| Konu: | İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 27.03.2023 |
HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli halkımız; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu belirteyim ki: 435 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin geneli üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım.
Şimdi, iktidar daha önceki yargı paketlerinde de olduğu gibi... Özellikle, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin uygulamaya girdiği tarihten itibaren burada biz yedinci yargı paketini görüşüyoruz. Peki, bu yedinci yargı paketini görüşürken halkımızı ne bekliyor? Yani halka çok açık bir şekilde bunu anlatalım, halk bilsin. Bu yargı paketinde ne var, hangi reformlar var? Bu yargı paketinde, bu birinci yargı paketi, ikinci yargı paketi, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci yargı paketinde, bu halk için, halkın büyük çoğunluğunu teşkil eden yoksul halk kitleleri için bu yargı paketlerinde halkın yararına olabilecek ne var? Baştan söyleyeyim, halkımızla bunu net bir şekilde paylaşalım; bu yargı paketinde halkın yararına olabilecek herhangi bir husus yok. Yani başka bir anlatımla, bu AKP ve MHP Hükûmetinin bu paketler hâlinde halkın önüne getirmiş oldukları bu "yargı reformları" dedikleri -tırnak içerisindeki- bu yargı çalışmalarında ve kanun tekliflerinde halka yararlı olabilecek, halkın yararına olabilecek, halkın derdine derman olabilecek hiçbir kriter yok, hiçbir unsur yok. Yani uzun bir süredir ekonomik bir çıkmazın içerisinde bulunan yoksul halk kitlelerinin derdine derman olabilecek, emekçiye, köylüye ve öğrencinin derdine derman olabilecek ve en önemlisi de şu anda hani "Yüzyılın felaketi" deniliyor ya, deprem sürecinde ciddi bir felaket yaşadık ve bu süreçte de bu halkın yararına olabilecek, özellikle bu ortama elverişli olabilecek ekonomik unsurları, hukuksal unsurları içeren hiçbir unsur yok bu pakette.
Bakın, bu yedinci yargı paketi, bu iktidar tarafından Komisyona getirilirken... 6 Şubatta çok korkunç bir deprem sürecini geçirdik ve resmî rakamlara göre 50 binin üzerinde insan kaybettik, 11 ilimiz doğrudan doğruya etkilendi ve 15 milyon insan yerinden edildi ve aynı zamanda 84 milyon insana dokunan bir felaketi biz yaşadık. Bu süreçte bu yargı paketi gündeme geldi. Bu yargı paketi bu hâliyle de bu felakete cevap verebilecek, depremden zarar gören insanların yararına olabilecek hiçbir unsur içermiyor ne yazık ki. Onun için AKP ve MHP Hükûmetinin reform olarak ileri sürmüş oldukları bu yargı paketleri halkın yararına değil. Biz baştan söyleyelim, bir iki hususun dışında kabul etmek mümkün değildir.
Bakın, Türkiye'nin yargısal sorunlarını şöyle ele aldığımızda çok önemli hususlarla biz karşı karşıyayız. 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle Türkiye toplumu ve Türkiye halkları gerçekten çok ciddi bir şekilde sarsıldı. Resmî rakamlara göre 50 bin insan yaşamını yitirdi, 50 binin üzerinde insan yaşamını yitirdi. Bölgeyi genel olarak bir değerlendirmeye aldığınız zaman, bölgenin dışında Türkiye coğrafyasının tamamını, Orta Doğu'yu da etkileyen bir deprem vakasıyla biz karşı karşıya kaldık. Buna rağmen, bu getirilen yargı paketinde bu depreme dair hiçbir husus yok yani "reform" olarak nitelendirdikleri bu pakette buna çözüm olacak hiçbir unsur yok.
