| Konu: | GÜMRÜK KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN (S.S.:437) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 26.03.2013 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 437 sıra sayılı Kanun Tasarısı'yla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, tasarı öncelikle Plan Bütçe Komisyonuna toplam 65 madde olarak sevk edildi ancak sevk edildikten sonra da 11 yeni madde eklendi. Ayrıca tasarının 22 maddesi de verilen önergelerle Plan Bütçe Komisyonunda değiştirildi. 1 madde ise tasarı metninden çıkartılarak, sonuçta 90 maddelik bir kanun olarak karşımıza gelmiş bulunuyor.
Hükûmetin sevk ettiği bir tasarının komisyon aşamasında toplam 22 maddesinin değiştirilmesi? Kanunların yeterince titizlikle hazırlanmadığı ve kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle yeterince diyalog sağlanmadığı açık ve net olarak görülmektedir.
Her ne kadar Sayın Bakan Plan Bütçe Komisyonunda "10'a yakın bakanlıkla bunlar tamamen istişare edilerek hazırlandı." dese bile, Plan Bütçe Komisyonunda bakanlıklardan gelen bürokratlar tarafından bunun enine ve boyuna, ciddi bir şekilde irdelenmediğini ve müzakere edilmediğini ve Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine yeteri kadar doyurucu bilgiler verilmediğini açık ve net bir şekilde orada gördük. Oysa tasarıların nasıl hazırlanacağına dair Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik 17/2/2006 tarih ve 26083 sayılı Resmî Gazete'de yayımlandı. AKP hükûmetleri kendi yaptıkları mevzuata uymamaktadırlar. Kanunun adı "Gümrük Kanunu" olarak başlatılmakta ise de 65 maddelik tasarıda sadece 15 maddenin gümrükle ilgili olması tasarının ne kadar özensiz hazırlandığının bir başka işaretidir. Israrla torba kanun yapmakta ve her alanda unuttukları ne varsa gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda eklemektedirler. Bu işleri yaparken de muhalefetin eleştirileri ve önerileri ne yazık ki kabul görmemektedir.
Tasarının içeriğindeki vergiyle ilgili bölümlerde de Maliye Bakanlığı ile bir mutabakat sağlanmadığı orada yapılan müzakerelerde açıkça, net bir şekilde görüldü. Özellikle Vergi Usul Kanunu'nu ilgilendiren maddelerin yeterince açık yazılmadığı, madde tekniği ile ilgili ciddi sorunlar ve sıkıntılar olduğu görüldü. Çok uzun ve karmaşık yazımla anlaşılmaz, doğru olarak yorumlanamaz ve ileride sorunları çözemez hükümler getirilmektedir bu düzenlemelerle. Vergi Usul Kanunu'na eklenen 153/(a) maddesiyle sahte faturacıya teminat karşılığı daha çok sahte fatura kesme olanağı ne yazık ki sağlanmaktadır.
4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun'un değiştirilmesi de yine köklü değişimden korkmanın sonucudur. Ben bir TARİŞ işçisiydim, 1980 öncesinde uzun yıllar TARİŞ'te TARİŞ işçisi olarak çalıştım. O zamanlar TARİŞ'te 5 bin işçi çalışıyordu üzümde, incirde, pamukta, zeytinyağında. FİSKOBİRLİK'te, ANTBİRLİK'te, ÇUKOBİRLİK'te, KARADENİZBİRLİK'te, TRAKYABİRLİK'te, tarım satış kooperatiflerinde binlerce insan çalışıyordu. Ama Dünya Bankasının vermiş olduğu finans sonucunda tarım satış kooperatifleri tek tek tasfiye edildi ve tasfiye edildikten sonra da o fabrikalar tamamen kapatıldı, özelleştirildi. Onların yerine şimdi dev plazalar dikilmek isteniyor ama o fabrikalarda çalışan işçiler işsiz ve güçsüz kaldılar. Bu, bir tarafı.
İkinci tarafı da, üretici tamamen piyasanın eline terk edilmiş oldu, tüccarın eline terk edilmiş oldu. Bugün birçok ana mahsulde piyasayı ve fiyatları ne yazık ki tüccar belirliyor. Oysa tarım satış kooperatifleri, çiftçinin ürününü ve malını en iyi şekilde değerlendiren, sübuanse eden, destekleyen ve onun mahsulüne en iyi fiyatı, başfiyatı veren kurumlardı. Ama ne yazık ki tarım satış kooperatifleri böylelikle ortadan kaldırıldı ve tamamen işlevsiz hâle getirildi. Özellikle tarım satış kooperatiflerinin biriken borçlarının affedilmesi, silinmesiyle ilgili vermiş olduğumuz önergeler ne yazık ki Plan Bütçe Komisyonunda yeteri kadar ilgi görmedi ve reddedildi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız da özellikle? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu'nda ilgili kurumların yönetimi ve denetimi açıkça belirtilmiştir. Bakanlığın, ilgili kurumların yönetimine kesinlikle müdahale etmemesi gerekmektedir. İlgili kurumlar sadece Bakanlık denetimine tabi olmalıdır. Bakanlığın kesinlikle yönetimlere müdahale etmemesi gerekirken, bu tasarıyla getirilen maddelerle yönetim ve denetime müdahale yetkisi verilmektedir. Hele hele oda personelinin, keyfî bir biçimde, görevden alınması yetkisinin Bakanlığa verilmesi bu kurumları çalışamaz hâle getirecektir. Personelin de görevden uzaklaştırılmasına yargı karar vermelidir. Herhangi bir oda, meslek örgütü veyahut da sivil toplum örgütünün iç işlerine Bakanlığın karışmaması gerekiyor. Orada da Bakanlık temsilcisi geldiğinde "Biz Bakanlıkla bir mutabakat sağladık, her konuda anlaştık." dedi ama bunun öyle olmadığına biz orada şahit olduk.
