| Konu: | Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 03.04.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile 9 ayrı kanunda değişiklik içeren kanun teklifinin geneli üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
27'nci Yasama Döneminin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu yasama döneminde gördük ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle devletin her kurumuna yansıyan kaos, karmaşa ve düzensizlik Meclis çalışmalarına da yansıdı. Güya bu sistemde yasama ile yürütme keskin bir şekilde ayrılacaktı, Hükûmet de tıpkı Meclis gibi halkın seçtiği kişi tarafından seçileceği için meşruiyetini halktan alacaktı, birbirlerine bağlı ve bağımlı olmayacaklardı ve en önemlisi, Hükûmet, Meclisin işine karışmayacak, yasa çıkarmayacak, Meclis, Hükûmeti denetleyecek ve bu Meclisi daha da üstün kılacaktı. "-cekti", "-caktı" diyorum çünkü işleyiş -cek -cak olarak kaldı.
Yine, bu kanun teklifi örneğinde olduğu gibi, adına "bazı kanunlarda değişiklik" denilen, birbiriyle alakasız konuları içeren karman çorman birçok kanun teklifi komisyonlarda ve devamında Genel Kurulda görüşülmek zorunda kaldı. Kanun tekliflerini milletvekillerinin hazırlaması gerekirken talimatlı bürokratlardan gelen teklifler, mevzuat sistemini altüst etti. Aynı kanunlarda defalarca değişikliğe gidildi, hatta öyle zamanlar yaşandı ki kanun tekliflerinde yer alan bazı maddeler mükerrer hâlde farklı komisyonların gündemine geldi. Neden? Çünkü asıl, ihtisas komisyonunun gündemine getirilmesi gereken teklifler, ilgisiz bir komisyonda görüşülecek kanun teklifinin içine yerleştirilince, kanunlar kimsenin içinden çıkamayacağı metinler hâline dönüştü. Geçtiğimiz hafta "Çevre Kanununda Yapılacak Değişiklik" adı altında bir kanun teklifi kabul edildi. Kanun teklifinin 5'inci maddesinde organize sanayi bölgelerini ilgilendiren bir düzenleme vardı. Kanun teklifinin başlığına rağmen, görüşülen Komisyon, İçişleri Komisyonuydu ve OSB'ler hiçbir şekilde bu Komisyonun görev alanında değildi.
Bugün, organize sanayi bölgelerinde değişiklik yapan bir kanun teklifini görüşüyoruz. Bu kanun teklifinin içinde yer alması gereken bir madde, neden sonradan verilen bir önergeyle bir hafta önce İçişleri Komisyonu gündemine alınır? Çünkü İçişleri Komisyonu Başkanı, kendi seçim bölgesini ilgilendiren bir önergeyi, şıklık olsun diye Komisyon gündemine taşımıştır. Usule uygun mudur? Uygun olmasa da her zamanki gibi AK PARTİ'si iktidarında uydurulmuştur.
Gelelim görüştüğümüz kanun teklifine. Yine, 10 ayrı kanunda değişiklik yapan bir düzenlemeyi görüşmek zorunda bırakıldık. 25 maddelik kanun teklifinin 8 maddesi mali düzenlemeler öngörmesi nedeniyle doğrudan Plan ve Bütçe Komisyonunun uzmanlık alanına girmektedir. Teklif, tali komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmiştir ama Komisyonda ne görüşülmüştür ne de görüş bildirilmiştir.
Teklifin 18'inci ve 19'uncu maddeleriyle Vakıflar Kanunu'nda değişiklik yapılmaktadır. "Vakıfların OSB'lerle ne alakası var?" diye düşünmemiz çok normal ama AK PARTİ'sinin talan, ele geçirme, zapturapt altına alma zihniyeti ön planda olunca alaka kendiliğinden kurulabiliyor. Ne yapılmak isteniyor? Vakıflar Kanunu'nda değişikliğe gidilerek kaybettikleri büyükşehir belediyelerinin uhdelerindeki vakıflara ait taşınmazlara el koymak el koydukları taşınmazları da uzun süre kendi yandaşlarına kiralamak. Bizi kanun teklifleri üzerinden döndürülmeye çalışılan bu oyunlara alışmaya zorladınız ama alışmadık, kabul etmedik. Dönem sonunda da bir kere daha tekrarlıyorum: Kabul etmeyeceğiz ve bu düzeni değiştireceğiz.
