Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması amacıyla, Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin görevlerinin ifası yönünde hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla verilen ve son olarak 1/11/2022 tarihli ve 1348 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla uzatılan izin süresini |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 21 |
Tarih: | 15.11.2023 |
AK PARTİ GRUBU ADINA CÜNEYT YÜKSEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimiz; sizleri saygıyla selamlıyorum. Bugün, burada Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması Hükümlerinden Kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması amacıyla, Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve kollamak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı cumhurbaşkanımızca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin görevlerinin ifası yönünde hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin cumhurbaşkanımızın belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanımız tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 17 Kasım 2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla verilen ve son olarak 1 Kasım 2022 tarihli ve 1348 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla uzatılan iznin süresinin 17 Kasım 2023 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkere hakkında AK PARTİ Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım.
Bu tezkerenin öneminin daha iyi anlaşılabilmesi için Karabağ sürecine dair bazı değerlendirmelerde bulunacağım fakat öncesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'mizin kuruluşunun seneidevriyesinde olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. KKTC, 15 Kasım 1983 tarihinde kuruldu. KKTC'nin kuruluş günü kutlu olsun.
Aslında KKTC'nin kurulmasına giden süreç ile Azerbaycan'ın Karabağ'ı tekrar geri almasına giden süreç birbirine ne de çok benziyor, değil mi? Uluslararası toplum, her 2 olayda da deve kuşu misali başlarını toprağa gömerek yaşananları görmezden geldi. 21 Aralık 1963 tarihinde terör örgütü EOKA'ya mensup teröristler "Kanlı Noel" olarak adlandırdıkları olaylarda 300'den fazla Kıbrıs Türkünü şehit etmiş, 100'den fazla köyü ise boşaltmıştı. 25-26 Şubat 1992 tarihinde ise bu sefer Ermeni güçleri, uzun süredir abluka altında tuttukları Azerbaycan'ın Hocalı kentine girmiş ve içlerinde 83'ü çocuk, 103'ü kadın, 70'i ise yaşlı olmak üzere 613 Azerbaycan Türkünü katletmiştir. Bunun yanı sıra onlarca insanın yakılarak öldürüldüğü, birçok ailenin tamamen yok edildiği, geriye kalanların çoğunun ağır fiziksel yaralanmalara maruz kaldığı, 155 kişinin kaybedildiği ve 1.275 kişinin esir olarak alındığı tespit edilmiştir. Her iki katliam da uluslararası toplumda yeterli tepkiyi görmemiştir. Her iki soykırım karşısında dünya susmuştur, gerçi, dünya hâlâ soykırım karşısında susmaya devam ediyor.
Gazze'de yaşananlardan bahsetmek istiyorum. 7 Ekimden beri devam eden İsrail saldırılarında Gazze'de katledilen sivillerin sayısı 11 bini aştı; bunların yaklaşık 5 bini çocuk, 3 bini ise kadın. Henüz enkaz altında ulaşılamayan 3 bin kişi var ve maalesef bunların çoğu çocuk. 30 binden fazla insan ise yaralı, dış dünyayla bağlantısı tamamen kesilmiş; on binlerce kişi ise bombalardan kurtulmuş olsa da açlık ve susuzluk nedeniyle ölüme mahkûm edilmiş durumda. 21'inci yüzyılda bir soykırım daha gerçekleşiyor; hastaneler, mülteci kampları ve okullar kasten hedef alınıyor; yeni Kanlı Noel'ler, Hocalılar, Srebrenitsa'lar yaşanıyor. İsrail, sivil ayrımı gözetmeden evler, okullar ve hastaneler gibi sivil altyapıyı hedef almakta; ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubun yani Filistin halkının ortadan kaldırılması amacıyla katliamlar gerçekleştirmekte dolayısıyla savaş suçu, insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçunu ika etmektedir. Bunların tekrarlanmasına izin verilmemeli. Dünya harekete geçmek zorunda. Türkiye, Gazze'de barışın sağlanması için başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere gerekli adımları atmaya çalışıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce Kıbrıs'ta yardıma biz koşmuştuk. Garanti Anlaşması'nın ilgili hükümlerine dayanarak 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı'nı başarılı şekilde gerçekleştirdik. Bu harekâtla hem kardeşlerimiz, canlarımız katliamdan kurtarılmış hem de bugün müstakil bir şekilde varlığını sürdüren KKTC'nin kurulmasına giden süreç başlatılmıştır. "Üç devlet, tek millet" şiarımızın açık bir göstergesi olarak Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki siyasi ve parlamenter iş birliğini güçlendirmek üzere AK PARTİ, Yeni Azerbaycan Partisi ve Ulusal Birlik Partisi arasında mutabakat anlaşması daha dün imzalandı. Hiç şüphesiz, imzalanan bu anlaşmayla "tek millet, üç devlet" şiarı daha da kuvvetlenecek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin uluslararası egemenliğinin tanınırlığı yolunda önemli mesafeler katedilecektir.
