GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:81
Tarih:29.03.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 407 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin geneli üzerine İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 9 farklı kanunda ve 1 kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngören yeni bir yasa teklifini görüşüyoruz. Zamanlamasına, gerekçesine, usulüne ve Anayasa'ya uygunluğuna dair çekincelerimiz bir tarafa, millet yararının ve kamu çıkarının alenen göz ardı edildiği bir teklifle karşı karşıyayız. İçişleri Komisyonundaki toplantımızda da düşüncelerimizi ve eleştirilerimizi ifade etmiştik. Bu süreçte tavsiyelerimiz dikkate alınmamış, değişiklik önergelerimiz alelacele reddedilmiş ve teklif dört saatlik bir görüşme sonunda onaylanarak Genel Kurula havale edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, AKP'nin sorumsuz ve duyarsız politikaları sebebiyle on binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği büyük bir tabii afet yaşadık. İnsan hayatını ranta tercih eden bu zihniyet yüzünden büyük bir afetin felakete dönüştüğüne üzülerek şahit olduk. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in de ifade ettiği gibi, daha önce devletini sokaktan toplayan milletimiz, bugün devleti enkazın altından çıkarmıştır. Buradan anlıyoruz ki yirmi yıllık iktidarının sonunda AKP, aldığı kararların, yürüttüğü uygulamaların hiçbir yaraya merhem olmadığı bir savrulma hâlindedir. Ülkemiz yangın yerine dönmüşken başka hesaplar peşinde koşan, her kriz anında sergilediği tavır ve tutumla milletimizin gözünden düşen bir iktidar görüyoruz. AKP, millî birliğimizi, toplumsal bütünlüğümüzü, kimliğimizi, kadim devlet kültürümüzü bugün sorgulanır hâle düşürmüştür. Akılla inatlaşıp bilimle zıtlaşırken ekonomik çöküşe seyirci kalmış, insanımızı açlığa, yoksulluğa, yolsuzluğa maruz bırakmış ve muhatap kılmıştır. Demografik açıdan yaşanan büyük tehlike ve tehditler karşısında ülkemizin hendek ülke olmasına izin vermiş, güvenlik ve asayiş başta olmak üzere birçok alanda büyük zafiyetlere yol açmıştır. Ordudan yargıya, tarımdan sanayiye, eğitimden sağlığa, turizmden ticarete, her alanda büyük tahribatlara neden olmuştur. Bütün uyarı ve ikazlarımıza rağmen cahilce bir tutum ve art niyetli bir tavırla bildiğini okumaya devam ederek ülkeyi uçurumun kenarına sürüklemiştir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu çürümenin, bütün bu savrulmanın ve bütün bu keşmekeşin önemli bir uygulama alanı da ne yazık ki yerel yönetimler olmuştur. Yirmi bir yıllık iktidarında AKP, millî kültürü tehdit eden, üniter devleti ve ulus devlet yapısını aşındıran, özerklik, federalizm, yerelleşme tartışmalarına zemin hazırlayan yeni bir yerel yönetim sistemi kurmaya çalışmıştır. İmzalanan 2001 Yerel Yönetimler Memorandumu'nun AKP'nin iktidarına yeşil ışık yaktığı sonucunu da unutmamak gerekir. Bu iş birlikçi tavrın yerel yönetimleri nasıl bir çıkmaza sürüklediği bugün artık apaçık ortadadır. Sözde "2004 Kamu Yönetimi Reformu" adı verilen, geleneksel usullerimizi paramparça etmeyi hedefleyen girişimin kime hizmet ettiği, neyi amaçladığı da hepimizin malumudur. Dönemin Cumhurbaşkanının vetosu sonucunda reformun uygulama imkânı olmayınca yöntemsel değişikliğe gidilerek tümdengelimle yapılamayan işlerin bu kez tümevarımla yapılması amaçlanmıştır. Adım adım, aşama aşama yerel yönetimlere yönelik operasyonlar hayata geçirilmiştir. Bunun en somut örneklerinden birisi de 6360 sayılı Kanun'dur. Çıkarılan bu bütünşehir yasasıyla il özel idarelerinin yüzde 36'sı, belediyelerin yüzde 53'ü, köylerin yüzde 47'si yerel halka sorulmadan yok edilmiştir arkadaşlar. Bu ne anlama geliyor? Ülkemizdeki 18 bin köyün tüzel kişiliğinin kaldırılması demek, bu köylerin tüm mal varlıklarının korumasız ve yağmaya müsait hâle getirilmesi demektir. Köy üretim kültürünün yok edilmesi, köy halkının büyük şehirlere göçünün özendirilmesi tarımda gerilemenin de başat nedeni olmuştur. 6360 sayılı Kanun aslında AKP'nin yerel yönetim otoriterlerince de benimsenmemişti ancak zorlanarak yasalaştığı bilgisi mevcuttur. Bu kanunun Türk idari yapısında bomba etkisi yaptığını özellikle paylaşmak isterim. 30 ilin köylerinin mahalleye dönüştürülmesi, bu illerdeki birçok belediyenin, il özel idarelerinin lağvedilmesi gerçekleştirildi. Ayrıca, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle yerel yönetimlerin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devredilmesi valilik makamının partizanlaştırılarak zayıflatılması büyük bir yönetsel kaosa neden olmuştur. Ne için, ne uğruna? Arkadaşlar, bunun cevabı yok. Sonuç olarak devletimizin geleneklerinden, teamüllerinden, kültüründen uzaklaşma yoluna gidilmesi ve kadim kurumlarımızın yetki ve itibar karmaşasına dâhil edilmesi faaliyetlerde aksamaya ve ciddiyetsizliğe yol açmıştır.