Değerli milletvekilleri, geneli üzerine konuştuğum -iktidarın acelesi nedeniyle maddeleri üzerinde konuşma yapılmayacağı için- bu kanun teklifiyle ne yapılmak isteniyor, kısaca bahsedeyim. Kanunun 1'inci maddesiyle Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumunun -kısa adı TENMAK- denetleme ve inceleme faaliyetlerinin aksatılmaması için acilen 5 denetçiye ihtiyacı varmış ve bu düzenlemeyle başka kurumlardan TENMAK'a denetçi atanmasının yolu açılacakmış. Biz söyleyince "Muhalefet eleştiriyor." diyorsunuz ama plansızsınız; "Yaptık, oldu." demeye çalışıyorsunuz ama yapamıyorsunuz. Siz, TENMAK'ı 28 Mart 2020 tarihinde Türkiye Atom Enerjisi Kurumunu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünü, Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsünü kapatarak kurmadınız mı? TENMAK'ı kurarken kapattığınız kurumların yıllara dayanan uzmanlık, kurumsal birikim, deneyim ve hafızasını yok etmediniz mi? Hem de bu kurumları kapatırken gerekçe bile göstermediniz. TENMAK'ın görevlerine ilişkin olarak "yapar" veya "yaptırır" gibi muğlak ifadeler kullandınız. Kurumların deneyim ve birikimini yok ederseniz çareyi dışarıda aramak zorunda kalırsınız ya da "Acilen denetçi ihtiyacı var." diyorsanız aklımıza kötü kötü şeyler geliyor. Hiçbir denetim elemanını zan altında bırakmak istemiyorum ama üstü örtülecek dosyalarınızı kurtaracak adama ihtiyacınız olduğunu düşünüyorum. Kamu denetiminin başarısızlığı toplumun huzurunu bozar, devlete olan güveni sarsar, kamuoyunda adalet algısının kaybedilmesiyle kargaşayı ve kendi adaletini yaratma çabalarını doğurur. 2020 tarihinden itibaren denetçi atayamadığınız kuruma bu kanun teklifiyle atama yapılması için acele edilmesine gerek var mıydı? Anlaşılan, korku büyük.
Bu arada, yeri gelmişken dile getireyim; unutulan kamu denetçilerinin size selamları var. Kamu denetim mesleği mensupları özlük haklarıyla, denetledikleri kurumlarda görev yapan idarecilerin gerisine düşmüşlerdir. İstisnasız olarak "genel idare hizmetleri" sınıfındaki tüm idarecilere zam yaptınız ama aynı sınıfta yer alan kamu denetim mensuplarına herhangi bir artışı çok gördünüz. Müfettişlik çok zor bir görev, evinizden uzak yaşayacaksınız, idari baskıya rağmen sorumluluk ve risk alacaksınız ki bu risklerin boyutunu tahmin edebilirsiniz; en iyi olasılıkla, yer değiştirme, sürgün ve mobbing. Kamu denetçileri, adalet müfettişleri ve HSYK müfettişlerine getirilen ek tazminatın kendilerine de verilmesini istiyor yani işin kısası, adalet istiyorlar.
