Konu: | Aile ve Gençlik Fonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 20 |
Tarih: | 14.11.2023 |
CHP GRUBU ADINA KAYIHAN PALA (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aile ve Gençlik Fonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum ve Komisyonda dile getirdiğimiz bazı kavramları sizinle paylaşarak bu kanunla ilgili ne düşündüğümüzü, nelere itiraz ettiğimizi, ne önerdiğimizi burada açıklamak istiyorum.
İlk olarak şuradan başlamak isterim: Aile ve gençlik içeriği olan bir kanun teklifinin buraya gelmesinden memnuniyet duyuyoruz çünkü her ikisi de ülkemiz için, toplum için önemli kavramlar. Ancak, tabii, birazdan bir parantez açacağım, bu kanunun buraya gelmesinin arka planında hem ailenin hem de gençlerin ihtiyaçlarının bugüne kadar karşılanamamış olduğu gerçeğinin bulunduğunu da burada söylemek isterim.
Komisyonda da dile getirdiğimiz gibi, aile ve gençlik hakkında bir teklifin buraya gelmiş olması önemli olmakla birlikte, teklifin hem tanımlar hem kapsam hem içerik hem de yeni bir fon oluşturulmasıyla karşımıza gelmiş olması nedeniyle bazı çekincelerimiz var. Bu nedenle de ilgili teklife şerhimizi kayıtlara geçirdik. Şimdi, niye itiraz ediyoruz, nereden bakıyoruz, hangi eksiklikleri görüyoruz, onları sizlerle paylaşmak isterim.
Şimdi, birazdan daha ayrıntılarına gireceğim ama burada tanımlar, kapsam ve içerikten yana bir eksiklik, bir daraltma bulduğumuzu söyleyerek konuya girmek isterim çünkü -kanun teklifini okuyanlar göreceklerdir- hem ailenin hem de gençliğin bu teklifte karşımıza getirilenden daha geniş bir kapsamda ele alınması zorunluluğu var. Ayrıca, hem ailenin hem de gençlerin bugün, 2023 yılı itibarıyla Türkiye'deki asıl öncelikli ihtiyaçlarının karşılanmasına dönük bir teklifin de gelmesi daha iyi olurdu diye düşünüyoruz.
Ayrıca, sonunda söyleyeceğim ama en başta da söyleyeyim, kayıtlara geçsin.
Bakın, Komisyonda da konuştuğumuz gibi, kamudan elde edilecek kaynakların 5 bakanlık tarafından bir eş güdüm hâlinde yine kamu eliyle vatandaşlara aktarıldığı bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla, yine ayrıntılarına gireceğimiz gibi, kamu kaynağının kamu eliyle vatandaşa aktarılması için yeni bir fon kurulmasına ihtiyaç yoktu. Bu konuda görevli bakanlığa bu kaynaklar bir fasıl eklenerek karşımıza getirilebilir ve burada sözü edilen, örneğin, evlenmek isteyen ama evlenmek için kaynak bulamayan genç çiftlere kaynak aktarılması bu yolla sağlanabilirdi. Bunun yerine bir fon kurulmasının tercih edilmesini açıkçası doğru bulmadığımızı söylemek isterim.
Şimdi, teklifin geneliyle ilgili konuşmadan önce, yirmi yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde hem ailenin hem de gençlerin nasıl bir etki altında bırakıldığını, sosyal ve ekonomik açıdan nereye doğru geldiğini de şöyle, kısaca paylaşmakta yarar var: Bakın, ben 59 yaşındayım, bundan yirmi yıl önce, bu ülkede iki asgari ücretli genç birbiriyle evlenmek istediği zaman "Ben nasıl evlenebilirim? diye bir soru akıllarına gelmeksizin, yine zorluklarla biraz belki ama rahatça evlenebilecekleri hem sosyal hem ekonomik bir ortam söz konusuydu. Bugün, bırakın iki asgari ücretliyi, iki devlet memuru gencin birbirlerini sevip evlenmeye karar verdikten sonra evlenmeleri mümkün değil. Son yapılan araştırmalara göre, bugün, standart, öyle çok lükse kaçılmamış bir ailenin oluşturulabilmesi, bir evlilik sürecinin başlatılabilmesi için ihtiyaç duyulan paranın 400 bin liranın üstünde olduğu söyleniyor. Dolayısıyla, kendi memuruna yoksulluk sınırının altında ücret veren Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin iki devlet memurunun birbirini severek, birbiriyle evlenmek isteyerek o ücretle evlilik bağını kurmaya çalışmaları maalesef mümkün değil çünkü yoksulluk sınırının altında maaşlarla bırakın evlenmeyi ancak gündelik hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Kiralık ev bile bulmanın ne kadar zor olduğunu burada arkadaşlarımız zaman zaman gündeme getirdiler.
