GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 126 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:85
Tarih:05.04.2023

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, öncelikle, Genel Kurulu ve Genel Kurulun sevgili emekçilerini, ekranları başında bizleri dinleyen sevgili yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanlığı kararnameleri aslında OHAL kararnamelerinin, KHK'lerin devamıdır. Doğrusu, tabii, 2017 referandumuyla birlikte Türkiye'de bir sistem değişikliği yapıldı ve maalesef, bu sistemle birlikte Türkiye'de demokrasinin olmazsa olmazı 3'lü sacayağı yani güçler ayrılığı ilkesi tamamen ters yüz edilerek güçler birliğine dönüştürüp bu ülkedeki tüm yetkiler, yürütme, yargı, yasama maalesef tek yetkili Cumhurbaşkanlığına devredildi.

Bu sistemin, aslında siyaset literatüründe olmayan "Türk tipi başkanlık sistemi" denilen bu sistemin neticesinde seçim sırasında "Verin yetkiyi, görün etkiyi." diyenler muhtemelen şimdi etkiyi görüyorlardır, halkımız da etkiyi gördü. Bu etkinin sonucunda maalesef bu ülkede döviz kurları tavan yaptı, yoksulluk tavan yaptı, tarım bitirildi, hayvancılık bitirildi ve tüm güçlerin tek elde toplanmasının en acı sonucunu da 6 Şubattaki deprem neticesinde yaşadık. 10 ili etkileyen bu depremde, maalesef, yetki tek elden çıkacağı için, çıkması gerektiği güdüsüyle depreme anında müdahale edilememiş, deprem fayları yerin altında harekete geçmiş ama deprem faylarının yıkımı, AKP-MHP iktidarının çürümüş zihniyetiyle aslında büyük bir felaketle sonuçlanmış, yurttaşlarımızın büyük bir kısmı maalesef toprak altında yaşamını yitirmiştir. Maalesef, üç gün müdahale edilememiş ve bu üç gün boyunca insanların büyük bir kısmı enkazlarda donarak yaşamını yitirmiştir.

Değerli arkadaşlar, işin doğrusu, güçler ayrılığı dediğimiz sistemin güçler birliğine dönüştürüldüğünü ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin aslında OHAL kararnamelerinin devamı olduğunu ve bu Mecliste sekiz yıldır bulunan bir milletvekili olarak bir dramı tekrar takdirlerinize sunmak istiyorum. Biliyorsunuz, 2016'nın 15 Temmuzunda bu ülkede bir darbe girişimi yaşandı, bu darbe girişimi neticesinde o zaman Parlamentodaki tüm siyasal partiler bu darbeyle ilgili elinden gelen desteği Hükûmete vereceklerini ifade etmelerine rağmen ve darbecilerle uğraşılması noktasında tüm gücü, tüm desteği sunacaklarını ifade etmelerine rağmen darbeden beş gün sonra olağanüstü hâl ilan edildi. Olağanüstü hâl ilan edilmesiyle birlikte aynı bugünkü zihniyet maalesef darbeyi Allah'ın bir lütfu gibi görerek muhalif avına çıktı ve ardı ardına bitmez tükenmez KHK'ler çıkarıldı. Bakın, bu KHK'lerle -bir hafıza tazeleyelim- 141 vakıf kapatıldı; 5 haber ajansı -Dicle Haber Ajansı, Jin Haber Ajansı- kapatıldı; 63 gazete kapatıldı; bunların arasında Özgür Gündem gazetesi, Azadiya Welat gazetesi, Özgür Düşünce gazetesi kapatılmıştır. Yine, KHK'lerle 18 dergi kapatıldı, bunların arasında Ekoloji dergisi, Evrensel Kültür dergisi gibi dergiler dahi vardır. Yine, aralarında Gün Radyo, Özgür Radyo, Özgür Güneş Radyosu olmak üzere toplam 24 radyo kanalı kapatıldı. Yine, KHK'lerle 28 televizyon kanalı kapatıldı, bunların arasında İMC, Hayatın Sesi, Özgür Gün TV, TV 10, hatta çocuklara yönelik Kürtçe yayın yapan Zarok TV de kapatılan televizyonlar arasındaydı.

