| Konu: | Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 01.11.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET ATMACA (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, sözlerime başlarken bugün kaybettiğimiz Özbudun Hocamıza rahmetler diliyorum ve yine Milletvekilimiz Serap Hanım'a da başsağlığı diliyorum.
Yine, konuya girmeden evvel, tabii, içimiz kan ağlıyor. Bugün İsrail yine büyük vahşetler yaşatıyor ama üzülerek ifade etmek istiyorum ki artık sözün bittiği yerdeyiz, artık icraat yapılması gereken yerdeyiz, özellikle icraat yapma makamında olanların hâlâ burada söz alarak konuşmalarını da doğrusu anlamlandıramıyorum. Artık söz bitti, artık icraat zamanıdır. Ben elinde imkân olduğu hâlde bunu kullanmayanlara lanet ediyorum. Artık kimin elinde ne imkân ve ne güç varsa oradaki zulmün bitirilmesi adına elinden geleni yapma zamanıdır diyorum ve teşekkür ediyorum.
Evet, ülkemiz bir deprem ülkesidir. Maalesef 6 Şubatta yaşanmış olan, emsali az görülen büyük felakette bunu tekrar hatırlamış olduk. Bu, tabii ki bir gerçeği bize hatırlatmış da oldu aslında, bilmediğimiz bir gerçek değil, dönem dönem benzer büyüklükte depremleri hep yaşadık. Tabii, bu deprem birçok yönüyle hep tartışıldı. Yapılan sosyal yardımlar, deprem sonrası yapılan icraatlarla ilgili hep gündem edildi. Deprem sonrası yapılan destek ve teşviklerle ilgili işte, yapıların yeniden yapılmasıyla ilgili kâfi derecede gündem edildi ancak aynı büyüklükte depremlerin yaşanabilmesi ihtimaline karşılık mevcut yapı stokumuzun iyileştirilmesiyle ilgili çok ciddi adımların atıldığı söylenemez. Tabii, şunu da hatırlamaktan geri duramıyoruz: 1999 yılında yaşanan Gölcük depremi sonrası mevcut hükûmetler bir kısım adımlar atmış ve o dönemler Yapı Denetimi Kanunu gibi, inşaatlarda kullanılacak malzemelerin kalitesinin kontrolü gibi, yine zemin etüt araştırmalarının yapılması gibi bir kısım düzenlemeler yapılmış ve 2002 yılına gelinmişti. 2002 yılında hükûmet olan AK PARTİ maalesef 2012 yılına kadar depremi hiçbir şekilde gündemine almamış ve bu alanda hiçbir adım atmamıştır. Tabii, 2012 yılında bir yasa çalışması gündeme geldi ve biz bunu ilk duyduğumuzda sevindik, yasanın adı çok güzeldi: "Riskli yapıların ve riskli alanların dönüştürülmesi kanunu" Buna gerçekten bu ülkenin ihtiyacı var ve propagandaları yapılırken yapılan en büyük reklam işte "Biz depremlerde enkaz altında benzer manzaraları görmek istemiyoruz, bunu engellemek amaçlı işte bu kanunu düzenliyoruz." denmiş idi ancak uygulamalarında gördük ki veya kanunun metni incelendiğinde görüldü ki yapıldığı tarihte bile aslında riskli yapıların dönüştürülmesi gibi bir amacı yoktu. Bu, tamamen ülkemizde mevcut kanun ve yönetmelikler gereği rant değeri aşırı büyüyen ama bu yönetmelikler gereği bir türlü dönüşümü yapılamayan ve ranta dönüştürülemeyen yerlerin ranta dönüştürülmesi için çıkarılmış bir kanundu. Bunun en büyük ispatlarından biri plan yapma yetkisinin Bakanlığa verilmiş olması ve yine aynı kanunda bir arsada plan yapılırken emsalin 1'den 15'e kadar çıkarılabilme yetkisinin Bakanlığa verilmiş olmasıdır. Tabii, uygulama başladı, 2012 yılından bugüne on bir sene geçti ve yapılan bir sürü uygulama var ama maalesef, bu uygulamalarda bu iddialarımız hep haklı çıkmış oldu. Riskli yapılar yerine rantı yüksek yapılar dönüştürüldü. Kent yapı stokumuzda en çok riskli yapıların bulunduğu bölümler kaçak ve imarsız alanlarda yapılan, mühendislik hizmeti almamış kontrolsüz yapılardır ama uygulamada gördük ki kentlerimizin en değerli ve imarlı hatta ve hatta üzerinde ruhsatlı yapı bulunan yerlerinde bu dönüşümler oldu. Tabii burada, birkaç tane sıkıntı var bu kanunda. Bunun birincisi, yapıların riskli olup olmadığının tespiti konusu. Şimdi, belki "öngörülemeyen" diye tarif edilen Kahramanmaraş depreminde de biz gördük ki aslında deprem yapıları çok yıkmıyor. Mevcut yapı stoku içerisinde yıkılan bina sayısı yüzde 10'u geçmiyor. Yani biz aslında riskli yapıların tespitiyle bu yıkılma olasılığı yüksek olan yapıları bulmayı amaçlamalıyız ama bu yapılmıyor, dönüşümü istenen yapıya "riskli" gerekçesi uydurularak bu yasanın vermiş olduğu imkânlardan faydalanma fırsatı oluşturuyoruz. Tabii bir kısım raporlarda ifade edildiği gibi ülkemizde yaklaşık 35 milyon yapı stoku var. Bunun 6 milyonunun riskli olduğu iddia ediliyor. Bu rakam doğru değil. Deprem anında yıkılma olasılığı olan bina sayısı ki biz bunu amaçlıyoruz. Biz deprem anında yıkılacak yapıları öncelikle dönüştürmeliyiz çünkü can kaybının azaltılmasını amaçlamamız gerekiyor. Bu rakam da yüzde 10'ları geçmiyor. Yani "tasarım depremi" diye adlandırdığımız Kahramanmaraş depreminde bile yıkılan yapıların toplam sayısı yüzde 10'u geçmemiştir. O yüzden bu riskli yapıların tespitiyle ilgili mutlak surette bir düzenleme yapılması ve depremde yıkılma olasılığı en yüksek olan yapılardan dönüşüme başlanması şarttır.
