| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Birleşmiş Milletlerin Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve misyon kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 26/10/2022 tarihli ve 1346 sayılı Kararı'yla uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 31/10/2023 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/764) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 6 |
| Tarih: | 11.10.2023 |
YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Sayın Başkan, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, özellikle Filistin'le ilgili çok şey söylendi, ben de bu minvalde biraz ayıklayarak değinilmediğini düşündüğüm birkaç konuyu gündeme taşımak istiyorum. Kamuoyunda Filistin'in 1940'lı yıllarda toprak satarak İsrail'in orada kökleştiğine dair veya Yahudi yerleşimcilerin orada kökleştiğine dair bir tartışma söz konusu; bu kesinlikle gerçekleri yansıtmıyor, önce bununla başlamak istiyorum. Belki yüzde 4-5 toprak satımı söz konusu olabilir ama aslında temel mesele, özellikle 1947'de Birleşmiş Milletlerin haksızca daha çok Yahudi yerleşimciler lehine bir bölüşüm gündeme getirmesi; Filistin tarafı bunu reddediyor haklı olarak. Bundan sonra "Irgun ve Lehi" isimli veya benzer bazı yapılar terör yöntemleri kullanarak insanları köylerinden söküp atıyorlar, zeytin ağaçlarını yok ediyorlar, tarım alanlarını yok ediyorlar, küçükbaş, büyükbaş hayvanları yok ediyorlar: Yani hakikat böyleyken efendim, işte, biraz oryantalist bir bakış açısıyla "Filistinliler zaten topraklarını sattılar." gibi bir bakış açısı bence son derece yanlış ve bunun yayılma hızına baktığımda aslında dünyada aşırı sağ mahfillerin, mecraların hemen hemen her yerde birbirine benzediğini görüyorum. Türkiye'deki bazı aşırı sağ mahfiller de Filistin halkını küçümseyen bu şekilde paylaşımlar yapıyor.
Bakın, 20'nci ve 21'inci yüzyıldaki en büyük, en önemli küresel direnişlerden bir tanesini Filistin halkı sergilemiştir, gerektiğinde frenine basmıştır, gerektiğinde müzakere de yürütmüştür; sadece silahlı yöntemler kullanmamıştır, frene basmayı da bilen bir yapıdır. Örneğin, Hamas ile İsrail devleti yüzlerce defa gizli, açık görüşmüştür yani bu, El Fetih'le de görüşmüştür. Aslında şunu söylemeye çalışıyorum: Filistin tarafı barışa açık taraftır, barışın peşinde olan taraftır, artı, 1967 yılından sonra, Altı Gün Savaşı'ndan sonra Birleşmiş Milletlerin 242 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı'yla aslında uluslararası hukuk da Filistin lehine yerini almıştır. Yani bugün Filistin mücadelesi kesinlikle ama kesinlikle vicdanen haklı bir mücadele olduğu gibi, uluslararası hukuk da Filistin'in yanındadır. Bunu bu şekilde bilmek gerekiyor. Bunu bilmediğimiz zaman, hep güne, güncele, ana, görüntüye odaklandığımız zaman, bu tarihsel backgroundu kaçırdığımızı düşünüyorum.
