| Konu: | On İkinci Kalkınma Planının (2024-2028) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 30.10.2023 |
CHP GRUBU ADINA ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün cumhuriyetimizin 100'üncü yılını yurdumuzun her yerinde milyonlarca yurttaşımızın coşkusuyla kutladık. Elinde bayrağı olan, sokaklarda olan tüm yurttaşlarımıza minnettarız. Bu güzel bayramı bize hediye eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına minnettarız; iyi ki cumhuriyet var, iyi ki Atatürk var.
Değerli arkadaşlar, evet, bugün On İkinci Kalkınma Planı'nı görüşmek üzere toplanmış bulunmaktayız. AKP Grubu nedense yirmi üç yılı bir tarafa koyuyor, yetmiş dokuz yılı bir tarafa koyuyor. Aslında buradan başlamamız lazım, tam da cumhuriyeti kutladığımız bir dönemde; Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra Ulu Önder ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan sonra neler yapmış, o şartlarda neler yapmış, neleri başarmış? Evet, bu ülkeyi kurtarmış, Misakımillî sınırlarını çizmiş, büyük bir savaştan çıkmışız ama bunların hepsinin ekonomik ve diğer devrimlerle taçlandırılması gerekiyordu. Bakın arkadaşlar, Türkiye'nin her yerinde şeker fabrikaları, kâğıt fabrikaları, bankalar, kumaş fabrikaları, şişe cam, büyük bir sanayileşme hamlesi yapılmış; Osmanlı'nın borcu ödenmiş bunlar yapılırken. Neden bunlar yapılmış? Türkiye'nin ithalat yapmaması için, dış ülkelere muhtaç olmaması için yapılmış. İzmir İktisat Kongresi on beş gün sürmüş, önemli kararlar alınmış ama bunu savaştan çıkmış bir toplum ve lideri yapmış; bunu başarabilmiş. Burayı bir tarafa bırakıp yirmi üç yılı değerlendirirsek, evet, Cumhuriyet Dönemi'ni, 1960'lara kadar yapılanları bugünle kıyaslamak bir zorunluluktur.
Peki, 2002'de AKP geldiğinde ne yapmış? Bakın, arkadaşlar, kâğıt fabrikaları; Kocaeli, Silifke ve birçok yerdeki kâğıt fabrikaları kapatılmış, satılmamış; makineleri, demirbaşları hurdacıya verilmiş. Türkiye'nin her yerinde şeker fabrikaları varken şeker fabrikaları kapatılmış ve bugün şekere muhtaç durumdayız, ithal ediyoruz. Geliyorum, gübre; çiftçi büyük sıkıntı çekiyor, her bölgede gübre fabrikaları varken bunlar kapatılmış, gübre ithal eder duruma gelmişiz. Ama bugün neyi konuşuyoruz? Yirmi üç yılda yapılanları konuşuyoruz. Cumhuriyet Dönemi'nde yapılanlar bir yandan da tasfiye memurları gibi bu ülkenin bakanlarınca, bürokratlarınca alınmış bir kenara itilmiş ve kâğıt bulamıyoruz, kumaş ithal ediyoruz, şeker ithal ediyoruz.
Bankalar; Etibank, Sümerbank, İş Bankası... Bu bankaların birçoğu kapatılmış. Büyük kamu bankalarının hepsi zarar içerisinde, birçok iş adamına kredi olarak peşkeş çekilmiş. İşte, geçen dönem, Demirören grubunun yaklaşık 1,5 milyar dolarlık Ziraat Bankası vurgununu konuştuk; Vakıfbank yine öyle. Cumhuriyet Dönemi'nde bankalar açılırken bu dönemde ise kamu bankalarının bir anlamda içi boşaltılmış. Evet, bu duruma durduk yerde gelmedik, yirmi üç yılda bu ülke niye bu hâlde?
Değerli arkadaşlar, bakalım, 2002'de iktidara geldiğinde AK PARTİ'nin borç stoku ne kadardı, daha doğrusu Türkiye'nin? 243 milyardı. Peki, bugün ne kadar? 6 trilyon 120 milyar yani 25 kat artmış. Ama geliştik(!) Ama kalkınmadan bahsedebiliyoruz(!) Şimdi, bakın, iç borç Türkiye'de 2002'de 150 milyar, şu anda 2 trilyon 860 milyar, arkadaşlar, aradaki fark 2 trilyon 700 milyar. Kim yaptı bunu? Kim yaptı? Peki, bu kadar fabrikayı sattık, bankaları sattık, sattık, sattık, sattık; içeride, dışarıda borçlandık. Niye emekli 7.500 lira maaş alıyor? Dünyada yüzde 95'le ev, taşınmaz artışıyla 1'inci sıradayız. Neden bugün emekli bir aylık maaşıyla 1 kira ödeyemeyecek durumda? Ben sormak isterim bu gruba; 2002 yılında bir emekli kaç dolar alabiliyordu, kaç çeyrek altın alabiliyordu, kaç kira ödeyebiliyordu; kaç ekmek alabiliyordu, bugün kaç tane alıyor? Asgari ücretli için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Arkadaşlar, bir felaketi yaşıyor Türkiye ama kalkınma(!) On Birinci Kalkınma Planı'ndaki notlara, hedeflere baktığım zaman gerçekleşen hiçbir hedef yok ama On İkinci Kalkınma Planı'nda 2028 ve 2054 hedefleri var, eyvah ki eyvah!