Değerli milletvekilleri, gelelim madencilerin ihtiyaç duyacakları elektrik enerjisi tüketimini karşılamak için kuracakları lisanssız elektrik üretim tesislerine ilişkin düzenlemeye. Ülkemizde enerji açığı olduğu ve enerjinin çok pahalı olduğu bir gerçek. Bu kapsamda, madencilik faaliyetlerinde bulunanların kendi elektriğini üretmesi kabul edilebilir ancak karşımıza önceliği madenciliğe veren ve tarım, orman, turizm, mera alanlarını hiçe sayan bir iktidar anlayışı olunca "Bu işten kim kârlı çıkacak?" endişesi doğal olarak kafalarımızı kurcalıyor. Şu olacak: Maden şirketleri kendi öz tüketimleri için lisanssız enerji üretimi hakkından yararlanacak ve ürettikleri fazla enerjiyi satma hakları olacak, maden şirketleri enerji şirketlerine de dönüştürülebilecek yani hem madenden hem elektrik satışından kâr edecekler. Bu teklifin acelesi var mıydı ya da ülkemizin bu kadar enerji açığı varken bu düzenleme için neden bu kadar geciktiniz? Bu sorunun cevabı iktidarın bugüne kadar kimlerle yol yürüdüğünde saklı ve sorunun cevabı gizli değil, herkes biliyor.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 4 ila 10'uncu maddeleri arasında yer alan bölümü organize sanayi bölgelerini ilgilendiriyor. Ülkemizde sanayinin gelişmesine büyük katkı sağlayan, geri kalmış bölgelerin kalkınmalarını teşvik ederek sanayi yatırımlarını bu bölgelere çekmeyi hedefleyen organize sanayi bölgeleri geçmiş altmış yıllık süreçte büyük görevler üstlenmişlerdir. Türkiye'de ilk defa Bursa'da başlayan OSB uygulamaları, artan sayılarıyla bugün, Türk sanayisinin yapı taşı hâline gelmiştir. Ülkemizin kalkınmasına, istihdam yaratılmasına büyük katkı sunan organize sanayi bölgelerinin sorunları bugün başlamadı. İktidarda yirmi yılı geçiren bir partinin, OSB'lerin kaynak, altyapı, sermaye sorunlarını bugün aklına getirmesi anlaşılır gibi değil. Ekonomimizin bel kemiği sanayicilerimizi ve beraberinde ülkemizi kalkındırmak için gerekli adımların çok önce atılması ve sanayicinin çoktan güçlendirilmesi gerekirdi ancak yirmi yıllık iktidarın çözemediği bu sorunlar organize sanayi bölgelerini de içine alan bir felaketin yaraları ortadayken Meclisin 27'nci Yasama Döneminin son haftasına sıkıştırılarak aceleye getirilecek şekilde çözülmeye çalışılmaktadır, hem de öncelikli ele alınması gereken deprem bölgesindeki sanayicilerin durumu hiçe sayılarak, yok sayılarak bir düzenleme yapılmaktadır.
Depremden etkilenen 11 ilimiz toplam millî gelirimizin yüzde 9,8'ini, toplam ihracatımızın yüzde 9'unu, toplam istihdamımızın yüzde 10'unu oluşturmaktadır. Sanayi Bakanlığı ve Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu OSBÜK tarafından yapılan açıklamalara göre, bahsi geçen illerimizde deprem sonucunda 14 OSB ve 1.413 küçük sanayi sitesi yıkılmış, 166 OSB ile 2.970 küçük sanayi sitesi ağır hasar raporu almış, 152 OSB ile 1.172 küçük sanayi sitesi ise orta hasarlı hâle gelmiştir. Bölgede depremden zarar görmeyen ender üretim merkezleri de afet sonrasındaki kurum ve kuruluşların faaliyetlerini koordineli bir şekilde yönetebilmek amacıyla, afet yönetim, depolama ve koordinasyon merkezlerine ev sahipliği yapmıştır yani onlar da üretim faaliyetlerine ara vermek zorunda kalmıştır.
Bölgenin ekonomisinde en önemli 2'nci sorun da iş gücü kaybı. Ne yazık ki can kayıpları ve yoğun göç nedeniyle, başta Maraş'ta ve Hatay'da olmak üzere, depremin merkezi illerimizde çalışan sayısı azalmış ve kalanlar ise hâlâ barınma imkânına kavuşamamışlardır. Barındıramadığınız işçiyi çalıştırabilmeniz mümkün mü? İşten çıkarma yasağı getiriyorsunuz; iş mi kaldı, iş yeri mi?
