| Konu: | 126 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 05.04.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hukukun teminatı olan ve adaletin tesis edilmesi için gece gündüz demeden çalışan tüm avukatlarımızın Avukatlar Günü'nü kutluyor, kutsal vazifelerinde kolaylıklar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz Cumhurbaşkanlığı kararnamesine yönelik gerekçede depremden etkilenen il, ilçe ve köylerde yıkılan ve yıkılacak yapıların yeniden inşa edilmesi öngörülüyor. Vatandaşlarımıza zemini uygun olan yerlerde yeni konutların süratle yapılıp teslim edileceğini söylüyorsunuz; buradaki anahtar kelime "zemini uygun olan yerler" ifadesi. Hem tarım arazilerinin, çayır ve meraların amaç dışı kullanımını ve ormanlık alanların tahribatını önlemeye yönelik adımlar attığınızı belirtiyor hem de bu verimli alanları hedef hâline getiriyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı yeni yapılaşmanın ovalardan dağlara doğru olacağını söylemişti fakat görüyoruz ki bu söz havada kalmış. Bir yandan "uygun zemin" diyeceksiniz, diğer yandan tarım arazilerinin üzerinde iş makinelerini gezdireceksiniz. Uçsuz bucaksız tarlanın içine temel atılmış, yakında binalar yükselecek. "Birinci derece tarım alanı vasfı yok, dezenformasyon yapıyorsunuz." diyorsunuz; göz var, izan var, tarla orada, temel de orada.
Yetmiyor, ceviz ve badem ıslahında çok önemli bir yere sahip olan Kahramanmaraş'ta ülkemizin tek ceviz gen havuzunun içerisine toplu konut dikiliyor, âdeta üretimin geleceğine beton döküyorsunuz. Sıfırdan kusursuz şehirler inşa etme imkânımız varken iklim krizinin yıkıcı etkilerini, doğal afetlere karşı korunmayı dikkate almadan yine bir oldubitti süreci işletmeye çalışıyorsunuz. Bugün alınan tüm kararlar önümüzdeki on yılları etkileyecek fakat siz geleceği düşünmeden dostlar alışverişte görsün mantığıyla bir imar sürecine girişiyorsunuz çünkü bu kararnameyle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına hiçbir yere danışmadan, onay almadan, sadece göstermelik bir zemin etüdüyle inşaat faaliyeti yapma yetkisi veriliyor. İmar Kanunu, Orman Kanunu, Tarım Kanunu, Toprak Koruma Kanunu, hepsi rafa kaldırılmış durumda. Tarım alanlarına, sulak alanlara, alüvyon arazilerine bina yapılması sebebiyle kentlerimizin yerle bir olmasından, binlerce insanımızın hayatını kaybetmesinden hiç ders çıkarmamış gibi davranıyor; bilimle, uzmanlıkla, doğayla kavgaya vites yükselterek devam ediyorsunuz.
Diğer yandan, bu durum, doğal afet kaynaklı risklerin yanında tarımsal alanların kaybedilmesinden kaynaklı olarak gıda kaynaklı riskleri de artırıyor. Yirmi yıllık iktidarınızda toplamda 3 milyon hektar tarım alanını kullanım amacı dışına çıkarıp doların yeşilini doğanın yeşiline tercih ettiğiniz yetmedi, şimdi de depremzede çiftçilerimizin arazilerine göz dikmişsiniz. Tarlasından başka işi de geliri de olmayan çiftçilerimiz, üretim tekrar ayağa kalksın diye destek beklerken toprağından da oluyor. Kesintisiz gıda tedariki için üretimin bir an önce yeniden başlaması gerekiyor. Ülkemizdeki toplam tarımsal üretimin yüzde 15'inin yapıldığı bir bölgeden bahsediyoruz. Burada üretimin sekteye uğraması zaten çok yukarılarda seyreden gıda enflasyonunun da artması anlamına geliyor, oysaki bir an önce bölgede tarımsal hayatın aktif bir şekilde başlaması gerekiyordu.
Deprem sebebiyle bölgedeki çiftçilerimiz sermaye varlıklarının büyük bir kısmını kaybetti; alet ve makineler başta olmak üzere sulama sistemleri ve tarımsal altyapılar zarar gördü. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından hazırlanan tespit raporuna göre altyapı, hayvancılık ve mahsullerde 1,3 milyar dolar; tarım sektöründe toplamda 5,1 milyar dolar kaybımız var.
Depremler zaten borç batağında olan çiftçilerimizin gelir kaynaklarını ve refahını kuruttu. Üretime devam etmeleri için ilgili kurumlara büyük görevler düşüyor. Öncelikle, çok kapsamlı ve gerçekçi bir hasar tespit çalışması yapılmalı. Unutmayalım, doğru veri, doğru çözümün anahtarıdır. Depremden etkilenen illerdeki vatandaşlarımızın üçte 1'inin tarımdan geçimini sağladığını da unutmamalıyız. Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kayıtlı olanların haricinde, tek geçim kaynağı tarım olan ancak çeşitli sebeplerden dolayı kaydı bulunmayan çok ciddi bir tarımsal nüfustan bahsediyoruz. Sadece ÇKS'li çiftçilere yapılacak yardımlar eksik ve verimsiz olacaktır.
