| Konu: | On İkinci Kalkınma Planının (2024-2028) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 30.10.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla muhabbetle selamlıyorum.
Bugün hepimiz için çok özel bir gün; cumhuriyetimizin yeni yüzyılının ilk günü. Coğrafyamıza, çevremize baktığımızda 85 milyon olarak hepimiz için cumhuriyetin ne kadar büyük bir nimet olduğunu tekrar tekrar idrak ediyoruz. Birlik ve beraberlik içerisinde nice yüzyıllara inşallah... Cumhuriyet Bayramı'mız tekrar kutlu olsun. Bu vesileyle cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını, canları pahasına bize bir vatan emanet eden şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle minnetle yâd ediyorum.
Değerli milletvekilleri, üç haftayı aşkın bir süredir Meclisimizde Filistin'i konuşuyoruz ve maalesef konuşmaya devam ediyoruz. Biraz önce, Meclise gelmeden Filistin'de ölü sayısının 8 bini aştığını, 3 bine yaklaşık insanın da kaybolduğunu medyadan öğrenmiş olduk. Bu ölen 8 bin insanın içerisinde 3.324 çocuk, 2 bini aşkın hanımefendi var. Dolayısıyla yine, Meclisimizden haykırarak İsrail'i, terör devletini ve onu destekleyen bütün zalimleri lanetliyoruz. Yaşasın, özgür ve bağımsız Filistin diyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, kalkınma planımız, çok güzel bir tevafuk, cumhuriyetimizin ilanından bir gün sonra Genel Kurulda konuşuluyor. Biraz önce, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Şubat 1923'teki İzmir İktisat Kongresi'ne götürdü bizi ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün o güzel sözleriyle aslında çok güzel bir mesaj verdi: "Siyasi ve askerî zaferler mutlaka iktisadi zaferlerle taçlandırılmalıdır. İzmir İktisat Kongresi'nin bize verdiği en önemli mesaj bu." dedi. Doğrusu, buradan hareketle, 1963 yılından bu yana yapılan bütün kalkınma planlarının merkezinde "güçlü Türkiye için güçlü ekonomi" vurgusu daima olagelmiştir.
Bugün On İkinci Kalkınma Planı'nı görüşüyoruz. Bu vesileyle, ben de konuşmama başlarken bu planın hazırlanmasında büyük emeği olan, özellikle Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Başkanlığımıza, sunumu yapan Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz Bey'e, bürokrat arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum; ihtisas komisyonlarında, çalışma gruplarında emeği olan arkadaşlara teşekkür ediyorum.
On İkinci Kalkınma Planı'nda elbette çok güzel hedefler var, çok önemli vurgular var ve ben de önemli tespitler yapmaya çalışacağım, bazı eleştirilerim elbette olacak. Ümidimiz öncelikle odur ki önceki planlardan çok daha başarılı bir kalkınma dönemi olsun; inşallah, sadece yapılan değil, yazdıklarımızı yaptığımız ve gerçekleştirdiğimiz bir plan olsun çünkü milletimizin böyle bir vizyona, böyle bir geleceğe ihtiyacı var.
Biraz önce Cumhurbaşkanı Yardımcımız çok güzel ifade ettiler, "kalkınma" sadece ekonomik büyüme değil sağlıktan ekonomiye, demokrasiden hukuka, kentleşmeye, eğitime her noktayı kapsayan aslında çok büyük bir kavramdan bahsediyoruz. Doğrudur, 5 ana başlık var, 983 alt başlık var ve bu planla birlikte yeni Kızılelma'mız 2053 sayın milletvekillerimiz yani 2023 hedeflerini otuz yıl sonraya taşımış olduk. Ben de diyorum ki geç olsun da güç olmasın. İnşallah, 2053'te, şu anda bize âdeta bir cennet vadeden On İkinci Kalkınma Planı'mızın hedeflerini gerçekleştirmiş olalım; yanlışlarımızdan, yapamadıklarımızdan ders çıkaralım ve 2053 vizyonunu artık ıskalamayalım.
