GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN ?GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER? KISMINDA YER ALAN SU KAYNAKLARININ POTANSİYELİNİN TESPİT EDİLEREK KORUNMASI VE BİLİNÇLİ KULLANIMI İÇİN ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN (10/66) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİ?NİN ÖN GÖRÜŞMELERİNİN, GENEL KURULUN 28 MART 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:84
Tarih:28.03.2013

CELAL ADAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Cumhuriyet Halk Partimizin gündeme getirdiği su meselesi, bizim coğrafyamızla ilgili ve dünyada süper ülkelerin en çok ilgilendiği petrol kadar önemli olan bir konudur. Buna destek verilmesi Milliyetçi Hareket Partisi tarafından, grubumuz tarafından uygun görülmektedir.

İçerisinde bulunduğumuz süreçle ilgili, izin verirseniz, bazı konuları sizinle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk devleti, Türk milleti tarih içerisinde hiç bu kadar tehdit ve tehlikelere açık hâle gelmemiştir. Bu topraklarda özgürce yaşayan herkes büyük acı duymalıdır ki bugün, Türk milletinin Allah'ın nasip ettiği kendi adı, zafer ve kahramanlıklarla dolu kendi tarihi, şehit kanlarıyla kazanılmış, bütün dünyaya tescil ettirilmiş kendi egemenlik hakkı tiksindirici bir pazarlıkla gizlice darmadağınık hâle getirilmek istenmektedir. Millî haysiyetimizi, millî şerefimizi oluşturan ne kadar değer varsa bu Hükûmet tarafından masaya konulmuştur.

Bursa'da sadece Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli konuşmadı, Bursa'da Türk milletinin öfkesi konuştu, incinen şehitlerin ruhları dile geldi ve Bursa'da milliyetçi hareket konuştu. Bu ülkeye kafayı takmış olanlar, gaflet ve dalalet uykusundan gittikleri yolun kötü bir yol olduğunun farkında olmayanlar, hatta ihanet içinde olanlar Bursa mitinginden yükselen sese, orada dile gelen ruha dikkat etmeliler, orada söylenenleri iyi anlamalılar. Milliyetçi hareketi hafife alanlara, milliyetçi, ülkücü hareketin ağırlığı behemahal gösterilecektir.

Değerli milletvekilleri, gerçekten utanç vericidir. Bu millet ar ve hayâ damarlarının sağlamlığıyla bilinir ama bu ülkenin bir kısım medyası, bu ülkenin bazı aydınları artık ar ve hayâ duygusunun kalmadığını ortaya koymaktadırlar. Bu çevreler, günlerdir Diyarbakır meydanında sergilenen o utanç tablosuna alkış tutar hâle gelmişlerdir. Yine, bu çevreler, PKK terör örgütü liderinin mektup ve mesajlarına neredeyse ilahî bir anlam yüklediler. 21 Mart günü ise o malum ve meşum metin okunduktan sonra o teröristi âdeta bir Mesih hâline getirdiler. Ayıptır, bu kadarı alçaklar için bile ayıptır. Türk devletinin bütün devlet olma vasıfları bir teröristin iradesine, inisiyatifine bırakılmıştır. Sayın Başbakan, günlerdir PKK hainlerine güvenlik garantisi vermekle meşguldür. Sayın Başbakan ve çalışma arkadaşları, topyekûn devletin iradesini yerlerde süründüren eşkıyabaşının beyanlarına övgüler dizmişlerdir, çok beğendiklerini ifade etmektedirler.

Değerli milletvekilleri, eşkıyabaşı tutukludur. Eşkıyabaşının neden tutuklu olduğu, neden ceza yediği bellidir ama Diyarbakır meydanında bir milletvekili vasıtasıyla mesajları okunurken şunu söylüyordu: "Otuz yıldır verdiğiniz mücadele kazandı, otuz yıldır verdiğiniz mücadeleden en iyi sonucu aldınız. Şimdi, yeni bir dönem başlıyor." Bu otuz yılda 30 bin insanımızın şehit edildiği, güvenlik görevlilerimizin şehit edildiği, yetimin, garibin, fakirin fukaranın milyarlarca dolar parasının teröre harcandığı bir dönemin kahramanlıklarını anlatıyordu. Burada suç yoksa, bu ifadelerde suç yoksa dünyanın neresinde suç var? Bu ifadelerle örtüşen ve bu ifadeleri öven bakan, başbakan kim varsa bunu, Yüce Divandan Türkiye'de kurtarabilecek bir güç var mıdır gerçek adalet olduğunda? Millî devletlerin ölümünü ilan ediyor orada. Bir millî devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı ve onun arkadaşları, bölücübaşının bu ifadelerinin doğru olduğu mantığını nasıl ifade edebilirler? Bizzat ağızlarından duyduk. Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi ulus devlete karşıysa bunu bir hainin arkasına saklanarak belli etmesin, çıksın, açıkça ifade etsin.

