GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:16
Tarih:01.11.2023

GEORGE ASLAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 1'nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iktidar tarafından yıllardır sürdürülen çarpık kentleşme uygulamaları halka kalkınma modeli olarak sunulmuş, insanlar ve kentler sermaye birikimi için ucuz iş gücü ve ucuz altyapı aracı olarak kullanılmıştır. Bilimi, planlamayı ve denetimi dışlayan, işin sosyal ve kültürel boyutunu, toplumsal maliyetini göz ardı eden, rantı önceleyen bu anlayışın sonuçları hep felaket olmuştur. 2003'te Bingöl'de, 2011'de Van'da, 2020'de Elâzığ ve İzmir'de, son olarak 6 Şubat depreminde yaşanan can kayıpları tam da bu anlayışın sonucudur.

Değerli milletvekilleri, İzmir depremi sonrası Meclis araştırma komisyonunun 2021 tarihli raporunda Türkiye'de 10 milyon civarında olan yapı stokunun yaklaşık 7 milyonunun riskli yapı statüsünde olduğu belirtilmektedir. Yine, Meclisin Maraş depremine ilişkin raporunda 2012 yılından bu yana riskli yapı statüsünde olan bu binaların yaklaşık yüzde 4'ünün yenilendiği ifade edilmektedir. Aynı durum çok ciddi bir deprem tehdidi altındaki İstanbul için de geçerlidir. 1 milyon 500 bin civarında yapının olduğu İstanbul'da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının tahminlerine göre riskli yapıların sayısı 600 bin civarındadır. Buna karşılık son on bir yılda bu binaların yüzde 13-14'ü yenilenmiştir. Öte yandan, dönüştürülen 380 bin konut ve 54 bin iş yerine karşılık 702 bin konut ve 64 bin iş yeri yapılmıştır. Bu türlü bir dönüşümün sağlıklı bir kentsel dönüşüm projesi olmadığını bu veriler açıkça ortaya koymaktadır.

Yüzde 85 civarındaki yoğunluk artışı kent üzerinde ulaşım, altyapı, sosyal olanaklar gibi konularda büyük bir baskı oluşturup yaşanamaz kentler yaratırken deprem açısından da yapısal riskleri kentsel risklere dönüştürmektedir. Deprem risklerinin azaltılması kentsel yoğunluğun azaltılmasıyla doğru orantılıdır. Rant odaklı kentsel dönüşüm projeleri riskleri azaltmadığı gibi aksine artırmaktadır. Kaldı ki gerçekten acil olarak dönüştürülmesi gereken bölgeler rant getirisi olmadığı takdirde kaderine terk edilmektedir. Rantsal getiriden faydalanmak için yapısal risk taşımayan bazı bölgelerin de kentsel dönüşümden faydalanılarak yıkılıp yeniden yapıldığı bilinmektedir.

Değerli milletvekilleri, kentsel dönüşüm olmalı ama nasıl olmalı? Öncelikle "Rant olmadan dönüşüm olmaz." anlayışından vazgeçilmeli. Sadece tanımlı riski gidermenin veya deprem gibi doğa olaylarına karşı dayanıklı yapılar inşa etmenin yanı sıra, sağlıklı ve yaşanabilir kentlerin oluşturulması amaçlanmalıdır. Kentsel dönüşüm alanlarında yapılacak olan çalışmaların bilim ve teknikten yana, halkı yerinden etmeyecek şekilde bütünlüklü olarak ele alınması gerekir. Dönüştürülecek yerde yaşayan insanların yaşam tarzları dikkate alınmalı. Tek seçenek sadece yıkmak değil, güçlendirme seçeneği de çözümün bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Alınan planlama kararları kent dokusuna ve doğaya saygılı, kentsel belleğini koruyan bir nitelik taşımalı, tarihî mahalleler ve yapılar korunmalıdır. Yenilenme alanlarına yönelik uygulamaların planlı bir şekilde yapılması ve dönüşümün kentsel yaşamın odak noktasında insan olduğunun bilinciyle gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Sağlıklı kentsel çevrelerin oluşturulması ve kentsel yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için kent halkının, emek ve meslek örgütlerinin katılımını ve denetimini sağlayacak bir anlayışın geliştirilmesi gerekmektedir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HEDEP sıralarından alkışlar)