Öncelikle, böyle bir planın, Türkiye'nin önümüzdeki beş yılını ilgilendiren bir planın Plan ve Bütçe Komisyonumuzda sadece iki gün konuşulduğunu, istişare edildiğini takdirlerinize -sizin ve milletimizin- sunmak isteriz. Ben yıllarca akademiada, sanayi içerisinde ve siyasette bulunmuş birisiyim. Plan ve Bütçede çok değerli arkadaşlarımız, milletvekillerimiz var. Bu ülkenin önümüzdeki beş yılını ilgilendirecek bir konuda en azından o 5 ana ekseni Plan ve Bütçe Komisyonunda bizim birkaç hafta tartışmış olmamız gerekirdi; maalesef bunu başaramadık.
Bir başka husus, biraz önce yine ifade edildi; "Kapsayıcı bir yönetim anlayışıyla hazırlandı." Bu ülkenin bir milletvekili olarak doğrusu şunu çok arzu ederdim: Bu nasıl bir kapsayıcılıktır ki Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen bu kalkınma planının noktasında virgülünde herhangi bir değişiklik yapma imkânımız olmadı milletvekilleri olarak. Dolayısıyla bu kapsayıcılık inşallah Genel Kurul istişarelerinde daha farklı tezahür eder ve özellikle bazı hususlarda değişime gidebiliriz.
Değerli milletvekilleri, zamanımın elverdiği ölçüde bir önceki planlarla da karşılaştırma yaparak hızlıca konuşmamı toparlamaya çalışacağım.
İsterseniz gülerek başlayalım. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz Bey çok ciddi bir konuşma yaptı. On İkinci Plan aslında bize şunu söylüyor: On Birinci Plan'da birçok hedefi gerçekleştiremedik, aynen filmin repliğinde olduğu gibi "Hele bir sorun bize niye gerçekleştiremedik." diyor ve üç tane şey söylüyor bize. Bir; "Pandemi ve artan korumacılık var dünyada." diyor, "Deprem var." diyor ve "Jeopolitik riskler var." diyor ve devam ediyor, "Bunlar olmasaydı aslında her şey çok mükemmel olacaktı." diyor. Dolayısıyla "Ya, bizler de şu hatayı yaptık; ülkeyi yöneten insanlar olarak, iktidar olarak şuralarda bazı hatalar yaptık." şeklinde herhangi bir cümleyi duymuyorsunuz. Ama beni memnun eden şey -biraz önce burada "Kalkınmanın temeli adalettir." derken de onu hissettim- bu kalkınma planında hepimizin satır satır, cümle cümle okuyacağı "Adalet İçin Demokratik İyi Bir Yönetişim" diye bir bölüm var; bence o bölümde zımnen de olsa kalkınmanın önümüzdeki dönemde neyin üzerine bina edilmesini plan bize söylüyor. Bu konuya tekrar döneceğim.
Değerli milletvekilleri, şimdi beş yıllık bir kalkınma planı konuşuyoruz ve şu anda medyada, toplumda bu kalkınma planı niçin bir heyecan yaratmamıştır, bunu hepimizin bir düşünmesi lazım. Niçin yaratmadığının sebebi bir önceki kalkınma planlarındaki başarısızlık ve performans problemidir, çok nettir bu çünkü olağanüstü sapmalar var ve sonuçların, hedeflenen sonuçların yanından bile geçmeyen birçok plan yapılmış maalesef ülkede. Ben sadece 2023 hedeflerinden bahsetmiyorum yani 2023 hedeflerimiz, işte, 2 trilyon gayrisafi millî hasıla, 500 milyar ihracat, kişi başına gelir 25 bin dolar, yüzde 5 işsizlik; bunlardan bahsetmiyorum ve şunu da söyleyeyim: Elbette krizler, darbeler, pandemi, deprem ekonomik performansımızı etkilemiştir. Sorun şu ki bizi etkileyen birçok şey bizim ligimizde olan diğer ülkeleri de etkilemiştir ama Türkiye negatif olarak bu ülkelerden niye ayrışmıştır, keşke bu Mecliste bunu daha detaylı konuşabilsek.
