| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Birleşmiş Milletlerin Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve misyon kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 26/10/2022 tarihli ve 1346 sayılı Kararı'yla uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 31/10/2023 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/764) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 6 |
| Tarih: | 11.10.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA RIDVAN UZ (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hem Meclisimizi hem Yüce Türk milletini saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Aynı zamanda bugün 2 şehidimiz var, Cenab-ı Allah'tan onlara rahmet, kederli ailesine ve yüce Türk milletine de başsağlığı diliyorum. Vatan savunmasında ülkemizden çok uzakta hem ailelerini hem sevdiklerini hem de vatanını bırakarak giden kahraman Mehmetçik askerlerimizi de buradan selamlıyorum. Bu uğurda şehit olanlara Cenab-ı Allah'tan rahmet, hayatta kalan gazilerimize de sıhhat, afiyet diliyorum.
Bugün resmî olarak 14 ülkede ve kısmen de zaman zaman 19 ülkede 60 binin üzerinde asker mevcudiyetimiz var; onların da ayağına taş değmesin temennisinde bulunuyoruz. Askerimizin yurt dışında olmasına en güzel örneklerden biri Libya olacağı için kısaca Libya'yla ilgili bir şey söylemek isterim. Biliyorsunuz mavi vatan hikâyemiz Libya'yla yaptığımız deniz sınırı anlaşmasıyla ortaya çıktı. Dolayısıyla, İskenderun Limanı'nda bir kafes içinde olmamızdan Libya bizi kurtarmıştır, o yüzden ben Libya'ya teşekkür ediyorum. Libya, Afrika'nın 4'üncü büyük ülkesi, Türkiye'nin 2,5 katı yüz ölçümüne sahip ve 7 milyonun üzerinde bir nüfusu var. Dolayısıyla, Libya, bir Ulusal Mutabakat Hükûmeti bir de Hafter'e bağlı olarak iki şekilde yönetilmeye çalışılıyor. Burada zengin petrol yatakları, altın madenleri, bakır, demir ve zengin su altı kaynakları sebebiyle de trilyonlarca dolarlık bir bütçeye sahip. Dolayısıyla, uzun zamandan beri hem İngilizler hem Fransızlar hem de İtalyanlar bölgede sömürü düzeni oluşturmuş durumda. Son dönemlerde de birkaç ülke -Rusya, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri- de bölgede bir hak talebinde bulunmak üzere oraya gitmeye başlamışlardır fakat bizi en çok mutlu kılan orada bulunan her 2 yönetimin ve 129 tane silahlı kabilenin de hemen hemen tamamına yakınının Türkiye'yle olan münasebeti, her iki taraf da Türkiye'yi arzuluyor. Bunun en önemli sebebi, Osmanlı döneminde orada 29 ayrı "dayılar sistemi" denilen bir sistemle adaletli bir yönetim sergilemesinden dolayı bu noktada güvenilir bir ülke olmaya devam ediyoruz. Burada da Hükûmetin payı var, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
İkinci bir husus Filistin. Konuşmacılar çok değindi; teknik konulara hiç girmeden, zamanı da değerli kılarak konuşmak istiyorum. Filistin'de 1837'de bölgede sadece 9 bin İsrailli nüfus vardı; 1837'de 9 bin, daha sonra 1882'de 50 bin, 1908'de de tam 100 bin İsrailli nüfusa erişti. Peki, işgal mi vardı? Hayır. Ne vardı? Toprak satın alarak ama toprağı da satın alma usulü Alman ve İngiliz nüfus cüzdanlarıyla arkadan dolanarak, toprak alarak, büyük bir göç başlatarak, aynı bugün Suriye'nin Türkiye'ye başlattığı gibi bir göçle orası istila edildi. Bu planlı ve projeli istilanın bugün buraya gelmesinden ve bugünkü Gazze'deki katliamların yapılmasından ötürü sistemli bir plan olduğu için İsrail'i net bir şekilde buradan amasız fakatsız lakinsiz kınadığımızı söylemek isterim.
Bir ikinci husus, 2002 yılında AK PARTİ iktidara geldiğinde Türkiye dünyada 17'nci ekonomik güce sahipti, bugün 23'üncü gücüz. 192 ülkenin 98'inin nüfusu kadar göçmen yine AK PARTİ iktidarında ülkemize geldi. Yani ekonomimiz güçlü değilse, sınırlarımız açılıyorsa bunun iki sebebi muhterem Hükûmetimiz, bunu da net olarak söyleyelim.
Tabii, bugün önemli bir konuda mutabık olduğumuzdan dolayı... Sayın Fuat Oktay da gitmiş; "Bize gıpta etmeniz gerekiyordu." ona bir cevap vermek isterdim.
