Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Angola Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 19 |
Tarih: | 09.11.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKALIN (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmalar üzerine İYİ Parti adına söz almış bulunuyorum.
Yarın 10 Kasım, konuşmama başlamadan önce cumhuriyetimizin banisi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Ayrıca Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Anayasa Mahkemesi kararını reddetmesi ve Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla ilgili karar hukuki olamaz, siyasidir. Bu karar kabul edilebilir değildir. Bu karar, Anayasa Mahkemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir nota niteliğindedir, bu kararla adalet büyük bir darbe almıştır.
Şimdi, Angola Cumhuriyeti ile ülkemiz arasındaki uluslararası anlaşmada gösterdiğiniz başarıyı kutluyorum, iktidarınızdan aynı başarıyı birazdan söz edeceğimiz üniversitelerimiz ve akademisyenlerimiz için de sağlamanızı temenni ediyorum.
Şimdi, müsaade ederseniz, üniversitelerin ve akademisyenlerin sorunlarını son on, on beş yılda gelinen nokta açısından değerlendirmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, üniversitelerin üç temel işlevi vardır; bunlar, araştırma, eğitim öğretim ve üretilen bilginin kamuya ulaştırılmasıdır ve üniversiteler bu işlevleri üzerinden değerlendirilirler; maalesef, bu üç temel işlevde de üniversitelerimiz yetersiz durumdadırlar. Bu sonuca nereden varıyorum? Dünya üniversite sıralamasında ilk 300 üniversite arasında maalesef bir üniversitemiz yoktur. Peki, ilk 500'de üniversitemiz var mı? Sadece 3 üniversitemiz 500 üniversite arasında yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, 200'ün üzerinde üniversitemiz var, 180 bin civarı öğretim elemanımız ve 8 milyon da üniversite öğrencimiz var. Bu kadar üniversite ve öğrenci sayısıyla üniversitelerimiz bugün işsizliği dört sene öteleyen kurumlar hâline gelmiştir. Siyasi amaçla açılan üniversite sayımız ve öğrenci sayımız çok fazladır. Akademisyen sayısı yüksek gibi görünmekte ancak üniversite sayısına göre azdır ve büyükşehir ve büyük üniversitelerde yığılma söz konusudur. Peki, ne yapmak lazım? Uygulamalı eğitim öğretimi ve mesleki ve teknik eğitim esaslı orta eğitim ve öğretim sistemini gerçek manada oluşturup üniversitelere talep azaltılmalıdır.
Üniversitelerde bir diğer önemli sorun liyakat değil, siyaset esaslı atamalardır. Siyasi esaslı atamalardan dolayı evrensel ve tamamen bağımsız olması gereken üniversiteler merkeziyetçi bir yapıya sahiptir. Yine, bu sebepten dolayı üniversitelerde maalesef özgür düşünce serdetmekten ve bilimden bahsetmek de mümkün değildir. Peki, ne yapılması gerekir? Üniversitelerde yapılan atamalar; seçilen dekanlar, rektörler ve yöneticiler arasından yapılmalıdır yani yöneticilerini akademisyenler seçmelidir. Üniversitelere yeterli kaynak aktarılmıyor, kaynak verimli kullanılmıyor. Ülkemizin gelişmesi ve zenginleşmesi için üniversitelere yeterli kaynak aktarılmalı ve verimli kullanım da denetlenmelidir. Üniversitelerde maalesef mobbing var ancak mobil mobbing kurulları yok. Üniversitelerde mobbing kurulları ivedilikle oluşturulmalıdır.
Bir diğer sorun da beyin göçü meselesidir. 2023 yılında hazırlanan bir rapora göre 12 bin bilim insanının Türkiye'den göçünden bahsedilmektedir. Bu durum, ülkemiz için bir millî gelir kaybıdır. Bu üniversite öğrencilerimiz ve akademisyenlerimizin yetişmesi ülkemize milyarlara mal olmaktadır. Beyin göçü hemen durdurulmalı ve terse göç için gerekli çalışmalar başlatılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşmak istiyorsak üniversitelerimizi özerk yapıya kavuşturarak ve akademisyenlik mesleğini yeniden cazip hâle getirmek zorundayız.