Türkiye, Azerbaycan'da yaşananlara hiçbir zaman kayıtsız kalmamıştır, kalması da mümkün değildir. Zira Azerbaycan'daki Türkler bizim kardeşimiz, canımızdır. Nitekim Bahtiyar Vahapzade "Azerbaycan-Türkiye" şiirinde bunu ne de güzel ifade ediyor: "Bir ananın iki oğlu/Bir amalın iki kolu/O da ulu, bu da ulu/Azerbaycan-Türkiye/Dinimiz bir, dilimiz bir/Ayımız bir, yılımız bir/Bir milletiz, iki devlet/Aynı arzu, aynı niyet/Birdir bizim her halimiz/Sevincimiz, melâlimiz/Bayraklarda hilâlimiz/Azerbaycan-Türkiye."
Bu mısralar sadece şiir âleminde karşılık bulmuyor, iki devlet arasındaki bu samimi birliktelik sadece bugüne has da değil, her iki devletin de kaderi beraber yazılmıştır. Azerbaycan 1918 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra Ermeni çeteler tarafından işgal edilince ilk olarak yine bizden yardım istemiştir. O zor zamanlarda Kafkas İslam Ordusu toplanmış ve Bakü'nün kurtarılması için vazifelendirilmiştir. Azerbaycan Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı Mehmed Emin Resulzade "Azerbaycan Cumhuriyeti" kitabında şöyle diyor: "Bu zor vaziyette milleti kurtaracak yegâne bir çare vardı: Türkiye. Ümitler hep oraya yönelikti. O kardeş millet gelecek, bizi düşman elinden kurtaracak. Halkın bundan başka bir ümidi kalmamıştı." Azerbaycan'da meşhur olan "Laleler" adlı şiirde de Türk ordusuna duyulan bu özlem "Ne vakittir âşığın gözü yoldadır/Bir gonağ gelesiz bize laleler" mısralarıyla betimlenmiştir. Nitekim, Kafkas İslam Ordusu, Bakü'yü esaretten kurtarmış ve 3 renkli Azerbaycan bayrağı o kutlu semalarda tekrar tabii ki dalgalanmıştır. Bu süreçte Kafkas İslam Ordusu 1.130 şehit vermiştir. Bugün Azerbaycan'da bulunan 14 Türk şehitliği, her iki devlet arasındaki birliğin mührünü teşkil etmektedir. İki devlet arasındaki bu birliktelik zamanla azalmamış, aksine daha da pekişmiştir. Azerbaycan, Sovyetler Birliğinden bağımsızlığını ilan ettiğinde tanıyan ilk devlet Türkiye olmuştur.
