| Konu: | ORMAN KÖYLÜLERİNİN KALKINMALARININ DESTEKLENMESİ VE HAZİNE ADINA ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI HAKKINDA KANUN?UN UYGULAMALARINDAKİ AKSAKLIKLARIN ARAŞTIRILMASI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 26/3/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 27/03/2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASI VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 27.03.2013 |
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben ve arkadaşlarım dünyada, en çok, tutuklu gazeteciyi ziyaret eden milletvekilleriyiz. Bu durum hem benim açımdan hem de her milletvekili açısından demokratik bir ülkede utanç duyulması gereken bir durumdur. Eğer demokrasiye inanıyorsak, eğer gerçekten demokratsak bu durumdan her milletvekili birer birer utanç duymalıdır. Seçilmiş milletvekili açısından, ülkemiz açısından bilinmelidir ki bir ülkede gazeteci özgürce haber yapamıyorsa, özgürce yazı yazamıyorsa, özgürce iktidarı eleştiremiyorsa ve yazdıklarından dolayı cezaevine atılıyorsa bu rejimin adı demokrasi değildir. Eğer bir gazete patronu korkusundan, tecrübesinden "Başbakan benim velinimetimdir." diyorsa yaşadığımız rejimin adı demokrasi değildir. İşte bugün AKP iktidarının Türkiye'yi dünyanın en büyük gazeteci zindanı hâline getirmesinin sebebi budur. 70'e yakın gazeteci fiziki olarak zindanda, geri kalan gazeteciler ise açık hava hapishanesinde maalesef, Türkiye'de bulunmakta.
Değerli arkadaşlar, 12 Eylülde tutuklu gazeteci sayısı 31 iken bugün Türkiye'de tutuklu gazeteci sayısı bunun 2 katından fazla. Değerli AKP milletvekilleri, Kenan Evren diyor ki: " Boynuz kulağı geçti. Ben AKP ile gurur duyuyorum." Rakamlar ortada, İran'da 45, Çin'de 32, monarşiyle yönetilen Suudi Arabistan'da 4, Bahreyn'de 1, AKP'nin iktidarın değişmesi için çabaladığı Suriye'de 15 gazeteci tutuklu. Niye böyle oldu peki? Bakın, tutuklayarak hapse attığınız bir gazeteci niye böyle olduğunu açıklıyor değerli milletvekilleri. Yazmış olduğu mektupta "Gerçekle sorunu olan herkes önce onu karartmaya yönelir, gerçekten korkarlar. Gerçeği yayanların payına da bazen bomba, bazen yangın düşer. Kimi zaman işkenceden ölümlerdir hakikat arayışının sonu, kimi zaman da bir yangın yerinde alevler. İleri demokrasi yalanıyla kodlanan bu karanlık zamanlarda tutuklamalar, uzun hapislikler ve tecrit işkencesi düşüyor biz gazetecilerin payına." diyor cezaevinden yazan arkadaş.
İşte arkadaşlar, bu ülkeyi on iki yıldan beri yönetenlerin gerçekle sorunu olduğu için böyle hukuksuz uygulamalarla karşı karşıyayız.
Bakın değerli arkadaşlar, elimde bir harita var. Bu harita, ülkemiz için utançtır, ülkemiz için kara bir lekedir. Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi tarafından hazırlanmış. Bu koyu renkteki -maalesef Türkiye de var- yerler ifade ve medya özgürlüğünün ölümcül derecede riskli olduğunu gösteriyor. Ülkemiz koyu renkli çünkü en riskli ülkeler arasında gösteriliyor. Bu komitenin raporuna göre dünyada en çok gazetecinin hapsedildiği ülke Türkiye, hem de hemen ardından İran ve Çin geliyor. Bu da, AKP'nin on iki yılda yakalamış olduğu önemli başarılardan birisi.
