GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gine Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:26
Tarih:28.11.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSMEN KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yurdumuzun birçok yerinde baş gösteren ve etkisi hâlâ devam eden fırtına, sel ve aşırı yağışlardan dolayı hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Allah'tan rahmet, seçim çevrem de dâhil olmak üzere afetten olumsuz etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Pazar günü havaların soğumasıyla birlikte bastıran sağanak yağış İzmir'de hayatı durma noktasına getirdi. İzmir'in Karşıyaka ve Konak ilçelerinde yoğun yağışın ardından denizin taşması sonucu yollar su altında kaldı. Sahile yakın sitelerde insanlar evlerinden çıkamaz hâle geldi. Çok sayıda iş yeri, apartman ve dükkânı su bastı. Bölgede elektrikler kesildi, araçlar sulara gömüldü. Maddi hasar tahmin edilenden çok fazla.

Yaşanan doğa olaylarını afete dönüştüren bizleriz. İklim değişikliğinden kaynaklanan sorunlar sadece bizim ülkemizde yaşanmıyor, topraklarının önemli kısmı deniz seviyesinin altında olan Hollanda'ya baktığımızda ülkenin yüzde 50'si deniz seviyesinin sadece bir metre üzerinde veya altında bulunuyor. Hollanda'nın yüzde 26'sı deniz seviyesinin altında yer alırken nüfusun yaklaşık yarısı da deniz seviyesinin altındaki bu bölgelerde yaşamlarını sürdürüyor. Bugün sularda kaybolma riski Hollanda kadar yüksek olan başka bir Batı ülkesi daha yok. Okyanusu engellemek için bir dizi setler kuruluyor, Hollandalılar bu su baskınlarına karşı özgün ve karmaşık mega yapıları inşa ediyorlar. İzmir'de ise altyapıyla ilgili sorunlar otuz yıldır çözümlenemiyor, uzun zamandır karşımıza çıkan en önemli sorun hep altyapıdan kaynaklı sorunlar oluyor. İzmir sokaklarının ortak sorunu hâline gelen altyapı yetersizliği her yağmurda ortaya çıkıyor, sokaklar, caddeler göle dönüyor. İzmir ve çevresi için turuncu kodlu uyarı yapılmasına rağmen yağmur ve fırtınaya karşı yeterli önlem alınmadı, deniz taştı; deniz ile karanın birleştiği İzmir'de vatandaşların mağduriyetleri arttı, her yağmur sonrası aynı sorunu yaşayan İzmir'de hayat felç oldu. İzmir'in birikmiş, kronikleşmiş sorunlarından altyapı sorununun artık katlanılamaz hâle geldiği ortadadır. İzmir'de toplanan vergilerden, maalesef, İzmirliler hak ettiği yatırımı alamıyorlar; Hükûmet ise oy alamadığı yerlere hizmet götürmüyor, vatandaşlar cezalandırılmak isteniyor. İzmirlinin çilesi bu gidişle bitecek gibi de gözükmüyor.

