GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin millî çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Libya'daki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri tarafından Türkiye'nin Libya'daki menfaatlerine yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani yardımları ulaştırmak, dönemin Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti tarafından talep edilmiş olan ve bilahare kurulan Millî Birlik Hükûmetinin de gerek duyduğunu bildirdiği desteği sürdürmek, bu süreç sonrasında meydana gelebilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde,
Yasama Yılı:2
Birleşim:28
Tarih:30.11.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, ülkemizin dış politikasını ilgilendiren önemli bir konuda, Libya tezkeresi hususunda toplandık. Gönül arzu ederdi ki tarihî, kültürel, inanç bağlarımız olan kardeş ülke Libya'yla ilgili oturuma çok daha fazla ilgi gösterilebilseydi. Elbette, ülke olarak Libya'yla ilişkilerimiz önemli. Libya'ya ülkemizin yapacağı her türlü katkı sonuna kadar önemli ancak burada şunu belirtmek gerekir ki Türkiye'nin Libya'da varlığını sürdürürken birinci hedefi Libya'nın toprak bütünlüğünü sağlamak olmalıdır, hele orada yönetimin iki yapıya bölündüğü, Batılı devletlerin etkin olduğu bir dönemde taraf olması asla doğru değildir. Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak Libya'nın toprak bütünlüğü ve gruplar arasında ara bulucu rol üstlenme hususunda adım atılmalıdır. Elbette, 2019 yılında yapılan deniz yetki anlaşması son derece isabetli bir karar olmuştur. Ne var ki bu anlaşma Türkiye'yi, Mısır ile Yunanistan'ın kendi aralarında yaptığı anlaşmadan sonra zorunlu hâle getirmiştir. Geçmişte hiç sebep yokken biz sırf Libya yüzünden Mısır'la savaşın eşiğinden döndük. Dış politikada çokça alışageldiğimiz zikzaklardan birini Libya'da yaşadık. Bugün de duruşumuz doğru gibi görünse de bu durumun gelecekte de devam edeceğine dair elimizde bir emare, belirti yoktur.

Değerli milletvekilleri, burada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim ki burada tezkere bir bilgilendirmeden, aslında formaliteden ibaret. Bu tezkerenin sunumunda, bizim Libya'da varlığımızın bugün ve gelecekteki faydaları, bugün ve gelecekteki riskleri, karşı karşıya kalacağımız olumsuz durumlarla ilgili bilgiye sahip değiliz. Aynı şekilde, Libya'nın istikrara kavuşmasına yönelik Libya'da bir sonraki süreçte ne olacağını bilmiyoruz. Aslında bizim için Libya önemli olduğu kadar Muammer Kaddafi de tarihî bağ itibarıyla baktığımızda Türkiye Cumhuriyeti olarak Kıbrıs Harekâtı'nda bize net bir şekilde destek vermiş bir liderdi, Filistin konusundaki duruşu net olarak belliydi. Her şeye rağmen biz devlet olarak da zaten bunu bilmekteydik, Kaddafi'ye yönelik İngiltere'nin başını çektiği bir gücün saldırısı sonucunda Kaddafi'nin düşeceğini anlayınca taraf değiştirdik. Bugün de yapacağımız şey, kimlerle hareket edeceğimiz değil, doğru politikaları üretme hususunda gayret etme olmalıdır ve son dönemde yine hatırlanacağı üzere "NATO'nun Libya'da ne işi var?" derken çok geçmeden, birkaç saat içerisinde, bir anda kendimizi ateşin ortasında bulduk; Libya'yı bombalayan uçaklar İzmir'den kalktı. Maalesef, bu dönem belki de tarihte büyük veballerle anılacak önemli olaylara imza atıldı.

