GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Diyarbakır'ın Dicle ilçesine bağlı Gündüz köyü sakinlerinin yaşadığı mağduriyete, Şanlıurfa'da Özak Tekstil işçilerinin iş bırakma eylemi yaptığına, cezaevlerinde yaşlı ve hasta tutsakların sorunlarına ve ağız içi aramaya, İsrail'in saldırganlığına ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral'ın oyuncu Ecem Erkek'e yönelik attığı "tweet"e ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:30
Tarih:06.12.2023

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, Diyarbakır'ın Dicle ilçesine bağlı Gündüz köyü var. Trafo sökülmüş orada, yirmi gündür elektrik verilmiyor. Elektrik kesintisi nedeniyle suya erişimleri de kısıtlanan 80 haneli Gündüz köyü sakinleri büyük bir mağduriyet yaşıyor; bize ulaştılar, şikâyetlerini bildirdiler. Köylüler fatura borçlarının ve kaçak kullanım tespitinin olmadığını, elektrik kesintisinin sebebini bilmediklerini ifade ediyorlar. Şimdi biz soruyoruz iktidara, cevap gelirse seviniriz: Dicle'nin Gündüz köyünün elektriği neden kesilmiştir, bilmiyoruz; köye elektrik sağlayan trafo neden götürülmüştür, bilmiyoruz; trafonun geri getirilmemesinin sebebi nedir, bilmiyoruz; elektrik kesintisiyle ilgili köy sakinlerine neden bilgilendirme yapılmamıştır, bilmiyoruz; Gündüz köyüne elektrik ne zaman sağlanacaktır, bilmiyoruz. Şimdi, bunları bilmiyoruz ama bir şey biliyoruz: Acaba bundan mı kesilmiş bu elektrikler? Bu Gündüz köyünde seçimlerde AKP'ye sadece 3 oy çıkmış, başka çıkmamış ve DEDAŞ'lılarla konuşurken DEDAŞ'lı sorumlulardan bir tanesi bunu ağzından kaçırmış. Şimdi, bir de siyasi var ağzından kaçırmış olan bunu ama hadi şimdi onun adını vermeyeyim, onu sonra konuşacağız. Fail kim, bunu yapan? Tabii ki DEDAŞ. Yani DEDAŞ'ın, biliyorsunuz, kürdistan coğrafyasında bütün köylülere, bütün elektrik kullananlara yönelik zulmü ve işkencesi bitmedi, yıllardır bunu konuşuyoruz, bitmedi. Ya, ayıptır, günahtır, bu DEDAŞ bu zulmü bitirsin; Gündüz köyündeki elektrikler bir an evvel sağlansın.

Şimdi, Urfa'nın organize sanayi bölgesinde faaliyet gösteren Özak Tekstilde çalışan işçiler, biliyorsunuz, 27 Kasımdan bu yana iş bırakma eylemi yapıyor, sendika değiştirme nedeniyle bir baskı ve işten atılma yaşadılar. ÖZ İPLİK-İŞ'ten istifa ederek BİRTEK-SEN'e üye oldu işçiler ve hem fabrika yöneticilerinin hem de sendika yöneticilerinin ağır baskısıyla karşı karşıya kaldılar, zorla karşı karşıya kaldılar, sendikayı tekrar değiştirme doğrultusunda baskıları yaşadılar ve direnişte bulunuyorlar. Direnişin 3'üncü gününde Urfa Valiliği eyleme yasak koymuştu, hâlâ da işçilere yönelik müdahaleler devam ediyor, sürekli kolluk ve gözaltı baskısı altında işçiler. 2 sendika yöneticisi ve 19 işçi gözaltına alındı. Ya, açıkça anayasal bir hakkın gasbedilmesi bu, açıkça. İşçilerin sendika değiştirmesi haklarıdır, engellenemez. Sendika yöneticilerinin ve işçilerin derhâl serbest bırakılması gerekir, bu baskıların sona ermesi gerekir. Açıkça suç işleniyor, işçilerin hakları gasbedilmeye çalışılıyor, sendikal hakları gasbedilmeye çalışılıyor, Özak işçileriyle dayanışmamızı sürdüreceğiz ve bu işlenen suçlara bir an evvel son verilmesi gerektiğini söylüyoruz, ifade ediyoruz.

