Konu: | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 16 |
Tarih: | 14.07.2023 |
CHP GRUBU ADINA AŞKIN GENÇ (Kayseri) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Ek bütçe üzerinde tüm partiler fikirlerini ifade etti, bizler de dilimiz döndüğünce ifade etmeye çalışalım. Teklifin 2'nci maddesinde bütçe gelir tahmininin 1 trilyon 119 milyar TL olduğunu görüyoruz, bütçe giderinin de benzer şekilde olduğunu ve 527 milyarın deprem zararları için harcandığını görüyoruz. Deprem nedeniyle bir ek bütçe talebine amenna ancak burada 592 milyarlık da bir ek harcama görüyoruz. Çok iyi biliyoruz ki 592 milyar 14 Mayıstan önce iktidarın oluşturduğu seçim harcamasının faturasının vatandaşa kesilmesidir. Ek bütçe gelirinin tamamı vatandaştan toplanan ek vergilerle sağlanıyor; MTV, KDV, ÖTV, kurumlar vergisi, harçlar, hepsine yapılan zammın temeli budur. 86 milyon hep birlikte iktidarın seçim ekonomisini finanse edecek. Bu bütçe ne yazık ki bu anlama geliyor.
İktidarın seçim ekonomisi ve seçimin ardından geçen iki ayın ülkemize faturası çok ağır oldu. Küçük bir hesapla dış borç stokumuz 475 milyar dolar. 13 Mayıs 2023 günü yani seçimden bir gün önce dolar 19,5 TL'ydi, bugünse 26 TL bandında diyelim; iki aylık sürede TL bazında dış borcumuz tam 3 trilyon 88 milyar TL arttı, üzerine bir de ek bütçede getirilen deprem finansmanının haricindeki 592 milyarı ekleyin, 3 trilyon 700 milyar ediyor. Daha net anlaşılması için söylüyorum: 2023 yılı bütçe gelirleri 3 trilyon 810 milyar TL idi. İki aylık iktidarınızda bir yıllık geliri alıp götürdünüz. Böyle bir ekonominin ayakta kalma şansı var mı değerli milletvekilleri?
Yirmi bir yıllık AKP iktidarının geldiği nokta, açlık sınırında yaşayan milyonlar, torunlarına harçlık veremeyen emekliler ve geleceğini yurt dışında arayan gençler. Hatırladığım kadarıyla büyük ideallerle kurulan bir partiydiniz; yoksullukla, yasaklarla ve yolsuzlukla mücadele edecektiniz ama bunlarla mücadele etmek yerine bunların tamamını derinleştirdiniz. Düşünsenize, tutuklu gazetecilerin en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyoruz. Bu kadar mı korkuyoruz düşüncelerin ifadesinden? Bu kadar mı korkuyoruz özgürlüklerin ifadesinden? Düşüncelerden korkmadığımız kadar gelişiriz. Düşüncelerin özgürce ifade edildiği ülkelerin ne noktada olduğunu hep birlikte görüyoruz.
