GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:82
Tarih:30.03.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifle, gemiler tarafından denizlerimize yapılan yasa dışı boşaltımlara ilişkin para cezalarında indirim öngörülüyor. Gerekçe: Teknoloji gelişti, gemiler büyüdü ve 400 bin grostonluk gemiler varmış; cezalar da grostona göre kesildiği için bu gemiler verilen cezaları da ödemek istemiyormuş, o sebeple gelin bunları 100 bin grostona sabitleyelim diyorsunuz. 400 binlik gemiyle kirletirsen bile sana 100 binden ceza keselim, ne kadar çok kirlettiğinin önemi yok. Yani çok kirlet, az öde; kampanyanız bu. Böyle kampanya gibi kanun olmaz. Arkadaşlar, rekabetçilik böyle bir şey değil. Cezalar bir caydırıcı nitelik taşıyorsa anlamlıdır. Ancak, bu uygulamayla siz şirketleri de cezayı da normal bir gider kalemi olarak görüyor ve böyle devam edin diyorsunuz. Belli ki farkında değilsiniz ama "Kirletiyor, cezasını da paşa paşa ödüyor, ne var bunda?" mantığıyla doğa ve çevreyi öldürmekten başka hiçbir şeye hizmet edemezsiniz. Çin bile plastik atık ithalatını yasakladı; siz, Avrupa'nın plastik atık çöplüğü olmaya aday oldunuz. Tedarik zincirleri değişiyor diye dünyanın ucuz iş gücü merkezi olmaya heves ettiniz. Şimdi de yeter ki başka limanlara gitmesinler, bizim denizlerimizi kirletmelerinde hiçbir sakınca yok diyorsunuz. Bir sakınca var arkadaşlar hem de çok büyük bir sakınca var. Bu sorumsuzluğun yarattığı kirlilik, denizleri ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Deniz ekosistemine zarar veren, insan sağlığını tehdit eden, denizlerdeki biyoçeşitliliği yok eden bu kirlilik, sürdürülebilirliği ve gezegenimizin geleceğini doğrudan etkiliyor. "İstediklerini döksünler, yeter ki parasını ödesinler." diyerek göz yumarsanız, bu atıkların oluşturduğu tabakalar denizlerin soğuma kapasitesini zayıflatıyor; bu, deniz suyu sıcaklığının artması demek. Mesela, memleketim Mersin'in kıyılarında uzanan Akdeniz, küresel ortalamadan yüzde 20 daha fazla ısınıyor. Kıyılarında 510 milyon insanın yaşadığı Akdeniz, dün uygarlığın beşiğiydi, şimdi ise kirlenmiş, balık türleri tükenmiş, kıyıları bozulmaya devam eden bir deniz hâline geldi. Maalesef Akdeniz korunmuyor. Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme'nin Sekretarya Büro Başkanlığı iki sene boyunca bizdeydi; elle tutulur ne yaptık? Maalesef hiçbir şey. Marmara Denizi'nde de durum farklı değil; iki yıl önce Marmara'da ciddi bir müsilaj tehlikesiyle karşı karşıyaydık, konuştuk burada. Geçici önlemlerle deniz yüzeyindeki deniz salyası toplandı ancak yapılan son araştırmalarda denizden alınan örnekler gösteriyor ki müsilaj derinlerde devam ediyor. Bu tehlike Marmara'da ortaya çıktığında uzmanlar hepimizi uyarmıştı: "Asıl tehlike yüzeydeki köpük değil, buz dağının görünmeyen yüzü yani derinlerdeki kısmı." denilmişti ancak siz her zamanki gibi palyatif çözümler üreterek sorunu yine geçiştirmeye çalıştınız. Tabii ki sorun da geçmedi, hatta daha da büyüdü. Belki unutmuşsunuzdur ama ben hatırlatayım: Müsilajla mücadele için 22 maddeden oluşan Marmara Denizi Koruma Eylem Planı yayımlanmıştı. Bu planda, bugün konuştuğumuz konuyla ilgili bir madde var. Bakın, eylem planında "Marmara Denizi'ne gemilerin atık sularının boşaltılmasının önlenmesi" "tersanelerde temiz üretim tekniklerinin yaygınlaştırılması" ifadeleri yer alıyor. Peki, bu planı uyguluyor musunuz? Uygulamıyorsunuz. Eğer uygulasaydınız ve meselenin ciddiyetinin farkında olsaydınız caydırıcılıktan uzak, gemi kaynaklı kirliliği artıracak ve geleceğimiz olan denizlerimizi tehlikeye atacak böyle bir uygulamayla bugün Mecliste karşımıza gelmezdiniz. Eğer bu konuyu ciddiye alsaydınız bugün burada cezalarda indirime gitmeyi değil, deniz taşımacılığı kaynaklı kirlilikle mücadele konusunda acil eylem planı yapılmasını hep beraber konuşuyor olurduk fakat sizin tercihleriniz farklı olduğu için cezaları konuşuyoruz.