Şimdi, bu örnekleri niye söyledim? Bu bahsettiğim kurumların iddia edildiği gibi Fetullahçı cemaatle hiçbir bağlantısının olmadığı açıkça biliniyordu ama AKP muhalif avına çıkmıştı, çünkü Allah'ın lütfu olarak görüldü. Değerli arkadaşlar, en acısı KHK'lerle kamudaki ihraçlardır. KHK'lerle yaklaşık 150 bin insan kamuda herhangi bir idari, adli soruşturma geçirmeden maalesef işlerinden, aşlarından edildi; bakın, pasaportlarına el konuldu, yurt dışı çıkışları engellendi. Bu insanların özel sektör dâhil, başka yerlerde çalışması engellendi, hatta denildi ki: "Ağaç kabuğu yesinler." Yani, açıkçası sivil ölüme mahkûm edildiler.

Sadece kamu çalışanları cezalandırılmadı, aileleriyle birlikte insanlar cezalandırıldı çünkü çocuklarının dahi geçimini sağlayacak bir para kazanmasının bile, hayatını idame ettirmesinin bile önüne geçildi. Yetmedi; bu insanlar iş bulamadığı için, Avrupa'ya ya da başka yerlere göç etmeye olanakları olmadığı için, pasaportlarına el konulduğu için Meriç'ten geçerken, çocuklarıyla Ege'de, Meriç'te boğuldu. Bu insanlar maalesef ölüme mahkûm edildi, sivil ölüme mahkûm edildi. Yedi yıl geçti üzerinden.

Hemen arkasından, bakın, bu insanların yargıya gitmesi engellendi. Bu insanlar için önce bir OHAL Komisyonu kurdular, OHAL Komisyonunun görevi oyalama komisyonuydu. OHAL Komisyonu yıllarca sürdü, en son Ocak 2023'te görev süresi bitti. Dört yıl, beş yıl bu OHAL Komisyonu bir karar vermedi, sonlara doğru verdiği kararların neredeyse tamamı olumsuzdu. İnceleme neydi? İltisak, kurum kanaati gibi maalesef hukuki olmayan söylemlerdi ve bu insanlar, bir kısmı mahkeme kararlarına rağmen dönmüş olsa bile idarenin fiilî engeline takıldılar ve bu insanlar gerçekten hâlâ büyük bir ahla -bu ahları sizin üzerinizdedir- karşı karşıya ve bu insanlar gerçekten büyük acılar yaşadı. Bakın, hani denilir ya kurunun yanında yaş da yandı. Bunu aynen ifade ettiniz. Eğer bir kişinin dahi siz kul hakkını yemişseniz maalesef büyük bir vebal altındasınız ki bu vebal zaten üzerinizdedir, onların çocuklarının vebali üzerinizdedir. Yedi yıldır hâlâ çözmediniz, yedi yıldır bu sorunu çözmek için benim de içinde bulunduğum şu Meclis maalesef görevini yapmadı. Ben, bu ülkenin yurttaşlarından bir milletvekili olarak görevimi yeterince yapmamış olmaktan dolayı özür diliyorum çünkü acılar yaşanmaya devam ediyor.

Bakın, diğer bir tarafı var değerli arkadaşlar: Barış akademisyenleri. Barış akademisyenleri üniversitelerinde bir bildiri imzalamışlardı ve ne zaman ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çıktı, bunu terörle ilişkilendirdi, birileri harekete geçti, bu insanlarla ilgili tek bir adli, idari soruşturma yapılmadan bu insanlar üniversitelerinden uzaklaştırıldı. Bakın, devamında Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verdi, yerel mahkemeler beraat ettirdi ama buna rağmen OHAL Komisyonu, o oyalama komisyonu maalesef bu insanlara "Hayır, dönemezsiniz." dedi. Şimdi, mahkemelerdeler ve iki mahkeme görevlendirmişler, ne kadar süreceği belli değil. Koca yedi yıldır bu insanları açlığa, yoksulluğa, sivil ölüme mahkûm etmiş durumdasınız. Yani şimdi diyelim ki mahkeme bu insanlarla ilgili olumsuz karar verdi, nihayetinde gideceği yer neresi? Anayasa Mahkemesi. Ya, Anayasa Mahkemesi zaten hak ihlali kararı vermiş. Siz bu insanların gerçekten ahını almadığınızı mı düşünüyorsunuz? Bakın, yedi yıldır sadece açlıkla, yoksullukla değil, bu insanların kariyerlerini yok ettiniz, çocuklarının geleceğini yok ettiniz. Bu ah hiç mi sizi ilgilendirmiyor ya? AKP iktidarı emin olun 14 Mayısta işte bu ahlarla gidecek; kul hakkına girdiniz, kul hakkı yediniz; en büyük suçu işlediniz, en büyük günahı işlediniz bunu böyle bilin.