İlk olarak, tam bir tarımsal nüfus tespiti yaparak işe başlamalıydınız. Tarımda çalışacak iş gücüne yönelik eksiklikler tamamlanmalıydı. Hal sistemi, tedarik zinciri gibi aksamalar yüzünden çiftçilerimizin tarlada kalan ürünlerinin alınması için kurumlar harekete geçmeli, mağduriyet giderilmeliydi. Üreticilerin üretime devam etmek için ihtiyacı olan tarım araçları temin edilmeli; tohum, gübre, ilaç, mazot başta olmak üzere tüm tarımsal girdilere ulaşmaları kolaylaştırılmalı; hatta bölgeye destek amaçlı bütün bunlar bir yıl üstlenilmeliydi, tarımsal iş gücü ve istihdam planlaması yapılarak somut destekler hayata geçirilmeliydi, aksi hâlde tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinden bahsetmek imkânsız olacak ve bu, kapımızdaki gıda krizi ve yüksek gıda enflasyonunu da daha da artıracak.
Evet, kıymetli milletvekilleri, genel hayata etkili afet bölgesi olarak ilan edilen illere sürekli yenileri ekleniyor. Her açıklamada tüm Mersin heyecanla bakıyor ama her seferinde yine görmezden gelindiğini fark ediyor. Sizin Mersin'le derdiniz nedir, gerçekten merak ediyoruz. Depremi yaşayan illerden sonra depremden en çok etkilenen yerin memleketim Mersin olduğunu bu kürsüden de çeşitli platformlardan da defalarca söyledim. Depremzedelere kucak açan Mersin'in nüfusu en az 400 bin kişi arttı, en az diyorum çünkü hiç kimse ne kadar olduğunu bilmiyor, hesaplayamıyor; domino taşı gibi artarak büyüyen koordinasyonsuzluk burada da devam ediyor. Gelen tüm depremzedelerin başımızın üstünde yeri var, Mersinli hemşerilerimizin evleri bu depremzedelere açıldı, ekmeklerini bölüştüler, en güzel şekilde de ağırlamaya çalışıyorlar fakat hepimiz çok iyi biliyoruz ki her kentin bir altyapı, üstyapı kapasitesi var. Bunu, depremi yaşadığımız ilk haftadan beri söylüyoruz, biz söylüyoruz, biz dinliyoruz; artık bugün Mersin'de ciddi bir kapasite aşımı söz konusu. Yaşanan bu yoğun göç dalgası altyapı, ulaşım ve barınma başta olmak üzere mevcut imkânlarımızla karşılanabilecek düzeyde değil. Bu durum, iş hayatından eğitime, sağlıktan sosyal yaşama kadar genel yaşamı etkileyen bir hâl almış durumda. Hemşehrilerimizin ve göç eden vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını sürdürülebilir bir şekilde karşılayabilmek ve kentin daha dirençli hâle gelmesi için vakit kaybetmeden harekete geçilmesi gerekiyor.
Buradan tüm Mersin milletvekillerine sesleniyorum: Hepinizin benzer çağrılar aldığınıza eminim. Doğal afetin sosyal afete dönüşmesini önlemek Hükûmetin asli görevidir. Mevcut tabloda Mersin'e yönelik bir destek paketi açıklamak tercih değil bir zorunluluktur, mecburiyettir. Bu doğrultuda, Mersin özel bir destek statüsü kapsamına hemen alınmalı. Merkezî bütçeden Mersin'deki kayıtlı nüfusa göre aktarılan kaynaklar fiilî durum dikkate alınarak yeniden hesaplanmalı ve acilen kullanıma açılmalı çünkü kayıtlı nüfus ile yaşayan nüfus arasında artık dağlar kadar fark var. Yardımlarda Mersin'deki depremzedeler de dikkate alınmalı. Kamu hizmetlerinin sürdürülebilir bir şekilde devamı için gerekli altyapı ve personel sayısı yeniden düzenlenmeli, yatırım teşvik sisteminde üçüncü bölgede yer alan şehrim Mersin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Tamamlıyorum.
...olağanüstü koşullar göz önünde bulundurularak acilen beşinci bölgeye alınmalı. Yıllardır "billboard"larda resim olarak kalan, taahhüt ettiğiniz, söz verdiğiniz ekonomik ve sosyal hayatı etkileyecek projeler gerçekten, samimiyetle, ivedilikle tamamlanmalı. Bu zorlu süreçte Mersin ve Mersinliler üzerine düşeni fazlasıyla yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar ve buradan söylüyorum, büyük bir özveriyle de devam edecekler. Zira, depremzedeler bizim dostlarımız, kardeşlerimiz, akrabalarımız.
Buradan iktidara tekraren çağrımız kendi üzerine düşeni yapması ve Mersin'in yükünü hafifletmesidir ama nafile. Aynen şu andaki gibi biz konuşuyoruz, biz dinliyoruz ama sandıkta biz konuşacağız, siz dinleyeceksiniz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)