Millet, bu iktidarın ikiyüzlülüğünden olayların gerçek yanını göremez hâle gelmiştir çünkü giderek demokrasiden uzaklaşıyoruz. Bugünün Türkiye'sinde hiçbir şey şeffaf değildir. "Teröristbaşıyla neyin pazarlığını yaptınız?" diye soruyoruz, Hükûmet üyeleri yüzümüze bön bön bakıyorlar. İyi polis, kötü polis oyununda bugünlerde söz Kandil'de, Karayılan'da. Karayılan'ın ağzından çıkanların neresinde barış var? Milleti bu derece cesurca kandıranlar, bunun hesabını bir gün millete verecekler.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze'ye insani yardım malzemesi götüren Mavi Marmara gemisine İsrail askerleri tarafından bir saldırı düzenlendi, 9 Türk vatandaşımız şehit edildi. Bu olayın akabinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin ortaya koyduğu iradenin yanında yer aldık. Milliyetçi Hareket Partisi o gün bu şehitlerimizle ilgili Hükûmetin ortaya koyduğu iradeyi destekledi. Neydi o irade? İsrail devletinin uluslararası bir alanda 9 vatandaşımızı gelip şehit ettikleri noktasındaki iradeydi.

Şimdi, gelişmelere bir bakalım: Aradan üç yıl geçti, bir gün ABD Başkanı Obama'dan Sayın Tayyip Erdoğan'a bir telefon geliyor ve telefonu Netanyahu'ya veriyor, telefonun bir ucunda İsrail Başbakanı, bir tarafında Sayın Başbakan. Söylendiğine göre, Sayın Erdoğan İsrail Devlet Başkanının özrünü kabul etmiş. Değerli milletvekilleri, burada bir tuhaflık var, medyanın bu tuhaflığı yakalamaması da düşündürücü.

1) Ülkelerin birbirinden özür dilemesi uluslararası hukukta yeri olan bir kavramdır. Devletler bu kararlarını tarihe bir kanıt olarak yazılı olarak verirler. Oysa İsrail devleti, ayrıntılarını bilmediğimiz bir telefonla, Sayın Erdoğan'dan özür dilemiştir. İsrail devleti gerçek bir özür dileyecekse bunu Türk milletinin vatandaşlarına ve bayrağına saldırdığı için Türk devletinden dilemeliydi, üstelik bu özür yazılı bir metinle yapılmalıydı. İsrail Dışişleri Bakanlığının konuya ilişkin metni bir özür metni değil, durumu idare etme metnidir.

Diğer taraftan, Türkiye'nin tavrı, bu özür dileme olayının bir geçiştirme ve Türk kamuoyunu açıkça yanıltma girişimi olduğunu gösteriyor. 22 Martta Başbakanlıktan yapılan açıklamada, can kaybı ve yaralanmaya yol açan her türlü operasyonel hatadan dolayı Netanyahu'nun İsrail adına Türk halkından özür dilediği ve Erdoğan'ın da bu özrü kabul ettiği belirtiliyor.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Netanyahu'nun İsrail milleti adına Türk milletinden özür dilediğine dair ifadelerin açıkça yer aldığı, uluslararası hukukun "devletin özür dilemesi" kavramına uygun yazılı bir metni biz niçin görmedik? Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığından yapılan açıklamada "her türlü operasyonel hatadan dolayı" ifadesi kullanılmıştır, oysa Türkiye'nin başından beri iddiası bu saldırının uluslararası sularda yapılmış, taammüden adam öldürmeyi planlayarak yapılmış olduğudur. Türkiye bu iddiasını geri çekmiş, âdeta İsrail'i aklamıştır.

Asıl yapılanı burada milletimizle paylaşıyorum: Sayın Başbakan ve AKP iktidarı, Mavi Marmara şehitleri davasına sahip çıkmama kararı almıştır. Zira,  Türkiye'nin kullandığı argümanlar, İsrail'i uluslararası hukuk nezdinde aklama amacı taşımaktadır çünkü uluslararası hukukta "özür dileme" kavramı kullanıldığı vakit özür dileyen ülkenin o suçu işlediği resmen kabul edilmiş sayılır. Oysa bu durumda şimdi AKP Hükûmeti tarafından, İsrail operasyonunda sadece hata yapılmış sayılmıştır. AKP Hükûmetinin İsrail'e verdiği ademimesuliyet yani sorumlu tutulmama tavizidir.

Değerli arkadaşlar, bu ülkenin İslamcıları, muhafazakârları, buradan açıkça ifade ediyorum, herkesin duymasını istiyorum: 1,5 milyon Müslüman'ın şehit edilmesine, Irak'ın yanıp tutuşmasına, tarihinin, varlığının yok olmasına, Afganistan'da Müslümanların katledilmesine, şehit edilmesine, Suriye'nin karışmasına öncülük yapan, PKK belasının arkasında bir gizli güç gibi duran Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama'nın da sesini özlediğini söylüyor Sayın Başbakan.

Bu özlemin devamını diler, hepinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)