Yirmi bir yıl çok uzun bir süre; bu sürede her konuda çok ciddi dönüşümler, çok ciddi atılımlar yapılabilirdi. Öyle ki Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu ülkeyi sadece on beş yıl yönetmiştir; 1923-1938. O on beş yılda Türkiye Cumhuriyeti o derece ciddi atılımlar yaptı ki yurdun dört bir yanı demir ağlarla örülmüş, bölgelerin özelliklerine göre sanayi tesisleri kurulmuş, tekstil, demir çelik, gıda alanlarında örnek tesisler ortaya çıkmış, köy enstitüleri gibi dünyada eşi benzeri olmayan eğitim modelleri yaratılmış. Kendi öğretmenlerini, kendi idarecilerini, kendi bürokratlarını yetiştirmiş; birer kıvılcım olarak giden gençler yurtlarına, memleketlerine birer alev olarak dönmüşler ve her biri bir vatansever olarak ülkelerine hizmet etmişlerdir. On beş yılda bunlar yapılmışken yirmi bir yılda neler yapıldı peki? Sizler iktidarda olduğunuz süre zarfında ülkenin sorunlarını çözme adına o kadar büyük imkânlara sahiptiniz ki sözünüzün üzerine tek söz söylemek mümkün değil; istediğiniz her türlü kanunu, her türlü yasayı çıkardınız ama sorunları çözmek istemediniz, çözmediniz. Şimdi yine çareyi Mehmet Şimşek'te ve ABD'den ithal bir Merkez Bankası Başkanında bulacağınızı düşünüyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, kıymetli arkadaşlar; taşıma suyla değirmen dönmez. Bu ülkenin sıcak para yerine yatırıma ihtiyacı var. Son yirmi bir yılda yaptığınız çok ciddi servet transferini bu yöntemle daha da derinleştireceksiniz. Sıcak para faizi sever, enflasyonu sever, yüksek kuru sever. Hani, ne oldu "faiz sebep, enflasyon netice" söylemine? Geldiğimiz noktada Sayın Mehmet Şimşek'in ilk icraatı faizleri 6,5 puan arttırmak oldu. Bunun ardından dövizin düşmesi beklenirken döviz de yükseldi, altın da yükseldi, ardından peş peşe yapılan zamlar birbirini takip etti. Zaten akaryakıt ve enerjiye gelen zamlar piyasanın tetikleyicisidir. Ben ne faizin ne de piyasanın bu noktada kalacağı kanaatinde değilim -keşke kalsa, çok arzu ediyorum- çünkü bu Hükûmet Londra'daki tefecilerden, Arap Yarımadası'ndan, Katar'dan para bulmak zorunda, yoksa bu ülkeyi para basmakla yönetmek mümkün değil. Peki, fonlar nasıl gelecek bu ülkeye? Fonlar kolayca gelmez değerli dostlar, bunu Sayın Mehmet Şimşek de çok iyi bilir, Sayın Cumhurbaşkanımız da çok iyi bilir; onlar yüksek kurlardan dövizlerini bozacaklar, yüksek faizle hesaplarına yatıracaklar, ardından belli bir süre sonra döviz kurları nispeten düşürülecek ve yüksek faiz getirisi elde eden sıcak para sahipleri düşük kurdan dövizlerini alıp çıkacaklar, ülkelerine gidecekler. Olan kime olacak? Olan bu ülkeye ve yine Türk insanına olacak.
Bu ülkenin kurtuluşu yatırımdadır. AKP'nin ilk yıllarında biz Kayseri'de bunu çok yakından hissettik; yatırım ve ihracat odaklı üretime çok ciddi destek vardı, yurt dışına çok sık iş adamları heyetiyle seyahatler düzenlenirdi, o ülkelerle iş bağlantıları yapılır, oradaki iş insanları Türkiye'ye davet edilirdi. Ben şimdi bakıyorum da uzun zamandır ciddi bir üretim tesisimizin açıldığını göremedim. Şimdi "Togg" diyeceksiniz; inanın, ben sizden çok fazla istiyorum seri üretimin yapılmasını, ülkemizin yollarının Togg'la dolmasını. Niye yurt dışından ithal edelim? Sabah ve akşamları, inanın, Meclisin içerisinden geçiyorum, özellikle Meclisin ana kapısının önünde sıra sıra Audi'leri, lüks arabaları görüyorum Meclisin hizmetinde, bürokratların hizmetinde. Keşke onların yerine bizim Togg'larımız olsa, keşke o Togg'lar hizmet verse bu Meclise yani o kadar çok arzu ediyorum ki umarım olur.
Bu tip ekonomi modelleriyle hiçbir yere varamayacağımızı hepimiz biliyoruz. Kalıcı stratejiler izleyelim, dünyanın neoliberal ekonomiden uzaklaştığını bugünlerde bizde de kamunun ve devletin denetleyici olarak işin içinde olmasını ben çok arzu ediyorum.