Şimdi, bir yandan, artık Türkiye'nin ekonomisinin çok kötü bir durumda olması, Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekillerini böyle bir kanun teklifiyle evliliği biraz olsun destekleyebilmek için karşımıza getirmiş durumda, öte yandan da son yirmi yıllık sürece baktığımızda hem demografik olarak hem de sosyal olarak Türkiye de dünyanın bütün diğer ülkeleri gibi büyük bir değişim geçiriyor. Dolayısıyla, karşımıza aile ve gençlerle ilgili bir teklif geldiğinde bu değişimi yorumlayan, bu değişimi toplum yararına gözeten bir unsurun da karşımıza gelmiş olmasını beklerdik ve isterdik açıkçası, bunları Komisyonda da dile getirdik.
Şimdi, olgusal düzeyde bir değişim yaşanırken ve toplum katmanları, gençler, aileler artık daha çeşitli biçimde karşımıza çıkarken teklifin bu çeşitliliği de gözetmesinde büyük bir yarar vardı. Birkaç örnek vermek isterim size: Örneğin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi'ne baktığımızda -2022 yılı verileridir- 15-24 yaş grubundaki genç nüfusun yaklaşık 13 milyon civarında olduğunu görüyoruz. Eğer 22 milyonun üstündeki çocuk nüfusu da buna ekleyecek olursak ülkemiz nüfusunun yüzde 40'ından fazlası 24 yaşın altında. Demografiyle ilgilenenler bilirler, aslında bu bir demografik fırsat penceresi olarak karşımıza çıkmaya aday bir durum ama bunu hem sosyal hem de ekonomik açıdan değerlendirebilirseniz. Biz değerlendirebildik mi? Maalesef. Bakın, size bir tane örnek göstereceğim, daha önce de konuşuldu ama ben bunu çok önemsiyorum. Biliyorsunuz, dünyada "ev genci" diye tanımlanan bir kavram var. Belli bir yaş grubunu alıyorsunuz, bu yaş grubundakiler ne eğitimde ne istihdamda, bunlara "ev genci" deniliyor.
Bakın, Türkiye'nin ev genci durumu: Türkiye'de -burada da gördüğünüz gibi- 20-24 yaş grubundakilerin üçte 1'i, yüzde 33,3'ü ne eğitimde ne de istihdamda. Erkeklerde bu oran beşte 1'e düşüyor, yüzde 21 civarında ama kadınlara baktığımızda yüzde 45,2. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin "ev genci" kavramında da karşımıza çıktığına tanıklık ediyoruz. Karşımıza bir teklif geldiğinde, bu ev gençlerinin durumunu düzeltecek, onlara destek olacak bir mekanizmayla gelmiş olsa açıkçası bundan çok memnun olurduk çünkü gençler söz konusu olduğunda, onların Türkiye'nin en önemli önceliklerinden biri olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla eğer gençlerle ilgili bir kanun teklifi hazırlıyorsanız gençlerin taleplerini ön plana çıkaracak içerikle karşımıza gelmiş olmasından memnuniyet duyardık ama bu kanun teklifinde böyle bir yapı söz konusu değil. Ayrıca, gençleri tek tipleştirici politikalarla muhafazakârlaştıran bir yaklaşımla ele alan bir tarzın da bugün ne dünyanın ne de Türkiye'nin ihtiyaçlarına yanıt vermediğini bir kez daha söylemiş olayım.
