GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 126 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:85
Tarih:05.04.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 126 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2'nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün 5 Nisan, Dünya Avukatlar Günü. Bu özel günde hukukun üstünlüğünü hâkim kılmayı şiar edinen, adaletin tesisinde fedakârca görev yapan tüm avukatlarımızı saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 6 Şubat tarihli depremden sonra bölgede gerçekleştirilecek olan yeni imar faaliyetlerinin, yeni yapıların, yeni tesislerin her aşamada süratli bir şekilde başlatılıp bitirilmesine yönelik bir kararnameyle karşı karşıyayız. Kararname, içerik olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığını olağanüstü yetkilerle donatan bir mahiyettedir. Geçmişte, biliyorsunuz, mülga 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu vardı. Bu kanun komutana yargılama dâhil her türlü idari, adli yetkiler vermekteydi. 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'ndan bir farkı yok gibi arkadaşlar. Kararname imar, yapı, planlama, vergi, resim, harç, katılma payları, hazine işlemleri, Orman Kanunu uygulamaları, kiralamalar, ruhsatlı maden alanları, kamulaştırma işlemlerini kapsarken Sıkıyönetim Kanunu, güvenlik öncelikli alanlarda çalışma yürütmekteydi.

Kısaca arkadaşlar, 126 sayılı Kararname'ye kendi alanında bir sıkıyönetim kararnamesi demek yanlış olmaz. Bununla birlikte, daha önceki uygulamalarda da gördüğümüz üzere, yine, sebeplerden ziyade sonuçları merkeze koyan ve bu sonuçlar üzerinden palyatif düzenlemeleri önceleyen bir kafa yapısıyla karşı karşıyayız. Böyle bir yetkinin, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının boyutunu fersah fersah aştığı bir gerçektir. Hangi ekiple, hangi kadroyla, hangi teknik birikimle, hangi jeolojik hazırlıklarla, hangi kaynaklarla bu Bakanlık işin üstesinden gelecek? Görünen o ki ülkemizin en kıymetli sahalarına girilerek yeni rant ve talan faaliyetleri icra edilip geriye yığınla sorun bırakarak "Biz kısa sürede yaptık, oldu." mantığıyla işin içinden çıkmaya gayret edilecek. Oysa devlet kurumlarının bir geleneği olur, bir uzmanlık birikimi olur, devletin öncelediği muhtelif kıymet hükümleri olur arkadaşlar. Bunların hepsi göz ardı edilerek deprem nedeniyle enkaza dönen yerleşim alanlarımızın bu Bakanlık eliyle ikinci bir tahribatına neden olunacaktır, buna asla izin vermemeliyiz.

Değerli milletvekilleri, deprem sabahı bölgeye intikal etmiş bir milletvekili olarak oradaki ihmalkârlığı, sorumsuzluğu, iş bilmezliği bizzat sahasında müşahede ettim. Ciddi koordinasyon problemleri olduğuna, kurumların âdeta felce uğratıldığına, zaman yönetimi konusunda zafiyetlerin yaşandığına yerinde tanıklık ettim. Yapılması gerekenleri de her fırsatta, her platformda dile getirdim. Gerek benim gerek İYİ Partimizin değerli mensuplarının gerekse konunun uzmanlarının, bilim çevrelerinin yaptığı tavsiye ve uyarılar bugün dahi beklemededir. Depremde yapılması gereken ilk icraatlardan hangileri zamanında ve layığıyla yapılabilmiştir? Arama ve kurtarma, güvenlik, ilk yardım ve ambulans, sosyal yardım, trafik ve ulaşım, yedirme ve içirme, cenaze işleri; bunların hepsinde iktidarın sınıfta kaldığı ortadadır.

Diğer taraftan, depremi bir kriz yönetimi mantığıyla ele alıp gerekli ve doğru adımlar zamanında atılmamıştır. Devlet hafızasını yok eden uygulamalar ile kriz yönetimine karşı yasal dayanaklar bir bir yok edilmiş, kurumlarımız işlevsiz bırakılmıştır. Bilhassa, ilk üç gün gösterilen zayıf performans, zaman yönetiminde sınıfta kalındığını göstermiştir.

Depremin bir diğer sonucu olan göç konusu hiçbir aşamada dikkate alınmamış, yüz binlerce yurttaşımız yollara dökülmüş, başta komşu iller olmak üzere şehirlerimiz ciddi sıkıntılara maruz bırakılmıştır, Mersin de bu illerin başında gelmektedir.

