| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 13.12.2023 |
HEDEP GRUBU ADINA KEZİBAN KONUKCU KOK (İstanbul) - Değerli milletvekilleri, değerli halklarımız; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun yaptıkları üzerine ve enerji politikaları üzerine söz almış bulunmaktayım.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu diğer düzenleme kurumları gibi neoliberal politikaların piyasacı anlayışının bir ürünüdür. EPDK, iktidarın tercih ve talimatlarını yerine getiren, elektrik tarifelerini iktidarın talimatları doğrultusunda hazırlayan bir yapıdır.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Doğrudur.
KEZİBAN KONUKCU KOK (Devamla) - "Doğrudur." diyor oradan bir milletvekili. EPDK yani bir düzenleme kurumu iktidarın emirlerine göre yeri geliyor elektrik ücretlerini düşürüyor. Niye? Seçime yatırım yapıyor örneğin. Bu örnek onlara yeter.
Peki, yaklaşık yirmi yıllık süre boyunca Türkiye enerji sistemi ne hâle gelmiş bir ona bakalım. Tüm halkın malı, yılların birikimi sonucu kurulmuş olan çok büyük tesisler yağmalanmış. Vatandaşların kullandığı elektriğin fiyatı alım gücünün çok üstüne çıkmış, pahalı elektrik nedeniyle hayat pahalılığı artmış, enerji yoksunluğu ve yoksulluğu yaşanmış. Fosil yakıtlara bağımlılık devam ettiği için dışa bağımlılık devam etmiş. Diğer yatırımlarda olduğu gibi, enerji yatırımlarında da doğal, çevresel ve kültürel değerler dikkate alınmamış, tarım arazilerine, ormanlara, meralara, ören yerlerine enerji tesisleri kurulmuş. Bakın, Akbelen Ormanlarında yöre halkının ve STK'lerin tüm itirazlarına rağmen katliam, ekolojik yıkım devam etmektedir. Ülkenin doğal gaz, petrol ve ithal kömüre bağımlılığı artmış, enerji ham maddeleri ithalatına ödenen tutar 100 milyar dolara yaklaşmıştır. Ülkenin tüm kamusal kaynakları, doğal ve kültürel varlıkları yandaş şirketlerin sınırsız yağmasına sunularak halkımız açlık sınırında yaşamaya mahkûm edilmiştir. AKP yönetiminin derdi halkın sofrası değil, dağıtım şirketlerinin kârı olmuştur. Elektrik ve doğal gaz borçlarını ödeyemeyen vatandaşların toplam borç miktarları sermaye gruplarına aktarılan kamu kaynaklarıyla kıyaslandığında çok düşük kalmasına rağmen vatandaş desteklenmemiş, karanlığa, soğuğa ve susuzluğa mahkûm edilmiştir. İnsanların faturalarını ödeyemediği için elektriği, suyu, doğal gazı kesilmiştir.
Bunlardan size sadece 2 örnek vermek istiyorum: 2011 yılında cebindeki son 6 lirayla odun almak isteyen, oduncunun bağışladığı 10 kilo odunla evine gelirken odunlar yağmurda ıslandığı için sobasını yakamayan Emine Akçay, soğuktan üşüyen çocukları ısınsın diye ellerine saç kurutma makinesini tutuşturan ve çaresizliğin acısıyla yirmi altı yıllık yaşamına son veren Emine Akçay. Bir diğer örnek, Hakkâri'de kaçak elektriğe karşı ordu-şirket iş birliğiyle yoksul köylülere VEDAŞ ve Jandarmanın sabah saat altı buçukta yaptığı ev baskınında maskeli, silahlı jandarmayı karşısında gördüğü için kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden 5 çocuk annesi, 45 yaşındaki Fahriye Gürbüz. Bu örnekler size ne anlatıyor?