Bakın, bir örneği paylaşmak istiyorum. Bugün gibi hatırlıyorum, 2011'de -seçimlere gitmeden önce- Sayın Cumhurbaşkanımızın 2023 hedeflerini anlattığı toplantıda bulunmuş biri olarak söylüyorum: O vaatlerde bulunmadan, 2010 yılında Türkiye ekonomisi neredeydi? Türkiye ekonomisi dünyada 17'nci büyük ekonomiydi. Peki, biz 17'nciyken -2 ülke örneği vereceğim, bir tanesi Endonezya- Endonezya 18'inci büyük ekonomiydi, Suudi Arabistan ise 2010 yılında 20'nci büyük ekonomiydi. Peki, 2023'e gelelim; 2023'te, şu anda Türkiye'miz 19'uncu büyük ekonomi. Peki, Endonezya kaçıncı büyük ekonomi? 16'ncı. Suudi Arabistan 18'inci büyük ekonomi. İşte, değerli milletvekilleri, bizim itirazımız şu; birileri bizim önümüze geçerken "Biz her şeyi iyi yaptık." şeklinde bir değerlendirmeyi asla kabul etmiyoruz yani "Bu yılın sonunda 1 trilyon 100 milyar doları inşallah bulacağız gayrisafi millî hasılada. Biz bu yıl 17'nci ekonomi olacağız." Bu ne demek biliyor musunuz? 2010 yılında yani on üç sene önce kaybettiğimiz yeri tekrar geri alacağız. Takdir aziz milletimizindir.
Şimdi, müsaadenizle, değerli milletvekilleri, makro veriler üzerinde hızlıca bir değerlendirme yapmak istiyorum, büyümeyle başlamak istiyorum. Hamdolsun, On Birinci Kalkınma Planı'mızda büyüme hedefleri tutturulmuştur, bundan dolayı mutluyuz, nasıl büyüdüğümüzü konuşacağız ve -biraz önce de ifade edildi- 2028'de 17 bin doları aşma hedefimiz var. 1 trilyon 589 milyar gibi bir gayrisafi millî hasılamız var. Burada altını hep birlikte kalın çizgilerle çizmemiz gereken konu şu: 2028 yılında yani On İkinci Kalkınma Planı'nı konuşurken burada verdiğimiz hedefler On Birinci Kalkınma Planı değil, 2010 hedeflerinin altında 2028 hedefleri veriyoruz. Onun için, kalkınma planlarında ortaya koyduğumuz performans sürekli on beş sene önceyi bile bize sorgulatıyorsa bu millet, sanayici, turizmci insanlarımız bu kalkınma planlarına inanmaz. Onun için, bu kalkınma planlarını içselleştirmek ve performansını her daim kontrol etmek zorundayız.
Peki "Ekonomimiz büyürken ya, milletimiz bunu neden hissetmiyor?" sorusunu sormak zorunda değil miyiz? Bu soruyu sorduğumuzda çok farklı başlıklarla bunu yanıtlayabiliriz ama ben iki temel şey söyleyeceğim: Ekonomimiz büyürken milletimiz bu büyümeyi neden hissetmiyor? Bunun birinci maddesi, gelirin adil bir şekilde paylaşılmadığı bir ülkede yaşıyoruz. On Birinci Kalkınma Planı'mızda buna vurgu yapılmış ve "Biz bunu düzelteceğiz." demişiz, 2019'da demişiz. 2023'te, şu anda On İkinci Kalkınma Planı'nda konuşurken biz 2019'daki gelir adaletini arar durumdayız, gelir adaletinin daha bozulduğu bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla burada bunun altını çizmem lazım.
Şöyle bir bilgi vereyim, milletimiz de buna çok ciddi anlamda kulak kesilecektir: Bakın, millî gelirin yüzde 41'ini bu ülkede toplam nüfusun yüzde 1'i alıyor değerli milletvekilleri, yüzde 41'ini yüzde 1 alıyor. Ya, böyle bir ülkede, dünya 5'ten büyükse, biz bunu adaletin gücü olarak her yerde söylüyorsak kendi ülkemizde gelirin yüzde 41'ini yüzde 1 aldığında ekonomik büyümeyi millet hissediyor diye düşünmemiz mümkün mü? Şunu söylemek isterim: Artan refahın paylaşımı ve kimseyi geride bırakmama vurgusu şu anki planımızda var; ümit ederim ki bunlar gerçekleşmiş olur, bunlar önemli. Peki, milletimiz bu büyümeyi neden hissetmiyor? Bunun ikinci cevabı da daha makro, daha yapısal bir mesele. Üreterek değil tüketerek ve rantla büyüyen bir ekonomiye sahibiz. Neden böyle? Bakın, şayet böyle olmasaydı, üreterek, yatırım yaparak büyüyen bir Türkiye olsaydı... Şu anki 2028 planımızda bizim işsizlik oranımız -inşallah gerçekleşir- yüzde 7,5. Değerli milletvekilleri, yüzde 7,5 işsizlik oranı 2000 yılında Türkiye'nin sahip olmuş olduğu işsizlik oranı. Eğer üreterek, yatırım yaparak, istihdamla, ihracatla büyüyebilen bir Türkiye olsaydı, 2028 yılında 2000 yılının işsizlik hedefini verir miydik? Dolayısıyla, denklemi doğru kurmamız lazım.