Bu göç sorunu ülkemize ciddi bir beladır. Biz İYİ Parti olarak bundan tam bir yıl önce bir göç doktrini ortaya koyduk. Mesele neydi? Sayın Cumhurbaşkanının "Suriye bizim iç meselemizdir." demesiyle, maalesef bu öngörüsüzlükle hemen akabinde ülkemiz büyük bir göç felaketiyle karşı karşıya kaldı, bir; iki, terörizm arttı; üç, IŞİD doğdu; dört, PKK-PYD/YPG terör örgütü Suriye'nin kuzeyine kümelendi. Peki bununla ilgili bir çözüm öneriniz var mı? Evet, bu mehrimaldır, alıp kullanılabilir. Dört aşamalı olarak bunu da biz ortaya koyduk. Bunlardan bir tanesi, sınırın tek taraflı kapatılarak güvenli bir hâle getirilmesi. İkincisi, ülkemizde bulunan kaçak düzensiz göçmenlerin ülkemizden bir an önce ülkelerine gönderilmesi. Üçüncüsü, sınıra gelmeden bölgeler oluşturarak göçü engellememiz. Dördüncüsü de dünyada ne Birleşmiş Milletler ya da ne herhangi bir ülkeyle para karşılığında "hendek ülke Türkiye" konumuna gelecek hiçbir anlaşmayı da yapmamamız gerekliliğidir. Bunu da belirtmek isteriz.
Ülkemizin etrafı kan ve gözyaşı ve yaşananları hep birlikte görüyoruz, devletin ve toprağın ne kadar önemli olduğunu da fark ediyoruz. Dolayısıyla, bizler isteriz ki iyi bir devlet, adaletli bir yönetim ve bir arada bir millet olmayı başarabilecek bir unsur hâline gelelim ve bu acıyı, bu ızdırabı bu coğrafyada yaşamayalım. Bir kişi kendi görüşümüzü benimsediğinde ya da dile getirdiğinde sırtımızda taşımayı bildiğimiz gibi karşı grupta karşı bir tezle karşımıza çıktığında da onu terörize etmememiz gerektiğini de hep birlikte anlatan kısa bir hikaye var; Çanakkale'de yaşanmış, onu aktarmak isterim: Çanakkale'de Fransız General Guro savaşın hemen sonrasında Çanakkale'yi ziyaret etmek istiyor, Çanakkale'ye geliyor ve Fransız şehitliğinde kendi tabirleriyle duasını ettikten sonra "Beni Türk şehitliğine götürün, orada da dua etmek istiyorum." dediğinde diyorlar ki: "Maalesef onların şehitliği yok, henüz yok." Gözlerinden yaş geliyor ve şu hikâyeyi anlatıyor: "Çanakkale'de artık cephedeki mesafeler 8 metreye kadar düşmüştü. Bizim askerimiz vurulduğunda -ama ayağından ama elinden- bir daha kalkmıyordu ama Türk askerini vurduğumuzda tekrar dikiliyor, tekrar mermi yiyordu, tekrar dikiliyor, tekrar mermi yiyordu; en son göğsünün üstüne dikilmeye çalışıyordu anlam veremedim, yaverime sordum 'Ne yapmaya çalışıyor?' dedim." Yaveri de diyor ki: "Efendim, o nasıl olsa yaralandı, ölürse şehit olacak ama arkadaki sağlam arkadaşına mermi gelmesin diye göğsünü siper ediyor. Yani arkadaşı vatanı, bayrağı, namusunu korumaya devam etsin diye kendi canından vazgeçiyor." (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Fransız general de bunun üzerine diyor ki: "Biz buraya boşuna gelmişiz. Biz, birbirleri için ölen insanları yenemeyiz." Şimdi soruyorum: Orada birbirleri için ölmeyi bilenler -belki mermiyi yiyen herhangi birimizin dedesi ya da arkadaki sağlam ecdadımız herhangi birimizin dedesi- onlar düşünüyor muydu acaba: "Benim arkamda olan arkadaş Alevi midir Sünni midir Türk müdür Kürt müdür Çerkez midir Laz mıdır?" diyor muydu? Hayır. Bu vatan ve bayrak uğruna bu toprakları birlikte savunuyorlardı. Bu vesileyle bu önemli notu bazen bize düşmanlarımız hatırlatıyor. Tekrar birlik ve beraberlik içinde yol yürümemizi elbette arzu ederiz.
Ama söylemek istediğim önemli bir şey daha var: Sayın Fuat Oktay burada "Bize gıpta etmeniz gerek."liliğine dair bir cümle sarf etti. Evet, biz de Hükûmetimize -gerçek anlamda, kalben söylüyorum- gıpta etmek istiyoruz. Nasıl etmek istiyoruz? Bugün biz Suriye'nin içinde, kuzeyinde, askerimizin varlığına karşı değiliz; biz bugün orada askerimizin varlığına rağmen sınırlarımızın yolgeçen hanı olmasına karşıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Milletvekili.
RIDVAN UZ (Devamla) - Biz Suriye'nin kuzeyinde askerimizin varlığına karşı değiliz, biz oradan askerimize rağmen apar topar sırtlanıp kaçırılan Süleyman Şah Türbesi'nin getirilmesine karşıyız. Biz Irak'ın kuzeyinde askerimizin varlığına karşı değiliz, biz oradaki askerlerimizin kafasına çuval geçirildiğinde "Buna nota verilmeyecek mi?" dediğimizde "Ne notası, müzik notası mı?" denilmesine karşıyız. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Biz İHA'larımızla, SİHA'larımızla mutlu oluyoruz, gurur duyuyoruz ama Türkiye'nin göbeğinde, İncirlik Üssü'nden kalkan bir Amerikan uçağının SİHA'mızı uluslararası havada vurmasına ses çıkarılmamasına üzülüyor ve karşı çıkıyoruz.
Bu vesileyle, bizi dinlediğiniz için teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)