Arkadaşlar, Türkiye iyi yönetilmiyor. Bakın, bir ülke düşünün... Benim ülkemde 2024 yılı için bütçeden ödenmesi hedeflenen faiz miktarı 1 trilyon 254 milyar. Tarıma ayrılan bütçe 384 milyar; eyvah ki eyvah! Adalete ayrılan bütçe -birazdan adalete geleceğim- 201 milyar yani faizin yedide 1'i neredeyse. En acısını söyleyeyim: Biz, 2024'te yaklaşık 1,5 trilyon faiz ödeyeceğiz, eğitime ayırdığımız toplam bütçe 1 trilyon 600 milyar. Ne diyebilirim ki ben? Faiz haramdı ama hemen hemen adaletin, tarımın ve eğitimin bütçesi kadar faize para veriyoruz. Kimin bu başarı?
Adaletten bahsediliyor... Bakın, arkadaşlar, adalete gelmeden önce şunu söylemek isterim: Kalkınmak için bir plan lazım, plan için kurallara uymak lazım. Kurallar koyacaksanız bu ülkenin Cumhurbaşkanının, bakanların, yürütmenin bu kurallara uyması lazım.
Şimdi, dün bir karar alındı, doğru da bir karar. 29 Ekimden dolayı bugün -pazartesi- okullar tatil edildi. Güzel değil mi? Peki, ne zaman tatil edildi? Bundan ne zaman haberimiz oldu? Dün gece saat on bire doğru, 22.30'da oldu. Neden? Beyefendi öyle buyurdu. Peki, bunu Millî Eğitim Bakanı mı açıkladı? Hayır. Doğrusu neydi? Cuma günü çıkarsın, bunu velilere bildirirsin, öğretmenlere bildirirsin, Türkiye'ye bildirirsin; açıklarsın. Ama beyefendi her şeye karışmaya o kadar çok meraklı ki okul tatilini bile on iki saat önce açıklıyor. Yahu, birçok veli okula gitti, okula. Neden? Çünkü insanlar, öğrenciler, aileler onda uyuyor. İşte, bunu niye söylüyorum? Plan anlayışınız bu kadar; inanın, ekonomiyi de adaleti de hukuku da her şeyi böyle planlıyorsunuz. Bir hukuk devletinde, bir parça disiplinle yönetilen devlette bir ülkenin Cumhurbaşkanı olağanüstü, deprem, sel falan- felaket olmazsa okulu tatil etmez, etmez ama her şey maalesef ki benim ülkemde bu bağlamda geliyor.
Bakın, hukuk diyoruz. Şimdi, değerli arkadaşlar, benim ülkemde maalesef ki Anayasa Mahkemesi... Anayasa Mahkemesinin Başkanı isyanda, "Artık ben hak ihlalleriyle ilgili bir karar vermeyeceğim, bu kararları takan bir mahkeme yok." diyor, yerel mahkemeleri kastediyor. Ve en son diyor ki: "Anayasa Mahkemesi kararları tartışılmaz, yoruma muhtaç değildir." Yani 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanına diyor ki: "Can Atalay'ı neden tahliye etmiyorsun, sen Anayasa Mahkemesinden büyük müsün?" E, büyük! Niye büyük? Anayasa Mahkemesinin arkasında terazi ve adalet var, 13. Ağır Ceza Mahkemesinin arkasında saray var, ona güveniyor. Ama şimdi size bir şey söylemek isterim: Bu ülkede kalkınma planında adalet, hukuk devleti, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ni söylemişsiniz; Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinin 12'sini Cumhurbaşkanı atıyorsa bu nasıl olacak? Geliyorum, Adalet Bakanı, Adalet Bakan Yardımcısı -burada 2 eski Adalet Bakanının arasındayım- Hâkimler ve Savcılar Kurulunun doğal üyesi olacaksa, 4 üyeyi Cumhurbaşkanı atayacaksa nasıl yapacağız bunu arkadaşlar? Bakalım, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde dünyada sonlardayız, yolsuzlukla mücadelede dünyada sonlardayız, şeffaflıkta dünyada sonlardayız ama kalkınma planımızda "Hukuk devleti ve adalet gelecek." Ya, gelmez çünkü yirmi üç yıldır hep daha kötüye gittik. Şu Mecliste ben 2'nci dönemdir milletvekiliyim; 3'üncü milletvekili cezaevinde, gelip burada yemin etmeyi bekliyor arkadaşlar ya. Kalkınma planında adaletten bahsediyoruz, adaletten. Neyin adaletinden bahsediyoruz biz!
