Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 4 |
Tarih: | 05.10.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKALIN (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası anlaşmalar üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım. Bu maddede Hükûmet-i Âliyyemiz Sierra Leone ve Nijerya devletleriyle karşılıklı, çok başarılı anlaşmalar sağlamış. Dolayısıyla, Hükûmet-i Seniyyemizi tebrik ediyor, bu kanun teklifine olumlu oy vereceğimi şimdiden belirtmek istiyorum. Hükûmet-i Âliyyemizin bu başarılarının birazdan bahsedeceğim Yunanistan'la olan sorunlar konusunda da devam etmesini taannütle temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede, Batı Trakya'daki durum ve işgal altında olan Ege adalarımızla ilgili değerlendirmelerde bulunacağım. Batı Trakya'daki duruma değinmeden önce bu bölgenin yakın tarihini hafızalarınıza dercetmek isterim.
Tarihte ilk Türk cumhuriyeti olan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşu, Osmanlı Devleti'nin Balkanlarda yaptığı son önemli siyasi hamlesi olmuştur. Enver Paşa, Kuşçubaşı Eşref Bey, Süleyman Askeri Bey ve Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener'in büyük amcası Hasan Tahsin Argun'un olağanüstü gayretleriyle 1913 yılında kurulan devlet, önce Osmanlı Devleti'ne bağlı bir yönetim, ardından bağımsız bir devlet olmuştur. Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti, elli beş günlük kısacık ömründe tarihin en teşkilatlı devletlerinden birisi olarak 30 bin kişilik ordu, haber ajansı, Türkçe ve Fransızca gazete, resmî posta pulu, millî marş yazarak dünya kamuoyuna kendini tanıtmış ve uluslararası politikada önemli bir yer almıştır. Varlığı yaşamasa da aziz hatırası ve kutlu mücadelesi tarihimizin altın sayfalarına yazılarak ebedîleşmiştir. İlerleyen yıllarda bu kutlu devletin emaneti olan, Yunanistan'da yaşayan evladıfatihan toprakları kamulaştırılarak ellerinden alınmaya çalışılmış ve Lozan Anlaşması'ndaki azınlık hükümleri yok sayılarak binlerce Batı Trakyalı Müslüman Türk zulme uğratılmıştır.
Şimdi bu bölgenin yetiştirdiği ve hayatını Batı Trakya Türklerinin haklarını dünyaya anlatmak için adamış Doktor Sadık Ahmet'ten bahsetmek istiyorum. Doktor Sadık Ahmet 26 Ocak 1990 tarihinde Batı Trakya Türklerine "Türk" diye hitap etmesi sebebiyle hapis cezasına çarptırılmıştır. Seçilmiş olduğu hâlde milletvekilliği iptal edilmiştir. Hakkında sayısız dava açılmış, ölüm tehditleriyle süren fakat tehditleri haklı davasında birer rütbe olarak gören bir yaşam sürdürmüştür. Hiçbir zaman yılmamış, davasını her platformda haykırmıştır. Doktor Sadık Ahmet 24 Temmuz 1995'te Lozan Anlaşması'nın 72'nci yıl dönümünde şüpheli bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
Değerli milletvekilleri, Batı Trakya Türkleri azınlık olarak yaşadıkları Yunanistan'da belirlenmiş olan hakları aşama aşama ellerinden alınmaya, birçok haksız uygulamaya ve baskıya maruz kalmaya devam etmektedir. Batı Trakya Türklerinin karşılaştığı en büyük sorun kişi hak ve özgürlüklerine karşı yapılan baskılar ve haksız uygulamalardır. Özellikle her yıl Doktor Sadık Ahmet'in ölüm yıl dönümü vesilesiyle veya Yunanistan'la oluşan gerginlikler esnasında Batı Trakya Türklerinin hakları devlet ricali tarafından gündeme getirilir, milliyetçi söylemler en üst perdeden konuşulur ve hiçbir somut girişim yapılmaksızın unutulur.
Yakın bir tarihten örnek vermek gerekirse Cumhurbaşkanımız 2017 yılında Yunanistan'a yaptığı bir ziyaret sırasında Batı Trakya'daki müftü sorununa dikkat çekerek müftü seçiminin yapılmayarak atanmasını eleştirmiştir. Müslümanların inançlarını Lozan'a göre yaşamadıklarını belirterek "Nasıl olur da Lozan'ın uygulamada olduğunu söylüyorsunuz?" şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. Şimdi şu sorulara cevap bekliyorum: 2017 yılından bu yana Hükûmet-i Âliyyemiz Lozan hükümleri doğrultusunda başmüftü seçiminin yapılması için ne gibi somut bir girişimde bulunmuştur? Batı Trakya'daki Ilıca köyünde bir kişinin camiye girip Kur'an-ı Kerimleri yırtmasına neden sessiz kalınmıştır? Soydaşlarımızın Batı Trakya'da dinimizi özgürce yaşamasına müdahale eden Yunanistan'a gerekli yaptırımları uygulayacak adımları atmaktan neden uzak durulmuştur?