Komisyon üyelerimizle birlikte zaman zaman sanayi kuruluşlarını ziyaret etmiştik. Depremin üzerinden neredeyse iki ay geçti. OSB'lerle ilgili düzenleme yapılırken deprem bölgelerindeki OSB'leri ziyaret ederek sorunlarını ortak akılla çözmek için çalışamaz mıydık? Size hazır çözüm önerisi de sunduk, İYİ Parti olarak Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illerin iktisadi faaliyetlerinin yeniden başlayabilmesi için İnsani Sanayi Bölgesi Projesi hazırladık çünkü bu bölgelerde sürdürülebilir yaşam sağlanmasının öncelikli koşulu iktisadi faaliyetlerin yeniden başlaması; kopya bile çekseniz milletimizin hayrına gözümüzü de kapatırdık. Anladık, deprem bölgesindeki OSB'lere yönelik bir çalışmanız yok ama getirdiğiniz kanun teklifi bile eksik.
Kanun teklifinin 10'uncu maddesinde, geçici bir maddeyle OSB içindeki boş sanayi parsellerinin OSB tarafından geri alınmasının yolu açılmaktadır. Organize sanayi bölgeleri tarafından dövizle tahsis ve satışların yapılabildiği dönemlerde tahsis bedelinin döviz olarak belirlendiği ve tahsil edildiği durumlar bulunmaktadır. Bu durumdaki mülkiyet sahiplerinden yapılacak geri alımlarda iade edilecek tahsis bedellerinin tespitinde Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından 213 sayılı Kanun uyarınca açıklanan yeniden değerleme oranlarına göre güncelleme yapılması hâli uygulanamaz sonuçlara neden olabilecektir. Dövizle yapılmış tahsislerin geri alımı yapılırken yeniden değerleme oranlarına göre güncelleme yapılması hâlinde, iade bedelleri aşırı yüksek meblağlara ulaşacağından organize sanayi bölgeleri tarafından ilgililerin banka hesabına yatırılması mümkün olamayacak ve dolayısıyla kanun değişikliğinden beklenen amaç gerçekleşemeyecektir. Kaldı ki, maliyetin altında satış yapılamayacağı için böylesi yüksek bir bedel üzerinden ödeme iadesi yapılması hâlinde de alınan sanayi parselinin yeniden tahsisinde çok yüksek tahsis bedelleri söz konusu olacaktır.
Kanun teklifinin OSB'lerle ilgili bölümünde eksik bırakılan bir düzenleme daha var: Islah OSB'ler konusu. Sanayi şehirlerimizde organize sanayi bölgeleri oluşturulmadan kurulmuş ve hâlen faaliyette olan birçok fabrika var. Bu konuda memleketim Denizli'de yaşanan sorunu dile getirmek istiyorum ama bu konu sadece Denizli'yi değil, bütün sanayi şehirlerimizi ilgilendiriyor. Denizli'de Bozburun bölgesinde hemen şehrin kenarında sayıları 300'e yakın ayrı ayrı fabrika var; içinde boyahanesi olan da var -çevrenin disipline edilebilmesi için önemli- doğal gaz hattının geçmediği yerler de var dolayısıyla o kişilerin, o fabrikaların doğal gaz alabilmesi daha maliyetli. Bir yandan belediyelerden altyapı desteği almak zorunda kalıyorlar, bunu zamanında aldıkları da oluyor, alamadıkları da oluyor, bir yandan da bu firmaların çoğu ihracatçı firma, yurt dışından müşteri temsilcisi geldiğinde istedikleri kriterleri zamanında yakalayamıyorlar ki organize sanayi disiplinine girdiklerinde ihracatımıza da büyük katkıları olacağını görüyoruz. Ne yazık ki bu kanun teklifinin içinde bu maddeyle ilgili çalışmalar olduğu hâlde geri çekildiğini duyduk. Bu konuyla ilgili geçmişte geçici maddelerle çözümler bulunmuş, geçici bir maddeyle iki senelik bir süreyle orada bir müracaat söz konusu olduğunda değerlendirme yapılarak, kriterlere de uyarak elbette ki sıfır kurulan organize sanayiler gibi, yeniden kurulan organize sanayiler gibi olmasa da şimdikinden çok daha iyi olabilecek, beş altı senede kendini toparlanabilecek ve disipline edilebilecek bir durum oluşturulmak istenmiş. Bakın, geçmişte Kahramanmaraş'ta özel ıslah organize sanayi bölgesi için kanun çıkarılmış. Şimdi sadece Denizli'deki sanayicimiz değil, aynı zamanda Bursa'da, Antep'te, Kayseri'de, vesaire yerlerde de sanayicilerimiz ıslah organize sanayi bölgesi düzenlenmesini istiyordu. Bu konuda benzer bir örnek varken, bürokrasimiz de hazırken neden bu çağrıya kulak vermediniz anlayamadık. Umarım bir Grup Başkan Vekilimizin şahsi, "Ben istemiyorum." keyfiyetinden dolayı değildir. Belki seçim gezilerinizde size bu soruyu dile getiren sanayicilerimize bunu anlatabilirsiniz.
