| Konu: | Konutların Turizm Amaçlı Kiralanmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 19.10.2023 |
SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - İYİ Parti Grubu adına teklifin 14'üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Selamlıyorum selamlamasına da kanun yapma yöntemi olarak yine elmayla armudu karıştırma; her biri kendi komisyonunda enine boyuna müzakereye değer sakıncaları bir iki cambaza bak maddesiyle gözden kaçırma; bayındırlığın, imarın, turizmin, tarımın, ormanın hatta iç işleri ve hukukun konusu olan değişiklik ve teklifleri milletin değil yüksek, zerre menfaatini düşünmeksizin Plan ve Bütçede oldubittiye getirme, velhasıl torbalamayı, milletin yararına bir kere daha torba geçirmeyi uygun gören anlayışın, teklife dair haklı olduğumuzu bilse de her nevi itirazımıza kayıtsız kalacağını da biliyorum. Zira, tam sektörün muğlak ve muallaktaki alanlarının düzenlenmesinin altında bir bit yeniği aramaya gerek yok diyecekken bu zihniyetin cazibe merkezi olma sebebi zaten bakirliği olan yaylalarımızı cazip hâle getirmek için trajikomik şekilde soğuk beton grisiyle lekelediğini hatırlıyorum. Zaten doğal olduğu için tercih sebebi olan doğayı, o doğallığın katlinden başka işe yaramayan konfor alanlarıyla donatıp doğalmış gibi pazarlanan bir ticari mala dönüştürüşünü hatırlıyorum. Yeryüzü cennetlerimize azgın iş makinelerinin nasıl sokulduğu geliyor aklıma. Sektörel teşvik gerekçesiyle ağaca kastederek; denize, göle, dereye, suya kastederek; Tekirdağ'da, Çorlu'da bizlerin yaşadığı gibi havaya kastederek ülkenin en mümbit alanlarının nasıl bir hastalık membağına dönüştürüldüğünü hatırlıyorum. Istrancaların taş olsa taşı bile ağlatacak hâldeki o köstebek yuvası hâli geliyor gözümün önüne. Sırf imar tanrıları öyle buyuruyor diye katma değeri yüksek olarak pazarlayabildiğimiz nadir ürünlerden zeytine, zeytinliklere kastedilmesi geliyor. Dünyadaki üç longozdan biri, Avrupa'nın tek longozu olan, Türkiye'deki bütün kuş türlerinin yarısına yakınının göç yolu, Türkiye'deki bütün memelilerin yüzde 57'sine ev sahipliği yapan, 8'i koruma altında 30 balık türünü barındıran, Türkiye'nin en paha biçilmez kıymetlerinden İğneada'ya nükleer santral yapmanın akıldan geçirilebilmiş olmasını hatırlıyorum. Bir tutar yan bulayım diyorum, ne geliyor aklıma biliyor musunuz? üç beş ağaca kalkan oldu diye canından olan çocuklarımız geliyor, üç beş ağaca kalkan oldu diye ölesiye dövülen ve dahi öldürülen çocuklarımız geliyor. Memleketin taşını, toprağını, havasını, suyunu korumak da bir vatani görevken bu vatani görevi yerine getirdikleri için teröristleştirilen ama öte yandan da canilerin görmediği kötü muameleyi gören gençlerimiz geliyor. Dağdaki terör inlerinden gelip de "Pişman değilim." diye diye devlete, Anayasa'ya meydan okuya okuya, halay çeke çeke aramıza karışan teröristlerin karşısına dikemediğimiz askerimizi düşman gibi karşılarına diktiğiniz o Yörük analarımız, Yörük ninelerimiz geliyor. Bu tecrübeler uyarınca üzerine söz aldığım 14'üncü madde gibi, devamındaki 15'inci madde gibi millî park alanlarının turizm bahanesiyle betonlaşmaya açılacağını bangır bangır bağıran maddelerde biz neye, neden destek verelim? Buradaki bir kişi bile millî park ve tabiat alanlarındaki konaklama tesislerinin yatırımcılara tahsisi yahut lojman alanlarının turizm istihdamına açılmasının ileri adımının "Uludağlaşma" olmayacağının garantisini verebilir mi bize? Biliyorsunuz, Uludağ Millî Parkı'nın 2.100 hektarlık bölümünün millî park vasfı yapılaşma bahanesiyle çıkarılmış ve koruma dışına çıkarılan alan da ancak yüksek gelirli bir grubun hizmet alabileceği tesisleşmeye terk edilmişti. Bu yapılırken kimse hunharca söktükleri o ardıçların orada neden var olduğunu sorgulamamıştı mesela. Acaba tabiat kendi dengesini neye göre kurgulamış ve toprağı o şekilde örtme ihtiyacını neden duymuştu? Su kaynaklarıyla ilgili olabilir miydi mesela? Kimsenin umurunda olmamıştı.
Şimdi, bu teklifle işgalciyken meşru hâle gelen yapılaşmalar üzerinden bizim bir kere daha bu umarsızlığın kurbanı olmayacağımızın garantisi var mı? Daha önce orman yangını üstünden otel alanına dönüştürülmesi örneğinde olduğu gibi kamu yararı bir kere daha hiç edilirse umurlarında olacak mı? Bugün altın çağını yaşadığını söyledikleri turizm sektörü için lojman tahsisi yapanlar, yarın altın çağını yaşamak isteyen başka bir sektör, misal OSB'ler de arzu ederse hazine arazilerini tahsis edecekler mi onlara da aynı şekilde?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun bağlayalım.
SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) - Bütün bu kaygılar ışığında vatan, iktidar sahipleri ve şürekâlarının ne çiftlikleri ne kasaları ne çek defterleri ne ödenekleri ne tahsisleri değildir; satılamaz, sattırmayacağız; ranta kurban edilemez, ettirmeyeceğiz. Zira, tarihin devranın dönmediği hiçbir çağı görülmemiştir.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)