Bir de başımızda yaz saati uygulaması gibi bir bela var. 1973'ten bu yana hayata geçirilen bir yaz saati uygulaması vardı ve 2016'da son verildi buna. AKP'nin "tasarruf" diyerek direttiği kalıcı yaz saati uygulamasıyla özellikle kadınların ve çocukların can güvenliği garantisinin olmadığı bugünlerde milyonlarca insan karanlık kış sabahlarına mahkûm edildi. Emekçiler sabah işe giderken güvenlik kaygısı yaşıyor, aynı zamanda, bu durumda bu uygulamanın tek kazananı şirketler oluyor elektrik üretim ve dağıtım şirketleri. Uygulamanın başlamasıyla tüketim artmış olduğundan doğal olarak elektrik üretim şirketlerine daha fazla üretip satıyorlar, dağıtım şirketleri daha fazla elektrik satıyor, üreticiler ve dağıtım şirketleri bu durumda çok büyük kârlar elde ediyor. Yaz saati uygulaması tamamen şirketler kârlarına kâr katsın diye maalesef, şu anda devam ediyor.
Peki, bizim alternatif enerji kaynaklarımız yok mu? Biz bu kadar pahalı tüketmek zorunda mıyız? Ekolojinin kırıma uğratıldığı enerji üretim yöntemlerine mahkûm muyuz? Bilim keşfetmiş, bilim biliyor, yeter ki biz halktan yana, kamudan yana enerji üretim olanaklarına, enerji üretim yöntemlerine bakabilelim; rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi gibi enerji kaynaklarına yatırım yapabilelim; daha ucuz, yenilenebilir ve ekolojiyle uyumlu enerji üretim alanlarına yatırım yapabilelim.
Bize buradan çıkıp diyorlar ki "Hiç çözüm öneriniz yok, sürekli eleştiriyorsunuz, sizin çözüm öneriniz yok." Çözüm önerileri çok fazla aslında. Eğer biz enerji kaynaklarını rüzgâr, güneş enerjisi gibi enerjilerle elde edebilirsek, ekolojiyle uyumlu daha ucuz kaynaklara ulaşabilirsek... Ki şu anda bile, bu koşullarda bile insanların kullandığı enerji, insani kotalar dâhilinde ücretsiz olarak sunulabilir; bunun çok fazla ciddi olanağı var. Peki, kaynak nedir? Kaynak da çok nettir, zenginden daha fazla vergi almanız gerekiyor. Yüzde 600'lere varan... Yani holdingler kârlarını açıklıyorlar "Çok büyük kârlar elde ettik." diye. Koç açıkladı mesela en son "Yüzde 600'lere kadar kâr elde ettik." diye övünerek. Yüzde 600 kârların nasıl elde edildiğini de çok iyi biliyoruz da -emekçiler sömürülerek- ama işte, bu kâr eden holdinglerden daha fazla vergi alacağız, yollara, köprülere sunulan teminatları vermeyeceğiz, halka yatırım yapacağız, enerjiye yatırım yapacağız; insanlar bu koşullarda soğuğa, açlığa mahkûm edilmeyecekler.
Ben buradan son olarak emekçi halklarımıza seslenmek isterim. Yandaş şirketlerin büyütüldüğü, büyük holdinglerin vergi borçlarının bir çırpıda silindiği ama emekçilerin, yoksulların karanlığa mahkûm edildiği bu yalan ve talan düzenine mecbur değiliz. İş cinayetine, kadın cinayetine, yaşam alanlarımızın talanına, yurtlarda asansörlerde katledilmeye karşı tedbir alınmadığı için, depremlerde toplu katliama karşı, yani bu sistemde sadece yaşayabilmek için, nefes alabilmek için dahi direnmemiz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayın.
KEZİBAN KONUKCU KOK (Devamla) - Bu yalan ve talan düzenine karşı içinizdeki öfkeye sarılın. Öfkenizi kendinize, sınıf kardeşinize, diğer ezilenlere değil soygunculara yöneltin. Umutsuzluğa kapılmayın, biz varız, direniş var, dayanışma var. Çaresizliği umuda, acıyı öfkeye çevireceğiz. Bizden çalınanları, sizden çalınanları tek tek geri alacağız.
Teşekkür ederim. (HEDEP sıralarından alkışlar)