Şimdi, sayın vekiller, bazı şeyler vardır, ne derseniz deyin, ne anlatırsanız anlatın, o, ülkenin gerçek yüzü hâline gelmiştir, değiştirmek mümkün olmamaktadır maalesef ve hiçbir yalan ve hiçbir kurulan söz de o gerçeği bir türlü kıramamaktadır. Neden bahsediyoruz? Cezaevlerindeki sorunlardan ve esas olarak da cezaevlerindeki hasta tutsaklara yönelik sorunlardan. Bu konuda olan bitenleri yıllardan beri buradan anlatıyoruz, ben de anlatıyorum, arkadaşlarım da anlatıyor fakat bir türlü çözüm yoluna ulaşamıyoruz. Burada defalarca yaşamı devlet kontrolü altında damla damla eriyen, göz göre göre ölen hasta tutsakların yaşam hikâyelerinden bahsettik, "Ölümler olmasın. İnsanlar, hasta tutsaklar ve yaşlı tutsaklar özellikle son dönemlerini ailelerinin yanında geçirsinler." dedik. Bunu söylerken de siyasi ayrım yapmadık. Kim olursa olsun, ister 28 Şubatçılar, isterse şu ya da bu davadan hükümlü ya da tutuklu olanlar, hepsi için bunu söyledik. "Ölümler olmasın." dedik ama maalesef hukuk değil, bir düşmanlık hukukuyla karşı karşıya kaldık uzun zamandır. Son örnek Cemal Tanhan. Kimdir Tanhan? Otuz yıldır cezaevindeydi, 68 yaşındaydı, kısa bir süre önce felç geçirmişti Tanhan, 4'üncü evre kanserdi, konuşma yetisini de kaybetmişti, bu hâliyle tedavisi için defalarca açıklama yapıldı, talepte bulunduk, iş işten geçtikten sonra hastaneye yatırıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Yani aslında cezaevi yönetimi ve tabii ki onun bağlı olduğu Adalet Bakanlığı -yani maalesef kötü bir cümle ama kurmak zorundayım- yani "Bu kişi ölüyor, bari içeride bu ölüm olmasın." diye dışarı çıkardı cezaevinden. Zaten otuz dokuz gün sonra da Cemal Tanhan hayatını kaybetti. Kendisine Allah'tan rahmet diliyoruz, yakınlarına, ailesine başsağlığı ve sabır diliyoruz.

Bu kadar büyük hukuksuzluklar, bu kadar büyük zulüm gerçekten çekilebilir gibi değil ve cezaevindeki yaşlı ve hasta tutsakların sorunları her gün aileleri tarafından bize iletiliyor. Bir kez daha Adalet Bakanlığını bu konuda uyarmak istiyoruz.

Tabii, cezaevi deyince, sadece bu değil, başka sorunlar da var. Bir konu daha var, kısaca ona değinmek istiyorum. Kırşehir S Tipi Cezaevi, kısa süre önce Beşikdüzü Cezaevinden buraya, aralarında ağır hasta tutsak Özgür Gürbüz'ün de olduğu yoğun sürgünler oldu; çıplak arama ve saldırıyla karşılaşıldı, bu rapor edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Tamamlıyorum.