Ceza hukuku açısından değerlendirmeye aldığımız zaman -bu deprem sonucunda meydana gelen olaylarda- özellikle başta icra makamı Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün Bakanlar; İçişleri Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Aile Bakanı; bunların hepsinde Türk Ceza Kanunu 83'üncü maddenin ve 85'inci maddenin ihlali söz konusu. Çünkü bilinçli taksirle insan öldürme suçu burada var; gereken tedbirleri almadılar, yetmiş iki saat sonra arama kurtarma çalışmaları yapıldı ve insanlar ölüme terk edildi. Dolayısıyla, burada, eğer Adalet Komisyonunda bir yargı reformu gelecekse öncelikle bu ilkelerin yani Anayasa'nın o eşitlik ilkesinin, Anayasa'nın suç ve ceza ilkesinin ve Türk Ceza Kanunu'nda yer alan hükümlerinin uygulanması gerekiyor. Burada Bakanlar başta olmak üzere -bakanların dahi suçüstü unsuru olduğu için burada dokunulmazlıkları söz konusu değil- derhâl takibata maruz kalmaları lazım, derhâl İçişleri Bakanı hakkında, derhâl Aile Bakanı hakkında, derhâl Çevre ve Şehircilik Bakanı hakkında ve icra makamlarında olan bütün Bakanlar hakkında, Sağlık Bakanı hakkında derhâl soruşturma başlatılması gerekiyor. Neden mi? Çünkü şundan: Suçüstü hâli söz konusu çünkü görevi ihmal söz konusu çünkü görevinin gereklerini yerine getirmeyen bakanlardan bahsediyoruz. Bırakın bu Bakanların istifa etmesini, derhâl mahkemeler, tarafsız ve bağımsız yargı tarafından bunların soruşturulması lazım, bunlar hakkında dava açmaları lazım çünkü Türkiye toplumunda 50 bin insanın ölümüne neden oldular.
Onlarca insan kayıp, bakın, çocuklar kayıp, yetişkinler kayıp; insanlar kendi cenazelerine ulaşamadılar. Onun için, bakın, 55 çocuk şu anda yok, kayıp; resmî rakamlara göre şu anda 140 yetişkin kayıp. Peki, bunların sorumluları kim, bu görevlerini ihmal edenler kim? İşte, Adalet Komisyonunun, Adalet Bakanının yapması gereken iş budur; bu adaletin derhâl işleme konulmasıdır, bu kanunların derhâl işleme sokulmasıdır. Bunları yapmıyorsunuz, geliyorsunuz, İcra İflas Kanunu'nda değişlik yapıyorsunuz. Yahu arkadaş, 50 bin insan öldü resmî rakamlara göre ve 15 milyon insan yerinden edildi. Peki, bu insanların bu hâle getirilmesinden dolayı hiç istifa edecek olan bir insan yok mu, soruşturmaya maruz kalacak olan hiç bir yetkili yok mu? Bununla ilgili hiçbir tane kanun hükmü yok, teklifte hiçbir tane madde bulamazsınız.
Onun dışında, bununla ilgili şu anda yüzlerce hak ihlali var. Bakın, yargılamayla ilgili olan Ceza Yasası'nın 86'ncı maddesi var, yaralamalar var; bununla ilgili hiçbir soruşturma yok. Bakın, bu, görevi ihmal konusuyla ilgili 257'nci madde var; uygulanmıyor. Yani Türkiye'de bu an itibarıyla, şu anda kanunlar askıda ve şu anda kanunlar uygulanmıyor. Esnafa ve tüm kurumlara karşı hesap verecek olan bir makam bulamıyoruz. Sorumluların cezalandırılması gerekiyor, hiçbiri hakkında herhangi bir soruşturma açılmış değil.
Delil elde etmeyle ilgili hiçbir çalışma yok ve öte taraftan, bakın, bu deprem aynı zamanda neyi etkiliyor? Bu deprem aynı zamanda miras hukukunu etkiliyor, ticaret hukukunu etkiliyor ve devletin sorumluluğu olan Anayasa'nın 125'inci maddesi var, devletin kusursuz sorumluluğu da burada söz konusu; bununla ilgili hiçbir hareket yok. Onun için biz Adalet Komisyonunda da bunları dile getirdik, dedik ki: Yani bugüne kadar -beş yıldır, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi uygulaması yürürlüğe konulduktan sonra- siz neredeydiniz de bu kadar yasayı getirdiniz, 49 maddeyi getiriyorsunuz, önümüze koyuyorsunuz? Peki, bu depreme yararı olabilecek bir tane madde var mı? Yok.
