| Konu: | Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2017-2018 ve 2019-2020 Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünün 2017-2020, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2017-2020, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün 2019-2020, T.C. Ziraat Bankası A.Ş.'nin 2019-2020, Türkiye Halk Bankası A.Ş.'nin 2019-2020, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin 2019-2020, Askeri Fabrika ve Tersane İşletme A.Ş.'nin 2019-2020, Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğünün 2019-2020,Türk Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık A.Ş.'nin 2020, Posta ve Telgraf Teşkilatı A.Ş.'nin 2019-2020, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2019-2020 Yıllarına Ait Bölümleri ile Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun Görüşü münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 04.04.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 442 sıra sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Raporu üzerine İYİ PARTİ adına söz aldım. Selamlarımı sunarım.
TRT, ÇAYKUR, Taşkömürü Kurumu, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Şeker Fabrikaları, Askerî Fabrika ve Tersane İşletmeleri, Et ve Süt Kurumu, PTT ve Demiryollarına ait 2017-2020 arasındaki raporlara yapılan itirazları ve bu itirazlara karşı Komisyon görüşünü inceledim. Özetle söylemek gerekirse, adı geçen kurumların netice hesaplarının tam olarak denetlendiğinden bahsedilemez. Var olan kamu zararlarının gizlenmeye ve örtülmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Komisyondaki tartışmalar hesapların tasvip edilmediğinin göstergesidir. Bu sebeple, itirazları haklı bulduğumuzu ve Komisyonun görüşlerine katılmadığımızı beyan ediyorum.
Değerli milletvekilleri, yirmi bir yıllık AKP iktidarının partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonraki tek adam dönemi, yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kara bir dönem olarak yerini alacaktır. Sadece Komisyon raporundaki kurumlar değil, devletin bütün önemli kurumları bilerek zayıflatılmış, tam bir bataklığa sürüklenmiştir. Şaibelerle dolu bu dönemin sonunda yaşanan deprem felaketinin etkileri de çok ağır olmuştur. Depreme müdahale konusunda sistemden kaynaklanan başarısızlığın altında yatan esas sebeplerin başında yönetimdeki liyakatsiz kadrolar gelmektedir. Bu vesileyle, bugün de depremi konuşmaya devam edeceğim, yanlışlıkları hatırlatarak deprem ve afet olgusunun hafızalarda yer etmesine gayret edeceğim.
Sosyal medyada çok dolaşan ve slogan hâline gelen afetin özeti şu şekildeydi: "Ses varken ekip yoktu, ekip varken ekipman yoktu, ekipman varken ses yoktu." Deprem bölgesinde bu ifadeyi doğrular nitelikte vicdanları sızlatan çok olayla karşılaştık. Diğer taraftan, enkaz altında kalmayanlar soğuktan ve açlıktan ölmediyseler kendi imkânları, diğer illerden gelen belediye ekipleri, sivil toplum kuruluşları ve gönüllü yardımseverler sayesinde olmuştur. Yandaş televizyonların sürekli olarak olumsuzlukları gizleme gayretindeki yayınlarına rağmen milletimiz gerçekleri görmüştür.
Sorumlu olan 2 kurumdan bilhassa bahsetmek istiyorum: Biri rezaletlere rağmen Başkanının hiçbir şeye aldırış etmeden görevine devam ettiği Kızılay, diğeri de AFAD'tır. EMASYA Protokolü 2010'da iptal edilince afetlere müdahale görevinin tamamı AFAD'a verildi. Afet ve acil durum alanında yetki ve sorumlulukları tek çatı altında toplayarak afetlerde düzeni ve koordinasyonu sağlamak üzere kurulan AFAD, görevini başarıyla yürütememiştir.
AFAD'ın depremden önce internet sayfasından aldığımız Stratejik Plan İlkeleri'ni hatırlatmak isterim: Önemli bir birikime ve koordinasyon yetkisine sahip tek kurum olması; deneyimli personelin yüksek kapasiteli olması; veri, ekipman ve personel bakımından diğer kurumların kaynaklarını harekete geçirebilme yetkisine sahip olması; mali açıdan ve teknolojik altyapı bakımından güçlü olması; 81 ilde faaliyet gösteren yapısının bulunması; halkın gözündeki saygınlığı; 7/24 göreve hazır olunması ve hızlı müdahale kapasitesine sahip olunması gibi özellikler sayılmıştır. Bu büyük afette sayılan bu olumlu özelliklerin hiçbirini görmek mümkün olmadı. Ne koordinasyon ne kapasite ne deneyim ne kaynak ne teknolojik altyapı ne illerdeki örgütlenme ne 7/24 göreve hazırlık ne hızlı müdahale ne de halkın gözünde saygınlık kalmış. Gerçekte olması gereken bütün bu özelliklerin sadece kâğıt üzerinde kalmış olmasının elbette sebepleri vardır. Birinci sebebi söylersek diğerlerini saymaya gerek kalmayacaktır: O sebep, işin ehline verilmemesidir.
