GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:16
Tarih:14.07.2023

YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; evet, bir ek bütçe üzerinde konuşuyoruz. Tabii, biz Komisyonda olanlar şanslıyız çünkü uzun uzun, bir buçuk saate yakın ek bütçenin sunumunu dinledik -siz bundan mahrum kaldınız- biz bu sayede kendimizi başka bir ülkede, örneğin, Danimarka'da hissettik. Çünkü her şey o kadar iyi, güllük gülistanlıktı ki burada konuşulan bütün rakamlar, burada ortaya çıkmış bütün sorunlar aslında çok iyi bir şey olarak anlatıldı yani anlayacağınız büyüklere masaldı.

Şimdi, burada bir ek bütçe konuşuluyor fakat geriye doğru baktığımızda, bu yirmi bir yıllık döneme baktığımızda, aslında bütçe performanslarını izlediğimizde... Kaldı ki yine sizin döneminizde bütçelerin adı da değişti; performans bütçe oldu, analitik bütçe oldu, bütün bu ad değişmelerine rağmen bir türlü bütçe performansında istenilen düzey yakalanamadı çünkü bütçe yapmayı bilmiyorsunuz ya da bütçe yapmak istemiyorsunuz.

Hem 2023 yılı bütçesi hem de şu anda görüştüğümüz ek bütçeye baktığımızda ki bu bir yaz bütçesi, ekonomideki bu gidişle herhâlde buraya tekrar geldiğimizde bir de hazan bütçesi, sonbahar bütçesi yapacağız. Neden mi? Çünkü, özellikle AKP iktidarları döneminin bütçelerine baktığımızda adı "performans bütçesi" de olsa bütçeler, genellikle ekonominin arkasında sürüklenen ve bu şekilde, aslında ekonomiye müdahale eden, ekonominin sorunlarını ortadan kaldıran ya da ortaya konmuş olan hedefleri gerçekleştirmek adına etki eden bir özelliğe, niteliğe sahip değil; ekonominin peşinde sürüklenen bütçeler ya da ekonomiyi sürükleyen bütçeler. Dolayısıyla, bu anlamıyla bütçe performansları aslında içine sürüklendiğimiz bu ekonomik buhranın nedenlerini açıklıyor çünkü bütçe büyüklüğü zaten hem ekonomideki nispi ağırlığı olarak hem de ekonomiyi yönetme gücü olarak çok çok önemli. Fakat, maalesef bugün yaşadığımız gerçeklik aslında ne denli ciddi sorunlar üreten bir bütçe tarihi yaşadığımızı bize gösteriyor: 2023 yılı bütçesi de böyleydi, şimdi ek bütçe de aynı şeye hizmet edecek.

Çok geriye gitmeyelim, bu bahsetmiş olduğum performans sorununa dair mesela 2013 yılına gidelim. 2013 yılı Orta Vadeli Program'da hedef olarak ortaya koymuş olduğunuz on yıllık projeksiyona bakalım çünkü bu projeksiyonu gerçekleştirebilmeniz tabii ki bütçe performansınıza bağlı olacaktı. Neler söylemişsiniz? "Kişi başına gelir 25 bin dolar olacak." demişsiniz. "Gayrisafi yurt içi hasıla 2 trilyon dolar olacak." demişsiniz. Bütçenin dışında, enflasyonla -ki bu da bütçenin fonksiyonlarından biri- mücadele ve işsizlikle mücadele sonucunda bu 2 göstergenin yüzde 5'in altına düşeceğini söylemişsiniz. "İhracat 500 milyar dolar olacak." Bütün bunları 2013 Orta Vadeli Programı'nda dile getirmişsiniz, hedef olarak koymuşsunuz. Şimdi, böyle bir noktada olsaydık gerçekten bu sıkıntıların büyük bir çoğunluğu yaşanmayacaktı ve 10'uncu büyük ekonomi olacağınızı iddia etmişsiniz. Peki, geldiğimiz durum ne? Bunu söylediğinizde kişi başına yurt içi hasılaya göre gelir 12.500 dolardı, şimdi 10 bin dolar; 25 bin dolara ulaşmak yerine 10 bin dolara gerilemişiz. İhracat, yıl sonu hedefleri tutturulursa 500 milyar doların ancak yarısına ulaşabilecek, 2 trilyon dolarlık gayrisafi yurt içi hasıla hedefinin belki yarısına bile yine ulaşılamayacak. Yani bütün hedeflerde dramatik bir sapma söz konusu. Bu kadar sapmanın yaşandığı bir şey bize şunu söyler: Bütçe yapmayı bilmiyorsunuz.