Diğer taraftan Anayasa'yı açık bir şekilde ihlal eden adımlar atılmaya da devam edilmektedir. Bu süreçte Anayasa'da kayıt altına alınmış olan idarenin bütünlüğü, yetki genişliği ve idari vesayet gibi kavramlar dahi ters yüz edilmiştir. En az yüz elli yıldır yerel yönetim hizmetlerinde sorumluluk ve yetki makamı İçişleri Bakanlığı iken bizzat iktidar eliyle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devredilmiş, böylece yerel yönetimlerde ikili bir yapı ortaya çıkmıştır. Sebebi, mantığı, gerekçesi ise bugün dahi izah edilememiştir. Bunu niçin anlatıyorum? Çünkü yerel yönetimler için istenen küresel taleplerin karşılanması bugün dahi sürdürülmeye devam etmektedir. Devletin bütün kurumlarını ve kazanımlarını, milletin değerlerini ve zenginliklerini göz göre göre zayıflatan, çökerten iktidarın seçime iki ay kala son icraatlarında bile bu inadını muhafaza ettiğini görüyoruz. Sonra da çıkıp millî duruştan, millete hizmetkâr olmaktan bahsedilmesi arkadaşlar, samimi ve inandırıcı olabilir mi? Bu ülkenin işleyişine, bu ülkenin gelenek ve teamüllerine, bu ülkenin tarihsel birikimine bu denli hoyratça kastetmek millî bir duruş olarak görülebilir mi? Değerli arkadaşlar, isterdik ki 27'nci Yasama Dönemi'nin bu son günlerinde milletin gerçek dertlerine çözüm aransın, yirmi bir yıllık AKP, iktidarının son döneminde elini vicdanına koyup esas meselelere odaklansın. Maalesef, ne etraftaki enkaza ne mutfaktaki yangına ne milletimizin sıkıntılarına çare olacak bir iktidar var karşımızda. Bugün görüştüğümüz teklife bakınca da farklı bir şey, yeni bir adım göremiyoruz.

Teklifin 1'inci maddesinden başlıyorum. 1'inci madde Devlet Memurları Kanunu'nda bulunan (I) sayılı ek gösterge cetvelindeki teknik hizmetler sınıfına mimarlardan itibaren peyzaj mimarları ve iç mimarları da dâhil ediyor. Buna ne diyoruz? Hayırlı uğurlu olsun. Gemilerden kaynaklanan deniz kirliliğine ilişkin uygulanacak idari müeyyideleri yeniden düzenlemektedir. 3'üncü maddeyle kıyılardaki dolgu alanlarında otopark ihtiyacını karşılamak amacıyla yer altı otoparkı inşa edilebilmesi için düzenleme yapılmaktadır. Her şeyden önce maddede ifade edilen açığa çıkmayan yer altı otoparkının güvenliğine, maliyetine, yerine ve zamanına ilişkin belirsizliğin olduğunu da üzülerek görüyoruz. Bu hususlar detaylı bir şekilde izah edilmeden, etki-fayda analizi yapılmadan ilgili maddenin geçirilmek istenmesi "Acaba yeni rant alanlarına kapı mı aralanıyor?" sorusunu maalesef akıllara getiriyor. Aslında cevap gayet açıktır. Ayrıca, burada doğa ve çevre hassasiyetini bir kenara koyup taşıt ve trafiği önceleyen bir iradenin yansımalarını da görüyoruz. Anlıyoruz ki her yeri betonlaştıran, rant ve çıkar dışında gözü bir şey görmeyen AKP şimdi de yer altı otoparkları üzerinden yeni icraatlar peşindedir. Komisyon görüşmelerinde üstün kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle maddenin tekliften çıkarılmasına ilişkin önergemiz maalesef reddedilmişti. Bu hususu da milletimizin vicdanına bırakıyoruz.

