| Konu: | YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU (S.S.:310) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 20.03.2013 |
CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sözlerimin başında dün akşam Adalet ve Kalkınma Partisi ile Adalet Bakanlığına yapılan terörist saldırıları kınıyorum. Terör nereden gelirse gelsin lanetlenecek bir eylemdir.
Sayın Başkan, ülkemiz maalesef huzursuz. AKP'nin izlediği iç ve dış politika maalesef ülkemizi huzursuz bir ortama getirmiştir. Türkiye'de cereyan eden olayların AKP'nin izlediği iç ve dış politikadan ari olduğunu düşünmek mümkün değildir.
Şimdi, biraz evvel özelleştirme konusu üzerinde duruldu. Özelleştirmeyi niçin yapıyoruz? Verimliliği artırmak için yapıyoruz, istihdamı artırmak için yapıyoruz ve bu şekilde ekonomiye canlılık getirilsin diye hep özelleştirme yapılıyor, ancak siz de biliyorsunuz ki Türkiye'de yapılan özelleştirme, maalesef bunları sağlamaktan uzaktır.
Şimdi, üç beş tane somut örnek vereceğim. Balıkesir SEKA fabrikası 1 milyona özelleştirildi, değeri 50 milyon lira. Siz şimdi buna özelleştirme diyebilir misiniz? Özelleştirilen hangi kurumda istihdam arttı, verimlilik arttı, yeni teknoloji geldi?
Bolu'da ORÜS vardı, biliyorsunuz, Orman Sanayi Ürünleri. Şimdi, içimizde orman genel müdürlüğü yapan sayın milletvekilleri de var. O ORÜS şimdi nerede? Özelleşti, yerinde yeller esiyor. İstihdamı artırdık mı? Artırmadık, yok. Biz bu tür özelleştirmelere karşıyız.
Bakın size bir örnek vereyim: Ben Etimesgut'ta otuyorum. Benim oturduğum sitede aranızda oturanlar var. Cuma günü elektrik kesildi, bir-bir buçuk saat elektrik alamadık. 14 katlı binada 14 katı inmek veya çıkmak zorunda kaldık. Aradım ben onları -ancak yarım saatte ulaşabiliyorsunuz- dedim ki: "Niye geç cevap veriyorsunuz?" "Efendim yoğun." dediler, "E, yoğunsa ona göre personel çalıştırırsınız." dedim, "Efendim EPDK bunu kararlaştırıyor." vesaire dediler. Biz bu tür özelleştirmelere karşıyız. Ülkedeki huzursuzluğun kaynaklarından birisi de sizin izlediğiniz politikalar.
Bakınız, 1996 yılında İnsani Gelişme Raporu'nda bazı kriterler sıralanmış sayın milletvekilleri. Bakın "büyüme" diyoruz. İstenmeyen büyümeyi saymış, diyor ki: "İstihdam yaratmayan büyüme iyi bir büyüme değildir. Eşitsizlikleri artıran büyüme kabul edilebilir, makbul bir büyüme değildir. Toplumun en dezavantajlı kesiminin katılımını engelleyen büyüme iyi büyüme değildir. Kayıt dışı büyüme iyi büyüme değildir. Geleceği yani doğal kaynakların ve çevrenin doğru kullanımını gözetmeyen büyüme doğru büyüme değildir." Sizin öngördüğünüz büyümede yani Türkiye'de meydana geldiğini söylediğiniz büyümede bunların hiçbiri yok. Bunların hiçbirini gözetmiyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz, göç ve uluslararası korumayla ilgili tasarıyı görüşüyoruz. Ülkemize 1923 yılından beri şu veya bu şekilde diğer ülkelerden insanlar gelmiştir. Bizden de, Türkiye'den de bilhassa 1960'tan sonra Avrupa'ya göçmen işçi gitmiştir. Bakın, İsviçreli bir yazar ne diyor: "Biz iş gücü istedik ama onlar insan gönderdi." Yani, bizim gönderdiğimiz iş gücüne insan gözüyle bakmadı. Maalesef, dünyada göçe bakış açısı böyle.