Sayın Başkanım, Adalet Bakanlığı yaptınız, Anayasa Mahkemesinin kararları ne işe yarar? "Siyasi hakları zedelenmiştir, yanlış karar vermiştir, tahliye edilmelidir." diyor, Anayasa Mahkemesi söylüyor. Dosya nerede, gerekçeli karar? 13. Ağır Cezada. Neyi bekliyor? Ama o kitapçıkta "Adalet gelecek." Gelmeyecek, gelemez, kafa buna müsait değil. Eğer ki gerçekten bir planlamadan bahsedeceksek... Ben İlhan ağabeyi görüyorum, Sayın İlhan Kesici'yi görüyorum; Devlet Planlama Teşkilatına uzun yıllarını verdi. Devlet Planlama Teşkilatını kaldıracaksın, üyelerini tarumar edeceksin, devletin kurumlarının hepsini alıp bir tarafa koyacaksın, imzayı ve tuğrayı tek adama vereceksin, ondan sonra "kalkınma" "hukuk" "hiyerarşi" "adalet" diyeceksin; olmaz, bu planların hiçbirinin tutma şansı yok arkadaşlar.
Bakın, çok ilginç, bakanlar, eski bakanlar konuştu. Enerji Bakanı özenle, rikkatle, Meclise saygıyla konuştu, teşekkür ediyorum -diğeri için bunu söyleyemeyeceğim- ama dedi ki: "Nükleer enerjide kendi enerjimizi üretiyoruz." Hayır, biz kendi topraklarımızda başka bir ülkeye nükleer santral tesisi kurdurup ondan elektrik ithal eden tek ülkeyiz, biz bu hâldeyiz bakın. Yani birçok şeye cevap verebilirim, bakanların anlatımlarına cevap verebilirim. Gerçekten de "Yapacağız." "Yapacağız." "Yapacağız." "Yapacağız." ama olan bu ülkenin işçisine, emeklisine, öğrencisine oluyor.
Planlamadan bahsediyoruz, bakın, arkadaşlar, kasım ayındayız. Yurtlarımız var, bu yurtlara öğrenciler geliyor, öğrencilerin gelip asansöre bineceği bir gerçek. Geçen Sayıştay raporlarında "Bu asansörlerde sıkıntı var." denilmiş ve bu planlamaya kalkınma hedeflerini koyan bu iktidar, Gençlik ve Spor Bakanlığı asansörlerin bakımlarını yaptırmamış. Bir kızımız öldü, belki mezun olacaktı, belki... Yani yazık, bir ailenin hayallerini söndürdük. Neden? Bugün ikinci asansör vakası başka bir yerde çıktı, başka bir kaza oluyordu; işte, planlamamız bu! Böyle devlet yönetilmez. Eğer ki gerçekten bu devlette planlamayı, kalkınmayı hedefleyecekseniz hukuk devletini getirmelisiniz, erkler ayrılığını getirmelisiniz, yasamanın ve yargının yürütmeyi denetleyebildiği bir sistemi getirebilmelisiniz; hesap sorabilmeliyiz, biz hesap soramıyoruz. Bakın, Aydın'da bir kız çocuğu öldü, Bakan hesap verebiliyor mu, soruyorum size, Bakan hesap verebiliyor mu? Sayıştay raporlarında oranın asansörünün arızalı olduğu yazıyor ve o Bakan ve Müdür bunu görmezden geliyor, bir kız çocuğu ölüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Başarır, lütfen sözlerimizi tamamlayalım.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) - Bitiriyorum.
Bırakın Bakanı, bırakın Genel Müdürü, bırakın Bölge Müdürünü, ya, Yurt Müdürünü görevden almıyorsunuz. Ama planlamadan bahsediyorum. bakın, Türkiye iyiye gitmiyor. Eğer benim ülkemde emekli aldığı maaşla bir hafta geçinemiyorsa; aylık kiralar 20 bin lira, asgari ücret 11.402 liraysa, benim ülkemde insanlar temel besinlerini çocuklarına yediremiyorsa, okulda çocuklarımızın karnını doyuramıyorsak, okuldaki çocuklarımıza bakamıyorsak; yakıt parası, servis parası ya da çocuğuna kıyafet alamadığı için insanlar çocuklarını okula götüremiyorsa, pazardan meyve sebze topluyorsa emekli düşünmemiz lazım, düşünmemiz lazım. Türkiye gerçekten bir felakete gidiyor ve bu hepimizi üzüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Başarır, lütfen...
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) - Son cümlelerim...
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) - 2011 Kalkınma Planı, 2012 Kalkınma Planı, hepsinde güzel sözler ama muhalefete bakın, 165 sayfalık bir muhalefet şerhi yazmış, hayatın gerçeklerini yazmış; spordan, kültürden, eğitimden, emekliden işçiye kadar her şeyi yazmış. Lütfen, onu okuyun; lütfen, ona bir bakın. Türkiye'nin kalkınma planının içerisinde her şey var, Türkiye var, halk var ama biz on iki saattir bunu burada tartışıp, oylayıp geçirmeye çalışıyoruz; olmaz arkadaşlar. Bari muhalefet şerhine bakın, Türkiye'nin gerçek durumunu görürsünüz. O yüzden biz bu plana kabul oyu vermeyeceğiz diyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)