20 Mart 2003 tarihinde başlayan Irak Savaşı, ardından Suriye'deki karışıklıklar, Gazze'de yaşanan katliamda etkimiz ve Libya, gerçekten tarihe not düşüldüğünde bir süre büyük bir vebal olarak hatırlanacak. Elbette, bir tarafta, biz burada askerin, polisin, jandarmanın, güvenlik güçlerinin bir ülkede görev yapmasını düşünüyoruz ama dönem dönem basına da yansıyan, askerlerin bazılarının kaçırıldığına ilişkin bazı olumsuz olaylarla ilgili bilgi verilmiyor. Sadece bildiğimiz, bir MİT mensubu olan, daha sonra bir şekilde deşifre edilen, vefat eden bir şahsın haberiyle ilgili gazetecilerin ortaya attığı bilgiler. Ve sonucunda da olayın içeriğine ilişkin yine bilgi sahibi olunamadı. O bilgiden ortaya çıkan tek şey, bu haberi yayan gazetecinin hapse atılması oldu. Elbette, kuvvetler ayrılığı ilkesine bağlı olması gereken bir ülkede gazetecilerin kalemini rahat kullanabilmesi gerekir, özgürce haber alması, haber yapabilmesi gerekir. Bu noktada olumsuz tavrı hepimiz görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, burada şu soruyu da sormadan geçemeyeceğim: Geçmişte Katar'a asker gönderdik, şimdi Libya'da askerimiz var, peki Gazze'ye neden asker göndermiyoruz? Neden Libya'yla deniz yetki anlaşması yaptık, Gazze'yle aynı anlaşmayı yapmıyoruz? Ki bunun bizim geleceğimiz açısından da bölgenin güvenliği açısından da son derece önemli olduğu açık. Basından derleme yoluyla elde ettiğimiz bilgilere göre şu anda Libya'da havaalanlarımız, askerî üslerimiz ve kontrolümüz altında olan limanlar var. Tabii "liman" deyince, "gemi" deyince sicil çok bozuk olduğu için hep olumsuz düşünceler akla geliyor; oradan bir alışveriş yapılıyor, kimler devrede acaba? Kime hizmet ediyoruz acaba? Burada niçin var olduğumuzu biliyor muyuz? Acaba biz Libya'da kimin safındayız? Bunların hiçbirine ilişkin kamuoyunu ikna edici, doyurucu, güven verici bilgiler maalesef ki yok.

Değerli milletvekilleri, biliyorum Gazze'yle ilgili konuşulduğu zaman buradaki iktidar mensubu arkadaşlar çok rahatsız oluyorlar. Muhtemelen onların da vicdanı yaralı, onlar da belki oraya karşı bir şey yapamamış olmanın ezikliğini yaşıyorlar ama ben bugün Gazze'de yaşanan ateşkesi sevinçle karşıladığımızı belirtmek isterim ve yine gönül arzu ederdi ki ülke olarak biz de -Gazze savaşının durmasına- sadece telefon diplomasisi olarak adlandırılan "Her türlü girişimi yaptık." gibi havada kalan sözlerden öte icraatlara ilişkin de bilgi sahibi olabilseydik. Biliyorum ki birazdan savunmaya geçecek kişiler, Sayın Cumhurbaşkanımızın çok etkin girişim içerisinde olduğunu söyleyecekler ama yapılan tek bir müspet adıma ilişkin de bilgi verirlerse memnuniyetimizi ifade etmek isteriz.

Burada mahalle ağzıyla konuşmanın elbette bir faydası yok hele de burada resmî belgelere işlenmiş olan, TİM'in, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının, diğer kurumların resmî kayıtlarında yer alan, hiçbir şekilde yalanlanmayan bu bilgilere ilişkin sadece göze girme çabasıyla, sadece ekranlarda hamasi tavır yaptığını gösterme amacıyla "yalan" diye bağırmak gerçekleri değiştirmez. Burada yapılması gereken şey, imkânımız nispetinde sadece Gazze'de değil, tüm Filistin'de, tüm coğrafyamızda barışın, huzurun hâkim olması için gayret etmektir.

Sözlerimi toparlarken, keşke Taylandlı esirlerin serbest bırakılması için yaptığımız söylenen o girişimi İsrail hapishanelerinde tutuklu olan 10 yaşındaki çocuklar, kadınlar, tüm Filistinli esirler için de yapmış olsaydık diyorum. Biz gerçekleri yalanlayarak hiçbir yere varamayız. Biz dış politikada piyon olmadan, özellikle de bölgede taraf olmadan, Mısır'la iş birliği yaparak Libya'nın geleceğini, Libya'nın toprak bütünlüğünü düşünerek iş yapmak durumundayız. Biliyoruz ki Libya'nın bugün düştüğü bu hâlde bizim ülke olarak son yıllarda yürüttüğümüz politikaların maalesef ki çok büyük etkisi var. Bu vebalde inşallah bundan sonra...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Genel Kurulu selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)