| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Angola Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 09.11.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi şahsım ve parti grubum adına saygılarımla selamlıyorum.
Binlerce yıllık Türk devlet geleneğine sahip olan Türk milleti, bugün, bu büyük devlet geleneğinin inkâr edildiği, bu sebeple de tahkir edildiği bir dönemi yaşamaktadır. Bugün geldiğimiz noktada memleketimiz Türk devlet geleneğinden süzülüp gelen hafızayı ve tecrübeyi yok sayan iktidar blokunun kendi iç çatışmaları ve hezeyanları tarafından âdeta kuşatılmış durumdadır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi eliyle ülkemize yaşatılan devlet krizi, sizleri bu kürsüden yıllarca uyardığımız, tenkit ettiğimiz şekliyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin devlet olma vasıflarından arındırılarak bir parti aparatı hâline dönüştürülmesinin doğal bir sonucudur. Açık ve net bir biçimde ifade ediyoruz, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararı Anayasa'yı yok sayarak, Anayasa Mahkemesini fiilen ortadan kaldırma çabasından ibarettir. Kararı hukuki olarak değerlendirmeye gerek dahi duymuyorum, zira Yargıtayın bu kararı hukuki bir karar değil, siyasi bir deklarasyon metnidir. Yargıtay 3. Dairesi tarafından yayımlanan bu siyasi deklarasyon metni doğrudan Türk milletinin iradesinin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisini, Anayasa Mahkemesinin tüzel kişiliğini ve bizatihi Anayasa'nın kendisini hedef almaktadır. Gazi Meclisimizin yüksek iradesi en son 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında bu kadar açık ve net bir biçimde hedef alınmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisine talimat, nasihat vermek, yön çizmek Yargıtay 3. Dairesinin yetkisinde olan bir husus değildir. Bunu yapabilecek yiğit de henüz doğmamıştır.
İşgal günlerinde İstiklal Savaşı'na riyaset eden, üstün iradenin üstün müessesesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına doğrudan ve direkt çağrıda bulunuyoruz: Bu darbe girişimine ve Meclis iradesine yönelik bu dayatmaya karşı tarihî bir görev ve sorumluluk kendisini beklemektedir. Sayın Numan Kurtulmuş'un uhdesinde bulunan, bugün artık mücessem hâle gelmiş bu görev ve sorumluluğun bir gereği olarak Gazi Meclisin şeref ve haysiyetini müdafaaya yönelik her türlü irade beyanını bilinsin ki İYİ Parti sonuna kadar destekleyecektir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunarak bizzat anayasal hukuk düzenine, hukukun üstünlüğüne ve devlet organları arasındaki işleyişe yönelik bir darbe girişiminde bulunmuştur. Bu karar devlet idaresinde kuvvetler ayrılığını, hukukun üstünlüğünü, mahkemelerin bağımsızlığını, hâkimlerin tarafsızlığını tamamen ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. 3. Dairenin bu kararı yalnızca şeklî olarak değil, aynı zamanda muhteva olarak da bir ucube karardır. Metnin içine dercedilmiş olan "Arap Baharı'nın jeopolitik etkileri" gibi tamamen subjektif ve uluslararası politikaya ait olan hususlarda tespitlerde bulunmak acaba ne zamandan beri Yargıtayın görevleri arasındadır, doğrusunu isterseniz merak ediyoruz.
İYİ Parti olarak, bu ucube kararın imzacılarına ve bu yargı darbesi girişiminin sahiplerine şunları söylüyoruz: Anayasa'yı hedef almak demek Türkiye Cumhuriyeti devletini hedef almaktır. Anayasa'ya darbe vurmaya kalkışmak Türk milletine ve Türk devletine darbe vurmaya yeltenmektir. Anayasa'yı, anayasal düzeni yok sayanları Türk milleti de Türk devleti de bilinsin ki elbet bir gün yok sayacaktır.