Değerli arkadaşlarım, demin de söyledim, ülkemize, 1923'ten bu yana, muhtelif defalar dışarıdan insanlar gelmiştir; şu anda da Suriye'den gelen sığınmacılar var. Suriye'den gelen sığınmacıların sınır kentlerinde ne tür sorunlar yarattığını biz muhtelif defalar dile getirdik ama dinleyeniniz olmadı ve Suriye'yi kendi iç işiniz olarak gördünüz. Hâlbuki, biz, Suriye'deki olayların Suriye halkı tarafından çözümlenmesi gerektiğini söyledik, siz bizi dinlemediniz. Bize göre sizin farklı bir düşünceniz vardı. Kral Abdullah on beş gün evvel buradaydı, konuk ettiniz. Bakınız, Kral Abdullah şöyle diyor: "Yeni ve radikal bir ittifak doğuyor. Mısır ve Türkiye'de gelişen bir `Müslüman Kardeşler hilali'ni görüyorum." Biz baştan bu yana bunu söylüyoruz. Bakın değerli milletvekilleri, bunu biz söylemiyoruz. Bunu sizin konuk ettiğiniz kişiler söylüyor.
Göç meselesine gelirsek. Siz tabii ne derseniz deyin, göçe konu olan insandır. O nedenle, alınacak tedbirler de insan odaklı olmalıdır, yani göçe maruz kalanların insan olduğu gerçeğini uzak tutmayacağız.
Değerli milletvekilleri, gerek iç göç gerek dış göç, göç alan bölge veya ülke insanı, maalesef, göç yoluyla gelenlere karşı her zaman hoşgörülü olamıyor. Hatta bazı ülkelerde, örneğin Almanya'da olduğu gibi, ırkçı bazı saldırılara bile maruz kalabiliyor insanlar. Şu anda Türkiye'de böyle bir sorun yok ancak bunu göz ardı etmemeliyiz. Şimdi, tabii, insanlar niye başka ülkelere göç ediyorlar; doğdukları, yaşadıkları, büyüdükleri yeri terk ediyorlar? Aslında bizim bu konu üzerinde durmamız lazım gerek iç göçü düşünürken gerekse de dış göçü düşünürken. Gerçi bu yasanın amacı, dışarıdan Türkiye'ye gelen insanların Türkiye'de kalışları, Türkiye'ye girişleri ve Türkiye'den çıkışlarıyla ilgili konuları düzenlemek ancak göç konusu açılmışken Türkiye'den Avrupa'ya gidenlere bir göz atmakta da fayda var.
Değerli milletvekilleri, elli yılda yaklaşık 4,5 milyon Türk kökenli vatandaşımız Avrupa ülkelerine gitmiştir. Almanya'da, biliyorsunuz, bu göç konusuyla ilgili önemli bir altyapı kurulmuştur. Oysa biz Türkiye'de daha yeni bir genel müdürlük kuruyoruz. O nedenle, bu yasanın hazırlanmış olmasını bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim; biz burada sizi çok eleştirdik, eleştirmeye de devam edeceğiz ama şunu bu tasarı vesilesiyle belirtmek istiyorum: Bu tasarı gerçekten iyi ve diğer tüm aktörlerin görüşleri alınarak hazırlanmıştır. O nedenle, ben emeği geçen tüm İçişleri Bakanlığı bürokratlarına buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Komisyonda görüşülürken de, Komisyondan önce de, daha sonra da Komisyon üyelerine yeteri miktarda bilgi verilmiştir ve Komisyon üyelerinin katkıları da bu şekilde değerlendirilmiştir. Umuyorum tüm tasarılar bundan sonra böyle hazırlanır. Komisyonda da söylemiştik ama ondan sonra gene herkes bildiğini okudu. Umudum olmasa da tasarıların bu şekilde inşallah hazırlanacağını umut etmek istiyorum.
Bilindiği gibi, göç temel olarak ikiye ayrılıyor: İç göç ve dış göç. Biraz evvel de ifade ettim, bilhassa 1950'den sonra, Türkiye içerisinde yoğun bir göç hareketi yaşanmıştır, 1960'tan sonra da ülkemizden Avrupa'ya pek çok yurttaşımız çalışma amacıyla göç etmek durumunda kalmıştır. Ülkemize de -demin ifade ettim- muhtelif yıllarda göçler olmuştur. İşte, bununla ilgili altyapının hazırlanması gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, ciddi bir plansızlık sonucu, yurt içindeki göçler, maalesef iyi idare edilememiştir. Pek çok sorunu iç göçler beraberinde getirmiştir. Ekonomik, sosyal ve siyasal pek çok sorun gündemimize göç yoluyla girmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, bu konuda özel bir durum arz etmektedir. Türkiye, yoğun bir nüfus artışına maruz bırakılmış bir ülkedir. Sizin izlediğiniz politika da Türkiye'deki bu plansız nüfus artışını teşvik etmektedir. Sayın Başbakan, her yerde, en az 3 doğumdan bahsetmektedir, bunu zaman zaman 5'e de çıkarmaktadır.