Bakın, gençlerin talepleri derken bu yaş grubunda -örneğin, üniversite öğrencilerini ele alalım- üniversite öğrencilerinin bugün büyük çoğunluğunun en önde gelen iki talebi barınma ve beslenme sorunları; bugün, gençler barınmayla ilgili ciddi sorun yaşıyor -bu kürsüde daha önce dile getirdik- bugün gençler beslenmeyle ilgili ciddi sorun yaşıyor ama bu kanun teklifinde onu görmüyoruz. Ayrıca yine gençler ve çocuklar açısından baktığımızda, sağlık hizmetlerine erişmekle ilgili bazı engeller söz konusudur, bu kanun teklifinde onu da görmüyoruz. Bakın, bir konuşmacı söz etti, yeri gelmişken ben de söylemek isterim çünkü bugün katıldığım Diyabet Parlamentosu toplantısında söz verdim "Bu konuyu bu akşam dile getireceğim." diye. Bugün Dünya Diyabet Günü, biliyorsunuz. Ülkemizde şeker hastalığının görülme sıklığı, maalesef, yanlış gıda politikaları ve sağlık politikalarının koruyucu kompartımanlarının düşüklüğü nedeniyle giderek artıyor. Öyle ki nüfusun yüzde 10'undan fazlası şeker hastası ve eğer buna bir çözüm bulunmazsa giderek artacak. Şeker hastalığı 2'ye ayrılır Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere, ben bugün size konumuz şeker hastalığı olmadığı için yalnızca Tip 1 diyabetten söz edeceğim. Bakın, geçenlerde de konuştuk, Çalışma Bakanlığı bütçesi konuşulurken Plan ve Bütçede de dile getirdik, bugün ülkemizde Tip 1 diyabet hastası olan çocukların sensörleri hâlen ödeme kapsamında değil. Bakın, sizden rica ediyorum, orada bizden başka milletvekili yoktu ama Sosyal Güvenlik Kurumunun yetkilileri vardı, o Sosyal Güvenlik Kurumu yetkililerinden birini arayın, oradaki çocukların ve ailelerinin bugün o toplantıda nasıl iç yaralayıcı öykülerini paylaştıklarını onlardan dinleyin. Yeri gelmişken söyleyeyim, bu Tip 1 diyabetli tanısı almış hastaların yalnızca çocukluk çağında değil, çocukluk çağı bittikten sonra da bu sensörlerle buluşmasını sağlamamız lazım. Dolayısıyla, zaman darlığı nedeniyle çok ayrıntıya girmiyorum ama sosyal güvenlik politikalarının ve sosyal koruma kapsamının da gençler söz konusu olduğunda artırılmasının çok değerli olduğunu burada, bir kez daha vurgulamak isterim.
Gençlerin çok boyutlu yapısal sorunları var, ülkemiz biliyorsunuz sağlıkta ve eğitimde ciddi eşitsizliklerin yaşandığı bir ülke, gençler de bunlardan en fazla etkilenen grubu oluşturuyorlar, dolayısıyla hem yoksulluk hem sosyal dışlanma riski altında olan gençleri de bu kapsam içerisine almak üzere onlara destek olacak kanun tekliflerine, programlara ihtiyacımız var. Yoksulluk ve sosyal dışlanma demişken Türkiye'deki genç nüfusun ne kadarının böyle bir risk altında olduğunu biliyor musunuz? Ben size söyleyeyim: Avrupa Birliği verisi, bakın, yüzde 40, 15-24 yaş arasında yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında olanlar nüfusun yüzde 40'ı; her 10 çocuktan 4'ü, her 10 gençten 4'ü. Böyle bir kanun teklifiyle biz, yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında olanların bu riskten çıkarılmasını sağlayacak çabaların ve desteklerin de burada olmasını aslında çok isterdik. Dolayısıyla kanun teklifinin gençler ve aile açısından dar bir perspektifle buraya getirilmiş olduğunu söylemek zorundayım.