Aslında, basın özgürlüğü, değerli milletvekilleri, 2005'ten beri sürekli gerilemektedir, 2005'te 98'inci sıradayken 2012'de 148'inci sıraya gerilemişiz, şu anda 154'üncü sıradayız. Burkina Faso, Kenya, Birleşik Arap Emirlikleri, Libya, Tunus bizden çok daha özgür. Düşünmeyi, konuşmayı, yazmayı yasaklarsanız tabii ki bu tablo ortaya çıkar.
Bakın, bir tutuklu gazeteci Ahmet Birsin -Gün Radyo-TV Genel Yayın Yönetmeni- diyor ki: "Düşünmek ihanet, yazmak bir günah olmuş. Düşünmek ve yazmak yakılma, tutuklanma ve asılmanın gerekçesi sayılmıştır." İşte aslında AKP'nin son on iki yıldaki ileri demokrasisinin mantığı burada arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, Mussolini'nin faşizminin muhafazakâr demokrat versiyonunu yaşıyoruz bu günlerde. Bakın, İtalyan Komünist Milletvekili Gramsci milletvekili dokunulmazlığı olduğu hâlde zindanlara atılmıştır ve savcı demiştir ki: "Bu kafanın çalışmasını yirmi yıllığına durdurmalıyız." Sene 1926, bunu yapan Mussolini faşizmi. Bugün, Türkiye'deki manzara, maalesef, değerli arkadaşlar, bundan hiç farklı değil.
Başbakan "Batsın böyle gazetecilik." diyor değerli arkadaşlar, Başbakan "Batsın böyle gazetecilik." diyor ve yıllardan beri "ağabey" dediği Hasan Ağabey'i anında işsiz kalıyor. Medya patronlarına "Maaşını sen veriyorsun arkadaş, bu adamları köşe yazarı olarak nasıl tutuyorsunuz?" diyor. Patronları, muhalif gazetecileri işten atmaları için zorluyor, herkese hakaret davası açıyor, yayınlanmamış bir kitabı -dünya tarihinde dünya literatürüne yazılan bir şeyi yapıyor- bombaya benzetiyor. Yetmiyor, eski İçişleri Bakanı resim çizen ressamı, şiir yazan şairi terörist ilan ediyor. Gazeteciler yalnızca mesleklerini yaptıkları için terör örgütü üyeliğinden dava açılıyor, yaptıkları haberleri veya yazdıkları köşe yazıları suç sayılıyor.
Değerli milletvekilleri, faşist bir rejim ne yaparsa bugün Türkiye aynısını yapıyor. Bir de haklı gerekçeler bulmaya çalışıyorlar çünkü Başbakana göre gazeteci kılığına girmiş terörist bunlar. Suçları ne peki? İddianamelerden okuyorum değerli arkadaşlar: 1 Mayısı, 8 Martı haber yapmak, çalıştığı dergide parmak izinin bulunması, eski yazı işleri müdürüne diş macunu ve fırça göndermesi, bir arkadaşının düğün CD'sini evinde bulundurması, ailesi tarafından kendisine verilen ikinci isim, Diyarbakır'ın Kürtçe ismi olan Amed'i kullanması gibi saçma sapan iddialarla özgür basın susturuluyor. Ama, unutmayın değerli milletvekilleri, medyayı tehdit ederseniz ifade özgürlüğünü tehdit edersiniz, medyayı tehdit ederseniz demokrasiyi tehdit edersiniz, medyayı tehdit ederseniz diktatörleşirsiniz, işte biz de o zaman bugünkü yönetilen rejime "faşizm" deriz.
