GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi için Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:15
Tarih:13.07.2023

SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Değerli milletvekilleri, İYİ Parti adına teklifin 14'üncü maddesi üzerinde konuşmak için söz aldım.

Madde ağız ve diş sağlığı hizmetleri ile yaşlı sağlığı hizmetlerinin aile sağlığı merkezlerinde verilmesini öngörüyor. Fiziki koşullarının oluşturulması şartıyla aslında üzerinde konuşulabilecek de talep edilen de bir düzenleme ama biz aile sağlığı merkezlerinde çalışan hekimlerimiz bu konuda ne düşünüyor bilmiyoruz, diş hekimleri ne düşünüyor onu da bilmiyoruz çünkü hiçbiri kendileriyle ilgili kanun yapımında maalesef sürece dâhil edilmedi her zamanki gibi.

Şimdi, önümüzde bir metin var, metnin içinde birbiriyle alakasız, asli muhataplarının da tali komisyonların da görüşüne gerek duyulmadan sıralanmış yığınla başlık var, bizden de bunları kanunlaştırmamız, "Yaptık oldu." dememiz bekleniyor, kusura bakmayın diyemeyeceğiz. Milletin verdiği yetkinin açıkça milletin aleyhine yani kötüye kullanıldığı ve "Biz kazandık." kibrinden başka da hiçbir dayanağı bulunmayan bu son derece ciddiyetsiz düzenlemenin vebaline ortak olmayacağız.

Şimdi, neresinden tutsak elimizde kalan bir torbadan söz ediyoruz. Dün geç saatlere kadar uzun uzun konuşuldu. Kanunun geriye yürütülmek istenmesinden, AYM'nin daha önceki emsal iptal kararından, deprem vergilerinin geçmişte amacı dışında kullanılmış olmasının bizzat iktidar tarafından itiraf edilmesinden, işte, üniversitede bir doçent ile çaycıyı ücrette eşitleyen bu dengesiz politikayı giderememesinden emekli diye bir sosyal kesimin varlığını yok saymasına kadar çok fazla gerekçeyle oluru yok bizim için bu teklifin. Bu kara deliğe dönmüş, hepimizi yutan finansman açığının -deprem bahane- aslında bilimle inatlaşan ucube ekonomi tezlerinden kaynaklandığı yeterince dün kayda geçirildi, tekrar etmeyeceğim uzun uzun ama velev ki, diyelim ki bütün sebep deprem. Şu gün bunları konuşuyor olmamıza, bu köklü devletin böyle zor zamanlarda tam da bugün olduğu gibi ona buna el açmayalım diye, tam da bugün olduğu gibi iktidarların bütün beceriksizliklerinin bedelini millet ödemesin diye biriktirdiği bir kefen parası vardı, bilmiyorum hatırlayanınız var mı? Ne oldu o kefen parasına? Merkez Bankasının olağanüstü durumlarda kullanılsın diye yıllık safi kârının yüzde 20'sine denk gelen oranda biriktirdiği ihtiyat akçesinden söz ediyorum. Önce, 2019 yılında, biliyorsunuz, oran yüzde 20'den yüzde 6'ya düşürüldü, sonra da hazineye aktarıldı. Şimdi, bizim kefen paramıza ne oldu da biz kefen bulamaz hâle geldik o büyük afette insanımıza? Bununla, bunun cevabıyla yüzleşmemiz gerekiyor vicdanınız varsa.

Şunu da bir sorgulamamız gerekiyor: İktidar Cumhurbaşkanına bu akıl almaz oranda borçlanma yetkisini talep etmeden veya elini milletin cebine atmadan önce üzerine düşen her şeyi yaptı mı gerçekten? Yani biz, gerçekten bugün elimizden başka hiçbir şey gelmeyen noktada mıyız ki bunları konuşuyoruz? Arkadaşlar, bu kürsüde bu teklifi "Biz çok zor günlerden geçiyoruz. Biz iktidar olarak dünyayı kıskandıran o VIP uçak filomuzu küçülttük; yazlık-kışlık saraylarımızı kullanıma kapattık; bakan, milletvekili, bürokrat, 3-4 maaşlı hiç kimseyi bırakmadık yani biz üzerimize düşen her şeyi yaptık, siz de bu işe el atın, dayanışalım." diye konuşmak başka bir şey -hepimiz destekleriz, hep birlikte konuşuruz- ama "Bizim paramız yok, kalmadı, tükettik ve olmayan paramızı da har vurup harman savurmaya, sizin çocuklarınızı, torunlarınızı borçlandırmaya, ejder meyveli 'smoothie'lerimiz eşliğinde somon yemeye devam edeceğiz ama siz de karın tokluğunuzdan, çocuklarınızın sağlığından, gelişiminden, huzurundan fedakârlık edip bizim yanlışlarımızın bedelini ödeyeceksiniz çünkü seçimi biz kazandık." umursamazlığının gölgesinde konuşmak başka bir şey. Ayıp da bir şey, vicdanla da bağdaşmayan bir şey; yazık ki biz iki gündür bunu yapıyoruz.

