GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:17
Tarih:07.11.2023

HEDEP GRUBU ADINA MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce 4 Kasım siyasi darbesinin 7'nci yılında cezaevinde rehin tutulan arkadaşlarımıza buradan selamlarımızı gönderiyorum.

Doğrusu, bugün üzerinde konuştuğumuz, bugün üzerinde tartıştığımız yasa yapım usulünün, kanun yapım usulünün esastan Anayasa'ya aykırı olduğunu buradan belirtmek istiyorum. Bütün hatipler de bahsetti "doğal afet" kavramını sürekli kullanıyoruz bu kürsüden ama "doğal afet" diye bir kavram aslında gerçeğe tekabül etmiyor; doğal olaylar vardır, bunu doğal afete dönüştüren şeyin kendisi insanın doğayla olan savaşında uğradığı sonuçlardır. Dikkat ederseniz, Türkiye deprem, sel, su baskını, çığ, heyelan gibi doğal olaylarla sürekli karşılaşıyor ve aslında bu doğal olaylarda can kayıplarının oluşması, bu doğal olaylarda insanlarımızın hayatını kaybetmiş olması aslında insanın doğanın kendisine olan müdahalesinin sonucudur. Bu açıdan "doğal afet" kavramı yerine "doğal olaylar" kavramını kullanmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Arkadaşlar, bu konuda yani bunları tartışırken iki şeye dikkat etmek lazım: Doğanın kendi yasası vardır, öncelikle yaşamı kurgularken, hayatı kurgularken doğanın yasasına saygı duyacak ve buna uyacağız; ikincisi, Anayasa ve yasalarla bunu garanti altına alacağız. Depremlerde, eğer depreme dayanıklı kentler inşa edilmezse, deprem doğal bir olaydır ve deprem olduğunda bu olayın sonucu felaketle sonuçlanır. Ve nitekim Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca depremlerde yüz binlerce insanımızı kaybettik. Sebebi neydi? Sebebi, bizim depreme dayanıklı kentlerimizin olmamasıdır.

İkincisi, özellikle Karadeniz Bölgesi'nde heyelanlar meydana geliyor, seller meydana geliyor ve burada insanlarımız hayatını kaybediyor. Doğa kanununda şu vardır: Siz, dere yataklarına yerleşim alanları açarsanız doğa bir gün gelir, kendi doğal akışında kendine ait olanı insandan geri alır.

Bir şey daha var, çığ. Yine önümüzde çizelgeler var. Bu ülkede her sene çığdan hayatını kaybeden insanlar var, sel baskınlarından hayatını kaybeden insanlar var, depremden hayatını kaybeden insanlar var ve bunların çizelgesini ortaya koyduğumuzda cumhuriyet tarihi boyunca diyebiliriz ki yüz binlerce insanımız bunlardan dolayı hayatını kaybetmiş ve bizler, bu kürsüden konuşurken bunu "doğal afet" olarak tanımlıyoruz. Oysa gerçeği şu; çok klişe bir cümle, diyor ki: "Doğayla savaş hâlindeyiz, bu savaşı kazanırsak kaybedeceğiz." Meselenin belki özü bu.

Tabii, bu torba yasayla, aslında içeriğine, maddelerine baktığımızda şunu net bir şekilde görüyoruz: Aslında burada kentsel dönüşüm merkeze alınmış, kentsel dönüşüm üzerinden bazı kanun maddeleri torbanın içine saklanarak önümüze konmuş. Şimdi, yirmi bir yıllık AK PARTİ iktidarı var karşımızda. Bu yirmi bir yıllık iktidarı boyunca kentsel dönüşümü, her zaman bu Mecliste, bu kürsüde kanun teklifleriyle önümüze getiren bir iktidarla karşı karşıyayız. Ama bir örnek vermek gerekirse, sonuçta İstanbul depremi bütün bilim insanlarının uyardığı, yakın bir gelecekte -Allah korusun- eğer İstanbul'da bir deprem gerçekleşirse sonucu ne olur gibi bazı simülasyonlar önümüze konuluyor ve belki en korkunç tarafı bu, 7 ve üzeri şiddetindeki bir depremde İstanbul'da, bırakın can kayıplarını, İstanbul'a müdahale edilebilecek altyapı dahi söz konusu değil.