Sizin tutuklayıp cezaevine attığınız gazeteci Zeynep Kuriş'den bahsetmek istiyorum değerli milletvekilleri. Sayın Özgür Özel ve Nurettin Demir'le geçtiğimiz hafta sonu Karataş Kadın Cezaevinde ziyaret ettiğimiz Zeynep Kuriş 24 Şubat 2012 tarihinde "Pozantı Cezaevinde cinsel istismar iddiası" isimli bir haber yaptı, daha sonra zindanlara atıldı. Bu Pozantı Cezaevini Cumhuriyet Halk Partisi cezaevi komisyonu ortaya çıkardı. Önce Adalet Bakanlığı bizi yalanladı, daha sonra başta Adalet Bakanı olmak üzere, Başbakan, Cumhurbaşkanı ve siyasi parti genel başkanları Pozantı'yla ilgili özürlerini bildirdiler ve kınadılar değerli milletvekilleri. Ancak, burada ceza alan sadece iki kişi var: Bu haberin duyulmasını sağlayan, müracaat ettiren Mersin İnsan Hakları Derneği Başkanı Ali Tanrıverdi -cuma günü onu da ziyaret ettik- bir de şuan da cezaevinde olan Zeynep Kuriş. Zeynep Kuriş dedi ki: "Eğer konuşursan sor, AKP Hükûmetine, bizi zindana atanlara sor. Biz tecavüz edenleri haber yaptık, çocuklarımıza tecavüz edenleri haber yaptık. Acaba bizi cezaevine tıkanlar bizim yanımızda mı, tecavüzcülerin yanında mı?" diye sormamı istedi. Huzurlarınızda soruyorum bunu. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın biz görüş ayırmadan herkesi ziyaret ediyoruz. İBDA-C, Hizbullah, KCK, herkesi ziyaret ediyoruz. Akıncı Yol dergisi eski Genel Yayın Yönetmeni Şükrü Sak diyor ki: "Bana yapılan suçlamalar, kendi elimle yazdığım notlar ve o zamanlar editörlüğünü yaptığım Akıncı Yol dergisinin içeriği olarak, delil olarak gösterilmiştir." diyor.
Değerli arkadaşlar, bin dört yüz seksen üç gündür tutuklu bulunan milletvekilimiz Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay hakkındaki delillerin sahte olduğunu TÜBİTAK raporu kanıtladı. 1998 ve 2006 yılları arasındaki bütün notların -bakın, vicdanlarınıza sesleniyorum, hepinizin vicdanlarınıza, eğer varsa, eğer görüyorsanız- 1998 ile 2006 yılları arasındaki yazdığı notların tamamını üç buçuk dakikada tuttuğu söyleniyor. Deniz Baykal'la, Cumhurbaşkanıyla yapmış olduğu görüşmeler delil olarak gösteriliyor ve ne ilginçtir ki, ne acıdır ki Uğur Mumcu'nun, Ahmet Taner Kışlalı'nın katilleriyle ve kendi gazetesine bomba atanlarla aynı örgüte üye olmaktan yargılanıyor ve hâliyle -perşembe günü onu ziyaret ettik- diyor ki Mustafa Balbay: "Bana bundan daha büyük suçlama, daha büyük işkence, daha büyük zulüm var mı? Benimle birlikte seçilmiş milletvekili arkadaşlarıma sor."
Değerli arkadaşlar, bir başka gazeteci Hikmet Çiçek bugün mektup göndermiş. Hikmet Çiçek, tutuklandığı maddelerden değil, başka maddelerden yargılanıyor. Özel hukuki durumunu anlatıyor. Tutuklandığı suçtan yargılanmıyor arkadaşlar. Yargılandığı maddelerde ise hakkında tutuklama kararı yok. Bakın, bu garabet, bu kepazelik, bu rezillik sadece ve sadece Türkiye'de ortaya çıkabilir.
Başka isimler var; Deniz Yıldırım, Sami Menteş var Türkiye'nin en genç gazetecisi. "Hangi örgüte üyesin?" dedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) - "Sadece Cumhuriyet Halk Partisi Denizli örgütüne üyeyim." dedi.
Ben bu araştırma komisyonunun kurulmasını, eğer demokrasi konusunda, insan hakları konusunda samimi iseniz bu konuda destek vermenizi rica ediyor, Türkiye'yi bu ayıptan kurtarmanızı diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)