Yine, demin bahsettiğim, Filistinlileri köylerinden zorla söküp atan yapılar vesaire bugün iktidardaki Likud Partisinin de kökenleridir. Bugün iktidarda Netanyahu'nun aşırı sağcı partisinin kökleri bu yapılardadır; bunu da unutmamak lazım. 1977'den sonra İsrail'de güç kazanan aşırı sağ, belli küçük parantezler dışında sürekli aynı hedefe odaklanmıştır maalesef. O hedef de şudur: Fiilî durum yarat, toprak çal; fiilî durum yarat, toprak çal. Ama nereye kadar? Uluslararası hukuk diyor ki: "1967'den önceki sınırlar esastır." Gazze, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Kudüs başkent olmak üzere aslında Filistin devleti tarif edilmiştir. Ama ne oluyor? Uluslararası hukuk bir Filistin devleti tarif ediyor. 1988'de Filistin bağımsızlığını ilan ediyor. Bugüne kadar 140'a yakın devlet Filistin'i tanıyor ama fiilen yerleşimciler her yerde. Bakın, Batı Şeria'da 600 bine yakın yerleşimci var. Burada devlet eliyle toplu konut projeleri yapılıyor yani "yerleşimciler gitsin" diye. İki ay önce İsrail ordu sözcüsü şu ifadeleri kullanıyor: "Batı Şeria'da İsrailli yerleşimcilerin Filistinlilere uyguladığı milliyetçi şiddet ve terör, Filistin Yönetimi altında yaşayan, daha önce teröre bulaşmamış Filistinlileri dahi teröre itiyor." Yani şunu söylüyor: "Adaletsizlik devam ettiği sürece insanlar bu şekilde düşünmeye meyilli oluyor." diyor. Bu örneği niye veriyorum? İsrail ordu sözcüsü bunları söyleyebiliyor. İsrail'de her şeye rağmen -tabii ki çok eleştiriyorum gördüğünüz gibi ama- ifade özgürlüğü kanalları çalışıyor arkadaşlar, çok çok önemli. Bakın, sizin ordunuz da devletiniz de kamu kurumlarınız da hata yapabilir. Ordu mensubu çıkıp diyor ki: "Hata yapıyoruz bazı konularda." Haaretz gazetesi bugün Netanyahu'yla ilgili çok eleştirel başlıklar atabiliyor, bu ortam da dâhil bu başlıkları atabiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Milletvekili.
YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) - Eğer bizim hakikate saygımız varsa her durum ve koşulda eleştiri yapana saygı duyacağız. Oradan baktığınızda Türkiye'de bir iklim yaratılıyor ve herhangi bir eleştirel, farklı bir şey söylediğinizde linç kültürüyle karşı karşıya kalıyorsunuz.
Türkiye ne yapmalı konusuyla ilgili bir iki şey söyleyeyim. Arkadaşlar, Afrika'daki ticaret imkânlarından bahsediyoruz. Türkiye kendi komşularıyla "Yurtta barış, dünyada barış." ilkesi ekseninde veya sizin bir zamanlar söylediğiniz gibi "komşularla sıfır sorun" bakış açısından ilerlerse kendi etrafıyla 100 milyar dolarlık ticaret hacmi var. Tam da bu nedenle ben şunu söylüyorum: Türkiye kendi güneyine sadece askerî bakış açısıyla bakmamalı, kendi sınırının güneyine şöyle bakmalı bence: Ben buradaki Kürtlerle, Türkmenlerle, Araplarla, orada yaşayan yerleşik halklarla acaba barış imkânlarını nasıl geliştiririm? Türkiye'de Cumhuriyet Halk Partisinin geliştirdiği Orta Doğu barış ve iş birliği teşkilatı yapısının mantığı şudur: 3T eksenli; turizm, tarım, ticaret ekseniyle halklar bir arada birleşsin, çalışsın, barışı ilerletsinler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Milletvekili.
YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) - Burada sadece askerî yöntemler üzerinden konuşuluyor. Biz komşularımızla barışı inşa ederek Orta Doğu'yu ebediyen çatışma ve savaşın coğrafyası olmaktan nasıl çıkaracağız; biraz da kafamızı buraya yoralım. Barış içinde yaşamak için önce ifade özgürlüğü, riskli bir laf ettiğimizde ülke yararına ettiğimize inanmanız gerekiyor. Ülkemizi sevdiğimize, bu Meclisteki herkesin ülkesini sevdiğine inanmanız gerekiyor. İfade özgürlüğü esastır, farklı düşünce esastır; doğrular farklı fikirlerin çatışmasıyla bulunur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)