Şimdi, yirmi bir yıllık AK PARTİ iktidarında İstanbul'la ilgili bir örnek vereceğim, bunu bütün ülkeye teşmil edeceğiz. Diyoruz ki bir yandan cumhuriyetin 100'üncü yılı kutlanıyor, diğer yandan da bu yasa teklifiyle cumhuriyetin en büyük kazanımlardan biri olan tapu hakkı vatandaşın elinden alınıyor. Bu yasa teklifindeki maddelerle deprem riski yerine rantsal dönüşüm ön plana çıkarılmak isteniyor. Nedir amaç? Vatandaşı depremden korumak mı yoksa yandaşı rantla zengin etmek mi?

Şimdi, 99 depreminden bu yana İstanbul'da yapılanlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: İstanbul'da 142 riskli alan tespit edilmiş, on sekiz yılda sadece 2 tanesi dönüştürülmüş yani geriye kalan 140 bölge hâlen olduğu gibi duruyor. Bu riskli alanları dönüştürmek yerine ne yaptı peki? 17 tane park ve yeşil alanı, 18 askerî bölgeyi, 78 donatıyı imara açtı. Böylece İstanbul'un inşaat alanı 7 kat artarken orman alanı yüzde 10, tarım alanı ise yüzde 20 azalmıştır. On sekiz yıldır bu imar politikalarıyla şehrin tüm doğal ve ekolojik yapısını bozan iktidar, şimdi bu yasa teklifiyle insanların elinden kendi emeğiyle aldığı ya da üst soyundan kendisine kalan tapulu mülklerini alacaktır. Afet alanı olmadığı ve herhangi bir risk taşımadığı hâlde, göz diktikleri takdirde, AK PARTİ bu yerleri, yasada geçtiği gibi rezerv alanı ilan ederek tamamen boşaltabiliyor. Dolayısıyla vatandaşın tapu özgürlüğü sona eriyor. Afet riskinden ziyade mülkiyet haklarını gasbetmek üzere şekillenen bu yasa teklifi çok hızlı bir şekilde Plan ve Bütçe Komisyonundan geçiriliyor. Şimdi, Genel Kurulda oylamamız bekleniyor. Sadece İstanbul'da bile 2 milyona yakın boş konut vardır. Bu konutlara mal sahipleri bulmak yerine vatandaşın mevcut sağlam konutlarına göz dikilerek vatandaşı şehrin dışına sürme projesidir bu yasa teklifi. Şehirlerin merkezi ve hızla değerleri yükselen bölgelerindeki mülk sahipleri yerlerinden sürülerek yerlerine lüks konutlar yapılması planlanıyor. Mevcut sahiplerinin bu lüks konutları alım gücü olamayacağı için doğup büyüdükleri yerlerden tamamen uzaklaştırılacaklardır. Böylece, şehir merkezine uzak mahallelerdeki yandaş müteahhitlerin yeni müşterileri olacaktır. Yandaş müteahhitlere peşkeş çekilen bu alanlar esas sahipleri yerine yabancı yatırımcılara satılacaktır. Diğer bütün şehirlerde yaşayan dar gelirli vatandaşın başına da aslında bu gelecek. Peki, bu yasadan kimler yararlanacak? Yandaş müteahhitler, zengin elitler, yabancı yatırımcılar. Kim kaybedecek? Yoksul vatandaş.

Şimdi, sonuç olarak, bu yasa teklifiyle cumhuriyetin 2'nci yarısına aslında, herhâlde şu sloganla girmiş olacağız; "Mülk müteahhitlerindir." sloganıyla, anlayışıyla gireceğiz herhâlde. Bu açıdan, bu yasa, bir kent, bir afet riski altında olan alanların dönüştürülmesinden ziyade aslında bir imar rantının ortaya çıkarılma projesidir; bu projenin gerçekten bu ülkenin geleceğine, bu ülkenin ekonomisine, bu ülkenin yaşamına, huzuruna katkı sunmayacağına inanıyoruz ve bu yasanın bu şekilde geçmesine de şiddetle karşı çıkacağız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HEDEP sıralarından alkışlar)