GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BANKALARIN HUKUKA AYKIRI UYGULAMALARININ ARAŞTIRILARAK TÜKETİCİ HAKLARININ ETKİN BİR ŞEKİLDE KORUNMASININ SAĞLANMASI İÇİN ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 29/6/2012 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 26 MART 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE ÖN GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:82
Tarih:26.03.2013

MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankaların hukuka aykırı uygulamalarının araştırılması, tüketici haklarının korunması için önlemlerin belirlenmesi hakkında Meclis araştırması açılması ile ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, bankacılık sektörünün durumu, ekonominin durumundan ve Hükûmetin ekonomi anlayışından farklı değildir. Neticede, ekonomideki uygulamalar, Hükûmetin ekonomi politikaları, bankacılık ile ilgili uygulamaların esasını teşkil etmekte ve ortaya çıkan sonuçları belirlemektedir. O bakımdan, bankalarda haksız kazançlar oluşuyor ise bu yapının nasıl oluştuğuna da bakmak gerekecektir.

Bu araştırma önergesinde bankaların hukuka aykırı uygulamalarından söz ediliyor, bunların araştırılması ve tedbirlerinin alınması isteniyor. Hukuka aykırı uygulamaların araştırılmasından önce, ekonominin kurallarına aykırı, ekonomi yönetiminin neler yapmakta olduğuna ve nasıl sonuçlar ortaya çıkarmakta olduğuna bakmakta yarar vardır diye düşünüyorum. Finans sektörünün en önemli kurumlarından olan bankaların ekonomiyi finanse etmek gibi bir fonksiyonları var iken ekonomideki dalgalanmalar çok farklı olur ve ekonomi politikaları ekonominin ruhundan uzaklaşır, üretimi esas almaz, dolayısıyla üretime katılan kesimlerin geliri düşer, sermayedarın geliri düşer, işsiz iş bulamaz, işçi kesiminin geliri düşer, ekonomik anlamda ifade ettiğimiz rantlar eğer azalır ise elbette bankaların kazançları farklı yollara doğru kayacaktır. Bu iktidara, âdeta ekonomik politikaları iflas etmiş olan bu iktidara "Elle tutulur neyi gösterebilirsiniz ekonomide?" diye sorsanız, verdikleri tek cevap bankacılık sektörünün durumudur. Bankacılık sektörü 57'nci Hükûmet döneminde düzene sokulmuş ve sağlam bir bünyeye kavuşturulmuştur ama o zaman büyük riskler göze alınarak bankacılık sektörü, finans sektörü düzenlenirken maksat bankaların kâr elde etmesi değildi. Şimdi, sorduğunuz zaman söylenen, bankacılık sektörünün gayet güzel kârlar elde ettiğidir. Hâlbuki bu araştırmada bankaların kârlarının yüzde 25'inin; 4,5 milyar lira civarındaki kısmının sadece kredi kartı aidatlarından elde edildiği söylenmektedir. Bu, işin bir tarafıdır ama  o dönemde yapılan bu ciddi düzenlemeler bankalar kâr etsin diye yapılmamış, bankalar ekonominin finansmanını sağlasın, büyüyen, gelişen ekonomi içerisinde kâr etsinler diye yapılmıştır. Yani doğrudan doğruya bir sektörün kâr ediyor olması hiçbir şey ifade etmemektedir ama bu sektör ekonomik gelişmenin sağlayıcısı olursa, onun finansmanını sağlamak zorundaysa o zaman nasıl kâr ettiği fevkalade önemlidir. Şimdi yürütülen politikalara bakacak olursak, başkalarının parasını bularak yaptığınız ithalat, üretim olmadığı ve vatandaşınız üretime iştirak edemediği için, geliri olmayan vatandaşlarınıza borç ile tüketim yaptırılmak suretiyle yürütülmektedir, ekonominin çarkları bu şekilde sürmektedir. O bakımdan, her gün daha fazla borçlanmak zorunda olan bir tüketici kesimden bahsediyoruz. Banka kredilerinin çok büyük bir kısmı üretim yerine tüketime ayrılmış bulunmaktadır.

