GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Kurulmasına İlişkin Nahçıvan Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Protokol'ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:2
Tarih:03.10.2023

CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni yasama yılının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını dileyerek yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

1 Ekimde emniyet güçlerimizi hedef alan terör saldırısını lanetleyerek sözlerime başlamak isterim. O gün kahramanca görev yaparken yaralanan polislerimize acil şifa diliyor, ulusumuza geçmiş olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin 100'üncü yılında Gazi Meclis olarak önceliğimiz, hak ve özgürlüklerin korunduğu bir demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü hâkim kılacak adımlar atmak olmalıdır. İşe kendimizden başlamalıyız. 599 milletvekili yemin etti, 1'i hariç. Çünkü siyasi baskı altındaki yargı, Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Avukat Can Atalay'ı seçilmesinden bu yana, beş aydır, inatla cezaevinde tutuyor, millet iradesini hiçe sayıyor. Burada, Meclisimize ve Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'a görev düşmektedir. Cezaevinde milletvekili ayıbından Türkiye'nin bir an önce kurtulması gerekir.

Meclisimizin öncelikleri arasına girmesi gereken bir başka meselemiz de cezaevlerindeki düşünce suçlularıdır, siyasi mahkûmlardır. Gazeteciler hapiste; Merdan Yanardağ, Barış Pehlivan aylardır cezaevinde. Bakın, 78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can'ı, çözüm sürecinde akil insan olarak faydalandığınız bu ismi, şimdi aynı görüşleri yüzünden cezaevine koydunuz. Sağlık durumu kötüleşmesine rağmen, o ve Barış Pehlivan denetimli serbestlik hakkından faydalandırılmıyor, keyfî bir biçimde Silivri'de tutuluyorlar. Milyonların Gezi direnişinden suç çıkarma inadı yüzünden yıllarca zindanda tutulup sonunda hukuksuz cezalara çarptırılan aydınlarımız da siyasi mahkûmlar arasında. Osman Kavala altı yıldır, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman ve Can Atalay bir buçuk yıldır cezaevinde. Milyonların Gezi'deki haklı direnişinin intikamı çok adaletsiz bir biçimde onlardan çıkarılmak isteniyor. Oysa, değerli milletvekilleri, Gezi'nin ne olduğunu hepimiz biliyoruz, Türkiye'nin 79 ilindeki demokratik protestolara tam 2,5 milyon yurttaş katıldı, bu sayıdan çok daha fazlası sosyal medyada destek verdi. Meclis sıralarında oturan milletvekillerimizin belki yarısı, belki de daha fazlası o gösterilere ya katılmıştır ya da katılmamışsa bile en azından bir kez, yurttaşların tepkisinde haklılık payı olduğunu içinden geçirmiştir. Hâl böyleyken şimdi bu 2,5 milyon insanımıza suçlu damgası vurulabilir mi? Milyonlarca üyesi olan bir suç örgütü olabilir mi? Olmaz ama işte, sarayın baskısı altındaki hâkimlere zorla olduruluyor. Hâkimler nasıl vermesin o cezaları, gazetelerde haberler var, ilk Gezi davasında beraat kararı veren hâkimlere sonradan yapılmayan eziyet kalmamış. Böylesine bir baskı altında yargı eliyle daha önce beraat verilen isimler şimdi zindana, çürümeye mahkûm ediliyor. İdam cezası kalkmamış olsa Kavala'yı asacak, darağacı arayacak duruma gelmişsiniz. İddianameler boşmuş, tek bir somut delil yokmuş, soruşturma FETÖ'cü hâkim ve savcılar eliyle yürütülmüş kimin umurunda, saraydan gelen talimatla hâkimler kalemini kırıyor. Bu haksız ve hukuksuz, bu adaletsiz kararlar belki saraydakilerin hoşuna gidebilir ama milyonların vicdanında asla kabul görmedi ve görmeyecek. Kurucusu olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de davanın tamamen hukuksuz ve tamamen siyasi maksatlı olduğunu kararıyla ortaya koymuş durumda ama bizzat kendisi "AİHM'in aldığı kararlar Anayasa'mızın üstündedir." diye anayasa değiştiren bu iktidar şimdi aynı kuruluşa "Türkiye'nin egemenlik haklarını hiçe sayan mahkeme." diyebiliyor "Kararlarına saygı duymayız, kulak asmayız." diyebiliyor.