4'üncü maddeyle Adana'nın Karataş ilçesinde tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesi kurulması amaçlanmaktadır. İç Tüzük'e aykırı bir şekilde teklifte maddenin gerekçesinin yer almadığı görülmektedir. Ayrıca, yapılmak istenen bu düzenlemenin ekosistemin korunmasına ilişkin uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu bilinmektedir. Özellikle Ramsar, Bern, Barcelona sözleşmelerini kastediyorum.

Diğer taraftan, komisyon görüşmelerinde ifade ettiğimiz üzere neden "organize sanayi bölgesi" yerine "organize tarım bölgesi" şeklinde bir tanım yapılmadığı sorusu bugün hâlâ yanıtsızdır. Kaldı ki söz konusu bölgede satışların tamamlandığı, tesislerin kurulduğu, üretime geçildiği de bilinmektedir. Yani arkadaşlar, fiilî durumu yasallaştırma yoluna gidilmektedir.

5'inci madde 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu'nun ek 6'ncı maddesiyle belirlenen OSB'lerin sınırlarının değiştirilmesinin ve bu OSB'lerin diğer iş ve işlemlerinin bu kanun hükümlerine bağlı olduğunu ifade etmektedir.

Teklifin 6'ncı maddesi köy ve belde belediyesi iken mahalleye dönüştürülen kırsal mahallelere ilişkindir. Bu bölgelerde yapılacak düzenlemeler için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yönetmelik çıkarma yetkisi verilmektedir. Tekrar hatırlatıyorum, Anayasa'ya ve tüm idari geleneklere aykırı olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yetki vermek keyfîliktir arkadaşlar, keyfîliktir. Bu maddenin gerekçesiyse âdeta bir itiraf niteliğindedir. Buna göre 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu'na eklenen ek 3'üncü madde uygulamalarının birçok belediyemizde tamamlanamadığı belirtilmiştir. Güya bundan dolayı söz konusu Bakanlık yönetmelikler yoluyla faaliyetlerini hızlandıracakmış. Bunun başarılı olacağına kim inanır değerli arkadaşlar? Yapılan gelişigüzel düzenlemelerin ilerleyen dönemlerde büyük sorunlara yol açtığı bu örnekle bir kez daha anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan belediye gelirleri üzerinde doğrudan etkisi olan konularda İçişleri Bakanlığının yönetmelik çıkarması gerekirdi. Bu düzenlemeler yetki çatışmaları yaratmaktadır. Teklifin 7 ve 8'inci maddeleri Bakanlık ve idarelerin isimlerinde düzenleme yapmaktadır. Ayrıca il özel idareleri ve bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde 50'sinden fazlasına sahip oldukları şirketlerin bazı borçlanma kıstaslarından muaf tutulması için düzenleme yapılmaktadır. Benzer şekilde belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde 50'sinden fazlasına sahip oldukları şirketler için de bazı muafiyetler getirilmektedir. Bu düzenlemelerin daha önce kanunla yapılması gerektiği için Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği bilinmektedir.

9'uncu maddeyle mahallî idarelere yardım amacıyla bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kurum ve kuruluşların bütçesine pay, fon veya özel hesap gibi adlarla başka bir ödenek konulabileceği düzenlenmektedir. Komisyon görüşmelerinde de ifade ettiğimiz gibi mahallî idarelerin mali açıdan desteklenmesinin daha doğru usullerle yapılması gerekirdi. Bu bağlamda vermiş olduğumuz 2 kanun teklifi var. Belediyelere ve il özel idarelerin genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan payın arttırılmasına ilişkindi bu kanun tekliflerimiz, hâlâ gündeme gelmeyi bekliyor. Samimiyseniz bu teklifi değerlendirelim diyorum.

Teklifin 10'uncu maddesine gelince, yerel yönetimlerde inatla ve ısrarla oluşturulan ikili yapının yeni bir yansımasını görüyoruz. Buna göre düzenleyici ve yönlendirici işler konusunda il özel idareleri ile il özel idarelerinin üyesi olduğu ve belediyeden üyesi bulunmayan mahallî idare birlikleri ve köyler için İçişleri Bakanlığı yetkili olacaktır.

Diğer taraftan, belediyeler ve bağlı kuruluşları ile belediyelerin üyesi olduğu mahallî idare birlikleri için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkili olacaktır. Demek ki, açıkça ifade etmek isterim ki bu yanlışa göz göre göre devam edilmesi iktidarın nasıl bir art niyet ve hatta cehalet içerisinde olduğunun açık bir tezahürüdür değerli arkadaşlarım.