Türkiye'de olağanüstü büyük bir servet transferi gerçekleşiyor. O parti, bu parti demeden bunu analiz etmemiz lazım. Kur korumalı mevduat gerçekten bunu hızlandırmıştır; milletin başına, bütçesine bela olmuştur. Elbette biz finans sektörümüz çalışsın istiyoruz ama bankaların geçen beş yıllık kârı eğer 78 milyar dolarsa bu ülkede ve bugün bu insanlar, Türkiye'nin 85 milyonu çok büyük bir yoksulluk ve sefalet içindeyse burada -elbette adaletle başlayacağız- şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz lazım. Peki, On İkinci Kalkınma Planı bize ne diyor? On İkinci Kalkınma Planı bize diyor ki: "Rahat olun, ben bu sorunu çözeceğim. Ben artık üretim, yatırım, istihdam, ihracat ve buradan kaliteli bir büyüme ortaya çıkaracağım." Biz de dedik ki: "Bu, tamam, çok güzel; diğer planlarda da var." Döndük dış ticaret açığına, verilerine baktık. Değerli milletvekilleri, aziz milletim; bakın, bu yıl dış ticaret açığımız 112 milyar dolar, bir önceki yıl 109,5 milyar dolardı. Önümüzdeki beş yıl Türkiye'nin dış ticaret açığı 110 milyar doların altına hiç inmeyecek. Şimdi, birlikte siyaset yapmış olduğumuz dostlarımız var, kimsenin gönlünü kırmak istemiyorum ama "Aldanan ve aldatan olmayacağız." diyen dostlara sesleniyorum: Dış ticaret açığı hiç değişmeyecekse -cari açığı sıfıra yakın indireceğinizi söylüyorsunuz, evet, turizmden gelecek olağanüstü, fevkalade büyük bir gelir bekliyorsunuz, 100 milyar dolar, inşallah gerçekleşir- dış ticarette hiçbir iyileşme olmayacaksa Türkiye'de üretim ve yatırım olacağına biz nasıl inanalım? Bir önceki planda, On Birinci Kalkınma Planı'nda bu görülmüş ve denmiş ki: "Cari açığı binde 9'a indireceğiz." Peki, cari açık şu anda ne? Cari açık yüzde 4. Arkadaşlar, planlarda genelde -şunu söylemem lazım- iyi olan şeyler gerçekleşmemiş ya da çok az gerçekleşmiş, olmasını istemediğimiz şeyler 2-3 kat fazla kötüleşmiş; cari açık da maalesef bunlardan bir tanesi.
Kalkınma için üretim ve yatırım ekonomisine geri dönmemiz lazım bedeli ne olursa olsun, bu yapısal değişimi yapmamız lazım; bunun da birinci şartı üretim iklimini tesis etmektir. Üretim iklimi de On İkinci Kalkınma Planı'mızın son bölümünde -biraz önce ifade ettim- zikredilmiş. Bu ülke diş ticaret açığı, cari açık, bütçe açığı -ki onu bütçede daha detaylı konuşma imkânımız olur inşallah- vermeye devam ederse inanın, şu konuştuklarımızı beş yıl sonra başka birileri daha kötü bir tabloyla konuşmuş olur; inşallah, bu tür tablolarla karşı karşıya kalmayız.