Yine, kanun teklifine baktığınızda hem gençliğin tanımı hem ailenin tanımı hem gençliğin yaş sınırı hem de evliliklerin sağlam temeller üzerine kurulması gibi muğlaklık içeren, tam olarak ne anlatılmak istendiğinin belirtilmediği bir teklifle karşı karşıya bulunmuş durumdayız. Öte yandan, gençlerle ilgili şunu söyleyelim: Bakın, biz erişkinler, gençler üstünde hep bir tahakküm kurma üzerinden hayata bakıyoruz. Oysa "gençlik" dediğimiz zaman, hayallerinin peşinden koşabilen ortamları yarattığımız, eğitimde eşit fırsat yarattığımız, sanatla buluşmasını sağladığımız ve bizim dayattığımız hayatı değil, kendi özgür iradesiyle yaşamak istediği hayatı seçen bir kısımdan söz etmemiz gerekir. Burada biz bu kapsamı bu kanun teklifi içinde görmüyoruz.
Ayrıca şunu söylemem lazım: Niye aile kavramını dar bulduğumuzu da burada söyleyelim çünkü özellikle son on yıl içerisinde ülkemizde de giderek artış gösteren örneğin tek ebeveynli aileler var; örneğin evlenmeyi tercih etmeyen, ailesiyle birlikte yaşayan ya da yalnız yaşayan ya da yine evlenmeyi tercih etmeyen ama birlikte yaşayan gençler, insanlar var. Dolayısıyla aile kavramını tek tipleştirici bir tanım içerisine hapsedecek olursak aslında biz gerçekten o aile kavramı spektrumu içerisindeki geri kalanları dışlamış oluruz ve sanki evlilik olmazsa aile olmaz gibi bir yanlışı karşımıza getirmiş oluruz, oysa dünyada olduğu gibi ülkemizde de ailenin yapısı ve aile kavramı değişmektedir. Bir iki rakamda bu değişimi anlatayım size: Örneğin yalnız yaşayan fertlerden oluşan ailelerin oranı 2014'te yüzde 14'ün altındaymış. Bakın, 2014'te yüzde 14'ün altında; 2022'de, sekiz yıl sonra yüzde 20 sınırına gelmiş. Demek ki Türkiye'deki aile yapısında da ciddi bir değişim var. Ve tek ebeveynli çocuklardan oluşan ailelerin oranı bundan on beş-yirmi yıl önce yüzde 3'ler-5'ler düzeyindeyken bugün yüzde 10'u geçmiş durumda. O zaman "aile" dediğimiz zaman bu aile kapsamı içerisinde boşanmış aileleri de tek ebeveynli aileleri de yalnız yaşamayı tercih eden gençleri de mutlaka kapsamalıyız.
Ayrıca şunu da söyleyeyim: Aile kavramını öyle bir perspektifle ele almalıyız ki örneğin geniş aile yapısı içeresinde yoksulluğun da ciddi bir sorun olduğunu görmeliyiz.
Bu arada, çocuk yaşta evlilikler konusunda birkaç şey söylemem gerekir. Yine, bu tekliften bunların önlenmesine ilişkin bir şey görmüyoruz. Yalnızca 2022 yılında 11 binin üzerinde çocuk evlendirilmiş, kız çocuklarından söz ediyorum. Yirmi iki yılda, bunların doğum yapanlarının sayısı 21 binin üzerinde; bakın, bunlar Türkiye'nin utanç kaynaklarıdır.
Ayrıca, yine, bu teklif içerisinde, örneğin akraba evliliklerini önlemeye dönük bir çabayı görmüyoruz. Akraba evliliklerini ayrıca tartışmamız gerekir. Biliyorsunuz, ikinci derece kuzen ve daha yakın akrabalar arasında eğer evlilik gerçekleşirse buna "akraba evliliği" diyoruz. Neden bu kadar önemsiyoruz? Çünkü Türkiye'deki nadir hastalıkların bu kadar yüksek görülmesinin arkasındaki birincil etmen akraba evlilikleridir. Size birkaç hastalık adı sayayım: Örneği ailevi Akdeniz ateşi -adı üstünde ailevi- kistik fibrozis, fenilketonüri, orak hücreli anemi gibi hastalıkların büyük ölçüde ülkemizde görülmesinin arkasında akraba evlilikleri yatıyor.