Dönemin Başbakanı şöyle bir şey söylemişti o hedefler konulduğu zaman -tanırsınız kendisini- demişti ki: "Biz bugüne kadar, geride bıraktığımız on yıl boyunca 300 milyar dolar savaşa harcadık, çatışmalara harcadık, silaha harcadık."

DERYA YANIK (Osmaniye) - Terörle mücadeleye...

SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - "Bu 300 milyar doları ekonomik gelişmeye, büyümeye, kalkınmaya, refaha harcasaydık ülke başka bir yerde olurdu. İşte şimdi bu hedefleri koyuyoruz, 10'uncu büyük ekonomi olacağız." Olmadı. Neden? Silahlanmaya, savaşa, çatışmaya harcama yapmaya devam ettiniz. SIPRI'nin araştırmalarına göre 12 Eylülden yani 1980'den bugüne bu ülkenin 3 trilyon dolar kaynağı silaha, savaşa, çatışmaya gitmiş...

ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Teröre...

SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - ...ve sonuç ortada. Ve 2013 yılındaki bu projeksiyon 2015 yılından itibaren hızla tersine dönmüş. Neden? Çünkü masayı devirdiniz ve o masanın altında bütün ülke kaldı, ekonomi de kaldı. O masayı düzeltmek gerektiğini defalarca dile getirmemize rağmen sürekli olarak bir düşmanlık anlayışıyla, bir silahlanma yarışındaki bu gayretle, bir savaş düşkünlüğüyle aslında ülkenin sürüklendiği yer işte bu ek bütçe gerekçesinde kendisini ortaya koyuyor.

Bugün 14 Temmuz, Diyarbakır Cezaevinden bugüne geçen süreye baktığımızda yaklaşık kırk yıl geçmiş, acılar dinmemiş, büyümeye devam etmiş. Bugün de cezaevlerinde aynı sorunlar var çünkü toplumsal barışı sağlayacak, adaletli bir ülkeyi var edebilecek şekilde kaynaklarımızı bir türlü kullanamamışız. Bunu yapması gereken, bütçe yapan Parlamentodur. Eğer Parlamento bütçesini yapabilseydi, ortaklaşabilseydi, o konsensüsü sağlayabilseydi... Meclis-i Mebusanda konsensüs mü geçiyordu? Herhâlde oydaşma da geçmiyordu, mutabakat geçiyordu Osmanlıca olarak. Dolayısıyla onu sağlayabilseydi bugün belki de bu sorunların hiçbirini konuşamayabilirdik. Evet, bütçe hakkı o yüzden önemli, bütçeyi yapmak o yüzden önemli.

Bugün dünyada tartışılan en önemli konulardan biri üçüncü dünya savaşı, uzun süredir aslında bu tartışılıyor fakat bu üçüncü dünya savaşı tabii, birinci ve ikinci büyük savaşlara benzemiyor. Bu farklı araçlarla, farklı bir anlayışla, bazen vekâlet savaşları, bazen bayağı sıcak tezahürlerle devam ediyor. Bizim en önemli gayretimiz ülkemizi ve bölgeyi yani Türklerin ve Kürtlerin yurtlarını savaştan uzak tutmak, barış içinde inşa etmek olmalı. Bunu sağlayabilecek bir iradeyi hep birlikte yapabiliriz. O yüzden bizim yeni bir misaka ihtiyacımız var. İşte, o masayı devirmek aslında bu misaktan da kopuş anlamına geliyordu. Oysa bunu başarabilirdik, hem ülkemizi hem bölgeyi savaştan uzak tutabilirdik. Oysa hep tersine gittiniz, hâlâ da gidiyorsunuz. Hâlâ NATO'yla yani bir savaş örgütüyle kol kola girerek savaşı âdeta Ukrayna'dan alıp Orta Doğu'ya hızla taşımak gibi bir niyetiniz var. Oysa tam tersini yapmalıyız. Dolayısıyla hem ülkemizde hem bölgemizde barışı savunmalıyız. Sürekli olarak bu ülkenin kurucusuna gönderme yapıyorsunuz değil mi, Mustafa Kemal Atatürk'e: "Yurtta sulh, cihanda sulh." Bu sadece bir manşet olarak kalıyor. Biz, içeride savaş, dışarıda savaş; içeride şiddet, dışarıda şiddet... Nerede sulh, nerede barış? Ama bunun için toplumsal barıştan...

ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Dışarıda nerede savaş?

SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Her yerde savaş.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Nerede?

SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Her yerde savaş.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Mesela?

SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - İzliyorsunuz.

İşte, ayırdığınız bütçede askerî harcamalara giden şeyi bizatihi dönemin Başbakanı söyledi, 300 milyar dedi. Yılda 30 milyarlık kaynağı ayırmaya devam ediyorsunuz. Ek bütçe, bütçe hakkını korumuyor; 2023 bütçesi de korumadı, ondan öncesi de korumadı. Peki, bütçe vasfını koruyabiliyor musunuz? Örneğin "makro finansal istikrar" sözü, bu aralar yine çok sıklıkla söyleniyor. Örneğin "istikrar", örneğin "büyüme"; bu sözlerin hepsi sıklıkla dile getiriliyor. Evet, bütçenin önemli fonksiyonlarından biri makroekonomik istikrarı sağlamak, finansal istikrarı sağlamak, büyümeyi düzenlemek. İşte, bunu yapabilmeniz için kaynakları iyi yönetmeniz gerekiyor. Sıklıkla büyümeyle övünüyorsunuz. Ekonominin büyümesi her şeyin hallolduğu anlamına gelmez. Her büyüme, sağlıklı ve iyi büyüme anlamına gelmiyor, nitekim öyle oluyor: Ekonomi büyüyor, sorunlar da büyüyor; ekonomi büyüyor, krizler derinleşiyor; ekonomi büyüyor, yoksulluk artıyor; ekonomi büyüyor, çevre felaketlerinin ardı arkası kesilmiyor; ekonomi büyüyor, kadınlar yoksullaşıyor, kadınlar daha fazla şiddete maruz kalıyor. E, böyle büyüme eksik olsun. Bu büyümenin kime yararı var? Bu büyümeden kim nasipleniyor? Bu büyümeden bir avuç zengin nasipleniyor. Gelir dağılımı araştırmaları zaten bunu bize söylüyor. Dolayısıyla bu büyüme sağlıksız bir büyüme, obezite bu. Dolayısıyla çoklu organ yetmezliğine götürüyor bizi. İşte "çoklu kriz" dediğimiz de bu. Ülkemizin içinde bulunduğu en temel sorun bu. Bundan ülkeyi kurtarmamız gerekiyor. Biz ne yapıyoruz? Tam tersine, hâlâ kaynakları o zenginlerin açmış olduğu kara deliklerin içine tıkmaya devam ediyoruz. Böyle olduğu sürece bu yoldan çıkmak mümkün değil.

Peki, bu ek bütçenin, iki gündür görüştüğümüz torba yasanın kamuflajı ne? Deprem. Şimdi, şöyle güzel bir kelime kullanmışsınız; çok da önemli, bu sunumun içinde var: "Dirençli şehirler yaratacağız." Şimdiye kadar niye yaratmadınız? Deprem vergisi aldınız, topladınız; o dirençli şehirler neden yaratılmadı? Çünkü neden biliyor musunuz? Dirençli şehirler yerine dirençli müteahhitler yarattınız. Müteahhitlerin durumu çok iyi, hiçbir ekonomik krizde sarsılmayacak kadar dirençliler ama şehirler her depremde yerle bir olmaya devam ediyor.

Bütçe açığı... Bütçe açığı için biraz önce Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı dedi ki: "2022 yılında yüzde 1 gibi bir hedefi tutturduk, bir başarıdır." 2022 yılında böyle bir performans, başarı varsa neden hemen 2023 yılında başlangıç hedefi olarak yüzde 3,5'luk bütçe hedefiyle başladınız çünkü dert, böyle bir performans değildi. Peki, siz 2022 yılı sonunda bütçeyi yaparken depremin olacağını mı tasavvur ettiniz? Hayır ama seçimin olacağını biliyordunuz.