Sadece böyle değil değerli arkadaşlar, hâlâ devam ediyor bu insanların üzerindeki zulüm ama AKP, dediğim gibi, bu darbe girişimini muhalifler üzerinde de bir sivil ölüme ve bir mücadeleye dönüştürdü. Bakın, partimize yönelik Anayasa Mahkemesinin kararları var, AİHM'in kararları var. Anayasa 90 ne diyor? Anayasa 90 diyor ki: "Uluslararası mahkemelerin, Avrupa Konseyinin kararları iç hukukla çatışırsa uluslararası kararlar geçerli. Uluslararası andlaşmalar kanun hükmündedir." Ya, Grup Başkan Vekilimiz daha yeni, bugün açıkladı; daha önce Selahattin Demirtaş kararları var, Figen Yüksekdağ AİHM'de hak ihlali kararı aldı, üstelik bunun siyasi saiklerle yapıldığını söyledi AİHM, Avrupa Konseyi de aynı şekilde sizi uyarıyor ikide bir. Şimdi, itiraz ettiniz, madem tanımadığınız bir mahkemeydi niye itiraz ediyorsunuz? İtiraz ettiniz, itirazınız da kabul edilmedi. Peki, niye Eş Genel Başkan ve milletvekili arkadaşlarımız bugün içeride? Çünkü Türkiye'de bir anayasasızlık durumu var çünkü Türkiye'de bir tek kişinin kararları kanun hükmündedir. Onun için bugünkü bu Cumhurbaşkanlığı kararları da kanun hükmündedir. Bakın, Komisyonda tartışılmasını engellemişsiniz Ramazan Can, diyorsunuz ki: "Burada da Anayasa'ya aykırılığı tartışılamaz." Ya, Komisyon görevini yapmamışsa biz bunun Anayasa'ya aykırı olduğunu illa Anayasa Mahkemesine giderek mi bulacağız? Anayasa Mahkemesine başvuru koşulları belli; örneğin, Halkların Demokratik Partisi parti olarak Anayasa Mahkemesine başvuramayacak. Şimdi, bu sizin söylediğiniz hukuk mu? Anayasa nerede? Tanımıyorsunuz. Sadece bu mu? Bakın, bu sıralarda beraber yıllarca görev yaptığınız İdris Baluken'i -şu Meclisin en etkili, en iyi hatibi, en yetkili hatibiydi- altı buçuk yıl cezaevinde tuttunuz hiç uğruna. İdris Baluken'in ve diğer arkadaşlarımızın hiçbir suçu yok. Bakın, bunlar gün gibi ortaya çıkacak. İdris Baluken, maalesef altı buçuk yıl çocuklarından ayrı kaldı, çocuklarının da o eziyeti çekmesine ortak oldunuz; iyi haber ki bugün tahliye oldu. Arkadaşlarımız aynı şekilde... Siz, bakın, rakiplerinizle mücadele etmiyorsunuz, rakiplerinizle yarışmıyorsunuz, rakiplerinizi yok etmek istiyorsunuz. Ya, demokrasilerde böyle bir anlayış yok, demokrasilerde böyle bir yol yok. Değerli arkadaşlar, tüm bu anlattıklarım AKP'nin gidişinin nedenleridir ve gideceğinden eminim, hiçbir kuşkum yok.

Halkların Demokratik Partisini kapatarak Kürt halkını, demokratları, yurtseverleri, emekçileri çaresiz bırakacağınızı düşündünüz ama biz her fırsatta uyardık "Biz var oldukça halkımızı çaresiz bırakmayacağız." dedik. İşte, onun için tüm saldırılarınıza rağmen dimdik ayakta duran HDP seçimlere Yeşil Sol Partiyle gidiyor ve Yeşil Sol Parti bu kadar saldırınıza rağmen büyüyerek dimdik ayakta durdu, içine kapanmadı, çeperini genişletti, ittifaklarını genişletti ve herkes biliyor ki önümüzdeki 14 Mayısın anahtarı Yeşil Sol Partidir. Yaşasın Yeşil Sol Parti; korkun geliyor, eğer korkunuz biz HDP'nin varlığıysa Yeşil Sol Parti yerini çoktan aldı. Halkımız emin olsun ki biz zalimlerle mücadeleye devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)