Bu konu çok konuşuldu ama ben de tekrar hatırlatmak istiyorum: AFAD'ın depremle ilgili en hassas birimi olan Afetlere Müdahale Genel Müdürünün kendi kariyeriyle uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır. Sitemim bu görevi deruhte etmekte olan kişinin şahsiyetiyle ilgili değildir; tanımıyor ve kişiliğini bilmiyorum. Bildiğim tek şey, bu kişinin tahsil ve çalışma hayatının hiçbir safhasında atandığı teknik konuyla ilgisinin bulunmadığıdır. İmam-hatipten sonra ilahiyat fakültesinde okumuş, tasavvuf konusunda yüksek lisans yapmıştır, Diyanetteki görevlerinden sonra AFAD'a geçerek Genel Müdür olmuştur. Afetle mücadele edebilecek teknik bilgi ve donanıma sahip olmayan, koordinasyon konusunda da tecrübesi bulunmayan bir kişinin böyle bir göreve atanması her şeyi açıklamaya yetecektir. Deprem bölgesindeki bu kadar başarısızlıktan sonra bu şahıs Kızılay Başkanı gibi ne istifa etmiştir ne de görevinden azledilmiştir. Bu pişkinliğe ne diyebiliriz; pes doğrusu!
Değerli milletvekilleri, hatırlanacağı gibi partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin ilk genel seçimi öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen imar barışıyla ilgili bir düzenlemeyle daha çok oy alabilmenin hesapları yapılmıştı. Umulan oy desteğinden memnun olunmuş ki dokuz ay sonrası yapılan mahallî seçimlerde de yöre halkından aynı doğrultuda destek istenmişti. 2019'un 23 Şubatında Kahramanmaraş'ta konuşan yeni sistemin çok yetkili tek adamı Cumhurbaşkanı, bakın, hangi müjdeyi vermişti? "İmar barışıyla toplam 144.556 Maraşlı vatandaşımızın sorununu çözdük." demişti. 24 Şubatta Hatay'daki müjdesinde 205 bin, 6 Martta Malatya'daki müjdesinde 88.507, 15 Martta Gaziantep'teki müjdesinde 194 bin olmak üzere "Toplam 631 bin kardeşimizin sorununu çözdük." demişti. Müjdeden tam dört sene sonra milletçe gözyaşı dökmeye devam ediyorsak imar barışının müjdesini verenler depremden sonra vicdan muhasebesi yaptılar mı acaba? Her şey oy hesapları ve şahsi menfaatler üzerine kurulmuş ve yürütülmüştür, afete hazırlık konusunda gerekenler yapılmamıştır. Her depremden sonra toplanan paraların nerelerde kullanıldığının hesabı hâlâ verilmedi ama kentsel dönüşümde kullanılmadığı apaçık ortadadır. Seçim meydanlarında o müjdeleri verenler yeni müjdeler vermektedir. Gene bir seçim öncesindeyiz. Şimdi de 319 bin konutun bitirilip teslim edilmesi için Cumhurbaşkanı bir yıl süre istemektedir, referans olarak da İzmir deprem konutlarını göstermektedir. Değerli arkadaşlar, İzmir depremi için yapılması gereken sadece 5 bin konuttu ve aradan geçen iki buçuk yıla rağmen bunların bile henüz tamamı bitirilmemiştir. Gene hatırlatmak istiyorum; 2019 yılında bir buçuk yılda teslim etme sözü verilen 100 bin konut müjdesi vardı ya, onlar bile aradan geçen dört yıla rağmen tamamlanamadı, sonraki sosyal konut müjdelerinin akıbeti ise meçhuldür ama biz takip ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına depremden bir hafta önce bu 100 bin konutun akıbetini öğrenmek için verdiğim soru önergesine geçen hafta cevap geldi. Şimdi, bu kürsüden bizim söylediklerimize o zamanlar laf atan iktidar milletvekilleri var ya, onlara duyurmak istiyorum: Çevre ve Şehircilik Bakanı, o 100 bin konutun sadece 32.731'inin teslim edilmiş veya teslim edilme aşamasında olduğu bilgisini vermiştir. 100 bin konuttan sadece 32.731, bunu geçen hafta ifade eden Çevre ve Şehircilik Bakanı. Bazıları devam ediyormuş, bazılarına ise başlanamadığı anlaşılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.
Üzülerek söylemeliyim ki iktidar artık hiçbir konuda inandırıcı olamamaktadır, hukuken devam etse bile fiilen yorgun düşmüş ve çökmüştür. Çöken, aynı zamanda partili Cumhurbaşkanlığı sistemidir. Zaten çok az kaldı, sadece kırk gün sonra kurulacak seçim sandıklarından Türk milletinin umutlarını yeşertecek sonuçlar çıkacaktır inşallah. Hep birlikte mutlu ve huzurlu günlere kavuşacağımıza gönülden inanıyor, saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)