Bir de bu 104 milyar dolarlık bir hesap var ortada. Kim yapmış, nasıl yapmış? Bu hesaba göre ne kadar ev yapılıyor, nasıl yapılıyor? Bunun ayrıntılı bir şeyi yok. Ama ortada bir efsane dolaşıyor, sanki gerçekten buraya 104 milyar dolarlık bir yatırım yapılacakmış gibi. Şimdi, finansal istikrar dediğinizde, kaynakların nasıl yönetileceği dediğinizde işte, bu hesapların çok ciddi bir şekilde yapılması bir zarurettir. Dolayısıyla, kaynak dediğinizde bunun özellikle finansmanına çok çok özel bir şekilde titizlikle emek harcamak gerekir. Bakalım finansman tarafına içinde bulunduğumuz koşullarda; vergi: Dolaylı vergiler yüzde 70'ti ek bütçede, kurumlar vergisinin yansıtılma ihtimalleriyle baktığınızda neredeyse yüzde 80'e çıkmış. Bunca adaletsiz bir vergilendirmeyle aslında toplumda yaratacağınız tahribat, yoksullaşma çok daha derinleşecek. Dolayısıyla, bu türden bir yoksullaşmayla beraber, aslında vergi performansı da düşecek. Yani vergi adaletsizliği, bir yerde, bütçe açısından çok ciddi bir handikabı beraberinde getiriyor. O yüzden de siz sürekli yan yollardan kaynak arama derdine düşüyorsunuz. Nedir o yan yollardan biri? Cumhurbaşkanlığına tanınan, işte, borçlanma yetkisi, devasa bir rakam, böyle bir yetkinin verilmesi kabul edilebilir değil ya da kur korumalı mevduat, bir acayiplik var bunda. Şimdi, insanlara diyorsunuz ki: "Dolarını bana getir. Bu doları sana geri vereceğim." Ne zaman? Üç ay sonra. Peki, o, size dolarını veren üç ay sonra ne diyecek? "Aynısını aldım, gittim. Üç ayda elime ne geçti?" Onun üç ayda eline bir şey geçmesini sağlıyorsunuz, değil mi? Buna ne diyoruz? Faiz, prim, neyse. Peki, kur korumalı bir mevduat stratejiniz, bir finansal politikanız varsa, o primi alanlar, o faizi alanlar onunla ne yapar sizce? Döviz alır çünkü kur korumalı mevduat hakkı veriyorsunuz. Böyle garanti bir şey varken başka bir riske girer mi? Finansman demek risk analizi demek. Yani diyorsunuz ki: "Al sana prim, al sana faiz. Sen git, dolar al, getir; ben onu korumaya devam edeceğim." Şimdi, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülke kendi parasını başka bir paraya, başka bir ülkenin parasına endekslemez, bu mümkün değil. Şimdi, bu hesapta gördüğümüz, ortaya çıkan şey, finansal bir kâbus. Keza kısa vadeli dış borç, keza cari açık, bunları üst üste koyduğunuzda, aslında, Türkiye'nin finansman kâbusu kendini gösteriyor. Bu ek bütçeyle, torba yasayla yapmaya çalışılan şey, bu kâbusu ortadan kaldırmak değil, beslemek. İşte, akıl dışılık, irrasyonalite de burada saklı. Yoksa politika heterodoks olmuş, ortodoks olmuş çok da önemli değil. Neler yapıyorsunuz? Kiralar yüzde 25 olacak yani aspirinle kanser tedavisi gibi bir şey. Kiraları yüzde 25'te tutsanız ne olur, tutmasanız ne olur; ev sahibi kiracı öldürüyor, kiracı ev sahibi öldürüyor, ortalık Teksas'a dönmüş. Ya, böyle bir şey olabilir mi? "Ev sahipleri haklı." demiyorum, ben de kiracıyım. Keşke kiraları sıfırlasak, herkesin barınma hakkından dolayı bir konutu olsa, bunu başarabildiğimiz bir ülke olsak keşke. Nedir kira vermek? Ama madem böyle bir sistem var, bunun nedeni ne biliyor musunuz? İşte, o dirençli müteahhitleriniz. Öyle bir rant alanı yaratıldı ki o rant alanının karşılığında o rantın yaratmış olduğu mülk fiyatları ister istemez işte böyle bir kira sorununu ortaya çıkarıyor. 1 milyon liralık daire 10 milyon lira rantla satıldığında, daireyi 10 milyon liraya alan bunu kiraya verirken de dönüyor tabii ki bu fahiş kiraları istiyor. Dolayısıyla ciddi bir konut sorunuyla karşı karşıyayız. Gelir dağılımı, servet dağılımı bu kadar bozuk olan bir ülkede fiyat kontrolü yapacaksanız bunu kapsamlı bir şekilde yapmalısınız; seçim yatırımı olarak bir tek fiyatta kontrol sağlayıp rant alanlarına girmediğiniz sürece bir başarı, bir performans, enflasyon üzerinde bir iyileşme yaratamazsınız. Ha, enflasyonun üzerinde iyileşmeyi TÜİK eliyle başarıyorsunuz ama gerçekler o değil, gerçekler bize bambaşka bir enflasyon oranını, bambaşka bir şeyi gösteriyor. TÜİK, size bir manşet enflasyon gösterir; oysa hayat pahalılığı başka bir şeydir, çarşıda, pazarda yaşanandır.

