GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 126 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:85
Tarih:05.04.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Olağanüstü Hâl Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 4'üncü maddesi üzerine I?YI? Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, dün vefat yıl dönümü olan, neslimizin mimarı, ülkücü hareketin banisi Başbuğ'umuz Alparslan Türkeş Bey'i rahmet, dua ve özlemle anıyorum. Başbuğ Türkeş sadece bir siyasi parti Genel Başkanı ya da siyasetçi değildi, ömrünü Türk milletine adamış, her anını, her saniyesini Türk milletinin bekasına harcamış bir liderdi. Onu her geçen yıl çok daha fazla anıyoruz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığımızın tezkeresinde de belirtildiği üzere, bu kararname 24 Şubattan beri TBMM gündemine girmeyi beklemektedir. Üyesi olduğum Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu bu süreçte 2 kez toplanmasına rağmen kendisine sevk edilen bu kararnameyi görüşememiştir. Doğrudan 11 ilimizi, dolaylı olarak -abartısız söylüyorum- 81 ilimizi etkilemiş olan büyük bir depremden sonra yürütülecek yeniden inşa süreci elbette hızlı yapılması gereken bir iştir. Ancak, bu hız kesinlikle ihmali ve yeni felaketlere yol açacak sonuçları doğuracak şekilde olmamalıdır çünkü bu felaket sadece binalarda yıkım yaratmamıştır; şehirleri, hayatları, ticareti, siyaseti ve sosyal alan olan her şeyi yıkmıştır. Medeniyetin merkezi şehirdir. Bu ilke kadim dünya imparatorluklarından beri süregelmiştir. İslam medeniyeti Medine şehrinin etrafında tohumları atılmış bir medeniyettir. Binalar dikmek ile insanların yaşayışını şehirlere inşa etmek aynı şey değildir. Rant kiri sürülmüş ihaleleri seri bir şekilde yapmak ile geleceğe mimari eserler bırakmak, aynı iş değildir. On binlerce artçının yaşandığı, zeminin daha kendisini bulamadığı bir coğrafyada alelacele inşaat yapmak hatadır. İmar plan süreçlerini devre dışı bırakarak sorunu hızlı konut üretimine indirgeyen bu yaklaşımın sosyal donatılar ve kentsel altyapı açısından yetersiz kalacağı görülmektedir. Şehirler her coğrafyanın tarihi, kültürü, iklimi göz önünde tutularak kimliğe sahip bir şekilde yeniden inşa edilmelidir. Ormanlarda keyfî uygulamanın önünü açan bir kararnameyle gelecek nesillere yaşanacak coğrafyalar bırakılamaz. Bu iş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kapanışa beş kala, iftardan önce geçirelim de bitsin mantığıyla değil, gündeme girdiği ilk andan itibaren ihtisas komisyonlarında ve kamuoyunda uzmanlarla etraflıca tartışılarak yapılmalıydı.

Kıymetli milletvekilleri, hasarlı binaların yıkımında âciz kalan, enkaz kaldırmayı beceremeyen ve hatta pek çok cenazeyi sahiplerine ulaştıramayan iktidarın bu jet hızındaki imarsız, plansız yeniden inşa hamlesini asla tek yönlü düşünemeyiz. Bir yandan İçişleri Bakanlığı deprem öncesinde başlayan ve inşası devam eden binalarla alakalı genelge yayınlayıp inşaatları durdurmaktadır, diğer yandan ise "Kazmayı, küreği vurduk." nidalarıyla jet hızında inşaat yapılmaya çalışılmaktadır.

Değerli iktidar mensupları, siz 14 Mayısta iktidarı inşallah bırakacaksınız ama bu ülkede yaşamaya hep beraber devam edeceğiz. "Yaptım, oldu" mantığıyla bu işler asla olmaz. "Bölgedeki büyük deprem aralıkları beş yüz yıl ile bin yıl" diye sıramızı saldık mantığıyla şehir inşa edilmez.