Onlarca aile bize başvurdu yine bu konuda. Acil halledilmesi gereken bir konu var, buradan bir kez daha Adalet Bakanlığına da sesleniyorum: Ya, bu ağız içi arama meselesi var; bu bir işkenceye dönüşmüş vaziyette ve bu ağız içi arama olduğu için cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler revire çıkmıyorlar ve gerçekten bundan dolayı da sağlıklarından oluyorlar günbegün. Bu meseleyi bir an evvel çözmek gerekiyor, bu bir genelge meselesidir. Şimdi, biz burada geçtiğimiz yıllarda da bu çıplak arama meselesini çok tartışmıştık; önce "Yok." denmişti, sonra olduğu kabul edildi ve genelgeyle bir değişiklik yapılabildi bu konuda. Şimdi de bu ağız içi arama meselesi var; bu gerçekten insanların sağlıklarını son derece tehlikeye atan bir noktaya gelmiş vaziyette. Adalet Bakanlığının bu arama keyfiyetinden bir an evvel vazgeçilmesini sağlaması gerekiyor. Bunu da ifade etmiş olayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Tamamlıyorum efendim.

Şimdi, efendim, bir konuyu uzun zamandır burada tartışıyoruz, tabii, hepimizi çok yaralayan ve üzen bir konu; İsrail'in saldırganlığı. Yani yaklaşık iki ay oldu ve dünkü rakamlara göre 16 bini geçmişti İsrail'in katlettiği insan sayısı, Filistinli sayısı; belki bugün daha da artmıştır. Yani çok ağır bir dram yaşanıyor gerçekten, hepimiz bunu en başından itibaren burada hep lanetledik, birlikte bildiriler yayınladık ve bunun sona ermesi için hep birlikte ne yapabilirsek yapacağımızı da söyledik ve bu konuda da çabalarımızı hep birlikte sürdürüyoruz fakat bu konuyu suistimal edenler var bu iktidar cephesinde. "Kim?" diyeceksiniz şimdi; Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral. Şimdi, Altın Kelebek yarışmasında ödül alan bir kişi var, Ecem Erkek isimli bir oyuncu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Ödül aldığında konuşmasını yaparken hayvan haklarına yönelik bir vurgu yapıyor ve bu konunun önemine değiniyor yani bir sanatçı ödül alırken bu konuda bir söz söylemiş oluyor. Şimdi, bu Cumhurbaşkanı Başdanışmanı "Oktay Saral" isimli kişi yemiyor içmiyor, tutuyor bir tane "tweet" atıyor ve Ecem Erkek'e yönelik yoğun bir saldırı ve tacizde bulunuyor, sözlü tacizde bulunuyor, hedef gösteriyor ve tatsız kelimelerle diyor ki: "Sen köpeğini Filistin'de ölenlerden yüksek tutuyorsun." Ayıp, utanç verici, böyle bir insanın "Cumhurbaşkanı Başdanışmanı" sıfatıyla ortalıkta dolaşması ayıpların en büyüğü; lafını da geri almıyor. Şimdi, ben ne diyeyim böyle bir insana? Bakın, şunu söyleyeceğim; daha yeni demiş ki Hakan Fidan: "İsrail'le yetmiş dört yıllık bir geçmişi bulunan ilişkilerimiz -Türkiye Cumhuriyeti'nden söz ediyor- hiçbir zaman Filistin'in haklı davası hilafına yürütülmemiştir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Yani ilişkiler sağlam bir şekilde sürüyor, askerî anlaşmalar sağlam bir şekilde sürüyor, ticari ilişkiler sağlam bir şekilde sürüyor. İsrail'e 300'den fazla gemiyle mal gönderiliyor; çimento gönderiliyor, çelik gönderiliyor, barut gönderiliyor. Geçen gün bir video çıktı, İsrailli askerlerin içlikleri gönderilmiş, bir tane "İletişim Başkanlığı" adı altında dezenformasyon merkezi var "Onlar yeni gitmedi." diyor yani eskimiş, kirlenmiş, yenilerini de gönderin; onları da söyleyelim. Yani, şimdi, böyle bir durumdayken Oktay Saral bir dönsün, kendi yaptıklarına baksın, ondan sonra sanatçılara bu kadar ağır tacizde bulunmaktan vazgeçsin; bunu da bir kez daha ifade etmiş olalım.

Teşekkür ediyorum.