Değerli milletvekilleri, soydaşlarımıza Yunanistan Hükûmeti tarafından insan hakları ihlalleri ve Türk toplumuna yönelik nefret söylemleri devam etmektedir. Geçtiğimiz yıl Batı Trakya'da yayın yapan yerel bir kanala telefonla bağlanan bir Yunanlı, İskeçe Milletvekili Hüseyin Zeybek'i ölümle tehdit etmiş ve hedef göstermiştir. Programın sunucusu ise hiçbir müdahalede bulunmadan âdeta bu tehdidi onaylarcasına konuşmacıyı hattan aldırmamıştır. Geçtiğimiz günlerde ise Yunanistan'da 25 Haziranda genel seçimler sürecinde Miçotakis'in partisinden bazı isimler art arda Batı Trakya'daki Türk azınlığı hedef almışlardır. Eski Yunan Dışişleri Bakanlarından Dora Bakoyanni Batı Trakya'yı ziyareti sırasında kendilerine oy verilmemesi durumunda bölge halkına yardımı keseceklerini söylemiştir. Son olarak, partinin sözcüsü kendi adaylarına oy vermeyenlerin Yunan vatandaşlık haklarına sahip olamayacaklarını söyleme cüretinde dahi bulunmuştur. Şimdi size soruyorum: Ülkemizin dış politikada bu konulara karşı tutumu nedir veya nasıl olacaktır? Bu bağlamda öncelikli olarak Batı Trakya Türklerinin Türk kimliği, eğitim, vatandaşlık, müftülük ve göç sorunları çözüme ulaştırılabilecek, somut adımlar atılacak mıdır?
Değerli milletvekilleri, bir diğer konu Ege adaları meselesidir. Cumhuriyetimizle yaşıt bu meselenin hâlâ çözülmemiş olduğunu ve çözüme yönelik politikalar konusunda somut adımların atılmadığını üzülerek ifade etmek istiyorum. Ege adaları meselesi Türk milletinin onur meselesidir. Bu mesele Türk dış politikasının en önemli meseleleri arasında bulunmaktadır ve yakın geleceğimizi ilgilendiren bir konu olma özelliğini taşımaktadır. Bir taraftan Orta Doğu bataklığının bizlere dayattığı demografik, ekonomik, sosyal ve kültürel çıkmazlarla uğraşırken diğer taraftan millî egemenliğimizi aleni şekilde tehdit eden işgallerin önüne geçilmelidir. Özellikle 27'nci Yasama Döneminde İYİ Parti milletvekillerimiz bu konunun üzerinde durdular ancak gelinen süreçte somut adımların atılmadığını görmekteyiz. Çok değil, biraz geçmişe gidip, bu konuda yaşananlara bakıp hangi adımları atmamız gerektiğiyle ilgili zihnimizi biraz yormaya ve fikir sahibi olmaya ihtiyacımız var. Hatırlayınız, 2017 senesinde Yunanistan Cumhurbaşkanı burnumuzun dibindeki Muğla ilimize bağlı Keçi Adası'na çıkarak 18 Türk adasının resmen işgal edildiğini gözler önüne sermiştir. Yine, geçen sürede, Yunanistan tarafından bu adaların silahlandırılmasına yönelik adımlar atılmış, adalarda çok sayıda askerî tatbikat, çıkarma denemeleri yapılmış, bu gelişmelerin her biri gözlerimizin önünde gerçekleşmiştir. Yaşanan gelişmelerin tamamına açık kaynaklardan ulaşmak mümkündür, kaldı ki Yunan tarafı herhangi bir gizliliğe de ihtiyaç duymamıştır. Amaçladıkları ne varsa, yapmayı hedefledikleri ne varsa açık şekilde dünya kamuoyu önünde yapmıştır. Bütün bunları üst üste koyduğumuzda yaşananları anlatacak en doğru kavram işgaldir. Uluslararası geçerliliği olmayan bu uygulamaların, uluslararası hukuka aykırı bu davranışların millî çıkarlarımız ve egemenlik haklarımız çerçevesinde ele alınması ve buna uygun dış politikaların belirlenmesi gerekmektedir. Dışişlerimiz her fırsatta Yunanistan'a gerekli cevabın verildiğini, bundan sonra da verilmeye devam edileceğine dair ifadeler kullanmaktadır. Gayet tabii ki egemenlik haklarımızı korumak adına söylemlerde bulunmak ve uluslararası kamuoyuna mesajlar vermek gerekiyor ancak bunun yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir, daha fazlasına ihtiyacımız var. En başta, bu konudaki millî duruşumuzun ve eylem planımızın belirlenmesi gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayalım.
MEHMET AKALIN (Devamla) - Bu konuda Dışişleri ve Millî Savunma Bakanlıklarımızın önce yüce Meclisimizi ve Türk kamuoyunu aydınlatmasını, sonra da gerekli adımları atmasını bekliyoruz. İYİ Parti olarak, millî meselelerde son derece hassas olduğumuzu ve Türk milletinin hakkı olan adalarımızla ilgili tavizsiz bir anlayışı benimsediğimizi ifade ediyoruz. Başta Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener olmak üzere, Türk milletinin menfaatlerine uygun olan her yaklaşımın yanında olduğumuz gibi, bu konuda oluşturulacak politikalara da aynı millî duruşu göstermekten geri durmayacağız. "Dış politikada sıfır sorun" diye ifade edilen şeyin koşulsuz bir tavize dönüşmesi hiçbir şartta kabul edilemez ve bunu kabul etmiyoruz. Bu konuda kesin bir tavrın belirlenmesini Türk adaları konusunda gerekenlerin Hükûmet-i Âliyyemiz tarafından aynı Sierra Leone devletiyle yapılan anlaşmada olduğu gibi başarılı çalışmaların ivedilikle yapılmasını arzu ediyoruz.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)