Doğru bilgiye ve açık iletişime en çok ihtiyaç duyulduğu zamanlarda akıl dışı, ilkel, otoriter uygulamalara girişilerek halkımız manipüle edilmek istenmiştir. Güvenlik ve yargı alanında gerekli disiplin sağlanamamış, özellikle sosyal medyadaki yağma görüntüleri toplumda büyük huzursuzluklara yol açmıştır. Yine, barınma ve gıda gibi konularda büyük sıkıntılar yaşanmış, hijyen bakımından da ağır ihmal ve kusur söz konusu olmuştur. Depremzede yurttaşlarımıza kendi acıları yetmezmiş gibi bir de sağlıksız ortamlar, salgın hastalıklar reva görülmüştür. Çocuk kaçırmaları, toprak ve mülk satışları, rehabilitasyon, rehberlik ve normalleşme gibi alanlarda da aklın ve bilimin rehberliğine asla başvurulmamıştır. Evet, bunlar bir gerçektir ve bu gerçekler aleni bir şekilde ortadayken yaşanan felaketi kadere bağlayarak sorumsuzluğu bertaraf etme girişimleri ne büyük gaflettir arkadaşlar. Sorumluluğu, kusuru, ihmali olanlardan hesap sorulmadan kamu vicdanının bir an olsun rahatlamayacağı, toplumsal tansiyonun asla düşmeyeceği unutulmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, şehirler, yalnızca fiziki özelliklere sahip, sadece altyapıları ve üstyapıları olan basit yerleşim yerleri değildir; şehirler bir kültürü ifade eder, şehirler toplumu toplum yapan kolektif iradeyi temsil eder. O nedenle, Bakanlığın, tüm imar faaliyetlerinde yerel birimlerin, belediyelerin desteğine ve iş birliğine açık olması gerekir. Şehirler sosyal bir dinamizme sahiptir. Siz bu gerçekleri unutup, masabaşında atılan imzalarla şehirlerde nizam tesis etmeye kalkarsanız o kültürü, o birikimi, o dinamizmi yok edersiniz; bununla da kalmaz, toplumu bütünüyle yok edersiniz.

İşte, bu kararname, bu gerçeklerin göz ardı edildiğinin açık bir tezahürüdür; milletimize hiçbir yararının olmayacağı kesindir. Kaldı ki bu konuda iktidarın sicilinin de ne kadar lekeli olduğunu hepimiz biliyoruz. 7126 sayılı Sivil Savunma Kanunu'nu ilga eden, 7269 sayılı Kanun'u etkisiz kılan bir AKP'den etkin bir kriz yönetimi beklenebilir mi arkadaşlar, soruyorum. Sivil Savunma Genel Müdürlüğünü, Afet İşleri Genel Müdürlüğünü, savunma sekreterliklerini, Sivil Savunma Kolejini, EMASYA Protokolü'nü lağvedenler afetin yaralarını sarabilir mi? Hiç utanmadan ve çekinmeden "Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır." hükmünü mevzuata koyan bir anlayış şehirleri güçlü bir şekilde yeniden kurmaktan bahsedebilir mi?

İşte, 2'nci maddeye bakıyoruz, hiçbir bilimsel altyapı, hiçbir mantıki gerekçe, hiçbir üstün kamu yararı yok. "Bir Bakanlığa geniş yetkiler vererek yeni rant ve talan alanlarına zemin mi hazırlanıyor?" sorusunu sormadan edemiyoruz doğrusu. Bu bozuk zihniyet, bu köhne anlayış bu milletin herhangi bir yarasını sarabilir mi? Hiç sanmıyoruz. Neyse ki az kaldı, otuz dokuz gün kaldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken bir hususta daha görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Bilindiği üzere, 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri gerçekleştikten sonra İYİ Parti ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubuyla temsil edilme hakkını elde etmiştir. Mersin Milletvekili olarak, geçirdiğimiz beş yıllık süre zarfında bu Genel Kurulda bulunan saygıdeğer vekillerimizle samimi, medeni ilişkilerimiz olmuştur. Ben her bir vekilimize ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.

Diğer taraftan, fedakârca, gayretle görevlerini ifa eden Başkanlık Divanına keza teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım. Türkiye Büyük Millet Meclisi bürokrasisinin tüm görevlilerinin yoğun mesailerini bizzat müşahede ettik. Onlar bu özverili çalışmalarını yapmasalardı Mecliste umulan hasıla gerçekleşmezdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayınız efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Bu duygularla, Türkiye Büyük Millet Meclisi ailesine en derin saygılarımı ifade etmek istiyorum. Umut, refah ve gelecek büyük Türk milletine olsun diyorum. Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.