GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 126 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:85
Tarih:05.04.2023

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; OHAL CBK 126... Olağanüstü hâl ortam ve koşullarında tam 19 adet Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarıldı. Burada, hatırlanacağı üzere, 9 Şubat günü, olağanüstü hâle gerek olmadığını belirttik; esasen, tabii afetlerle ilgili, afetlerle ilgili mevzuatın yeterli olduğunu söyledik ve uyardık ama olağanüstü hâl ilan ederseniz Olağanüstü Hal Kanunu yeterlidir dedik; olağanüstü hâl CBK'ler çıkarmaya gerek yok dedik, çıkarılırsa Anayasa'ya uygun olup olmadığını izleyeceğiz diye uyarıda bulunduk. Şimdi, 19 Cumhurbaşkanlığı kararnamesi elimin altında, bu kararnamelerin hemen hemen hepsi -bugün yayımlanan dışında- ilgili komisyonlara gönderilmiş bulunuyor ama hiçbir komisyon toplanmamış ve bu kararnameleri görüşmemiş. Burada şimdi görüşmekte olduğumuz 126 sayılı CBK, aslında komisyon toplanmaksızın burada komisyonun hazır bulunmasıyla yapılan bir görüşme. Peki, acaba bunun anayasal dayanağı var mı, bunun hukuki niteliği nedir? Usulle ilgili tartışmalarda burada esef verici açıklamalara tanık olduk. Olağanüstü hâl, keyfî bir rejim değildir. Olağanüstü hâl, evet, Anayasa'da olağan döneme göre yöneticilere daha geniş yetkiler vermekte ama sınırları Anayasa'yla çerçevelenmiş bulunuyor, bir; iki, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelerle çerçevelenmiş bulunuyor. Burada 5 ölçüt var: Bir, amaç; niçin ilan edildi? İki, neden; üç, konu; dört, mekân; beş, süre. Bu ölçütler esasen bizim hukukumuzda olduğu gibi uluslararası insan hakları hukukunda da sürekli aranan koşullar.

Şimdi, bu bakımdan 2017 Anayasa değişikliği, 2017 kurgusu aslında Cumhurbaşkanına, aynı zamanda yürütmeyle özdeşleşen kişiye hiçbir demokratik hukuk devletinde bahşedilmeyen yetkiler veriyor olmakla birlikte 3 ana açılım ve sınır söz konusu. Cumhurbaşkanı madde 104/17'ye göre kararname çıkarabilir. Peki, OHAL kararnamesinde hangi istisna öngörülmüş bulunuyor? Tek bir istisna öngörülmüş bulunuyor burada; bu da haklar ve özgürlükler bakımından birinci, ikinci ve dördüncü bölümleri de düzenleyebilir yani olağan kararnameleri düzenleyemez ama olağanüstü kararnameleri düzenleyebilir ama hiçbir biçimde yasa varsa düzenleme konusu yapamaz, o açık; şimdi, birinci istisna bu. İkinci istisna nedir? Bu kararnameye karşı üç ay içerisinde Anayasa Mahkemesine gidilemez; ikinci istisna budur. Üçüncü istisna ise 13'üncü maddedeki ölçülülük ilkesi yerine burada öngörülen OHAL'in gerekli kıldığı ölçüde veya Anayasa madde 15'in öngördüğü şekilde, yine durumun gerektirdiği ölçüde. Dolayısıyla, bu bir keyfî yönetim değildir, hukuken çerçevelenmiş bir yönetimdir, bunu bilmek gerekir. Bunu bilmek için kesinlikle hukukçu veya milletvekili olmaya gerek yoktur, okuma yazma bilmek yeterlidir.

Şimdi, bunu belirttikten sonra, bu kararname neden sorunludur, neden buraya bu şekilde getirilmiş olması sorunludur? Çünkü biraz önce de konuşmalarda açıkça belirtildiği gibi, aslında 7269 sayılı Kanun'un açıkça düzenlemiş olduğu bir alanda, afetler konusunda yasal düzenleme vardır ve bu kararname yasayla düzenlenemeyen bir alanda düzenleme yapmaktadır; bu bakımdan, Anayasa madde 104 fıkra on yediye açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Peki, o zaman Anayasa madde 10 bakımından ikinci soru şudur: Elimin altında 18 kararname var; daha eskileri var, daha yenileri var; neden onlar getirilmedi de bu getiriliyor? Bunun amacı nedir? Amacının konulması gerekir. Bu ayrımın yapılmasının herhangi bir amacını göremiyoruz.