Şimdi, değerli milletvekilleri, makro hedeflerde... Zamanın darlığı dolayısıyla dikkatinizi şu enflasyon konusuna, buraya çekmek istiyorum. Kalkınma planında bir cümle var, aile birliğini zedeleyen artan yaşam maliyetlerine dikkat çekilmiş ve kalkınma planımızın birçok bölümünde boşanmaların arttığına, evlilik hızının düştüğüne dair çok fazla veri var; orta vadeli programı alın, oradaki tablolarda bunları görürsünüz. Dolayısıyla bu "enflasyon" dediğimiz şey, sadece hayat pahalılığı değil, toplumu çökerten, bitiren büyük bir mesele ve yine, teşekkür ediyorum, bu, kalkınma planımızda temel mesele olarak zikredilmiş ama burada atlamadan, üzülerek ifade edeceğim bir şey var: Türkiye'nin 2018 yılından bu yana deneyimlediği bazı ekonomik politikalar, planlar var. Hani, hatırlarsınız "Yeni Ekonomi Programı" "Türkiye ekonomi planı" "Çin modeli" "daha az demokrasi, daha fazla kalkınma" gibi aklın idrak etmeyeceği konularla bu ülke meşgul edildi ve üzülerek ifade ediyorum, bu ülkede hiçbir zaman mart şubattan, nisan marttan daha iyi olmadı çünkü o koltuklara oturan arkadaşlar daha önce bu işleri iyi yapanlardan iyi değillerdi, ehliyet ve liyakat sorunu vardı; bunun da özellikle altını çizmek isterim.
Şimdi, enflasyonla ilgili bir hedefimiz var. 2018 yılında -bu konuyla ilgilenenler çok iyi bilirler- Merkez Bankasına dedim ki: Bir dakika, enflasyon yüzde 20'ye çıktı, bu olmaz, tedbir al. Yüzde 20, arkadaşlar. 2019-2023 On Birinci Kalkınma Planı'na enflasyon hedefini yüzde 5 olarak koyduk. Bakın, yüzde 20'yken On Birinci Plan'a yüzde 5 hedef koyduk. Enflasyon hedefi şu anda, 2023'te muhtemelen -yüzde 65 konulmuş ama- yüzde 70 gibi gerçekleşecek duruyor yani yüzde 5 koyup 13 kat fazla enflasyonumuz var. Peki, şu anda 2028 için On İkinci Kalkınma Planı'mız bize ne diyor? Diyor ki: "Merak etmeyin, ben yüzde 20'den yüzde 5'e indiremedim ama şunu yüzde 65'ten yüzde 4,7'ye indireceğim." Arkadaşlar, buna inanmamızı nasıl bekleyebilirsiniz? Dolayısıyla buralarda, maalesef, çok ciddi tutarsızlıklar olduğunu görüyorum.
Şimdi, yine programın, planın tümüne baktığınızda arkadaşlar, şunu net bir şekilde görüyorsunuz: Dünyada salgın var, olağanüstü ekonomik sıkıntılar var, diğer ülkeler de bunu yaşıyor, dolayısıyla biz de Türkiye olarak bundan nasibimizi alıyoruz. Gerçekte böyle mi? Bakın, deprem olduğunda gelişmiş ülkelerde enflasyon yüzde 9'un üzerine çıktı Kıta Avrupası başta olmak üzere. Ama arkadaşlar, şu anda gelişmiş ekonomilerde enflasyon -kalkınma planımızda da bu rakamlar var- yüzde 2'lerde, 3'lerde. Peki, yükselen piyasalarda, gelişmekte olan piyasalarda, bizim gibi ülkelerde enflasyon nedir? Yüzde 6,9 ortalaması. Bizim itirazımız bunadır. Aynı ligde olduğumuz ülkelerden 10 kat daha fazla enflasyonu bu ülke, bu millet hak etmiyor. OECD ülkeleri içerisinde Türkiye neden gıda enflasyonunda şampiyondur? Türkiye neden TÜFE'de dünyada 6'ncı ya da 7'nci ekonomidir? İşte, burada, enflasyon ve faizler arasında kurulan yanlış denklem ve yine ifade edildi, irrasyonel para ve maliye politikaları geçen kalkınma planının aslında en önemli zaafları olmuştur. Ben şuna inanıyorum: Eğer şapkamızı önümüze koyar siyasi görüşlerimizin dışında doğru teşhisler yapabilirsek sorunlarımızı çözebiliriz. Eğer o doğru teşhisleri yapmaz "Bizim yaptığımız her şey doğru." dersek inanın bana daha kötü tablolarla karşılaşmamız işten bile değildir. Tabii, burada şunu