Şimdi, burada Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine müdahale edilmesinin esas nedeni, tahmin ediyoruz ki, Çankaya Köşkü'yle Başbakanlık arasında yapılan bir yarış ve o yarışın da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinde bir hâkimiyet kurmayla ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Aksi hâlde, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin kendi iç işlerine Bakanlığın karışmasını neden bu kadar kabul ettiğini anlayabilmiş değiliz.
Değerli arkadaşlar, Türk Hava Yollarının Airbus veyahut da Boeing'le rekabet edebilmesi için, bazı parçalardan ÖTV ve KDV'nin alınmamasıyla ilgili bir düzenleme getiriliyor ama aslında bu tamamen bir ayrıcalık. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vergisini yeteri kadar toplayamamasını da beraberinde getirecek ve birtakım hava yollarına özel bir imtiyazı da beraberinde getiriyor. Bu doğru bir düzenleme değildir, bunun mutlaka geri çekilmesi veyahut da kabul edilmemesi gerekir.
Türk Hava Yollarını söylerken, tabii, ister istemez, bugünkü Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hamdi Topçu'yla ilgili de birkaç şey söylememiz gerekiyor. Bildiğiniz gibi, 31/5/2012 tarihinde 6321 sayılı Kanun'u, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, burada, bütün karşı çıkmalarımıza rağmen kabul ettiniz. Orada bir gece yarısı bir düzenleme yapıldı ve hava yolu işletmelerine, hava yollarına, Türk Hava Yolları çalışanlarına bir grev yasağı getirildi. Haklı olarak, Türk Hava Yollarında çalışan işçi kardeşlerimiz, bir gece yarısı getirilen bu grev yasağına karşı bir direniş yaptılar, anayasal haklarını kullandılar, Uluslararası Çalışma Örgütünün veyahut da sözleşmenin vermiş olduğu yetkiye dayanarak iş bıraktılar ve mücadele ettiler. Buna karşılık da Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu 305 işçi arkadaşımızı işten attı. 305 işçi arkadaşımız hâlen direnişlerini devam ettiriyorlar ve bu 305 işçi arkadaş dava açtı, işe iade davaları açtılar ve mahkemelerde görülüyor. Şu ana kadar 151 işçi kardeşimiz mahkemelerde işe iade davasını kazandı ama ne yazık ki Hamdi Topçu? Orası, Türk Hava Yolları bir anonim şirket deniyor ama Sayın Hamdi Topçu'nun çiftliği gibi yönetiliyor; bütün akraba, tarikatlar, orada hepsi istihdam ediliyor, o çiftlikte çalıştırılıyorlar ama mahkeme kararıyla işe iade davasını kazanan işçi kardeşlerim, 151 işçi, bugüne kadar hâlâ daha işe başlatılmış değildir.
Sayın Hamdi Topçu, 7 Aralık 2012 tarihinde Rize'de Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinde Abbas Güçlü'nün Genç Bakış programına katıldı. Oradaki konuşmasından sonra öğrencilerden bir tanesi Sayın Hamdi Topçu'ya 305 işçinin işten atılma gerekçesini sordu ve eleştirdi. Sayın Topçu da diyor ki: "Türk Hava Yolları kendi şirketim olsa işten çıkartılanları affederdim ve işe iade ederdim." Fakat, aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen? Sanki orası bir çiftlik ya, Hamdi Topçu istediği gibi başlatır başlatmaz, mahkeme kararlarının onun için hiçbir anlamı yoktur.
Bu işten atılmalar olduğu zaman, ben, Sayın Aydın Ayaydın ve Erdoğan Toprak Sayın Hamdi Topçu'yu ziyaret ettik makamında, gittik konuştuk. Dedik ki: "Yaptığınız yanlıştır, uluslararası sözleşmelere ve anlaşmalara aykırıdır. En demokratik şekilde, işten atılan arkadaşlarımız anayasal bir haklarını kullandılar ve grev yasağına karşı direniş yaptılar." Aydın Ayaydın burada, Erdoğan Toprak da burada, ben de buradayım, Sayın Akif Hamzaçebi de, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu da, Süleyman Çelebi de dâhil olmak üzere, gittiğimizde bize şu sözü verdi, aynen bize şunu söyledi: "Arkadaşlar, mahkeme iade kararını verirse -işe iade kararını verirse- ben bu işçi arkadaşlarımızı işe başlatacağım." dedi. Söz ağızdan çıkar, başka yerden çıkar mı çıkmaz mı bilmem ama söz ağızdan çıkar ve bu kürsüde biz bunları söyledik?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) - ?Hamdi Topçu da söyledi. Eğer ağzından çıkan söz ise o sözünü yerine getirmesini ve işten atılan arkadaşların tamamını işe iade etmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)