Onunla ilgili bizim düşüncemiz şu: Bakın, ortada dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir mesele var, istisnai hukuk sistemini uygulamadığınız sürece, mevcut olan, şu andaki hukuk sistemine göre siz bu işe çözüm getiremezsiniz. Neden getiremezsiniz? Çünkü mahkemeler şu anda rafta, çünkü Anayasa şu anda rafa kaldırılmış durumda, çünkü Türk Ceza Kanunu şu anda işlemiyor, çünkü bütün kurumlar yani sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin hiçbiri şu anda bölgede çalışmıyor. Dolayısıyla siz, şu anda uygulamadığınız ve yürürlüğe koymadığınız bu adalet sistemiyle bu sorunları çözemezsiniz, o halkın o problemlerine çözüm getiremezsiniz. Onun için, Adalet Komisyonunun yapması gereken, bu kanun teklifini getiren milletvekilleri veya Hükûmetin yapması gereken iş şu: İstisnai bir hukuk sistemi getirmeleri lazım bu işlere çözüm getirebilmek için. Binlerce insan aynı gün öldü; arada günlerce ölüm farkları var, hepsi aynı saatte kaydedildi. İnsanlar çocuklarını, ailelerini yem torbası içerisinde defnettiler; bunlar hep insan haklarına aykırı olan uygulamalardır.
Ticaret hukukuyla ilgili, ceza hukukuyla ilgili ve diğer meri hukukla ilgili işleyen bir mahkeme sistemi yok. Dolayısıyla hak kayıplarının ortaya çıkmaması için ve bu insanların dökülen kanlarının gerçekten yerde kalmaması için istisnai olarak, bu bölgeye özel olarak bir hukuk sisteminin kurulması lazım, bu bölgeye özel olarak yeni bir hukuk anlayışının ortaya konulması lazım, yeni kanunlar lazım. Avukatların büroları yok olmuş, serbest muhasebecilerin büroları yok olmuş, devlet hastaneleri yok olmuş, binlerce insan kayıp, insanların ziynet eşyaları ortalıkta yok, görev ihmalleri var; bununla ilgili deliller ortadan yok olmuş. Bununla ilgili yapılması gereken mesele; buraya özgü olarak yepyeni bir hukuk sisteminin kurulması gerekiyor. Ama şu andaki iktidar ne yapıyor? Şu andaki iktidar, İcra ve İflas Yasası'yla ilgili düzenlemeleri getirip önümüze koyuyor. Niye? Çünkü bu ülke yoksullaştı, çünkü bu ülkede şu anda icralık olmayan bir insan yok. Şu anda yürürlükte olan 30 bin tane icra dosyası var; onun için şu anda getiriyorlar bunu.
Başka ne getiriyor? Yine, şu anda, torba içerisinde, onlarca uygulama getiriyor ve onun için biz baştan buna karşıyız. Diyoruz ki: "Sizin yapmanız gereken kısa bir zamanınız kaldı ama bu kısa sürede bu yasaları değil, bu halkı düşünecek yasalar getirmeniz gerekiyordu ve yapmadınız."