Bugünkü tezkeremizin konusuna gelirsek, bilindiği üzere Ermeni güçleri Sovyetler Birliğinin dağılmasını fırsat bilerek o çalkantılı atmosferde Azerbaycan topraklarının beşte 1'ini işgal etmiştir. Uluslararası toplum, bu işgale gerekli tepkiyi verememiştir. Her ne kadar BM Güvenlik Konseyi konuya ilişkin bazı kararlar alsa da, bunlar muğlak ve muhatabı belli olmayan kararlardır ve çözüme bir etkisi olmamıştır. Sorunun çözümü değil, sorunun devam etmesi âdeta arzu edilmiştir. Nitekim dondurulmuş bir ihtilaf olarak görülen Karabağ uyuşmazlığı kendi hâline terk edilmiştir. Uluslararası barış ve güvenliği doğrudan tehdit eden bu sorun, her zaman bölge barışının üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallandırılmıştır. Süreç içerisinde AGİT bünyesinde başlatılan ve nihai barışı tesis edeceği ilan edilen teklifler ortaya atılmıştır. 1997 yılında ortaya konulan ve paket çözüm, kademeli çözüm ve ortak devlet modeli isimleriyle anılan teklifler, adaletten değil statükonun farklı bir şekilde devamından yana olmuştur. Uluslararası hukuka göre hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde Azerbaycan'a ait olan topraklar pazarlık konusu hâline getirilmek istenmiştir. Fakat tüm bu oyunlar Azerbaycan'ın vatan muharebesiyle tarihin çöplüğüne atılmıştır.
Ermenistan, tüm bu barış çabaları devam ederken bile Azerbaycan topraklarına yönelik saldırılarını bırakmamıştır. En son, Ermenistan ordusunun 27 Eylül 2020 tarihi itibarıyla Azerbaycan'a ait askerî ve sivil unsurlara başlattığı şiddetli saldırı, bardağı taşıran son damla olmuştur. Azerbaycan, BM Şartı'nın 51'inci maddesi çerçevesinde bu saldırılara meşru müdafaa hakkıyla cevap vermiştir. Kırk dört gün süren vatan muharebesinin sonucunda topraklarının çoğunu geri almıştır. Nitekim, Şuşa'nın da ele geçirilmesinin akabinde taraflar Rusya'nın girişimleriyle ateşkes ilan etmiştir.
Ateşkeş antlaşmasından bahsetmeden önce savaş boyunca Türkiye'nin verdiği desteği de vurgulamak istiyorum. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev'in de Karabağ'la ilgili her konuşmasında vurguladığı Cumhurbaşkanımızın "Azerbaycan yalnız değildir." sözü, üçüncü devletlerin savaşa müdahil olmasını önlemiştir. Bu destek, psikolojik olarak Azerbaycan'ı rahatlatmıştır, Azerbaycan'ın düşmanlarını ise tedirginliğe sevk etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi, Azerbaycan'ın aydınlığı aydınlığımız, sevinci sevincimiz, azatlığı azatlığımız, kaderi kaderimiz, kederi kederimizdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu gerçeği yüksek sesle yeniden ifade etmek istiyorum: Türkiye ve Azerbaycan bir millet, iki devlettir, tek yürektir. Türkiye, Azerbaycan'ın olduğu her yerdedir. Azerbaycan'ın menfaatleri Türkiye'nin de menfaatleridir. Buna uygun olarak Türkiye, Vatan Muharebesi'nin akabinde imzalanan ateşkes antlaşmasında da yer almıştır. Her ne kadar metinde açıkça Türkiye'nin ismi yazmasa da ateşkes antlaşmasının hazırlık çalışmalarını incelediğimizde Azerbaycan'ın Türkiye'yi ateşkes antlaşmasının 5'inci maddesine uygun bir şekilde ateşkes hattında görmek istediği anlaşılmaktadır. Bu durum, hem Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev'in ateşkes antlaşmasını imzaladıktan hemen sonra yaptığı açıklamalar yoluyla hem de ateşkes antlaşmasının âkit devletlerinden biri olup ateşkes sürecini takip eden Rusya'yla ateşkes gözlem noktaları hususunda varılan mutabakat yoluyla açıkça görülmektedir. Ayrıca, ateşkes antlaşmasından sonra 30 Ocak tarihinde Azerbaycan Savunma Bakanının da katılımıyla Ağdam'da bir Türk-Rus ortak gözlem merkezi faaliyete geçmiştir. Dolayısıyla Türkiye'nin ateşkes anlaşması kapsamında bazı hak ve yükümlülüklere sahip olduğu görülmektedir. Bugün burada konuştuğumuz tezkere de bu hak ve yükümlülükler çerçevesinde çıkarılmaktadır. Bu süreçte, tabii, başta Fransa olmak üzere birçok Batılı devletin AGİT tekliflerine ve dolayısıyla eski statükoya benzer girişimlere heves ettiğini de gördük. Yeri geldi "Hankendi" yerine "Stepanakert"; "Şuşa" yerine "Şuşi" deyip özlemlerini ortaya koydular fakat bir daha asla buna geri dönüş olmayacaktır. Bu statüko cehenneme gitti, o statüler ateşe gittiler ve gorbagor oldular.