Şimdi, değerli milletvekilleri, siz, insanlarınızı eğitebiliyorsanız, onları geleceğe hazırlayabiliyorsanız, meslek sahibi yapabiliyorsanız, elbette, genç nüfus önemli bir sermayedir, beşerî sermaye bu açıdan önemlidir ama siz, onları eğitemiyorsanız, geleceğe hazırlayamıyorsanız, iş güç sahibi yapamıyorsanız, meslek sahibi yapamıyorsanız bu fazla nüfus birer hazır bomba gibidir.
Göç bir sonuçtur, göç bir sebep değildir, göç sonuçtur. Neyin sonucudur? Göç, birtakım siyasal, sosyal ve ekonomik yapıların sonucudur. Asıl neden, dengesiz, istikrarsız, siyasi ve ekonomik yapıdır. Bu yapının sonucu olan göç dalgası da çok büyük olunca, çarpık kentleşme ve diğer sorunlar kendisini hemen hissettirmektedir.
Göç deyince önemli bir başka başlık ise, Türk vatandaşlarının özellikle 1960 yılından sonra Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine, sonra da Libya, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Orta Asya ülkelerine işçi olarak göç etmiş olmasıdır. Bunların sayısı, sayın milletvekilleri, 5 milyon civarındadır.
Türk iş göçünün sıkıntıları ve sorunları henüz aşılamamıştır. Özellikle Batı ülkelerine giden işçilerimizin ülkeye döviz getirmeleri, onları yalnızca döviz makinesi gibi görmemize neden olmuş, sorunlarına çözüm getirmek için hiç ciddi bir çalışma yapılmamıştır. Oysa, dışarıya göç, ülkemize gelen ciddi döviz artışı olarak kendisini hissettirmiş, ülke turizminin gelişmesine katkı yapmış ve dış ticaretimizi de olumlu etkilemiştir.
...
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Ben de sayın konuğumuza hoş geldiniz diyorum.
Sayın milletvekilleri, göç, kalıcı bir değişimdir. Göçler, itici ve çekici faktörlerin etkisi altındadır. İtici faktörler, insanları mevcut yerlerinden hoşnutsuz eden baskılar nedeniyle uzaklaştırırken, çekici faktörler ise onu yeni yerleşim yerlerine çekmektedir.
Birleşmiş Milletlerin 2012 verilerine göre dünyada 230 milyona yakın insan doğmadığı bir ülkede yaşıyor. Yalnızca, 2012 yılında, siyasi ayaklanma, şiddet, doğal felaketler ve büyük ölçekli projeler ile daha iyi bir yaşam sürdürmek için dünya çapında büyük bir nüfus hareketliliği yaşanmış, bu nedenlerle 72 milyon evini terk etmek zorunda kalmıştır.
Türkiye son yıllara kadar özellikle güney ve doğu ülkelerinden kaçak olarak gelip batıya giden yabancılar için bir geçiş ülkesiydi. Ancak bugün, Türkiye geçiş ülkesi olmanın yanında bazı ülke vatandaşları için de kalış ülkesi niteliğini kazanmıştır. Bu tasarı, bu şekilde ülkemize gelen, ülkemize giriş yapan, ülkemizde kalan ve ülkemizden çıkmak isteyen yabancılarla ilgili konuları düzenlemektedir. Bu konuda biliyorsunuz çok eski düzenlemeler yapılmıştır. Bu eski düzenlemelerin işlevini yitirmesi ve günün şartlarına uydurulması gerekmesi nedeniyle bu tasarıyı -demin de söylediğim gibi- olumlu karşılıyoruz.
Sayın milletvekilleri, ülkemize Körfez Savaşı sırasında, 1991 yılında Kuzey Irak'tan insanlar göç etmek durumunda kalmışlardır. Biliyorsunuz, 80'li ve 90'lı yıllarda Avrupa'da meydana gelen olaylar nedeniyle Bosna'dan, Kosova'dan, Bulgaristan'dan insanlar ülkemize gelmek durumunda kalmışlardır. Şimdi, aslolan, insanların kendi ülkelerinde mutlu ve müreffeh yaşamalarıdır. Türkiye'nin izleyeceği politika bunu öngörmelidir.