Bu karara imza atan Yargıtay üyeleri derhâl görevden el çekmeye davet edilmeli ve haklarında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından cezai soruşturma başlatılmalıdır. Siyaset kurumunun tamamını ve devlet olma vasıflarını hâlen kaybetmemiş makamlarını bu darbe teşebbüsüne karşı hep birlikte hareket etmeye davet ediyoruz. Herkes şunu iyi bilsin ki, Türk milletinin yüksek iradesi her türlü hukuksuzluk ve hakkaniyetsizlik karşısında nihai kararı verecek kudrete sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti devleti asla ve kata da sahipsiz değildir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, devlet dediğiniz kavram milletin teşkilatlanmış hâlidir ve bu kavram iki ana sütun üzerine kurulur: Hukuk ve liyakat. İçinde bulunduğumuz siyasal düzenin en temel sorunu şudur: Geldiğimiz noktada, mesele artık devlette liyakat meselesi değildir, mesele iktidar blokuna biat etme meselesidir. Bu yozlaşmış siyasi düzende mesele artık hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukukunu inşa etmeye kalkışma meselesidir. İktidar blokunun el birliğiyle Türkiye'yi sürüklediği bu devlet krizinin gerçekteki sebebi liyakatin yerle yeksan edilmesi, hukuk devletinin tasfiye edilmesi ve Anayasa'nın askıya alınmaya kalkışılmasıdır.
Sizleri yıllarca uyardık ve eleştirilerimizin arasına uyarılarımızı da yerleştirdik, dedik ki: Bu tek adam rejiminde irade ve idare tümüyle tek merkezde, bir kişinin uhdesinde, iki dudağının arasında toplanmış, devletin kendi içindeki denge ve denetleme mekanizmaları yok edilmiştir. Devlet erklerinin tek bir kişiye bağlanması, yargının siyasallaşmasına, yasama erkinin işlevsiz hâle getirilmesine ve en nihayetinde kuvvetler ayrılığının yok edilmesine sebep olur. Yargı kanadını oluşturan mekanizmaların böylesine yozlaşmış bir tek adam rejimi içinde bağımsız ve tarafsız kalması elbette mümkün olamaz. Nitekim, bugün Yargıtay 3. Ceza Dairesi eliyle memlekete yaşatılan devlet krizi de bu işte bu yapısal siyasi hastalıkların doğal bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Yargıtayın Anayasa Mahkemesi kararına uymaması hukuken izah edilemezken Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması artık Türkiye'de hiçbir vatandaşın hukuk güvenliğinin kalmadığının da açık bir kanıtıdır. 3. Ceza Dairesinin hukuk ve adalet hilafına almış olduğu kararın vahameti hukuki açıdan somut bir şekilde ortadadır çünkü Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü Anayasa'nın 11'inci maddesinde düzenlenmiş olmasına rağmen "Anayasa Mahkemesinin kararları" başlıklı Anayasa'nın 153'üncü maddesinde ifadesini bulan "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir." ifadesi bulunmasına rağmen ve 3. Ceza Dairesi yetki aşımı yapmış ve Anayasa'nın amir hükümlerini göz göre göre yok saymıştır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesi kararı hakkında "Hukuki değer ve geçerlilik izafi edilemeyeceği cihetle bu bağlamda Anayasa'nın 153'üncü maddesi kapsamında uygulanması gereken bir karar bulunmamaktadır." diyerek aslında Anayasa Mahkemesinin kararını çiğnediğini kapalı olarak itiraf etmiştir. Zaten Anayasa'nın 148'inci maddesi gereğince olağan kanun yolları tüketilmeden Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun yapılamayacağı da aşikârdır. Bu doğrultuda, 3. Ceza Dairesinin kendi kararının mevcudiyetine atıf yaparak uymama kararı vermesi yalnızca hukuki açıdan değil aynı zamanda akıl ve mantıkla da izah edilemeyecek bir durumdur.