Değerli arkadaşlar, bir diğer mesele, cezaevi sorunları çok ciddi bir boyutta şu anda. Bakın, İnfaz Yasası'nda birtakım değişiklikler yapıyorsunuz ama Adli Tıp Kurumu şu anda "siyasi tıp kurumu" hâline gelmiş durumda. Cezaevlerinde 1.517 hasta mahpus var, bunların içerisinden 651'i ağır. Bakın, sembol hâline gelmiş olan Mehmet Emin Özkan hayatını idame ettiremeyecek durumda; duymuyor, görmüyor, yürüyemiyor; bununla ilgili Adli Tıp Kurumunun kararı var ve Adli Tıp Kurumu, siyasi olduğunu gördüğü andan itibaren bunun karşısında duruyor ve bu kişinin, bu şahsın, ölümle burun buruna gelen insanın dışarıya çıkmasının ve ailesiyle helalleşmesinin önünde çok ciddi bir engel hâlinde. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Peki, siz infazla ilgili bir düzenleme getiriyorsunuz, bununla ilgili bir şey var mı? Bununla ilgili bir şey yok. Niye? Çünkü bu, halkın yararına olabilecek bir şey. Niye? Çünkü bu kadar insan, 50-60 kişi cezaevlerinde yaşamını yitirdi; hasta mahpuslar. Bizim artık dilimizde tüy bitti, biz sürekli dile getiriyoruz ve insanlar her gün ölümle burun buruna. Bununla ilgili düzenleme getirdiniz mi? Hayır. Neden? Çünkü insanlığın yararına olacak bir mesele; insanlığa, bu halkın yararına olacak bir mesele olacak ki siz o yüzden getirmezsiniz. Neyi getireceksiniz? Siz, İcra ve İflas Yasası'ndaki bu icra meselesini getireceksiniz.
Bakın, bir mesele daha var. 345 çocuk anneleriyle birlikte, aileleriyle birlikte cezaevinde; anneleri ceza almış, çocukların ne suçu var Allah aşkına ya! 345 çocuk şu anda cezaevinde gününü geçiriyor, ne eğitimden faydalanabiliyorlar ne beslenmeden faydalanabiliyorlar çünkü cezaevlerindeki beslenme çok ciddi bir mesele hâline gelmiş durumda, çok ciddi bir sorun, yeterince beslenemiyorlar. Bu çocuklar bu ülkenin vatandaşları değil mi? Hani siz diyorsunuz ya, gelecekte... 23 Nisanlarda çocukları getiriyorsunuz, kendi sandalyelerinize oturtuyorsunuz ya, alın size, 345 çocuk var cezaevinde, bunlara niye el uzatmıyorsunuz? El uzatamazsınız. Niye uzatamazsınız? Çünkü 50 bin insan enkaz altında kaldı, onlara el uzatmadınız, kaldı ki bu çocuklara nasıl el uzatacaksınız? Siz bu ülkeyi gerçekten yönetemiyorsunuz.
Bakın, bir mesele daha var. Cezaevleri gözlem kurulları gerçekten mahkemelerin yerine geçmiş durumda. Siyasi bir mahpus otuz sene cezaevinde yatıyor, otuz senesini geçiriyor, gençlikte giriyor, yaşlı olarak çıkıyor, buna rağmen, cezaevi gözlem kurulları "Hayır, bu kişi zamanında çıkamaz." diyor, altı ay-bir sene bekletiliyor bu insan. Niye? "Pişman mısın, değil misin?" diye soruluyor. Ya, böyle bir zulüm olabilir mi? Böyle bir hak ihlali olabilir mi?
Bir diğer mesele daha: Düşünce suçu ya, düşünce suçundan dolayı cezaevinde olan bir kişi, bir bilim insanı, düşüncesinden dolayı, makale yazmış ya da siyasi bir çalışma yapmış, bununla ilgili cezaevine almışsınız, Terörle Mücadele Yasası'ndan dolayı, propagandadan dolayı altı-yedi sene cezaevinde tutuyorsunuz, sonra da geliyorsunuz, bir bilim insanına diyorsunuz ki: "Sen pişman mısın?" Ya, güler misin, ağlar mısın; Allah aşkına, böyle bir şey olabilir mi? Ya, böyle bir ülke yönetimi olabilir mi? Alın, sizin Ceza İnfaz Yasası'nda yapmış olduğunuz değişiklikle insanları maruz bıraktığınız meseleye bakın. Biz onun için diyoruz ki: Bu iktidar halkın yararına olabilecek olan hiçbir unsuru getirmez, hiçbir kanun teklifini de getirmez ama halkımız burada müsterih olsun ki elli dört gün sonra onu biz yapacağız zaten, bu hukuki enkazı kaldıracağız; iktidara biz geleceğiz ve halklarımızla birlikte, bütün meslek kuruluşları, halkın bütün kesimleriyle beraber oturup bu kanunların yeniden yapılmasını sağlayacağız.
