GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Kurulmasına İlişkin Nahçıvan Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Protokol'ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:2
Tarih:03.10.2023

CHP GRUBU ADINA UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmamızın ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum.

Gecenin bu geç saatinde genç bir milletvekili olarak genç arkadaşlarımızın, bu ülkenin gençlerinin sesi olmayı bir vazife biliyorum ve kamuda işe alımlarda mülakat konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisimizin gündemine taşımak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, "Beş yıl bittiği zaman, bu dönem bittiğinde, beş yılı bitirdiğimizde en çok neyi yapmak isterdin?" diye sorarsanız, gerçekten bu, kamuda mülakat rezaletini ortadan kaldırmak isterdim.

Bakın, bu konuda defaatle Cumhurbaşkanı da bakanlar da parti sözcüleri de konuştu ancak sonuç alınamadı. Bir şeyin çok konuşulmuş olması artık konuşulmasını anlamsız hâle getirmez; o davada haklıysanız üstüne üstüne gitmeniz gerekir. Rahmetli Bülent Ecevit -bu Parlamento çatısı altında her ne kadar kemiklerini sızlatanlar olsa da rahmetli Ecevit'in- ülkemize çok doğru bir iş kazandırdı. Nedir o doğru iş? Devlet Memurları Sınavı. Sonra ne oldu? KPSS.

Bakın, KPSS niye geldi? "Hamilikart yakınımdır." diye "Birileri eline bir kartvizit alıp işe girmesin." diye geldi. Doğru mu? Doğru. "Artık kart hamilleri değil, sınavlarda başarılı olan gençler iş sahibi olsun, liyakat ön plana çıksın." diye geldi ancak değerli milletvekilleri, yapılan her sözlü mülakat bu KPSS düzenlemesini bir parça sulandırdı.

Seçim dönemine geldiğimizde yine Cumhuriyet Halk Partisi söyledi, baktınız ki bunun kamuoyunda bir karşılığı var, baktınız ki gençler bunu sahipleniyor, baktınız ki bizim oylar gidiyor, hemen bir açıklama yaptınız. Bakın, bu açıklamayı ne zaman yaptınız? Biz, 6 siyasi parti Ortak Politikalar Mutabakat Metni yayınladık. Değerli milletvekilleri, biz bunu yayınladığımızda tarihler 30 Ocak 2023; 62'nci sayfada "Mülakat uygulamasına son vereceğiz." diyoruz.

Gelelim Cumhurbaşkanının açıklamalarına, Recep Tayyip Erdoğan: "Kamuya işe alımlarda mülakatı kaldıracağız." dediğinde tarihler 11 Nisan 2023'ü gösteriyor. Yani, biz mülakatı kaldırmayı vadettikten yetmiş gün sonra Cumhurbaşkanı adayınız Ankara Spor Salonu'nda milletvekili adayı tanıtım töreninde diyor ki: "Biz mülakatı kaldıracağız." Bu açıklamanın tamamı şöyle: "Kamuya işe alımları görevin getirdiği zorunluluklar dışında -burası doğru, görev zorunluluk getirebilir- mülakatı kaldırarak gençlerimizin sınavlardaki başarı sıralamasına göre yapacağız." A, ne kadar güzel, Allah razı olsun, sonra beş ay geçiyor ama aynı Erdoğan farklı bir biçimde sesleniyor, diyor ki: "Seçim vaatlerim içinde böyle bir söz verdiysem bunu Millî Eğitim ve İçişleri Bakanlarımla görüşerek yeni bir yol haritasıyla ilerletiriz." AK PARTİ sıralarına sesleniyorum: Cumhurbaşkanı böyle bir söz verip vermediğinin farkında olabilir mi? Bu 2 açıklama arasında ne fark vardır? Birinde sözü veriyor, ikincisinde "Söz verdiysem..." diyor.

Bugün, BirGün gazetesinin manşetini söylüyor: "Erdoğan'ın vaadi Bakana takıldı." Huzurlarınızda BirGün gazetesini de buradaki ünlem işaretini esirgediği için kınıyorum, yine ünlem işaretiyle kınıyorum tabii. Ya, değerli milletvekilleri, Allah'ınızı severseniz, Erdoğan'ın yapmak istediği bir şey bir bakana takılır mı? Ya, takılabilir mi? Öyle bir bakan var mı? Bakanda öyle bir yürek var mı? Hayatta takılmaz, Erdoğan dediyse yapar. Demek ki bu iş Erdoğan'a takıldı.

Ve bugün Millî Eğitim Bakanı bir açıklama yaptı, tüm gün bu tartışıldı. "Siz, nasıl çocuğunuzu bir okula yazdırırken öğretmeni görüyorsanız, ben de size mahcup olmamak için istihdam ettiğim öğretmeni görmek zorundayım." Allah Allah! Ne alakası var? Ayrıca, ben senin gözlerine niye güveneyim? Dolayısıyla bu üç açıklama birbirini yedi bitirdi. Erdoğan "Mülakatı kaldıracağım." dedi. Sonra "Söz verdiysem bunu bir konuşurum." dedi. Söz verip vermediğini unuttuğu iddia ediliyor. Sonra, Bakan "Ben öğretmenleri göreceğim." dedi.