Son yıllarda AKP'yle birlikte ülkemizde uygulanan inşaat ekonomisi ne yazık ki bir yere vardırmıyor ülkemizi. Bunun örnekleri var; inşaat, sektör olarak hızlı bir büyümeyi beraberinde getirir ama bir balon gibi önce şişer, sonra patlar. Artık şehirlerimizi yapboz tahtası olmaktan kurtaralım, o kadar çok kaynağımızı betona, toprağa gömüyoruz ki. Hepimiz Avrupa'ya, yurt dışına zaman zaman gidiyoruz, eski binalar yenileniyor, renove ediliyor, yüz yıllık, iki yüz yıllık binalar hâlâ kullanılıyor. Oysa bizde öyle mi? Binalarımızın kırk yıllık, elli yıllık ömürleri var, bunlar günü geldiğinde yıkılıyor yenisi yapılıyor, yıkılıyor yenisi yapılıyor; kaynak israfından başka bir şey değil. Bu kaynakların hızla üretime yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Tarım deseniz ayrı bir dert. Türkiye gibi 3 tarafı denizlerle çevrili, 4 mevsimi yaşayan, pek çok bereketli toprakları olan bir ülke samanı, buğdayı, pirinci, mercimeği ithal eder mi? Ediyoruz. On beş yıl önce kendi kendine yeten bir ülkeden samanını ithal eden bir ülke konumuna gelmişiz, hayaldi gerçek oldu. İnanın, tarım ve hayvancılık politikanızda çağa ayak uydurabilseniz başka bir şey üretmenize gerek yok, dünyayı beslersiniz. Konya Ovası, Çukurova, Akdeniz; her bölgemiz birbirinden kıymetli.
Gelelim eğitime. Ya, bu kadar emek verdiğimiz gencecik, pırıl pırıl evlatlarımıza "Giderseniz gidin!" demek bu kadar kolay mı? Kolay mı yetiştirmek bu kadar genci, bu noktalara getirmek? Ben de 2 doktor babası olarak "Soğanın acısını doğrayan bilir." diyorum, bizim Kayseri'de bir terim var. Bu çocukların eğitimine harcanan ömürler, bu çocukların o sınavları kazanmaları, o eğitimleri, ardından uzmanlıklarını almaları... Büyütün, yetiştirin ve "Hadi gidin!" deyin. Onlara devletin de emeği çok fazla, devletin de yatırımı çok fazla.
Zannediyorum, geldiğinizden beri hemen hemen bu 9'uncu Millî Eğitim Bakanı, bir o kadar da sistemler değişiyor ama yine de eğitimi düzeltme şansınız olmadı, aksine sorunları daha da derinleştirdiniz. Bizim en büyük gücümüz yaşlanan Avrupa ve dünya karşısında genç nüfusumuzdu ama onları da bu yirmi bir yılda heba ettiniz. Hâlbuki çok daha güzel şeyler yapılabilirdi. Atatürk ne demişti: "Benim bütün ümidim gençliktedir." O nedenle cumhuriyeti onlara emanet etmiş. Bizim de umudumuz o pırıl pırıl gençlerimizdedir. Her ne kadar Sayın Bakanımız her iş bitmiş gibi kız okulları, erkek okullarıyla uğraşsa da mesele buralarda değil, mesele bir zihniyet devriminde, hayata bakışta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
AŞKIN GENÇ (Devamla) - Sadaka toplumundan uzaklaşın lütfen. Tabii ki devletimiz şefkatlidir, devlet anadır, yaraları sarar, saracaktır da ama lütfen yoksulluğu yönetmekten vazgeçin. İnsanlara iş imkânları yaratın, istihdam yaratın, insanlar çalışabilsinler, üretebilsinler, evlerine ekmek götürebilsinler. Bizim insanımız sabırlıdır, çok büyük beklentileri olmaz ama artık yeter, bu milleti mağdur etmeyin. Zamla, vergileri, harçları artırmakla, para basmakla ekonomi yönetmiş olmuyorsunuz; bu, işin en kolayı, bunu bizim Kayseri'deki en küçük esnaf bile yapmaz, israfın ve iş bilmezliğin daniskası. Sizin uyguladığınız bu yöntem ekonomiyi düze çıkarmaz, sorunları daha da derinleştirir. Getirilen ek bütçe de bugün oylarınızla geçer ama ne memlekete ne de halka bir faydası olur; varın hayrını görün!
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)