmektedir.
Şanlıurfa'da sel sularının en çok zarar verdiği yerlerin başında Abide Köprülü Kavşağı ve alt geçidi gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.
Usulsüz ihale ve aşırı yüksek bedelle yandaş firmaya yaptırılan inşaat üç ay önce Cumhurbaşkanı tarafından açılmıştı. Üstelik İl Afet Risk Azaltma Planı'na göre burada bu inşaatların yapılmaması önerildiği hâlde ikazlar maalesef ciddiye alınmadı. O hâlde buradaki can kayıplarının suçlusu yok mudur? Bana göre ikazlara aldırmadan karar verenlerin hepsi de sorumludur ve suçludur. Elbette günü gelince hesap da sorulacaktır.
Değerli milletvekilleri, elli beş gün sonra kurulacak seçim sandıklarından cumhuriyetin 100'üncü yılında Türk milletinin umutlarını yeniden canlandıracak, huzur ve güven ortamını sağlayacak sonuçların çıkacağına olan inancımı paylaşır, saygılar sunarım.