Bakınız, -hatırlarsınız belki o günleri- 89 yılında o zamanki Bulgaristan Devlet Başkanı Jivkov'un baskısı nedeniyle Bulgaristan'dan Türkiye'ye toplu göç hareketleri oldu. O zamanki Sayın Başbakan demişti ki: "70 milyon olalım da siz gününüzü görürsünüz." Gene, hatırlayın "Biz 70 milyon olunca ümüğünü sıkarız." demişti. Ne oldu, ümüğünü sıktık mı? Demek ki değerli arkadaşlarım, bizim bu konularda akılcı davranmamız lazım, duygusal hareketlerden sakınmamız lazım, sadece nüfusun fazlalığını her problemin çözümü için tek ve yeterli şart olarak görmememiz lazım.
Kuşkusuz, göç, özellikle dış göç ve yabancılar kavramı yalnızca yasal düzenlemelere de sıkıştırılamayacak kadar geniş bir konudur. Yasal düzenlemeler son derece önemlidir ama bu alanda asıl olan insanı merkeze alarak, insan odaklı olarak yapacağımız düzenlemelerdir çünkü göçün konusu insandır.
Bu yasa tasarı önemli bir adımdır ancak koşullara ve gelişmelere göre sürekli gözden geçirilmelidir. Yasanın bu şekilde uygulanması ileride doğması muhtemel problemlere de anında müdahale etme imkânı sağlar.
Bu yasa, yabancıları kapsamaktadır ve uyum yasalarıyla da birleştirilmelidir. Türkiye'ye kaçak veya normal yoldan giren herkes Birleşmiş Milletlerin finanse ettiği bazı kamplarda barındırılmaktadır. Şu anda, bu durumda olan ve kabul edilmeyi bekleyen bazı insanlar kayıt edilmeyi ve ülkeye kabul edilmeyi bekliyorlar. Yalnız, bu uluslararası göç ve başka ülkelere akın başka amaçlar için kullanılmamalıdır. Ucuz iş gücü gibi ahlaki olmayan nedenlerle bu işe sıcak bakılmamalıdır. Biliyorsunuz şu anda ülkemizde bulunan, bilhassa eski Sovyet Bloku ülkelerinden ülkemize gelen pek çok insan yaşıyor ve bunlar hasta bakıcı, çocuk bakıcısı, temizlikçi gibi işlerde çalışıyorlar; hatta inşaat, tekstil ve madencilik gibi alanlarda da çalışanlar var.
Değerli milletvekilleri, sözlerimin sonunda Suriye'ye kısaca değinmek istiyorum, zaman azaldı. Şu anda sınır kentlerinde büyük bir huzursuzluk var. Pek çok insan, kim oldukları bilinmeden, ülkemize gelmiş ve yaşamaktalar. Şu anda Kilis'te Kilis'in nüfusundan daha fazla Suriyelinin olduğunu söylenen insanlar var. Suriyeli midir, değil midir de bilmiyoruz. Gaziantep'te keza öyledir, Nizip'te öyledir. Biz bunlarla ilgili mutlaka tedbir almak durumundayız, bunları kayıt altına almak durumundayız. Terör örgütleriyle irtibatta olup olmadıklarının tespitini yapmak durumundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Serindağ, sürenizi bir dakika uzatıyorum.
Buyurun.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu, ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu, ülkemizi çok yakından ilgilendirmektedir, Hatay'ı da ilgilendirmektedir, Gaziantep'i de ilgilendirmektedir, diğer sınır kentlerini de çok yakından ilgilendirmektedir.
Şu anda, resmî rakamlara göre, 30 bin Suriyeli kayıt yaptırmak için Gaziantep'te yetkili makamlara başvurmuştur, oysa başvurmayan pek çok insan da vardır. Bunların ikamet izinleri uzatılmıştır. Ancak, bunlar problem olmaya devam ediyorlar çünkü biz kim olduklarını bilmiyoruz, ne yaptıklarını bilmiyoruz, nasıl yaşadıklarını bilmiyoruz, kimlerle irtibatta olduklarını bilmiyoruz. Bunların bu bilinmezlik sürecinden kurtarılması lazım ve Türkiye'nin Suriye politikasını da bir an önce değiştirmesi lazım. Bakın, Amerika'nın yeni Savunma Bakanı ve yeni Dışişleri Bakanı bile diyalog çağrısı yapıyorlar değerli arkadaşlarım. Biz, Türkiye'nin bu bölgede yaşadığı gerçeğini unutmadan politikalarımızı bunlara göre tespit etmeliyiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)