Gelinen noktada ne yazık ki mahkemeler vasıtasıyla hak, hukuk, adalet tesis edilemediği gibi, siyasi iktidar eliyle ülkenin adalet sistemi de hepimizin gözleri önünde katledilmeye devam etmektedir. Eğer 21'inci yüzyılın Türkiyesi böyle bir hukuk garabeti yaşıyorsa ve biz hâlâ "Adalet ve demokrasi nerede; Anayasa'ya sadakat nerede?" diye bir arayışın içerisine girmiş isek, eğer yargı bir siyasi ittifakın mensuplarına böylesine pay edilmiş ve devletin en kritik kurumları siyasi cepheleşmenin merkez üssü hâline getirilmişse Allah aşkına siz hangi Türkiye Yüzyılı'ndan bahsediyorsunuz? Siyasilerin her davaya müdahil olduğu, bir telefonla hukuka aykırı tutuklamaların yapıldığı yahut hukuka aykırı tahliyelerin gerçekleştiği, vatandaşlarımızın artık yargıya güven duymadığı, adaletin sembolü olan o heykelin gözlerindeki bağın çözüldüğü dolayısıyla adalet terazisinin de sürekli olarak iktidar yandaşlarından yana ağır bastığı Türk adalet sisteminde bu büyük yozlaşma ve siyasallaşma anayasal düzeni tehdit eder hâle gelmiştir. Allah aşkına aklınızı başınıza alınız, eğer yargıyı tahakküm altına alırsanız, onu kendi siyasi ajandalarınızın bir dişlisi hâline getirirseniz olacağı elbette ki budur. Hâkim, hâkim olmaktan çıkar; savcı, savcı olmaktan çıkar ve anayasal düzen bir avuç haddini bilmezin elinde oyuncak hâle gelir. Lafı eğip bükmeye hiç gerek yok; bu devlet krizinin müsebbibi de muhatapları da bugünkü iktidar ve Cumhur İttifakı'dır. Kriz, iktidar blokunun kendi içindeki kliklerin ve çatlakların çatışması krizidir. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararında yer alan "yargısal aktivizm" "tehdit" ve "vesayet" gibi ifadeler bir siyasi parti sözcüsünün kullandığı ve işaret ettiği kavramlardan ibarettir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi kendisine Anayasa ve kanunları değil de bir siyasi partinin sözcüsünü referans alıyorsa o ülkede yargının tarafsız ve bağımsız niteliği yerle bir edilmiştir anlamı çıkar.
Anayasa değişikliği tartışmalarının gündemde olduğu, Anayasa Mahkemesinin varlığının dönem dönem tartışmaya açıldığı bir ortamda Anayasa Mahkemesine karşı yapılan suç duyurusunu ve hukuksuz kararları asla bir iş bilmezlik olarak değerlenmiyoruz, bilakis anayasal düzene karşı tüm bu girişimler bilinçli politik tercihlerin doğal bir sonucudur diye bakıyoruz.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bu denli cüretkâr bir kararı pervasızca kaleme almasını da asla kabul edemiyoruz. Bu ceza dairesi haddini, yetkisini ve görev sınırlarını aşarak ve kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleyerek Anayasa'nın 153'üncü maddesini uygulamadığı gibi, millet iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisine de âdeta nota vermiştir. İlgili Ceza Dairesi bu tutumuyla hem normlar hiyerarşisini tanımayarak Türk hukuk sistemini çiğnemiş hem de kendisini millet iradesinin üstünde konumlandırmıştır. 3. Ceza Dairesi üyeleri, kendilerini Türk yargı teşkilatı içinde ayrı bir konumda görmekte ve anayasal düzene açıkça başkaldırmaktadır. Bu hukuk dışı karar sebebiyle Yargıtay içerisinde görevini layıkıyla yapma gayreti taşıyan diğer üye, hâkim ve çalışanlar da maalesef töhmet altında bırakılmıştır. Yargı üzerinde kurulan hegemonya ve yönlendirmeyle kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkmış, mahkemelerin bağımsızlığına, hâkimlerin tarafsızlığına yönelik gayrihukuki girişimler kamu vicdanını derinden yaralamıştır. Unutulmasın ki 100'üncü yılını dolduran büyük Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuka gölge düşmesine, adaletin askıya alınmasına ve Anayasa'ya karşı cephe açılmasına asla izin vermeyeceğiz, bunu da hiçbir şekilde hoş karşılamayacağız. İYİ Parti olarak biz, demokrasiye olan inancımızdan, Anayasa'ya olan bağlılığımızdan ve hukuka duyduğumuz sadakatimizden de asla taviz vermeyeceğiz. Anayasa Mahkemesinin itibarsızlaştırılmasına, mahkemelerin hukuka meydan okumasına da izin vermeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti devletini insan haklarına saygılı, Anayasa'nın üstünlüğünü kabullenmiş, demokratik ve bağımsız bir hukuk devleti anlayışıyla ilelebet payidar kılacağız. Bilinmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir ve bu devletin mahkemelerinin de meşruiyet kaynağı yürürlükte olan Anayasa'mızdır. İYİ Parti olarak biz adalet sisteminin hangi fikir ve ideolojiye sahip olursa olsun siyasallaşmasının sonuna kadar karşısındayız. Adalet siyasallaşarak değil bağımsız ve tarafsız yargının inşa edilebilmesiyle sağlanabilir. Yarın iktidar değiştiğinde kendini iktidar blokunun uzantısı görenler dile getirdiğimiz siyasi ve hukuki yozlaşmanın bizzat mağdurları da olabilir. Adaletin bir gün herkese lazım olacağını hatırlatır, partim ve şahsım adına yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)