Şimdi, emekliler konusu... Gerçekten bütün bu olan bitenin içinde belki de en büyük mağduriyeti emekliler yaşadı çünkü ciddi bir hata var ortada, düzeltilmesi gereken bir hata var. Ortağınızı dinlemediniz, gerçi bir teklifte bulundu, teklifin öyle ya da böyle olması ayrı bir tartışma; beni de dinlemeyeceksiniz ama ben de bir teklifte bulunmak istiyorum çünkü emeklilere karşı bir sorumluluğumuz var. Şimdi, kök ücret ile en az emekli maaşı, ücreti arasında bir fark var: Yaklaşık 2 bin lira. Gelin, her emekliye 2 bin lira verelim baştan. Her emekliye vereceğimiz 2 bin lirayla 5.500 lira olan kök ücret 7.500 liraya çıkar; doğru mu? Doğru ve buradan itibaren bu ücretleri yeni kök ücreti olarak belirleyelim, üzerine yüzde 25 zam yapalım. Bunun maliyeti yaklaşık 180 milyar lira, bilemediniz 200 milyar lira. Şimdi, bütçeciyiz, o zaman kaynağını da söylemek zorundayız: Cumhurbaşkanına borçlanma yetkisi verdiniz ya 2,2 trilyon; onun noktadan sonraki 2'lik kısmını, 200 milyarını buraya kullansın; emekliler de mutlu olsun, en azından şimdilik kısmen de olsa bir iyileşme olsun. Bunu söyledik, dinlemeyeceksiniz, dinlemeyeceğinizi biliyoruz ama en azından emekliler size sözünü bir yolunu bulup dinletecektir.

Şimdi, ekonomide bütçe yaptığınızda toplum dönüp size bakıyor, öğretmenler bakıyor. Mesela geçen bütçede öğretmen atamaları için söz verdiniz "Ek bütçede öğretmen atamasını da ek olarak yapacağız." dediniz. Yok, şimdi öğretmenler size bakıyor; nerede?

Sağlık; ciddi sağlık sorunları var. Mesela Muş Devlet Hastanesinde doktor yok. Muş'ta hastalandığınızda gideceğiniz yer Elâzığ Devlet Hastanesi; yolda ölmezseniz, hava iyiyse, güzelse, yollar açıksa. Muş Devlet Hastanesinin araştırma hastanesi olması da elzem bir durum çünkü her yerde bu araştırma hastanesini yapmalısınız ama böyle bir mesele çözüme kavuşturulmamış. Yine, mesela bakıyorlar, yolları yok köylerin; Muş'ta köylüler yol istiyorlar uzun süredir, yol yapılmamış. İşte, bugün Şırnak Vekilimiz açıklama yaptı; Cizre-Silopi yolu bozuk, her gün o kadar çok kaza oluyor ki ölümlü kaza, çok ciddi bir sorun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - E, bu yollara kaynak ayırmak lazım ama Şimşek 2011'de dedi, siz de yeniden onu getirdiğinize göre yol yapacaksınız. Nereye yapacaksınız? Yeni köprüler yapılacaktır. Mesela Osmangazi Köprüsü var; biliyor musunuz? Şimdi, Muş'taki köylüler o bozuk yollarından giderken aslında farkında değiller, Osmangazi Köprüsü'nden geçiyorlar sürekli. Neden, biliyor musunuz? Osmangazi Köprüsü'nün hazineye maliyeti yıllık 4,6 milyar dolar, oysa o köprünün yapım maliyeti 1,2 milyar dolardı. Osmangazi Köprüsü'nden Muşlular, Vanlılar, Hakkârililer, Trabzonlular, Ordulular belki de hayatlarında hiç geçmediler ama her gün geçiyormuş gibi o ücreti ödüyorlar hazinenin üzerinde yaratılan yükten dolayı; işte bütçe böyle bir şeydir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Bütçe yaptığınızda Hakkâri'yi de düşüneceksiniz, Muş'u da düşüneceksiniz, Trabzon'u da Rize'yi de Artvin'i de yani bu ülkenin her ilini, her ilçesini düşüneceksiniz. Yoksa sadece Osmangazi Köprüsü'nü yapan müteahhidi düşünürseniz sonuç da işte böyle olur, ek bütçe yapmaya devam edersiniz, o kara delikler büyür.

Teşekkür ediyorum. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)