GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:17
Tarih:07.11.2023

UĞUR POYRAZ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şehirleşme konusunda önemli sorunlarla karşı karşıya olan bir ülkeyiz. Kentlerimiz hızla ve plansız bir biçimde büyüdü. Emlak rantı, kontrolsüz göç, umarsız yönetimle birleşip milyonlarca yurttaşımızı insanca bir yaşamdan mahrum bırakmış durumda.

Ülkemizin atardamarlarından İstanbul ve İzmir başta olmak üzere pek çok büyükşehrimiz deprem tehdidiyle karşı karşıya. 99'daki Gölcük depreminde yaşanan yıkımın ardından değiştirilen Yapı Denetimi Kanunu'yla depreme dayanaklılık konusunda önemli adımlar atıldı fakat bu kanun 2001'den 2011'e kadar yalnızca büyükşehirlerde uygulandı. Şubat ayında yaşadığımız deprem felaketinden etkilenen 11 ilimizin 8'i bu tarihe kadar mezkûr kanun kapsamında değildi. Zaten iktidarın bir kısım yetkilileri ve bürokratları da bu konuyla şehirlerde rant yaratmak ve bu ranttan yandaşlara pay çıkarmak dışında pek de ilgilenmediler. Depreme hazırlığı ciddiye alan bir iktidar son yirmi yılda tam 8 defa imar affı çıkarmazdı. "Deprem vergisi" adı altında toplanan 40 milyar dolara yakın kaynağı çarçur etmez, deprem toplanma alanı olarak belirlenen yerlere kupon arazi gözüyle bakıp üstlerine alışveriş merkezleri, konut siteleri yaptırmazdı. Yüz yıllık çınarımız Kızılayı ticarethane gözüyle yöneten ve dahası, bununla övünen vurguncu anlayışa teslim etmezdi. Maraş'ta, Hatay'da, Antep'te, Malatya'da, Adıyaman'da şahit olduğumuz sahneleri anımsayın. Devlet ahlakının, sorumluluk bilincinin, vicdan mefhumunun zerresine sahip olan yetkililer şu manzara karşısında utanç içinde istifa ederlerdi. Bizde ise liyakatsiz yöneticilerin yıllarca ihmal edilmiş sorumlulukları "kader planı" açıklamasıyla kapatıldı, herkes tezgahını tıkır tıkır işletmeye devam etti.

Deprem başka ülkeler için sıradan bir doğa olayı olabilir. Bizim için ekonomik sonucu ve asayiş boyutu bakımından bir ulusal güvenlik sorunudur. Ülkemizi temelden sarsacak, hepimizin ortak paydası sayılacak böyle bir konunun tüm paydaşların katılımıyla ele alınması, çoğulcu ve sağduyulu bir biçimde istişare edilmesi, ortak akıl çerçevesinde çözümler aranması gerekmekteydi. İktidar partisi ise bir buçuk asırlık parlamenter sistem geleneğimizi, istişare kültürünü, ortak aklı hiçe sayarak "ben yaparım olur" anlayışıyla bir yasa yazıp karşımıza getirdi. Bu önemli konu Meclisimizin itibar ve işleyişine gölge düşürecek biçimde ihtisas komisyonundan birkaç saatte geçirildi. Sayıları azalmış olsa da her kurumda işini bilen ve itinayla yapan liyakatli kadrolar elbette var. Bu kadroların yaptıkları hazırlıklarla teknik altyapı oluşması ve tarafların bir noktada buluşup ortak bir dille konuşması açısından elbette önemli, ancak yürütmenin kurumları ve faaliyetleri yasama organının ikamesi değildir, olamaz. Parlamenter kültürün gereği, farklı alanlarda birikim sahibi olan milletvekillerinin görüşlerini, önerilerini ve katkılarını sunabilecekleri, yapıcı eleştirilerin ve muhalif fikirlerin ifade edilebileceği, karşılıklı istişarelerle en geniş ortak paydada buluşulacak bir süreçtir. İktidar bu kültürü ve onun gereklerini unutalı çok uzun zaman olduğundan bu ihtiyacı göremiyor ve bu ihtiyacı anlayamıyor olabilir ama milletin ve memleketin hâli, ona ne derece muhtaç ve hasret olduğumuzu hassaten ve defaatle gösteriyor. İktidarın oldubittiyle, alelacele kanun yapma alışkanlığının sakatlıkları defalardır tecrübe ettiğimiz ve sizlerce de malum olan bir durumdur. Bu alışkanlığın sürdürülmesini tarihimize, milletimize ve Meclisimize karşı taşıdığımız sorumluluğun ihmali olarak görüyoruz, bu tavrı şiddetle kınıyoruz.

İktidar, bu teklifle, dönüşüm sürecini kolaylaştırmayı, yoksulların bu süreçlerde istismara uğramasını engellemeyi, kentlerin afete dayanıklılığını artırmayı vadediyor fakat artık alıştığımız üzere "Bir mağduriyeti gideriyorum." derken yenilerinin önünü açıyor. Önceki maddelere ilişkin konuşmalarda arkadaşlarımız bu konulara değindi. İktidarın yoksula karşı zenginden yana durduğunu, idarenin gücünü hukuksuzluklara yol verir biçimde "yasa arkadan gelir" anlayışıyla kullandığını, adaletin ya geciktiğini ya hiç gelmediğini, bu gidişata itiraz edenlerin de kendilerini polisle, jandarmayla, savcıyla karşı karşıya bulmalarının an meselesi olduğunu artık iyi biliyoruz.

İstanbul başta olmak üzere şehirlerimiz bir rant ekonomisinin pençesinde. İktidar bu durumu bile isteye yarattı. Kamunun kaynaklarını, üretken yatırımlara değil inşaat rantına aktardı. Bu kaynaklar, yurttaşların barınmasına değil yabancılara pasaport pazarlanmaya harcandı. Yetmedi, çoğu askerlik yaşında milyonlarca yabancı kayıtsız, plansız şehirlerimizi doldurdu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Poyraz.

UĞUR POYRAZ (Devamla) - Kentsel dönüşüm, şimdiye kadar hep insanımızı -Necip Fazıl'ın tarifiyle- öz yurdunda garip, öz vatanında parya yapan bu projenin kılıfı oldu. Yurttaşlarımız kentleri dönüşsün istiyor ama onlarsız değil, onlarla dönüşsün istiyor. Mahalle kültürünü koruyarak, çocukluk anılarını kaybetmeden, komşularını terk etmeden, şehrinden sürgün edilmeden dönüşüm istiyor. Değişime, dönüşüme, kalkınmaya karşı değil, rantı insanın önüne koyan ve "Rant büyüktür insan." diyen anlayışa karşıyız. Afet hazırlığıyla, kentsel dönüşümle yine yeniden bir zümrenin zenginliği için başkalarının mülksüzleştirileceğini, devletin gücüyle kimilerinin zengin kimilerinin mağdur edileceğini, yeni rant vurgunları ve kent suçlarıyla karşı karşıya kalacağımızı düşünüyor ve kaygı duyuyoruz. Bu kaygılarımız çerçevesinde bu yasa teklifinin yeniden Komisyona gönderilerek daha titiz ve dikkatli bir şekilde tanzimini rica ediyoruz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)