söylememiz gerekiyor: Beşerî sermaye, insan kapasitemiz programın her yerinde var, programın her yerinde var. Ben şu anda bir milletvekili, bu ülkenin sevdalısı biri olarak herkesin yüreğine hitap ederek şunu soracağım: Ne oldu bu ülkede? On beş on altı yıl yurt dışında yetişen akademisyenlerimiz, gençlerimiz, iyi üniversitelerde olan kardeşlerimiz, ağabeylerimiz geldiler, bürokraside görev aldılar, bakan oldular, bakan yardımcısı oldular, özel şirketlerde görev aldılar da şimdi bu ülkenin gençleri son beş altı yıldır niye bu ülkede yaşamak istemiyorlar ya da yurt dışında iyi üniversitelere gitmek için ülkeyi terk etmek istiyorlar? Bu ülkenin çok önemli bir beyin göçü meselesi var ve bu asla göz ardı edilecek bir şey değil. Elbette, burada bir şeyin daha altını çizeyim, bunu gerçekten önemsiyorum; planda ehliyet ve liyakat konusunda âdeta bir günah çıkarma var. Bakın, liyakat esaslı güçlü kurumsal yapılar yaklaşımı var On İkinci Planda, bunu yürekten alkışlıyoruz ve "Zararın neresinden dönebilirsek kârdır." diyoruz. Bizim amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Ülke bizim, hepimizin; ahlakı ve vicdanı olan AK PARTİ'li kardeşlerime de buradan sesleniyorum: Artık bu üç beş maaş meselesi bitsin diyoruz, artık eş akraba ilişkileri bitsin ve On İkinci Kalkınma Planı, buyurun, buradan başlayalım diyorum. Buna da öncelikle AK PARTİ sahip çıksın diyorum.
Değerli milletvekilleri, planda bence en önemli alanlardan bir tanesi, 4 ana başlık, öncelikli gelişme alanları. Birincisi, tarım ve gıda; bir tanesi, turizm; bir tanesi, sanayi ve bir tanesi, enerji.
Şimdi, burada, Türkiye'nin her tarafında, yazın dağıldık, dolaştık. Bu ülkenin şu anda 2 temel sorunu var ki Türkiye'de her yerde konuşulan sorun; bunların biri, barınma; biri, sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşma.
Büyükşehirler başta olmak üzere, artık 3+1 daireyi Türkiye'nin birçok büyük şehrinde 20 bin liraya kiralayabilmeniz mümkün değil, mümkün değil. Değerli arkadaşlar, 11.400 lira asgari ücretin olduğu bir yerde, eğer böyle bir barınma problemi varsa bizim On İkinci Kalkınma Planı'mızın içerisinde biz bu soruna daha fazla cevap bulmak isterdik, maalesef yok, maalesef yok.
Tarım ve gıda meselesi, sokaktaki ateşin en önemli sebebi. Hızlıca şunu söylemek isterim: Açlıkla mücadele, önümüzdeki dönemde, pandemi sonrası, devletlerin en önemli vazifesi oldu. On İkinci Kalkınma Planı'mızda, tarımın gayrisafi millî hasıla içindeki payı düşürülmüştür. On Birinci Kalkınma Planı'ndaki hedefler tutturulamamış, On İkinci Kalkınma Planı'nda bu düşürülmüştür.
Bakın, şunu söylemem lazım: Burada, tarımla ilgili olarak biz... Hizmetler sektörü artıyor, hizmetler sektörü trend böyle dünyada, insanlar kentlere göçüyor. Eğer biz, Anadolu insanını Anadolu topraklarından çıkarıp şehirlere getirirsek hizmetler sektörü büyüyecek. Şu anda planda yüzde 6'nın üzerinde bir oran verilmiş, gayrisafi millî hasıla içindeki payı. Bakın, böyle gidersek Anadolu boşalıyor, vatandaş toprağından, merasından kopup geliyor; tarım bir sonraki plan döneminde yüzde 6'nın değil yüzde 5'in altına düşebilir. Onun için, derhâl, acilen tarımla ilgili 2 tane önerimizi paylaşmak isterim. Bir kere -kur korumalı mevduat dedik- kur korumalı tarımı getirmemiz gerekiyor. Tarım ayağa kalkmadan, devleti idare edenler milletin karnını doyurmadan o ülkede huzur ve mutluluk olmaz. Bir, bunu yapmamız gerekiyor.