Evet, kıymetli milletvekilleri, biz Meclis olarak ülkemizin doğasını, havasını, suyunu, insanını korumak için yemin ettik. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için çözümler üretmemiz gerekiyor ama bugün siz, göz göre göre deniz ekosistemini kirletenlerin daha az ceza ödemesi için çözümler üretmeye çalışıyorsunuz. Burada asıl tartışmamız gereken "Gemiler neden denizlerimizi kirletiyor?" sorusu olmalıydı, bu kirliliklerin önüne nasıl geçeceğimize hep beraber cevaplar aramalıydık.

Denizlerde tedarik zincirlerinin istikamet değiştirdiği bir süreci bütün dünya yaşıyor. Üretim sahaları için yeni adreslerin arandığı günümüzde küresel krizi hep beraber, ülke olarak fırsata çevirebiliriz ancak bunu ilkel yöntemlerle ve doğamızı tehlikeye atarak değil, sürdürülebilir ve doğa dostu yöntemlerle yapmak zorundayız. En büyük ticari partnerimiz olan Avrupa Birliği başta olmak üzere dünya, denizlerin mevcut şekilde hoyratça ve sanki yarın yokmuşçasına kullanımının ekolojik dengeye verdiği zararı gidermek için yeni çözüm yolları ortaya koyuyor yani bugün dünya "mavi ekonomi" ve "mavi büyüme" kavramlarını tartışıyor. Mavi ekonomiyle denizlerde sürdürülebilir büyümenin sağlanması amaçlanıyor. Bir yandan ekosistem ve biyoçeşitlilik korunacak ve su kalitesi iyileştirilecek, diğer yandan da ülkelerin ekonomik refahını artıracak bir model bu.

Yeşil ekonomiye yönelişte maalesef yıllarca ayak sürüdünüz. Nihayet, zorla da olsa o vagona bindik. Ülkemiz aynı duyarsızlığı mavi ekonomide de yaşamayı maalesef hiç ama hiç hak etmiyor. Mavi ekonominin lokomotifi olacak potansiyele sahibiz. Bunun en büyük kanıtı, Türk denizcilik sektörümüzün yüzyıllardır sahip olduğu bilgi birikimi ve tecrübesidir. İktidara bu kürsüden defalarca çağrıda bulunmuş "Bari bu potansiyeli heba etmeyin, ivedilikle stratejik planları oluşturun, gerekli bilim ve eğitim merkezlerini kurup veri üretmeye başlayın; göreceksiniz ki arkası gelecek." demiştik ama görüyoruz ki bir arpa boyu bile yol gidilemedi.

Evet, kıymetli milletvekilleri, denizler üzerine, denizcilik üzerine bu kadar konuşmuşken diğer sektörlerin yanında, aynı zamanda bir liman kenti olma özelliği taşıyan memleketim Mersin'den de kısaca bahsetmek istiyorum. Yıllardır Mersin yeni bir liman bekliyor. Daha önce de buradan defalarca uyardım, söyledim: Mersin Limanı'nın kapasitesini artıracak yeni liman projesine bir an önce başlanmalı. Nitekim o gün geldi hatta geç bile kaldık; mevcut liman yükleme ve boşaltma taleplerine artık hızlı cevap veremiyor, gemilerin on gün sıra beklediğine hep beraber Mersin'de şahit oluyoruz. Bu, teslimat sürelerini uzatmakla kalmıyor, aynı zamanda iş dünyasının demuraj cezası ödemesine de sebep oluyor. Bu tam kapasite çalışma durumu, Mersin'e gelecek potansiyel yüklerin Akdeniz çanağındaki yabancı limanlara yönlendirilmesine de sebep oluyor. Bu, günlük olarak binlerce doları kaybetmemiz ve rekabet avantajımızı yitirmemiz demek; buna hiçbirimizin hakkı yok, hiç kimsenin Mersin'e böyle bir şey yapmaya hakkı yok. Onuncu Kalkınma Planı'nda yine sizler Mersin'in de olacağını söylemiştiniz, On Birinci Kalkınma Planı'nda yine aynı limanı başka bir yerlere sürüklediniz. AK PARTİ iktidarı Mersin'i ve deniz ticaretimizi, ülkemizin deniz ticaretini önemsemiyor olabilir ancak İYİ Parti olarak biz bu projeye çok büyük bir önem atfediyoruz. Mersin ticaretini canlandıracak, üretici ve ihracatçılarımızın işlemlerini hızlandıracak ve aynı zamanda maliyetlerini düşürecek bu projeyi ivedilikle hayata geçireceğiz. Ana konteyner limanının inşası, yılan hikâyesine dönen Çukurova Havalimanı'nın tam kapasiteyle devreye alınması, lojistik köylerinin kurulması ve yeni OSB'lerin inşasıyla kapsamlı bir kalkınma planı başlatacağız. Böylece Mersin'in küresel ticarette rekabet avantajı artacak, üretici kazanacak, çalışan kazanacak, Mersin kazanacak çünkü çok az kaldı, biz kazanacağız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.