Peki, Türkiye akraba evlilikleri açısından ne durumda? Türkiye geneline baktığımızda yaklaşık yüzde 4 ama illere baktığımızda, örneğin, Şanlıurfa'da yüzde 18, tekrar ediyorum, Şanlıurfa'da yüzde 18; Mardin'de yüzde 13, Muş'ta yüzde 13. Dolayısıyla bu yalnızca bir yıl içinde yapılan akraba evliliklerinin oranları. Eğer bunları kademeli olarak birleştirecek olursanız Türkiye'deki her 4 evlilikten 1 tanesinde akraba evliliği sorununun karşımıza çıkması söz konusu.
Peki, akraba evliliklerinden en çok kimler etkileniyor, en çok kimleri ilgilendiriyor? Bakın, resmî bir araştırmadan söz edeceğim size; Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2018. Araştırma sonuçlarına göre, bu araştırmadan elde edilen veriler eğitimsiz kadınların, çalışmayan veya sosyal güvenliği olmadan çalışan kadınların, ana dili Kürtçe ya da Arapça olan kadınların, yoksul kadınların, ebeveynleri akraba evliliği yapmış olanların ve çocukluğunu doğuda ya da kırsal alanda geçirmiş olan kadınların çok daha büyük bir risk altında olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla aileyi ve gençleri konuşurken göz ardı etmememiz gereken önemli bir kavram. Bu kanun teklifine baktığımızda, ne yoksul ve dışlanma riski içerisinde olanları ne çocuk yaşta evlendirilenleri ne de akraba evliliklerini gündeme getiren bir yapısının olmadığını görüyoruz.
Şimdi, "aile" dediğimizde bir de ailenin aynı zamanda olumsuz özelliklerini de gündeme getirmemiz lazım.
EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) - Ne gibi?
KAYIHAN PALA (Devamla) - Şöyle, Komisyonda söylemiştim, hatırlayacaksınız; aynı zamanda, aile, çatışmaya da yol açabilen bir yapıyla karşımıza gelebilir. Aileler bazında... (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Niye gülüyorsunuz, yok mu? "Aile içi şiddet" diye bir kavram var, bundan söz etmeye çalışıyorum.
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) - Siz aileyi bir çatışma aracı olarak görürseniz her şey olur zaten Sayın Vekilim. Aile birlik beraberlik aracıdır.
KAYIHAN PALA (Devamla) - Şöyle, doğru anlaşılması için söylüyorum, ben aileyi bir çatışma alanı olarak görmüyorum.
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) - Ama öyle dediniz biraz önce.
KAYIHAN PALA (Devamla) - Hayır, öyle demedim, tutanaklara bakın.
Aile her zaman olumlu bir kavram olarak karşımıza çıkmaz diyorum; aile içi şiddet bunlardan bir tanesi. Bu arada, aile toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir kurum olarak da her zaman karşımıza çıkmaz. Somut kanıt şu, siz de bakabilirsiniz: Maalesef, küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'ne baktığımızda, Türkiye 129'uncu sırada; bu, Türkiye'nin utancıdır.