Değerli milletvekilleri, hak ihlalleri nedeniyle ülkemizi Avrupa Konseyinde yaptırım uygulanan ülke konumuna düşürmek AK PARTİ iktidarının ülkemize yaptığı en büyük kötülüktür. AK PARTİ'li olsun, CHP'li olsun 84 milyon olarak hiçbirimiz bu utanç tablosunu hak etmiyoruz. Temennimiz odur ki Anayasa Mahkemesi, Milletvekili Can Atalay ve diğer gezi mahkûmları ile siyasi tutuklular için bu adaletsizlikleri bir an önce gidersin ve bu büyük ayıptan kurtulabilelim.

Sayın milletvekilleri, önümüzdeki günlerde NATO'nun genişlemesi Meclisimizin gündemine gelecek. Şunu üzüntüyle vurgulamak isterim ki: İsveç'in üyeliği konusundaki takvimi bizim Meclis Başkanı ya da iktidar yetkililerinden değil de Amerikalı senatörlerin basın demeçlerinden öğreniyor olmamız Meclisimiz adına esef vericidir, saygınlığımıza gölge düşürmektedir.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Niye orayı takip ediyorsunuz, bizi takip edin. Hata sizde ya!

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Bu önemli karar öncesinde Dışişleri Bakanının milletin temsilcisi siyasi partilerimizin yönetimlerine bilgilendirme yapması gerekmektedir. Yazılan çizilenlere bakınca anlıyoruz ki İsveç'in üyeliğine "evet" demek için Amerika Birleşik Devletleri'nin bize F-16 savaş uçağı satışına onay vermesini bekliyoruz.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Utku Bey, Türkiye'ye yönelin biraz, Amerika'ya bakmayın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Dinleyelim, dinleyelim.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Hatta ülkemizi yönetenler "Amerikan Kongresi uçaklara onay vermezse bizim de Millet Meclisimizin iradesi var ha!" diye aba altından sopa bile gösteriyorlar.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Amerika'ya bakıyor, buraya bak diyorum.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Oraya baktığı zaman Amerika'yı görüyor, sorun orada zaten; oraya bakınca Amerika'yı görüyor.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Yeri gelmişken hatırlatmakta yarar var, ülkemizde milyonlarca kadının şiddete karşı en önemli güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi'nden millet iradesini ve Meclisimizi yok sayarak bir gece yarısı kararıyla çıkanların şimdi bir anda Meclis iradesini hatırlamaları ibret verici bir samimiyetsizlik ve çifte standart örneği olarak tarihe geçecektir.

Öte yandan, NATO'nun genişlemesi gibi kritik bir kararın Amerika'dan alınacak birkaç savaş uçağına bağlanması da devlet ciddiyetinden son derece uzak bir yaklaşımdır. Bu F-16 alımı konusu Erdoğan yönetiminin dış politikadaki beceriksizliğini ve basiretsizliği örtmeye yönelik koskoca bir aldatmacadan başka bir şey değildir.

Değerli milletvekilleri, biz Türkiye olarak yeni nesil savaş uçağı F-35 projesinin ana ortağı konumundaydık; 1,5 milyar dolar ödeyerek hem projeye ortak olmuş hem de üretilen 6 yeni F-35 uçağının sahibi konumundaydık ama maceraperest dış politika ürünü olarak Rusya'dan S-400 füzelerini alınca bu projeden çıkarıldık. Haksız bir karardı ama bu basiretsiz iktidar ona bile karşı çıkamadı. Projeden atıldık, üstüne, parası ödenmiş 6 uçağımızı kaptırdık, Amerika'da hangarda bekliyor, vermiyorlar. Buradan soruyorum, her gün gazetecilere ve binlerce yurttaşa ağzını açtı diye soruşturma, dava açan bu iktidara soruyorum: Vergilerimizle parası ödenmiş 6 uçağımıza el konmuş, neden hakkımızı aramıyorsunuz, neden dava açmıyor, tahkime dahi gidemiyorsunuz? Bakın, hemen yanı başımızdaki Irak bile onca meseleyle uğraşmasına rağmen hakkının peşinde koşmasını biliyor. "Irak petrolünü benden habersiz dünyaya satıyorsunuz." diye Türkiye aleyhine dava açtı ve bizi tazminata mahkûm ettirdi ama koskoca Türkiye Cumhuriyeti, el konmuş 6 savaş uçağını Amerika'dan alamıyor. Ortada öylesine büyük bir istiskal varken şimdi çıkmış büyük bir acziyet içinde "Peki, tamam, o zaman sen bana eski model uçaklarından satıver." diyorsunuz. Bu nasıl bir yüzsüzlüktür, nasıl bir pişkinliktir, merak ediyoruz. Lafa gelince "ilkeli dış politika" dersiniz, hani sizin ilkeniz, hani onurlu dış politikanız? Sizin tek bildiğiniz ilke, avuç açıp para dilenmek. Öyle olmasa düne kadar "Katil" dediğinizle "Eli kanlı darbeci" dediklerinizle sarmaş dolaş olabilir miydiniz?