Değerli milletvekilleri, konu sanayicimizden açıldı. Sanayicilerimiz çok dertli. Konuşmamın bu bölümü benim değil, bir sanayicimizin sözleri, aynen aktarıyorum: "Fonlara ulaşamama problemi hepimizin malumu, o yüzden seçim öncesi vanaları usul usul açmaya başladılar ama 'Hemen proformayı getir, makineyi al, yatırımını acilen yap.' tarzında. Takdir edersiniz ki hiçbir yatırım üç-dört gün içinde yapılamıyor yani ya önceden hazırlık yapmış olanlar istifade edebiliyorlar ya da 'mış' gibi oluyor bu hikâye. Malum ihracat için ithalat yapıyoruz yani ithal ettiğimiz ürünü işleyip ihracat yapıyoruz veya ihracat yapacak firmalara veriyoruz. Sürekli olarak dış ticaret rejiminde değişiklikler olduğu için yoldaki ürünlerimize ya vergi getiriliyor ya da biz sürekli bu stresle yaşıyoruz. Döviz işlemlerindeki her gün değişen enstrümanları söylemiyorum bile yani an itibarıyla ihracat ve ithalatçılar inanılmaz öngörülemez bir ortamda iş yapmaya çalışıyorlar. Enflasyon hem işverenin hem de iş görenin belini büküyor. İşveren verdiğini çok görüyor, 'Bu maliyetlerden ihracat yapamıyorum.' diyor, iş gören haklı olarak alım gücünün sürekli düşmesinden şikâyetçi; eğer bir standardı kaldıysa. Konu sadece asgari ücrete zam yapma konusu değil, eğer öyle olsaydı ülkede katma değerli üretim ve teknolojik ürün ihracatı gelişirdi. Asgari ücret arttıkça aynı oranlarda işletmelerdeki beyaz yakalı çalışanların maaşlarını artıramıyoruz. Hâl böyle olunca kurumlardaki eğitimli ve tecrübeli iş gücünü tutamıyoruz. Yurt dışını artık herkes ailesinden ayrılma pahasına bir alternatif olarak görüyor yani vasıfsız eleman ile vasıflı eleman arasındaki makas kapanıyor olduğu için işletmeleri vizyon olarak ileri götüren personel artık elini taşın altına koymuyor; ne kadar ekmek o kadar köfte hesabı."