Gelelim akademisyenlerin sorunlarına... Akademisyenler birçok açıdan zor durumdadırlar. Bunları ekonomik, kariyer ve sosyal statü şeklinde özetleyebiliriz, Türkiye'de akademisyenler maalesef ekonomik olarak yoksulluk sınırında yaşıyorlar. Şunu unutmamalıyız ki akademisyenler maaşlarını sadece geçinmek için değil, aynı zamanda, akademik kariyerlerini geliştirmek için de kullanmak zorundadırlar.
Akademisyenlerin ekonomik durumlarını, en yüksek maaşı olan profesörler üzerinden değerlendirmek istiyorum. Burada söyleyeceğim durum, profesörler üzerinden olmasına rağmen diğer tüm akademik kademeler için de aynı oranda geçerlidir. Değerli milletvekilleri, 1 profesör 2013 yılında asgari ücretin 6,5 katı kadar maaş alırken bugün 3,5 katı kadar maaş almaktadır; 2013 yılında 1 profesör bir aylık maaşıyla 54 gram altın alabiliyorken bugün bir aylık maaşıyla 24 gram altın alabilmektedir; bugün, Avrupa'da 1 profesör, maaşının yüzde 20'sini kira giderine ayırırken -Türkiye'den bir örnek vermek istiyorum- Marmara Üniversitesi Göztepe yerleşkesindeki 1 profesör, maaşının yüzde 60-70'ini kira giderine ayırmak zorundadır.
Bu şartlar altında, akademisyenlerimizden nasıl bir bilim üretmesini beklersiniz ve bu akademisyenlerimizi ülkemizde tutmayı nasıl başaracaksınız? Peki, ne yapılması gerekir? Akademisyenlerimizin maaşları gözden geçirilmelidir -karşılaştırmalı olarak biraz önce verdiğim örnekten- Avrupa'daki alım gücüne göre veya artırmakla övündüğünüz millî gelirler üzerinden veya yukarıda verdiğim örneklerden maaşları değerlendirirsek bugün 1 profesörün maaşı en az 90 bin lira olmalıdır.
Gelelim akademisyenlerin kariyer durumlarına. Akademisyenlerin yükselme ve atanabilmeleri kadroları için belirlenen kriterleri yerine getirmeleriyle mümkündür. Her kadro için akademisyenlerimiz; tez, bildiri, makale ve kitap yazma zorunluluğundadır ve üniversiteler genellikle bu bilimsel çalışmalar için akademisyenlere katkı sağlayamamaktadırlar. Akademisyenler, uluslararası bildiri sunabilmek için üniversitelerden neredeyse hiç destek alamamaktadırlar. Bir akademisyenin uluslararası SCI indeksli dergide makale yayımlamasının ücreti 500 eurodur değerli milletvekilleri. Bu arada, akademisyenlerimiz kitap yayımlamak zorundadır, yayınevleri de bunu bildikleri için akademisyenlerimizden ücret talep etmektedirler. Akademisyenler bu kriterleri gerçekleştirdikten sonra, maalesef, kadro beklemek zorundadırlar ve maalesef ki maalesef merkezî yönetimle, dekanla, rektörle ilişkileri çerçevesinde kadro alabilmektedirler. Akademisyenlerin kariyerlerini geliştirebilmeleri için, bilimsel çalışmalar için akademisyenlere kaynak ayrılmalı, akademisyenler, kriterleri sağladığı gibi kadrolarına atanabilmelidirler.
Sosyal durumları açısından değerlendirecek olursak, maalesef, geldikleri durumda akademisyenlerimiz ek iş yapmak zorundadırlar. Bu da akademisyenliğin statüsüne zarar vermektedir. Akademisyenlerimizin ek iş yapması, üniversitelerde eğitim kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Zeki öğrenciler, bu sebepten akademisyenliği tercih etmemektedir. Akademisyenlerin yaşadığı ekonomik sıkıntılar sosyal yaşantılarına da olumsuz yansımakta, Avrupa'daki meslektaşları gibi aktivitelere, sosyalleşmeye ve kendilerini geliştirmeye zaman ve kaynak ayıramamaktadırlar.
Evet, ezcümle, maalesef, iktidarınız döneminde, son on-on beş yılda ülkeyi fakirleştirdiğiniz gibi üniversiteleri de öğretim elemanlarını da fakirleştirdiniz. Üniversiteler ve akademisyenler açısından durum vahimdir.
Yüce Meclisinizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)