Başka bir vahamet daha var ortada: Bize eski model uçak satsın diye peşinde koştuğumuz ABD yönetimi en yeni F-35 uçaklarını Yunanistan'a satmaya hazırlanıyor; adil mi? Tabii ki değil. Peki, bu iktidar ağzını açıp bir şey söyleyebiliyor mu? Hayır, ne gezer. Bu aldatmacaların altında imzası olanları bu kürsüden uyarmak bizim görevimiz. Hakkımız olan 6 F-35 uçağını alamayan, bize verilmeyen uçakların Yunanistan'a satışını engelleyemeyen, üstüne üstlük eski model uçakların satışını bize başarı gibi sunmaya kalkanlar vatan savunmamıza ve ulusal güvenliğimize karşı büyük ve geri döndürülemez bir suç işlemiş olacaktır. Bir esnaf dükkânı bile bundan daha iyi, daha planlı yönetilir. S-400 savunma füzesi alıyorsunuz, 2,5 milyar dolar veriyorsunuz; açmadan kutusunda duruyor. Parasını ödemişsiniz, 1,5 milyar dolara 6 uçak almışsınız; el koymuşlar, alamıyorsunuz. Asrın projesinden atılmışsınız, yüzlerce şirketinizde üretim bantları durmuş, milyarlarca dolarlık iş ve istihdam olanağını yok etmişsiniz ve siz hâlâ Amerika'dan F-16 uçağı alınmasını büyük bir marifet gibi sunmaya kalkıyor, karşılığında İsveç'i NATO'ya üye yapma sözü verebiliyorsunuz. Bunun adı pişkinlik değil de nedir değerli arkadaşlarım? (CHP sıralarından alkışlar)

O zaman sormamız gereken bir soru var: Yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti'miz bu kadar acziyet içine nasıl düşürülmüştür? Onun yanıtı da dış politikayı sadece içeride araç olarak kullanmaktan ibaret gören anlayıştır. Dışişleri Bakanlığının birikiminden faydalanmayı zül gören; yetişmiş, donanımlı diplomatlarımız yerine ilişkileri eş, dost, akraba ve partililerle çözeceğini sanan kasaba tüccarı kafasıdır. İşte son örneği, Endonezya'ya gönderdiğiniz büyükelçinin skandal "tweet"leri. Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil etsin diye eski milletvekili arkadaşınızı büyükelçi yaptınız. Yaptıklarına bakın Allah aşkına! AK PARTİ Adana ilçe kongrelerini kutluyor. Türkiye Cumhuriyeti büyükelçiliği gibi önemli, saygın bir koltukta oturuyor ama aklı ilçe kongrelerinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayalım.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Teşekkür ederim.

Buradan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'a sesleniyorum: Bu devletin büyükelçilik makamında oturanların parti devleti memuru gibi davranışları, çalışmaları en büyük zararı başında oturduğunuz ve geçmişi başarılarla dolu Dışişleri Bakanlığımıza vermektedir. Bu çağrımıza bir yanıt gelir mi? Umudum yok çünkü Cumhurbaşkanı partili olunca atadığı diplomat da partili milletvekili oluyor, partili büyükelçi de görevini yapacağına parti kongrelerini takip ediyor. Bundan daha doğal bir sonuç olabilir mi! Demek ki biz "Partili Cumhurbaşkanlığı eninde sonunda parti devletine neden olur." derken boşuna dememişiz.

Değerli arkadaşlarım, yeni yasama yılı başlarken önceliğimiz ülkemizin, vatandaşımızın hakkını hukukunu, çıkarını koruyan ve savunan ilkeli, onurlu bir dış politika olmalıdır. Kişisel çıkarlar uğruna, koltuk uğruna dış politikayı içeride malzeme yapmaktan artık vazgeçilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim. Kılavuzumuz ülkemizin kurucusu Büyük Önder'imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh." şiarı olmalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)