Ya, bir mesele daha var. Avukatlarla ilgili, Avukatlık Kanunu'yla ilgili bir kanuni düzenleme yapıyorsunuz, Türkiye Barolar Birliğini Komisyona çağırıyorsunuz, Komisyona geliyor, fikrini alıyorsunuz, Türkiye Barolar Birliği Başkanı diyor ki: "Benim bundan haberim yok yani ben bunu basından öğrendim." Başka bir alanla ilgili, sağlık çalışanlarıyla ilgili bir kanuni düzenleme yapıyorsunuz; Tabipler Birliğinin haberi yok. Böyle bir kanun yapma tekniği olur mu? Böyle üstten gelen bir anlayışla bu mümkün mü?
Değerli arkadaşlar, cezaevleriyle ilgili bir diğer mesele ise özellikle bu tecrit meselesi. Bakın, burada bir Anayasa var ya, bu Anayasa'nın 10'uncu maddesi tecridi öteleyen bir mesele. İnsanları tecride tabi tutuyorsunuz. İmralı Hapishanesinde yirmi dört aydır Sayın Öcalan ve diğer mahpuslar aileleriyle görüşmüyorlar, avukatlarıyla görüşmüyorlar. Biz ayrıcalıklı bir şey istemiyoruz ki ya, ben bir milletvekili olarak -hangi partiden olursam olayım- diyorum ki: Anayasa'yı uygulayın. Anayasa'yı niye uygulayamıyorsunuz? "Eşitlik ilkesi var, herkese nasıl uyguluyorsanız İmralı'daki o mahpuslara da aynısını uygulayın." diyoruz, farklı bir şey isteyen kimse yok ki.
Bunu bırakın, şimdi, bakın, siyasi tutuklularla ilgili bir şey daha söyleyeyim. Bakın, yıllardır, 2016 yılından bu yana muhalif olan on binlerce siyasetçiyi, gazeteciyi, bilim insanını; hepsini gözaltına aldırdınız ve şu anda on binlerce insan cezaevinde. Başta Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, İdris Baluken, Gültan Kışanak, Adnan Selçuk Mızraklı olmak üzere yüzlerce siyasetçi şu anda cezaevinde. Ya, arkadaşlar, madem siz reform getiriyorsunuz, peki, bu reformda hiç mi yok... Anayasa, 90'ıncı maddeye göre üst norm olarak görüyor uluslararası sözleşmeleri. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bizzat adrese teslim bir şekilde karar verdi Demirtaş ve diğer mahpuslarla ilgili, "Derhâl tahliye edin." diyor. En son, Figen Yüksekdağ'la ilgili karar verdi, "Siz siyasi saiklerle bu insanları tutuyorsunuz." diyor yani "Sizin amacınız siyaseten bu insanları hapsetmektir. Bu insanlara karşı siyasi anlamda mücadele etmediğiniz için bu insanları cezaevine attınız, bunları derhâl tahliye edin." diyor ve bu insanlar yıllardır birer siyasi rehine olarak cezaevinde tutuluyor. Peki, sormazlar mı, Adalet Komisyonuna sormazlar mı, bu kanun teklifinde bulunan insanlara sormazlar mı "Ya, hani siz adaletten yanasınız, hani siz reform yapıyorsunuz; alın size bir reform, bu insanları niye cezaevinde tutuyorsunuz, bu insanların hürriyetlerini niye kısıtlıyorsunuz?" diye? Ama belli ki siz bunu bu şekilde devam ettireceksiniz.
Sizin süreniz az kaldı, biz elli dört gün, elli beş gün sonra iktidara geldiğimizde, Türkiye'deki bütün bu hukuk enkazlarının hepsini biz kaldıracağız. Halkımız müsterih olsun ve halkımıza seslendiğim mesele de şudur: Herkes 14 Mayısta muhakkak ki sandık başına gitmeli ve kendi sandığına sahip çıkmalı.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.