Değerli arkadaşlar, bu, bizim büyük bir utancımızdır, büyük bir ayıbımızdır. Bakın, bu, sizin verdiğiniz sözler. Birinci tur geçti, ikinci tur 28 Mayısta yapıldı, 29 Mayısta Türk-Alman Üniversitesi 5 bilişim uzmanı aldı, Türk-Alman Üniversitesi 5 bilişim uzmanı aldı. Neyle? Mülakatla. 30 Mayısta Karatay Belediyeniz 9 memur aldı. Neyle? Mülakatla. 1 Haziranda İskilip Belediyeniz 5 memur aldı. Neyle? Mülakatla.

KADEM METE (Muğla) - Sizin belediyeleriniz neyle işe alıyor?

UMUT AKDOĞAN (Devamla) - Bulanık Belediyesi 7 memur aldı mülakatla. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 1 bilişim personeli aldı. Neyle? Mülakatla. Yahu, seçimden önce "Kaldıracağız." dediniz, daha seçimin ertesi günü 5 bilişim uzmanı almışsınız. Ya, bilişim uzmanını, Allah'ınızı severseniz, aranızda hanginiz mülakata alma yeterliliğine sahipsiniz? Ben kendimi de dâhil ediyorum bu işe, biraz objektif olalım. Şimdi, bilişim uzmanı geldi, benle mülakat yapıyor. Ben bunun neresini anlayacağım? Eğer mülakatı gerektiriyorsa bunu ayrıca konuşalım ama bu tamamen, bakın, bu tamamen sizin -tabii, liyakatle kamuda işe giren genç arkadaşlarımızı ayırıyorum- "Köyünün yolu çamurlu bir genç, gözümüzden kaçar da içeri, işe girer." diye; Allah korusun, "Gözümüzden kaçar da anası Türkçe bilmeyen bir genç içeri girer." diye, "Aman durum elimizden kaçmasın." diye uyguladığınız bir şey. Bakın, bu mülakat uygulamasına son vermediğimiz sürece bu işin içinden çıkamayacağız. Ombudsman nereye bağlı çalışıyor? Türkiye Büyük Millet Meclisine. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Herkesin uykusu açıldı. Ombudsman Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı çalışmıyor mu? Çalışıyor. Tavsiye kararı veriyor mu? Veriyor. Üç ayda 10 kurum defaatle uyarılmış, buradan söylüyorum, Ticaret Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı ve Merkez Bankası Başkanlığı bu işi en çok ihlal edenler. Ombudsman altı senede "Sen bu işi yanlış yapıyorsun, sesli ve görüntülü olarak kayıt almalısın, mülakatı da doğru düzgün yapmıyorsun." diye 149 kere uyarmış Millî Eğitim Bakanlığını ya! Ya, hiç bunlar dikkatinizi çekmiyor mu? Geliyorlar mülakata sorular ne? Soru mesleki alan bilgisiyle ilgili mi? Yo, değil; özel hayatla ilgili, inançla ilgili, düşünceyle ilgili, dövmeyle ilgili, küpeyle ilgili, ojeyle ilgili. Elli sene geriye gidiyorsunuz, elli sene. Birinin ezkaza bir yakını bir davadan cezaevinde yatmış. Var, benim kendi yakınım var. Mesela benim amcam dört sene cezaevinde yatmış. Diğer amcamın kızı sınava giriyor Başbakanlığa. "Olmaz." Niye? Elli sene önce bir olay olmuş. Elli sene önceye gidiyorsunuz, bin beş yüz sene önceye gidiyorsunuz, gidiyorsunuz da gidiyorsunuz ama olan bu ülkenin çocuklarına oluyor.

Değerli milletvekilleri, CHP'li ana babayı biz duyuyoruz. Geliyor ve bize diyor ki: "Başkanım, kusura bakmayın, ben Cumhuriyet Halk Partisinden istifa etmek zorundayım." "Niye?" "Benim çocuğum sınava girecek." Partililerimiz bazen "Evdeki huzuru kaçmasın." diye gönülden olmasa bile o dilekçeyi çocuğunun hatırına vermek zorunda kalıyor. Türkiye'yi bu ayıptan kurtarmak zorundasınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Türkiye'yi bu ayıptan kurtarmak zorundasınız; bu ayıptır, bu kıyımdır, bu günahtır, bu yazıktır. Gelin bunu kaldıralım, belediyeden de kalksın, kamu kurumundan da kalksın, artık gençlerin üzerindeki bu baskıdan vazgeçin. Vazgeçmediğiniz sürece Türkiye Cumhuriyeti devletinin gençleri liyakatten uzak bu yönetim yapısıyla hiçbir yere gidemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, lütfen tamamlayın Sayın Akdoğan.

UMUT AKDOĞAN (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin güneyinden ve doğusundan, kim olduğunu, ne olduğunu bilmediğimiz insanlar sizin sayenizde bu ülkeye giriyorlar; Türkiye'nin kuzeyinden ve batısından yetiştirdiğimiz, büyüttüğümüz, eğittiğimiz gençlerimiz bu ülkeden çekip gidiyorlar. İşte en önemli nedenlerinden bir tanesi de bu mülakat sistemidir.

Hepinizin dikkatlerini buraya çekiyor, sizleri saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)