Daha geçtiğimiz ay Fransa'nın başını çektiği bazı AB ülkeleri, Ermenistan ve Azerbaycan arasında nihai barış görüşmeleri gerçekleştirme çabası altında, yine bölgenin dinamikleriyle oynamaya çalıştı. Azerbaycan, oyunun farkındadır. Türkiye'nin davet edilmediği bu sözde barış sürecine Azerbaycan da katılmayarak gereken mesajı vermiştir. Boşuna demiyoruz "Türkiye ve Azerbaycan bir millet, iki devlettir." Bu yüzden, biz varken, ordumuz Karabağ'dayken kimse artık savaşa özlem duymasın, barışı arzulasın. Bundan sonra geriye dönüş olmayacaktır. Türk ordusu geçmişte nasıl "Kafkas İslam Ordusu" adı altında Azerbaycan'da esenliğin teminatı olduysa bugün de Karabağ'da Ortak Gözlem Merkezindeki varlığıyla esenliğin teminatıdır. Ermenistan, Azerbaycan topraklarındaki emellerinden sonsuza kadar vazgeçmelidir, hatta bölgedeki diplomasi ve ekonomi alanında geliştirilen geniş iş birliği modellerine dâhil olmaya çalışmalıdır. Mesela, bu bağlamda, ateşkes anlaşmasının 9'uncu maddesindeki yükümlülüğünü de yerine getirmelidir. Bu maddeye göre, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'yle Azerbaycan'ın batı bölgeleri arasında bir bağlantı kurulması öngörülmüştür. Zengezur Koridoru vakit kaybetmeden açılmalıdır. Ermenistan'ın elinden gelecek başka bir şey de yoktur lakin Vatan Muharebesi'ni izleyen üç yıl boyunca Ermenistan söz konusu ateşkes anlaşmasını tam anlamıyla uygulama konusunda isteksiz davranmış ve yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmemiştir. Bunlara ilave olarak, Karabağ'da mevcudiyetini sürdüren yasa dışı oluşum ve silahlı grupları tasfiye etmediği gibi, ağır silahlar ve diğer askerî teçhizatını da bölgeden geri çekmedi, hatta Laçın Yolu üzerinden Karabağ'a silah ve mühimmat göndermeye devam etmiştir. Ermenistan Azerbaycan'a ait olan topraklardaki doğal kaynakları kanunsuz şekilde işletmeye ve buralardan çıkarılan madenleri gasbetmeye devam etmiştir. Azerbaycan'ın bu konuların çözümü için yaptığı tüm çağrıları ve girişimleri yanıtsız bırakmıştır. Bunun yanı sıra Ermenistan, otuz yıllık işgali sırasında Azerbaycan topraklarına döşediği 100 binlerce mayına ilişkin doğruluk payı düşük haritaları paylaşmış ve bu nedenle son üç yıl içerisinde meydana gelen mayın patlamalarından dolayı yüzlerce Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır. Nitekim en son geçtiğimiz 19 Eylül günü, birkaç saat içinde, 6 Azerbaycan vatandaşının mayın patlamalarında hayatını kaybetmesi bir anlamda bardağı taşıran son damla olmuştur. Aynı gün, Azerbaycan, kendi topraklarının güvenliğini ve istikrarını korumak için, egemenlik hakları çerçevesinde, Karabağ'da bir antiterör operasyonu başlatmıştır. Çok hızlı bir şekilde, büyük titizlik içerisinde ve sivil halka zarar vermeden gerçekleştirilen bu yirmi dört saatlik antiterör operasyonu sonucunda, Karabağ'da on yıllardır süren işgal tamamen