Yine, kapsam dışında kalan birçok yapımız var. Örneğin, hisseli parsellerde yapılan kaçak yapılara hiçbir şekilde dokunmak mümkün değil ya da yapı kayıt belgesi almamış kaçak yapıları dönüştürmek ya da onlarla ilgili güçlendirme yapmak gibi bir imkân yoktur, bu da gösteriyor ki bu kanunun temel amacı ranttır asla ve asla riskli yapıların dönüştürülmesi değildir. Tabii, imar barışıyla ilgili bazı sorunlarımız var, bazı yapılarda yapı güvenliği hiç dikkate alınmadan imar barışı gereği yapı kayıt belgesi verildi.
Şimdi, sizin yeniden bir kısım uygulamalar yapacağınız ortaya çıkıyor, "rezerv alan" diye belirleyip içindeki bir kısım yapıları yıkacaksınız, bu yapılar arasında yapı kayıt belgesi olan yapıları ne yapacaksınız? Ya da "imar barışı" adı altında bunlardan almış olduğunuz ücretleri iade edecek misiniz? Ya da imar barışına başvurmamış ve başvurmuş yapı arasında bir ayrıcalık, bir farklılık olacak mı?
Yine, ülkemizin ekonomik durumları dikkate alındığında bizim kentlerimizi yeniden yıkıp yapma gücümüz yok, bu bir aldatmacadır, bunun yerine eğer amaç depremde can kaybının azaltılması olsaydı dönüşüm yerine güçlendirmeye daha çok önem verilirdi. Çünkü biz biliyoruz ki birçok yapının küçük müdahalelerle, küçük maliyetlerle göçmesi engellenebilir, bunların hiçbiri maalesef dikkate alınmamış oldu bu kanunda. Yani bu kanunun on bir yıllık uygulamasında biz gördük ki kesinlikle ve kesinlikle depremi dikkate almamış, rantı dikkate almıştır. Yani insanların deprem korkusu istismar edilmiştir.
Tabii, kanun değişikliği talep edildi. Bu yine bizi heveslendirdi çünkü orada denildi ki: "Afet riski odaklı bir revizyon bu." ama yine içine girdik, maalesef, tamamen yine rant amaçlı bir revizyon. Özellikle bu kanunun uygulanışında görülen hiçbir sıkıntı halledilmiş değil.
Yine, riskli yapı tespitiyle ilgili hiçbir yeni düzenleme yok. Bu tamamen hukuki, idari ve mali yönlerini düzenleyen bir revizyon. Biz arzu ederdik ki -az evvel ifade ettiğim gibi- depremde çökme ihtimali yüksek olan yapıları önceleyen bir yaklaşımla bu dönüşüm devam etsin.
Tabii, yine, bu kanun teklifinde en çok dikkat çeken maddelerden biri rezerv alan. Rezerv alandan bizim anladığımız şudur: Biz bunu riskli alanda bulunan yapıların taşınacağı alan olarak algılamak istiyoruz yani öyle olması gerekiyor ama uygulamada biz gördük ki boş ve rantı yüksek yerler imara açıldı, yeniden orada binalar yapıldı ve satıldı. Bunun riskli yapı stokunu dönüştürmekle ne ilgilisi var? İlgililere sormak istiyorum.
Tabii, meskûn mahal içerisinde rezerv alan tayini de son derece büyük bir risktir çünkü orada riskli olmayan yapıların da bulunma ihtimali var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Atmaca, lütfen sözlerinizi tamamlayın.
MEHMET ATMACA (Devamla) - Bu, insanların malını gasbetmektir, yapısı riskli olmadığı hâlde riskli yapılar kanunu gerekçe edilerek malına el koymaktır. Bunun da mutlaka değiştirilmesi ve rezerv alanların riskli alanlardaki yapıların taşınacağı alan olarak tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir. Ben umuyorum bunlar dikkate alınır ve yaşanacak yeni depremlerde yeni manzaraları görme durumumuz olmaz.
Çok teşekkür ederim, saygılar sunarım. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)