Hane halkı borçlarının, bildiğiniz gibi, 2002'deki 6 milyar lira civarından 286 milyar liralara çıktığı bilinmektedir. Kredi toplam hacmini düşündüğünüz takdirde, bu ekonominin, fakir vatandaşın ödediği paralarla bankacılık sektörünün büyük kârlarını sağladığını ifade etmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, geçen yılın bütçe tartışmalarını lütfen hatırlayınız. Bir önceki yıl 8,5'luk büyümeden geçen yıl 2,5'a düşen büyüme oranının? Türkiye açısından resesyon demektir. Bildiğiniz gibi, her geçen gün gayrisafi yurt içi hasıla içindeki yabancı payı artmaktadır. Dolayısıyla, sadece yabancı payını bile karşılayamayan bir büyüme oranının Türkiye açısından resesyon ifade ettiğini söyledik ve yetkili ağızlar, Hükûmetin ilgili bakanları, birkaçı birden, bu zeminlerde ve Meclisin diğer zeminlerinde "Büyümenin artırılabilmesi için bankaların sağlam bünyesine ve hane halkı borçlarının düşük oranda olmasına güveniyoruz." dediler. Yani büyümenin sadece vatandaşı borçlandırarak sağlanabileceğini söylediler, itiraf ettiler, hem de çok rahat bir görüntü içinde bunu kullandılar. Şimdi, siz büyümeyi, büyümeye iştirak etmeyen, üretime iştirak etmeyen kesimleri borçlandırmak suretiyle yürütecek olursanız, bu tür bir büyüme anlayışına sığınacak olursanız, o zaman, bankalar da kârlarının insani mi? Meşru demek istemiyorum ama meşruluğu bile tartışılacak hâle gelir. Çünkü, bankalar krediyi, özellikle tüketiciye, yarınki gelirlerine güvenerek ve dayanarak vermiyorlar bildiğiniz gibi. Hâlbuki, krediyi iş adamı alıyorsa, üretim çevreleri krediyi alıyorsa yarınki kârına, kazançlarına göre alır; tüketici alıyorsa yarınki gelirlerinden ödemek üzere alır. O bakımdan, bankaların, kredileri verirken, yarınki gelirden ziyade, borçlananların, kredi talep edenlerin servetine baktığı, mülkiyetine baktığı, tapusuna baktığı çok iyi biliniyor.

Geçen hafta Haymana'daydım, Haymanalı çiftçi diyor ki: "Bankalara gittiğimiz zaman Haymana'dan tapu kabul etmiyor, Ankara'dan, Çankaya'dan tapu soruyor." Yani ne borçlarını öteleyebiliyorlar ne borçlarını yapılandırabiliyorlar ne erteleyebiliyorlar ne de bu senenin ürününden gelir elde edeceklerine güveniyorlar. Dolayısıyla, bu yapıya düşmüş, bu hâle sıkıştırılmış bir ekonominin içerisinde bankacılık sektörünün diğer sektörlerden farklı olarak kârlarını artırıyor ve sürdürüyor olması iktidar açısından övünülecek bir şey değildir. Nitekim, verilen bu önerge "Ortaya çıkan ihtilatları çözelim, vatandaşı hiç değilse koruma altına alalım." diye verilmiş bir önergedir.

Peki, bunlar için muhalefetin önerge vermesi mi lazımdır? Aksaklıkları iktidar görmüyor mu? Düzeltilmesi gerektiğini bilmiyor mu? Bu konuda da bu kürsüye gelip geçen gün söz almak gerekti ama fırsat olmadı. Bir milletvekiliniz "Biz özelleştirme yaparız, bizim anlayışımız budur." diyerek buradan muhalefeti suçlamıştı. Özelleştirmeyi kimse tartışmıyordu. İktidar da özelleştirme yapmıyordu; iktidar, yabancılaştırma, üretim birimlerini yabancılara devretme işi yapıyordu özelleştirme adı altında.

Şimdi, bankacılık sektörünüzün yüzde 40'ın üzerindeki kısmı, yüzde 50'ye yaklaşan bir oranı yabancıların eline geçti ise, siz de Türkiye'de yabancıya satışı marifet sayıyor ve adına da "pazarlama" diyor iseniz, pazarlamada satıştan sonra da hizmet etme anlayışı ve mecburiyeti olduğuna göre, bankaların bu hukuki olmayan, vicdani olmayan alanlardan büyük kârlar elde etmesine Hükûmetin sessiz kalması konusu, ayrıca, sadece bankacılığın korunuyor olmasından öteye, acaba yabancıya satışlarda bu alanların gayet cazip kâr alanları olarak gösterildiği şartı ve teşviki var mı diye insan merak etmeden edemiyor.

Değerli milletvekilleri, bankacılık sektörü bir ekonominin can damarıdır, finansman ekonominin can damarıdır. Bu finansman çok büyük oranda bankalar eliyle yürümektedir. Bankalarımız da kârlarını üretim yapan, çok kazanan alanlardan elde etmek yerine, borçlu tüketici kesimlerden ve çaresiz çiftçi üzerinden -gelirlerini- elde etmek durumunda kalmışlardır. O bakımdan, bu önergenin hiç değilse vesile edilmesi suretiyle bu haksızlıkların bir kısmının giderilmesine fırsat verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)