Bu arada, sanayiyle birlikte bire bir bağlantılı bir sorun daha var; sanayide tesis, makine, teçhizat kadar önemli bir konu insan faktörü yani mühendisler. Hem özel sektörde hem kamuda görev yapan mühendisler emeğinin karşılığını alamıyor. Bugün sanayi sektöründe neredeyse asgari ücretin bir tık üzerinde maaş alan mühendisler var. Biraz önce sanayicimizin dile getirdiği sözleri tekrar ediyorum: "Vasıfsız eleman ile vasıflı eleman arasındaki makas kapanınca işletmeleri vizyon olarak ileri götürecek personel artık elini taşın altına koymuyor ve çareyi yurt dışına kaçmakta arıyor." Kamuda çalışan mühendislerde de durum çok farklı değil. Kamu mühendisleri tüm altyapı, üstyapı, kamu yapıları, otoyol, köprü, tünel, baraj, hastane gibi; okul, demir yolu, tarım ve ormancılık, TOKİ, havaalanları, tersane ve atölyeler, tren projeleri, bilişim sistemleri, savunma sanayisi ve enerji santralleri gibi tesislerin, AR-GE, teknik şartname ve projelendirme, ihale yapım, kontrolörlük ve kabul işlemleri, işletme ve bakım aşamalarında aktif görev almaktadırlar. Söz konusu işlerin teknik olarak tasarlanması, yapılması, bakımı ve işletilmesiyle ilgili birinci derece sorumluluk almaktadırlar. Bu bağlamda kamu kaynaklarının harcanmasının önemli bir kısmının sorumluluğu kamu mühendislerinin üzerindedir. Tüm bu risk ve sorumluluğun karşılığı olarak 2023 Şubat verileriyle bir mühendis ortalama 18 bin lira gelir elde etmekte ve 30 bin 700 lira olan yoksulluk sınırı altında çalışmaktadır, bu reva mı? Kamuda çalışan tüm mühendisler "teknik sorumluluk tazminatı" adı altında, diğer meslek gruplarına yapıldığı gibi yeni bir ödeme kaleminin oluşturulmasını istiyor, bu haklı talebi unuttuğunuz için size hatırlatmak istedik ve İYİ Parti olarak mühendis maaşlarının düzeltilmesi için bir kanun teklifi verdik, sonuç: "Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir."
Değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta Sayın Cumhurbaşkanı vatandaşa müjde verdi; elektrikte yüzde 15, sanayi doğal gazında yüzde 20 indirim. Sen bütün kış vatandaşını soğukta, karanlıkta beklet, havalar ısınmaya başlayınca, seçim yaklaşınca indirim yap. Vatandaş her seçim döneminde bunu yapmanıza alıştı, artık gülünç duruma düşüyorsunuz. Neden indirim yapıyorsunuz? Güya, BOTAŞ süspanse ediyor, sonra BOTAŞ'ın zararını hazineye yükleyip vatandaştan başka vergiler adı altında çatır çatır geri alıyorsunuz. Bu kanun teklifinde adı yıllarca kamu borç rekortmeni bir KİT olan BOTAŞ'ın parçalara ayrılıp satışının yolunu açacak bir düzenleme yapılıyor. Bunu Türkiye Elektrik Kurumu örneğinde de yaşamamış mıydık? "Elektrik üretim, iletim, dağıtım" diye faaliyet kollarına ayrılan TEK'in yerine düzenlenen kurumların geldiği hâl ortada. Parça parça dağıtım şirketleri ürettiği elektriği özel şirketlere ucuz satıp pahalıya alan EÜAŞ ve "kamuya arz" adı altında sonunun ne olacağı belirsiz hâle getirilen EİAŞ.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Kanun teklifiyle doğal gaz ithalatıyla ilgili düzenleme yapılmakta ve ithalatta hem BOTAŞ hem de özel sektör tüzel kişileri açısından serbestlik getirileceği öngörülmektedir. Ayrıca BOTAŞ'ın bazı faaliyetlerinin kurulacak başka şirketlere devredilmesi öngörülmektedir. Peki, buna kim karar verecek? Tabii ki Sayın Cumhurbaşkanı.
Bu teklifin masum olmayan 2 yönü var. Birincisi, metne eklenen "ayrıştırma" ifadesiyle özelleştirme niyeti gizlenmeye çalışılmaktadır. İkincisi ise bu teklif BOTAŞ'ın 20 milyar dolarlık gaz borcunu erteleyen Putin'in teklifi üzerine başlayan sürecin bir tezahürüdür. Türkiye Elektrik Kurumu bölünürken vatandaşa elektriğin ucuzlayacağı sözü verilmişti, sonrasını hepimiz biliyoruz: "Kayıp kaçak dağıtım bedeli" adı altında şişirilmiş faturalar. Şimdi, sıra BOTAŞ'ta, yaptıklarınızı görünce yapacaklarınızı tahmin etmek hiç zor değil. Allah'tan, neyse ki vaktiniz kalmadı, az kaldı, gidiyorsunuz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.