İki, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanlarımızın gidip oralarda para kazanabilmeleri gerekiyor. Onun için, SGK'yle ilgili olarak özel bir düzenleme yapmak lazım. Tarım Kanunu 21'inci madde geciktirilmeden, gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1'i...
Bakın, bir rakam vereceğim size: Türkiye Cumhuriyeti devletinin 2024 yılında -2023 yılı 660 milyar TL'yi bulmuştu- faize ödeyeceği para 1 trilyon 254 milyar TL. Arkadaşlar, 50 milyar TL'lerden buraya geldik. Bunu 12'ye bölün, yaklaşık 105 milyar TL yapıyor. Bu devlet faize aylık 105 milyar TL -bütçede daha detaylı konuşuruz bunu- para ödeyecek.
Peki, soru şudur: Çiftçiye tarımsal destek olarak yılda ne kadar ödeyeceğiz, biliyor musunuz? 91 milyar TL. Olmaz arkadaşlar, bunları mutlaka değiştirmemiz lazım. Aksi takdirde On İkinci Plan'da "Biz tarımsal gayrisafi millî hasılada dünyanın 7'nci büyük ülkesi olacağız." hedefini gerçekleştirmemiz asla mümkün değil.
Ben buradan -zamanım da çok kalmadı- şununla devam edeyim: Her kalkınma planı kendi döneminin aslında bir meydan okumasıdır. Adaleti esas alan demokratik iyi yönetişim dedik; ben kalkınmanın reçetesinin burada gizli olduğunu düşünüyorum. Sağlıklı ve sürdürülebilir kalkınma için adalet, demokrasi, eşitlik, özgürlükler olmazsa olmaz diyoruz, plan ne diyorsa aynen kabul ediyoruz.
Şimdi, bakın, burada kalkınma planımızın kanaatimce en etkileyici maddelerinden bir tanesini size okumak istiyorum; 901'inci madde "Ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması bağımsız, tarafsız, şeffaf yargı sisteminin egemen olduğu hukuk devleti..." diyor ve "demokrasi ve iyi yönetişim" olarak devam ediyor. Keşke imkânımız olsa, İç Tüzük müsaade etse Meclisimizin duvarlarına bunu şöyle asabilsek. Gelin, bu maddenin pratiğine Meclisimizden bugün başlayalım.
Sayın eski Adalet Bakanımız, Can Atalay Hatay'dan milletvekili seçildi, Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını açıkladı "hak ihlali" dedi, değil mi? Ben Can Atalay'ı tanımam, bilmem ama bir şeyi çok iyi biliyorum: Kendime yapılmasını istemediğim bir şey başkasına yapılamaz. Neden Can Atalay şu anda gelip burada bugün yemin edemedi? (Saadet Partisi ve HEDEP sıralarından alkışlar) Arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisinde olan arkadaşlarımın vicdanına seslenerek bunu söylüyorum.
Bir başka konu, İstanbul'da İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı -Anadolu yakasında- iddialarda bulundu, mafya-siyaset ilişkisine dikkat çekti. Bir FETÖ borsası varmış, bir de çete borsası varmış. Şu anda bu iddianamede, soruşturmada ismi geçen insanlar neden hâlâ açığa alınmadı? Onun için ben diyorum ki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİM TEMURCİ (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım Sayın Temurci.
SELİM TEMURCİ (Devamla) - Şimdi, yüreğimden gelerek AK PARTİ'li kardeşlerime, MHP'li kardeşlerime şunu söylemek istiyorum: Erdemliler Hareketi olarak yola çıkmış bir siyasi harekete, gelin, yakışanı yapın, bu pislikleri, adaletin içindeki bu yanlışlıkları hep birlikte temizleyelim çünkü Cevdet Bey öyle dedi, adalet her şeyin temeli. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." şiarıyla hareket edenlere, "Ülküsüz insan çamurdan farksızdır." diyen rahmetli Başbuğ'un yol arkadaşlarına sesleniyorum: Gelin, bir yerden yeniden başlayalım. Cumhur İttifakı olarak bu sayfayı siz açın ve hep birlikte haykıralım: Adalet olmadan kalkınma olmaz! Adalet olmadan kalkınma olmaz! "Var mısınız?" diyorum.
Ben bu duygularla, cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılında kalkınma planımızın ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, aziz milletimizi ve Genel Kurulu saygıyla muhabbetle selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)