Değerli milletvekilleri, sürem çok az kaldı. Aslında çok ayrıntılı konuşacağım şeyler var ama biraz sınırlayarak sona geleceğim çünkü aile içi şiddet, aile dediğimizde mutlaka konuşmamız gereken bir şey, önlemek açısından. Bu bağlamda sığınmaevleri, bu bağlamda İstanbul Sözleşmesi'nin yaşatması gibi kavramlara da mutlaka değinmemiz gerekir. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli dostlar, bir başka önemli nokta, bir kez daha söyleyeyim; böyle bir desteği sağlamak için bir fon kurmaya gerek yok ve bunu ben söylemiyorum, bakın, 2024-2026 Orta Vadeli Programı aynen okuyacağım. Sayın Cumhurbaşkanının çok sahiplendiği programda cümle şudur: "Kamu kesimi genel dengesinde yer alan fon ve döner sermayelerin harcama ilkeleri belirlenecek, bütçenin birlik ilkesinin uygulamasının güçlendirilmesine yönelik özel gelir, fon ve benzeri uygulamalar gözden geçirilecektir." Şimdi, böyle dendiği hâlde yeni bir fon kurmanın doğru bir yaklaşım olmadığını söylemek isteriz. Türkiye'nin fon deneyimleri, Varlık Fonu, İşsizlik Fonu ne demek istediğimi çok net ortaya koyuyor. Örneğin, bugün, İşsizlik Fonu işsizlerden daha çok -Çalışma Bakanlığı bütçesinde de verilen rakamlara dayalı olarak söylüyorum- patronlara kaynak aktaran bir fon biçimine dönüşmüştür. Burada İşsizlik Fonu tartışması olurken -lütfen Meclis tutanaklarına bakın- bir gün bu Fon'dan kaynakların daha fazla işverene aktarılacağını kimse öngörmüyordu. Dolayısıyla, müstakil bir fon oluşturmak yerine o fasıldaki kaynağı, yine sizin söylediğiniz biçimde ilgili bakanlığa bir fasıl aktararak o bakanlık ve iki bakanlık aracılığıyla verilmesi önerimizi bir kez daha söylemek isterim.
Bu arada, Sayın Başkan, bir dakika isteyeceğim. Neden? Bakın, bu Fondan alınacak kaynaklar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hocam, size iki dakika ek süre veriyorum.
Buyurun, toparlayın. (CHP sıralarından alkışlar)
KAYIHAN PALA (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.
Birkaç şey söylememe izin verin çünkü bunları söylemezsem kendimi iyi hissetmeyeceğim.
Bakın, bu Fona kaynak olarak madencilikten bir kaynak aktaracaksınız, tamam ama madencilikten kaynak aktarırken, dün gündeme gelen Zonguldak'taki Afgan göçmen işçinin yakılarak öldürüldüğü meselesini de bir şekilde gündem yapmamız lazım. Madencilik faaliyetlerinin usulüne uygun, insanca, toplum yararı gözetecek biçimde, yalnızca sermaye birikimi ve kâr maksimizasyonu için değil ülkenin ihtiyaçları ve toplumun istihdamı için kullanılmasını sağlayacak bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Ben yedi sekiz yıl öncesine kadar tıp fakültesindeki öğrencilerim ve asistanlarımı Zonguldak'taki kamu madenlerine götürürdüm. Benim odamda bir kömür parçası var -beklerim hepinizi, gelin görün- o kömürü ben eksi 650 metreden o emekçilerin nasıl çıkardığını görerek, hissederek çıkardım ve odamda saklıyorum emeğin ne kadar yüce bir değer olduğunu anlamak için. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, burada, yer altında çalışan madenciler başta olmak üzere toplumun emekçi kesimlerinin tamamının uygun koşullarda çalışmasını sağlamak zorundayız.
Sonuç olarak, sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kanun teklifiyle ilgili olumsuz düşünüyoruz. Neden? Bir kez daha söyleyeyim: Günümüz ihtiyaçlarına yanıt vermeyen bir yapısı var, olumsuzluklara bütüncül bir çözüm üretmekten uzak; görevli bir bakanlık olmasına rağmen o bakanlık yerine bir alternatif yapı kuruluyor olması bizim onaylayacağımız bir şey değil. Ayrıca, denetim konusu muğlak, benden önceki konuşmacılar söylediler, fonların denetimiyle ilgili bazı sorunlar var -Meclis tutanaklarına da geçmiş sorunlardan söz ediyorum- nasıl işleyeceği de çok belli değil. 5 bakanlığın eş güdüm içerisinde çalışmasıyla ilgili sorunların ortaya çıkma ihtimalini de buradan paylaşıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)