Hiçbir derde çare olmayan, tam aksine birçok aksamaya ve krize yol açan, yerel yönetimleri âdeta çökerten bu yanlış uygulamanın Anayasa bakımından da büyük bir ihlal niteliği taşıdığını özellikle hatırlatmak isterim. Anayasa'nın 123'üncü maddesi, idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğunu belirtmektedir. Yine, 126'ncı maddede "İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanmaktadır." denilmektedir. 127'nci madde merkezî idarenin idari vesayet yetkisine sahip olduğuna ilişkindir: "Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturulan kamu tüzel kişileridir." Durum apaçık ortadayken Komisyon görüşmeleri sırasında söz konusu maddenin Anayasa'ya aykırılık gerekçesiyle teklif metninden çıkarılmasına dair önergemiz de reddedilmiştir. Bunların tarihe not düşüldüğünün de özellikle bilinmesini istiyorum.

Teklifin 11'inci maddesiyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye ekli bulunan (I) sayılı cetveldeki teknik hizmetler sınıfında yer alan personel bölümüne yine peyzaj mimarları ve iç mimarlar dâhil ediliyor. Geçici 1'inci maddeyle iklim değişikliği uzmanı kadrolarına gerekli uzman personelin atanabilmesi amacıyla düzenleme yapılmaktadır. 12'nci ve 13'üncü maddeler ise yürürlük ve yürütme maddeleridir. Evet, görüldüğü üzere yine milletimizin esas sorunlarına çare olmaktan uzak, yetersiz bir teklifi görüşüyoruz. Belirgin hukuki hatalarla, anlaşılmaz hükümlerle ve yönetimde yaratacağı karmaşa riskiyle dolu olan bu teklifin fayda getireceğini zannetmiyorum.

Değerli arkadaşlar, biz İYİ Parti olarak, Millet İttifakı olarak bu ülkeye, bu millete yakışacak bir yerel yönetim sistemini hayata geçireceğiz. İttifak ortaklarımızla el ele verip, tecrübelerimizi birleştirip akılla, diyalogla, istişareyle Türkiye'mizi aydınlığa çıkaracağız. Neler yapacağız arkadaşlar?

1) Yerel yönetimler reformunu hayata geçireceğiz.

2) Mevzuatı tamamen gözden geçirerek idari ve mali açıdan yeniden yapılandıracağız.

3) Demokratik ve hukuki açıdan güçlü bir temel üzerinde yerel yönetim inşasına girişeceğiz.

4) Yerel yönetimlerin öz gelirlerini artırma kapasitelerini güçlendireceğiz.

5) Belediyelerin genel bütçe vergi gelirlerinden aldığı payları artıracağız.

6) Muhtarlık temel kanununu çıkaracağız.

7) Daha önce kapatılan belde belediyelerinin yeniden açılması ve yeni belediye ihdasını ihtiyaçlar doğrultusunda değerlendireceğiz.

8) Bütünşehir yasasıyla mahalleye dönüştürülen köylere tüzel kişiliklerini iade edeceğiz.

9) İl özel idarelerinin durumunu kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması çerçevesinde ele alacağız.

10) Belirli nitelikteki projelerde e-devlet üzerinden halk oylaması yapacağız.

11) Etkin bir iş denetimi ve Sayıştay denetimini hayata geçirerek, denetim bulgularının yerine getirilip getirilmediğini titizlikle takip edeceğiz.

Çok daha fazlası var. Bunları başaracak irade de fazlasıyla var diyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken İçişleri Komisyonunun bir üyesi olarak bazı duygu ve düşüncelerimi de sizlere kısaca ifade etmek istiyorum. İçişleri Komisyonu olarak beş yıllık bir çalışma dönemini başarıyla tamamlamış bulunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - 27'nci Dönem boyunca önemli görüşmeler gerçekleştirdik, çeşitli teklifleri değerlendirdik. Ülkemizin ve milletimizin faydası için atılması gereken adımları atmaya, söylenmesi gereken sözleri söylemeye çalıştık. Bu bağlamda Komisyon Başkanımıza ve üyelerine, yasama uzmanlarımıza ve danışman arkadaşlarımıza, Komisyon çalışmalarımıza katkıda bulunan bürokratlarımıza, tüm emeği geçenlere teşekkürü bir borç biliyorum. Komisyonun bundan sonraki dönemlerde de kendisine yakışır şekilde faaliyetlerini sürdürmesini temenni ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.