sona ermiştir. Karabağ'daki yasa dışı militan gruplar silahlarını tamamen teslim etmişler ve ayrılıkçı sözde yönetim nihayet tarihe karışmıştır. Böylece Azerbaycan artık tüm topraklarında egemenliğini tesis etmiş ve otuz yıldır devam eden adaletsizlik tamamen sol bulmuştur. Bu vesileyle, otuz yılı aşkın süre devam eden işgal 2020 yılındaki Vatan Muharebesi ve en son antiterör operasyonunda şehit olan tüm Azerbaycanlı kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Azerbaycan makamları, antiterör operasyonu sonrasında Karabağ'da kontrol ve asayişi temin etmelerinin hemen ardından Karabağ Ermenileriyle de görüşmeler yapmak suretiyle, bölgedeki halkının ihtiyaçlarını karşılamak ve yeniden entegrasyonunu sağlamak için gerekli tedbirleri hızlıca almaya başlamıştır. Azerbaycan makamlarının kısa süre içerisinde işgalin izlerini silmeye başladığına ve gerçekleştirilmekte olan önemli projelerle işgalden azat edilen toprakların küllerinden yeniden doğduğuna sevinçle şahitlik ediyoruz. İşgalden kurtarılan bölgelerde yürütülen bu yeniden imar ve ihya çalışmalarında da Türkiye gerek kamu gerek özel sektörüyle Azerbaycan'a gerekli desteği vermektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın Azerbaycan'ı ziyareti vesilesiyle 15 Haziran 2021 tarihinde imzalanan Şuşa Beyannamesi'yle ilişkilerimizi müttefiklik seviyesine yükseltme irademiz kayda geçirilmiştir. Azerbaycan'la tesis edilen 3'lü ve 4'lü iş birliği mekanizmaları da bölgesel istikrar, barış ve refaha katkı sağlayan önemli platformlardır. Cumhuriyetimizin 2'nci asrı Türkiye Yüzyılı olacağı gibi Türk devletlerinin ve Türk dünyasının da asrı olacaktır; hem Azerbaycan hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türkiye Yüzyılı'nda daha da güçlenerek varlığını sürdürecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk askerlerinin bölgedeki mevcudiyeti, görev aldıkları her yerde olduğu gibi, son üç yıl boyunca Karabağ'da da huzurun teminatı olmuştur. Nitekim Azerbaycan'ın Türk askerine verdiği değer ve gösterdiği ihtimam da bunu teyit etmektedir. Türk askeri bölgede güvenliğin tesis edilmesine ve karşılıklı güven inşasına ilişkin gerekli ortamın oluşturulmasına yönelik önemli görevler yürütmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) - Geçtiğimiz üç yıl boyunca bu kutlu görevlerini başarıyla yürüten Ortak Merkezdeki askerlerimizin bu vazifelerini, Azerbaycan ile Ermenistan arasında kapsamlı bir barış tesis edilene kadar aynı başarıyla yerine getirmeye devam edeceklerine inanıyorum. Mehmetçiklerimize buradan şükranlarımı sunuyor, bundan sonraki faaliyetlerinde muvaffakiyetler temenni ediyorum.
Bu vesileyle, izin süresinin 17 Kasım 2023 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasını destekleyen siyasi partilere ve değerli milletvekillerine gönülden teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)