Peki, başka bir konu nedir? Başka bir konu şudur: Zaman olarak bu kararnamenin düzenlediği konular üç ayı, üç aylığına ilan edilmiş olan olağanüstü hâl dönemini çok aşan, belki gelecek üç yıla yönelik olarak düzenlemeler yapmaktadır; bu da olağanüstü hâlin amacını aşan düzenlemedir; bu bakımdan, Anayasa madde 8'deki "Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır..." kuralına açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konular dışında kaldığı, ölçüleri dışında kaldığını da ayrıca vurgulamış bulunuyorum.

Şimdi, bunun yanı sıra, üç ay içerisinde yürürlükten kalkacak olan bu metin acaba hangi hukuki işlemle burada düzenlemeye tabi tutulacak. Evet, "Onayına sunar." diyor, "Karar verir." diyor. Peki ama karar verdiği zaman bu durumda yüce Meclis: Bir, yasama yetkisinden vazgeçmeyecek mi? İki, Cumhurbaşkanlığı kararnamesini bir karara dönüştürmüş olmayacak mı? Peki, böyle bir karar vermesi durumunda kararnamede değişiklik mi yapacak, yoksa aynen mi kabul edecek? Eğer kararnamede değişiklik yapamayacaksa o zaman bizim burası, yüce Meclis yürütme için bir denetim organı mıdır, yoksa yürütmenin yaptığı işlemleri tevsik makamı mıdır? İşte, buna bu akşam, burada karar vereceğiz aynı zamanda.

Şimdi, bunun yanı sıra burada, bilindiği gibi, tanklarla, tüfeklerle "evet" oyu verdirilen 2017 kurgusuna göre teklif yetkisi sadece yüce Meclisindir. Peki, o zaman Cumhurbaşkanlığı tezkeresi bir kanun teklifi olabilir mi? Cumhurbaşkanlığı tezkeresi kanun teklifi olamaz; olamaz, Anayasa buna kapalıdır. Peki, bunun bir başka kanıtı nedir? Bir başka kanıtı önceki İç Tüzük madde 128'de aslında "Anayasa'nın ve İç Tüzük'ün kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre ancak komisyonlarda ve Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle..." diye devam eden ibareyi 2018 İç Tüzük değişikliğinde yürürlükten kaldırmış bulunuyoruz haklı olarak çünkü artık kanun tasarısı bulunmamaktadır. Bu durum karşısında, aslında, bu Meclisin burada Cumhurbaşkanlığı kararnamesini kanun olarak oylama yetkisi bulunmamaktadır zira kanun olarak oylama yapabilmesi için bir kanun teklifinin olması gerekir ama ortada bir kanun teklifi bulunmamaktadır. Yalnızca bizim elimizde "tezkere" başlığını taşıyan bir metin söz konusudur. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu metni kanuna çeviremez, dönüştüremez. Karar olarak verirse o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa madde 7'nin kendisine tanımış olduğu yasama yetkisinden feragat ediyor demektir.

Şimdi, peki, buradaki sorun nedir? Buradaki sorun, aslında, 2017 Anayasa kurgusunun Anayasa tekniğine aykırı ve ne kadar özensiz, ne kadar öngörüsüz bir biçimde alelacele ve dayatmacı bir yaklaşımla yazılmış ya da yazdırılmış olmasından kaynaklanıyor. Ne Anayasa'da bu konuda açık hüküm var ne de İç Tüzük'te buna elverişli bir düzenleme yapılmış. Evet, o nedenle, 2017 Anayasa kurgusu "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" olarak adlandırılıyor olmakla birlikte aslında bu kavram anayasal dayanaktan yoksun olan bir kavramdır, herhangi bir resmî özelliği bulunmamaktadır. Fiilî durum şudur, Anayasa'nın uygulanmasındaki durum şudur: Parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütme söz konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

İşte, parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütmenin beş yıllık uygulamasının son günü bizi getirdiği eşik budur. Bu akşam eğer burada bu konuda bir karar verilirse, bu kararname reddedilmezse o zaman, aslında, evet, 7 Temmuz 2018 günü burada içtiğimiz anda aykırı bir karar vermiş olacağız ama belki şunu kanıtlayacak: Gerçekten, bu anayasal kurgu, 2017 anayasal kurgusu dibe vurmuştur, bu sürdürülebilir değildir. Dolayısıyla, 14 Mayıstan itibaren demokratik hukuk devleti yolunda yeni bir anayasal kurgu için kolları sıvamamız gerekir. Umuyorum ve diliyorum ki Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri ve Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri de bu çökmüşlüğün, bu çözünmenin, bu sürdürülemezliğin farkındadırlar ve onlar da demokrasiye katkıda bulunacaklardır.

Teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (CHP sırasından alkışlar; İYİ Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)