Değerli milletvekilleri, 29 Kasımda Cumhurbaşkanı fahiş kira artışı yapan ev sahiplerine ilişkin sert açıklamalarda bulundu, 2.500 liralık ev kirasını bir anda 7.500 liraya çıkaran ev sahibini vicdansızlıkla suçladı oysa 2002 yılında katıldığı bir televizyon programında Sayın Erdoğan aynen şu ifadeleri kullanıyor: "Yani bu ülke bu hâle geldiyse, bugün benim Anadolu'daki vatandaşım konteynerlerden evine çöp, rızık topluyor, götürüyorsa, pazar yerlerinde atıkları toplayıp evine götürüyorsa, meydanlar 'Açız, açız.' diye bağırıyorsa, evinin kirasını ödeyemiyorsa, suyun parasını ödeyemiyorsa, elektriğinin parasını ödeyemiyorsa ve artık 'Yandım Allah!' diyorsa, benim halkımın, vatandaşımın yüzde 25'i açlık sınırının altındaysa, yüzde 50'si yoksulluk sınırının altındaysa bu hâle Türkiye'yi kim getirdi? Bu hükûmet getirmedi mi? Bu hükûmetin ortakları olarak bunun sorumluluğunu taşımıyorlar mı?" diye soruyor. Türkiye Yüzyılı'nda 2053 ve 2071 vizyonundan bahsedenler; bakın, TÜRK-İŞ'in 4 kişilik bir aile için açıklamış olduğu açlık sınırı 13.684; bu yenilendi, 14.025 lira oldu. Bu rakamlar sadece mutfak için; kira yok, fatura yok, çocukların masrafı yok. Yoksulluk sınırı 45.686 liraya tırmanmış -biraz evvel ifade ettiğim gibi- açlık sınırı 14.025 liraya çıkmış, emekli 7.500 lirayla geçinmeye çalışıyor. Artık bu ne açlık ne de yoksulluk, bunun adı "sefalet". Kira artışı için kanun var, yüzde 25 sınırı var ama kimse uymuyor. Ev sahibi de kiracı da haklı. Kavgalar ve ölümler yaşanıyor. Vatandaşımız pazarda çürük çarık ne varsa evine götürüyor yoksa aç kalacağını biliyor. Peki, aynı durum üst düzey bürokratlar için geçerli mi? 3-4 maaşlı bürokratlara vergisiz huzur hakkı verilmesi planlanıyor. Ayda 4 defa huzur hakkı verilecek, çoklu maaş yasaya bağlanacak gibi gözüküyor; üstelik vergi yok, kesinti yok, ne âlâ. Bir emeklinin bir ayda kazandığı maaşı neredeyse tek seferde bir toplantıda alacak. Biz de Cumhurbaşkanı gibi soruyoruz: El insaf ya, bu ne vicdandır? Türkiye'yi bu hâle kim getirdi? Hükûmet olarak bunun sorumluluğunu taşıyor musunuz?

Bugün gelinen noktayı daha bu sabah Rize'de yaşanan olay özetler vaziyette. Odun toplamak için gittiği sahilde, fırtına nedeniyle dalgalara kapılıp kaybolan 52 yaşındaki kadın yurttaşımız için arama kurtarma çalışmaları başlatıldı; kayıp kadının ardından geriye kalan ise sadece bir çift çizme. Yurttaşımızı denizden odun toplayacak kadar çaresiz bırakan bir anlayışla ve bir yönetimle karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, uzun bir süredir birçok vatandaşımızın vize başvurularının reddedildiğine şahit oluyoruz, Türk vatandaşları bir süredir vize konusunda büyük sıkıntı yaşıyor, Schengen'le başlayan vize sorunu birçok ülkeye yayılmış durumda. Oysa geçmişte, sadece çalıştığı kurum yazısı ve hangi tarihlerde nerede olacağını belirtmesiyle rahatlıkla vize alan vatandaşlarımız, ağırlaştırılmış başvuru sürecinin koşullarını yerine getirseler dahi bugünlerde vize alamamaktadırlar. Başvuru koşulları ağırlaştırılmakta ve talep edilen belgelerin sayısı, kapsamı gittikçe artmaktadır. Vize serbestisi rafa kaldırıldığı gibi, tam tersine tüm vatandaşlarımıza Avrupa'ya kaçacak muamelesi yapılarak Schengen vizesi verilmemektedir. Vize başvurusu reddedilen eğitim, sağlık ve birçok farklı alandaki meslek sahibi kişiler yaşanan süreçten olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının itibarı zedelenmektedir. Aslında bu noktada eleştirilmesi gereken dünya ülkeleri değil, ülkemizi Avrupa Birliğinin mülteci deposu hâline getiren, başından beri yönetilemeyen ve âdeta kaosa dönüştürülen mülteci politikasıdır. Kendi vatandaşını öz vatanında mülteci konumuna getiren bu anlayıştan bir an önce vazgeçilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize işlemlerinde kolaylık sağlanması için Dışişleri Bakanlığını görevini yapmaya davet ediyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)