Depremden sonra basit bir denklem kurulması gerekiyordu; en hızlısından çadır temini ve çadır kentlerin kurulması bunun birinci ayağıydı, başaramadınız. Siyaset heveslisi, nepotist Kızılay Başkanımız kurum itibarını yerle bir etti, çadırların satılması gibi iğrenç bir olay yaşadık. İkinci olarak, prefabrik konutlar ve bunların altyapısı planlanmalıydı. Vatandaşlarımızın mümkün olduğunca bu konutlara yerleşmesi, bu süreçte de kalıcı konutlara temel olarak altyapının inşası başlanmalıydı. Prefabrik konut meselesi şu an çadır dağıtımından farksız bir hâldedir. Bütün bunlar sürerken kalıcı konutlar için dayanıklılık, zemin, mimari ve sosyal hayatı merkeze alan çalışmalar yürütülmeliydi ama iktidar seçime giderken temel atma törenleri yapıp oy devşirmeyi, enkaz üstlerinde miting yapmayı tercih etti. İhaleler, rantlar ve işin maddi yönü iktidara daha tatlı geldi. Bu talana "Dur!" diyecek yetkiyi inşallah Millet İttifakı olarak 14 Mayısta milletimizden alacağız, ilk inşamızı da o gün yapacağız. İlk inşa edeceğimiz şey bina olmayacak, ilk inşamız adalet olacak, adalet. Bu hatalarda vebali olan herkesin de hesabını vermesi için gerekli olan bağımsız yargıyı da inşa edeceğiz.

Kıymetli milletvekilleri, iktidar depremden sonra AFAD üzerinden milyarlarca lira bağış toplamıştır. Bunun yanında zaten devletin bütçesinden kalıcı konut inşası için ciddi meblağlar ayrılmıştır. Buna rağmen biz hâlâ kalıcı konutlar üzerinden yüce dinimizin ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kıymetli bir kurumun istismar edileceğine şahitlik ediyoruz. Geçtiğimiz haftalarda "Ramazan ve Dayanışma" başlıklı bir hutbe okumuştu Diyanet. Hutbede ve sonrasında Diyanet İşleri Başkanının da bizzat beyanlarında kalıcı konutların inşası için zekât ve sadaka verilmesi istenmiştir. Toplumsal dayanışmanın her noktasında elbette ki zekât ve sadaka yer alacaktır ancak iktidar kendi bütçesi ve toplanan bağışlar yetmezmiş gibi hâlâ camileri kendi politikalarının icrasında bir alan olarak kullanmaktadır. Bu iktidar pandemide IBAN üstüne IBAN paylaştı, o paralar ne oldu, tam olarak bilemiyoruz. Deprem oldu, televizyonlardan, internetten, meydanlardan, pek çok alandan yardım çağrıları yapıldı, AFAD milyarlarca lira topladı. Yetmedi, şimdi içini boşalttıkları hazineyle yapamayacakları kalıcı konutlar için "Az çok demeyelim, boş geçmeyelim." mantığıyla, reklam için camilerimizi kullanıyorlar. Parayı; vergiyle veren millet, sadakayı veren millet, zekâtlarını veren millet, bağışla veren yine millet. Peki, siz ne iş yapacaksınız? Devlet yönetmeyi müteahhitlik yapmak mı zannediyorsunuz? İktidarın her sıkıştığında yüce dinimize tutunması, onu siper edinmesi artık bıktırmıştır. Bu gerçeği göremeyenlerin kızarmayan yüzlerine sandık Osmanlı tokadı gibi çarpacaktır.

Sayın milletvekilleri, Gazi Meclis çatısı altında 27'nci Dönemin son görüşmelerini ve konuşmalarını yapıyoruz. Muhtemelen benim için bu konuşma, dönemin son konuşması olacak. Bu vesileyle milletimizin lehine yapılan bütün çalışmalarda emeği geçen siz milletvekili arkadaşlarıma, danışman arkadaşlarımıza, Meclis idari personelimize yürekten teşekkür etmek istiyorum, Allah razı olsun. Dönem boyunca, merhum Âkif'in dizelerinde dediği gibi "Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem." şiarıyla hareket ettim. "Çiğnerim, çiğnenirim, Hakk'ı tutar kaldırırım." duruşunu sergilemeye çalıştım. Adalet üzerine, hak üzerine yapıcı muhalefet yapmaya çalıştım. Umarım millet nezdinde bu karşılık bulmuştur. Yüce Peygamber Efendimiz hastalığının en ağır olduğu zamanlardan birinde Müslümanlara şöyle seslenmişti: "Ey insanlar! Sizden birine vurmuşsam işte sırtım, gelsin vursun. Birinizin malını almışsam gelsin hakkını alsın." Bu yüce prensibe ve sünnete uyarak ben de milletimizin hakkını savunmak dışında yaptıklarımız, ettiklerimiz olduysa helallik istiyorum. Sürçülisan ettiysek affola.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) - Teşekkür ederim.

Gelecek dönemde çok daha güçlü, saray gölgesinde değil, millet sinesinde bir Mecliste çalışmayı Allah bizlere nasip etsin.

Bu düşüncelerle teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)