| Konu: | Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 22.03.2023 |
ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamdan sonra Değerli AKP Grup Başkan Vekili depremi veya felaketi siyaset için kullandığımız şeklinde bir görüş bildirdi. Değerli milletvekili arkadaşım, bir yönetimin eksiklerini, hatalarını, yetersizliklerini konuşmak, depremi ya da felaketi konuşmak, felaketi siyasete alet etmek demek değildir. Felaketi siyasete alet etmek istiyorsanız 6 Şubat günü Ömer Çelik'in Adana'da televizyonlara karşı verdiği demeci izleyin. Bir paragraf boyunca sahada yalnızca Cumhur İttifakı bileşenlerinin olduğunu söyleyerek, söylemek suretiyle depremi daha ilk günden siyasete alet etmiştir. Siyasete alet etmek konusunda bir örnek daha vermek istiyorum. Şimdi bir paragraf okumak istiyorum arkadaşlar, aslında başka bir konuşma yapmak istiyordum ama konu buraya geldi. "Türkiye yönetilemiyor; yönetmeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor. Eğer bugün, birilerin fiyakası bozulmasın diye, söylenmesi gerekenlerin 'millî birlik ve beraberlik' nutuklarının altında -altını bir daha çiziyorum 'millî birlik ve beraberlik' nutuklarının altında- ezilmesine göz yumarsak; bugün susarsak, bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasının sorumluluğunu yüklenmiş oluruz." Bunu kim söylüyor? Ömer Çelik. Ne zaman? 1999 depreminden bir ay sonra Yeni Şafak'ta yazdığı yazı bu. Yazının tamamını okuduğunuz zaman bir felaket siyasete nasıl alet edilirmiş onun şahikasını o yazıda göreceksiniz.
Evet, şimdi, Kostas Karamanlis'e dönüyorum arkadaşlar. Şöyle diyor: "Birkaç yıldır siyasetin içerisindeyim ancak ülkemiz vatandaşlarının siyasi sisteme güvenmesini demokrasimizin gerekli bir unsuru olarak görüyorum -çok önemli bir söz- bu bir 'siyasi sorumluluk' gereğidir. Ölen insanların anısına bir saygı nişanesi olarak istifa ediyorum." Buradaki anahtar sözcük "siyasal sorumluluk" arkadaşlar. Siyasal sorumluluk olayın bizzat faili olmamanıza rağmen yönettiğiniz birimlerde ortaya çıkan tutarsızlıkları, yanlışlıkları, kazaları yüklenebilmektir. Ama nasıl yüklenebilmek? "Ama" demeden, "fakat" demeden, başka şahıslara, kurumlara, dış güçlere, iç güçlere yüklemeden sorumluluğu üzerine almak demektir. Siyasal sorumluluk çünkü halkın demokrasiye ve devlete güvenmesinin temel unsurudur. Bir süpermarketin çatısı çöktüğü zaman 54 kişi ölünce Letonya Başbakanı ne diyor bakın: "Yaşanan trajediyle ilgili siyasi sorumluluğu tamamen ben üstleniyorum." diyor ve istifa ediyor. Mısır'da bir trenin okul otobüsüne çarpması sonucu 47 kişi ölüyor, Ulaştırma Bakanı çıkıyor ve diyor ki: "Siyasal sorumluluk gereği istifa ediyorum." 300'den fazla insanın öldüğü feribot faciasında Güney Kore Başbakanı Chung Hong-won ne diyor biliyor musunuz? Bakın, bunun altını çizmek istiyorum, iyice hatırlamanızı istiyorum "Arama ve kurtarma faaliyetlerindeki atalet nedeniyle, arama ve kurtarma faaliyetlerindeki yavaşlık nedeniyle milletimden özür diliyorum ve istifa ediyorum." diyor.
Bu konuda onlarca örnek sıralamak mümkün ama beş dakikaya bunu sığdıramayız. Ne yazık ki ülkemizi yirmi yıldır idare eden bu iktidarda, siyaset anlayışında "siyasi sorumluluk" kavramı yok, bunu kanıtlayabiliriz. 2004 yılı Eylül ayında 38 kişi Pamukova'da bir tren kazası sonrasında öldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - "İstifa et!" çağrılarına dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım "Niçin istifam isteniyor anlamıyorum." diyor ve "Ben çok rahatım, o direksiyonu ben kullanmıyorum ki kardeşim." diyor; işte siyasi sorumluluk veya siyasi sorumsuzluk.
Vaktim kalmadı maalesef cevap için ama değerli arkadaşlar, buradan Sayın Cumhurbaşkanının, Erdoğan'ın şahsında iktidara sesleniyorum: Deprem Konseyini lağvettiğiniz için sorumlusunuz, milyonlarca insanın kaçak yapılarına imar aflarıyla ruhsat verdiğiniz için sorumlusunuz, milyarlarca dolar deprem vergisini nereye harcadığınız belli olmadığı için sorumlusunuz; askeriyeyi devre dışı bıraktığınız, Kızılayı bir ticarethaneye çevirdiğiniz için sorumlusunuz ve askeri kışlasında tutmak suretiyle güvenliği ve arama kurtarma çalışmalarını geciktirdiğiniz için sorumlusunuz. Bunun için, 14 Mayısta bu sorumluluğun cevabını alacaksınız.