"Bu teklifle toplanacak astronomik meblağ nerelere harcanacak?" sorusu çok soruldu. Bu belliyse bize niye sunulmadı hem Komisyonda hem burada, belli değilse bu meblağlar, bu oranlar neye göre belirlendi; bunu bilmek doğal hakkımız diye düşünüyorum. Şimdi, görüyoruz, daha borçlanma yetkisi verilmeden borçlanılması düşünülen Körfez ülkelerinin kapıları çalınmaya başlandı. Anlamadığım bir husus var benim burada: Bu uluslararası tefeciler Londra'da olunca pek fena da Doğu'da olunca çok mu âlâ oluyor Allah aşkına! Yani bu Körfez ülkeleri bize niye bu kadar cömert, neyin karşılığında cömert, ne vermeyi taahhüt ediyoruz? Tamam, alacağız da biz ne vermeyi taahhüt ediyoruz? Ben iktisatçı değilim ama az buçuk tarih şuuruna sahip bir cumhuriyet vatandaşıyım ve öyle bilirim ki bu devletin dış borçlar konusunda bir çizgisi vardır İktisat Kongresi'nden -I. Kongre'den- itibaren: Dış borca binaen tam bağımsızlıktan taviz verilmez, verilmezdi. Borç, meblağ maliyenin geleceğini tehlikeye atacak düzeylere ulaşmaz, ulaşmamalıydı ve gelen paralar, dış borçlar mutlaka üretime harcanırdı, tüketime değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası böyle kuruldu, iktidarın pervasızca sattığı o fabrikalar, limanlar, millî sanayi böyle oluşturuldu. Şimdi, bakıyoruz, üretim yüzde 3 yani, olmayan parasını, üretmediği ürüne harcayarak sözde büyüyen, özde ise freni boşalmış kamyon gibi giden bir ülkeye döndük. Gelecek planınız bu ülkede yaşamaksa iktidar mensupları, bütün samimiyetimle rica ediyorum, bizim kadar siz de biraz endişelenmelisiniz bu duruma.

Sözümü "Bu dış borçlanma karşılığında acaba hangi tavizler vereceğiz?" endişesi doğrultusunda, cumhuriyeti kuranların İktisat Kongresi'ndeki parolasıyla bitirmek istiyorum: "Biz burayı esir ülkesi yaptırmayız." Size oy veren, burada karşımızda "Biz kazandık." diye gururlanmanızı borçlu olduğunuz o seçmene, o insanlara azıcık saygınız varsa siz de yaptırmamalısınız. Zira, o insanlar, size geleceklerini petrodolar karşılığı emirlere, prenslere ipotekleyin diye vermediler o desteği.

Son olarak da bu teklifin başından beri iktidar temsilcileri refahla özdeşleştirerek yapıyorlar bütün savunmalarını. Ya, Allah rızası için çok rica ediyorum, Türk Dil Kurumu sözlüğünde "refah" kelimesinin anlamına bakın lütfen. Hâlâ çocukların yatağa aç girdiği, çocukların okula aç gittiği... Ben kendi seçim bölgemden, Tekirdağ'dan örnek vereyim: Refah seviyesi yüksek varsayılan bir büyükşehirde bile hâlâ çocukların gidecek okul bulamadığı -bu bir tevatür değil- gerçekten de depremde yıkılan okullar yapılmadığı için -Tekirdağ milletvekillerimiz var burada- çocukların koridorlarda, sığınaklarda üst üste eğitim aldığı bir ülkede, bu teklifi refahla özdeşleştirebilmek için gerçekten utanma duygusuyla ilgili bir probleminizin olması gerekiyor.

Çok teşekkür ediyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)